Sosyal sermaye sosyal ilişkileri tarif eder. Onun için bireysel ve sosyal ilişkiler önemlidir. John Field Sosyal Sermaye kitabına bu vurgularla başlıyor. Kavramın ilk bilimsel incelenmesinin Durkheim'a kadar geri gittiğini belirtiyor. Ama bu kavramın Durkheim'dan önce de kullanıldığını, Durkheim'dan önce kullanılmasının bizim kavramı göz ardı etmemizi gerektirmediğini dile getiriyor.
Field (2008) kitabında, başta kavramın tarihsel gelişimini anlatırken, daha sonra kavramın post-modern toplumlarda nasıl ele alındığını ve ampirik örneklerle farklı ülke karşılaştırmalarını anlatıyor. Özellikle modern literatürde klasikler olarak adlandırılan Pierre Bourdieu, James S. Coleman ve Robert Putnam'ın sosyal sermaye kavramını nasıl incelediklerini ve geliştirdiklerini ele alıyor. Buradan çıkan sonuçlarla kavram üzerinde çalışılması gerektiği, incelenmenin bitip sosyal bilimcilerin üzerinde konsensüse vardıkları bir kavram olmadığını, ancak bizim toplumu anlamımızda anahtar ve önemli bir kavram olduğunu söylüyor.
Özellikle sosyal sermaye kavramı sosyal bilimciler tarafından geliştirildikten ve topluma mâi olduktan sonra Dünya Bankası ve OECD gibi kurumların çalışmalarında da kullanılır olmuştur. Bu konuda farklı ülkeler gözetilerek birçok ampirik çalışma yapılmıştır.
Kavramda "sermaye" metaforunun kullanılması sosyal sermayenin bireye ve topluluklara kazanç sağladığını anlatmaktadır. Ancak sosyal sermaye; parasal, fiziksel ve malî sermaye gibi ölçülebilen bir olgu değildir. "Sosyal sermayenin ana fikri, sosyal iletişim ağlarının değerli bir servet olduğudur" (Field, 2008: 16). Kavram diğer sermaye türlerini de ifad etmesine rağmen kitapta ve Coleman'ın çalışmalarında vurgulandığı gibi insanî sermayeye gönderme yapar. Coleman'ın (1990) Foıındalions fo Social Theory kitabında konuya bir bölüm ayırması dikkat çekicidir. Burada bireylerin nodüler olarak elinde bulundurdukları insanî sermayeyi nasıl ilişkiler içerisinde karşılıklı olarak değiştirdiklerini ele alır. İnsanî sermaye bireylerin yetenek ve kapasitelerini yeni bir yolla değiştirirken elde ettikleri kazanımlara göndermede bulunur. Bu değişim aracılığıyla oluşan ilişkiler ağına sosyal sermaye denilmektedir (Coleman, 1990: 3004). Coleman'ın eksik kalan yanı ve diğer sosyal sermaye çalışanlarınca ele alınmayan bir olgu, sosyal sermayenin sadece insani sermaye ilişkilerinden oluşmadığı, ayrıca fiziksel, malî ve kültürel sermaye ilişkilerinin değiş tokuşundan da oluştuğu gerçeğidir. Meselâ, bir esnafın müşterileri ile ilişkileri veya uzak diyarlardan aldığı mal ile girdiği toptancı-esnaf ilişkisi de sosyal sermaye yaratır.
Field (2008: 18-28) kitabında önce Bourdieu'nun sosyal sermaye kavramını nasıl geliştirdiğini anlatır. Bourdieu, Cezayir ile ilgili çalışmalarında sosyal sermaye konusuna giriş yapmıştır. Daha sonra "1987'de bir Alman televizyonundaki bir röportajda, Bourdieu 'sosyal alan'ı kumarhaneyle karşılaştırmıştır: Biz yalnızca bizim ekonomik sermayemizi temsil eden siyah fişlerle değil, kültürel sermayemizi temsil eden mavi fişlerle ve sosyal sermayemizi temsil eden kırmızı fişlerle kumar oynarız" (Field, 2008: 19). Bourdieu'nun sosyal sermaye tanımı şöyledir:
"Sosyal sermaye, gerçekte veya uygulanmada karşılıklı tanışıklık ve tanımaya dayalı olarak az ya da çok kurumsallaşmış, uzun ömürlü iletişim ağına sahip olması nedeniyle, bir bireyin veya bir grubun haklı olarak hissesine düşen kaynakların bir toplamıdır" (Field, 2008: 20).
John S. Coleman'ın sosyal sermaye üzerine çalışmaları Amerikan varoşlarında yaptığı eğitim üzerine çalışmalarında filizlenmiştir. Bu yüzden insanî sermayeye fazlaca vurgu yapmıştır. Bourdieu'nun elitler arasındaki sosyal sermaye gelişimi yanında, sosyal sermayenin yoksullar arasında da bir kaynak olduğunu göstermiştir. "Coleman'a göre, sosyal sermaye kavramı, insanların nasıl bir arada çalışmayı başarabildiğini açıklayan bir araçtır" (Field, 2008: 29). Bunun için rasyonel tercih sosyolojisine gönderme yapar. "Rasyonel tercih (ya da rasyonel davranış) teorisi, klasik ekonomide bütün davranışların insanların kendi çıkarlarını takip etmelerinden kaynaklandığı görüşünü paylaşmaktadır; bunun yanı sıra sosyal etkileşim ise bir değişim biçimi olarak görülmektedir" (Field, 2008: 29).
Coleman eğitim üzerine fikirlerini Amerika'daki okullarda yaptığı ampirik çalışmalarla desteklemiştir. Meselâ, Katolik ya da dini okullarda daha iyi performans gösterildiğini ortaya koymuştur. "Bu nedenle, Coleman toplulukların aile içerisindeki sosyal ve ekonomik zararlarının etkisini dengeleyecek bir sosyal sermaye kaynağı olduğu sonucuna varmıştır" (Field, 2008:32). Ama 1995'te vefat eden Coleman için dini kurumların öneminin azaldığı düşüncesi vardır.
Coleman, Gemeinschaft ve Geselschaft kavramlarına gönderme yapar. Bunlara gönderme yaparken Gemeinschaft'in çözüldüğüne dair üzüntülerini belirtir. "Bu anlamda Coleman'ın [yaklaşımı] ... aslında 'geleneksel' ile 'modern' hatta 'post-modern' arasındaki tarih dışı bir ayrıma dayanır gözükmektedir" Fiel, 2008: 38). Ancak, "Sosyal sermayeyi, sosyal yapıların kökenleri hakkındaki daha geniş teoriye entegre etme yolundaki tutkulu çabası, sosyal sermayenin yalnızca ayrıcalıklıların bir aracı değil, aynı zamanda dezavantajlı sosyal gruplar için de bir değer taşıyabileceğini göstermesi ve sosyal iletişim ağlarının çalışma biçimlerine olan ilgisi Coleman'ın teorisinin güçlü yönleri arasında sayılmalıdır" (Fied, 2008: 40).
Sosyal sermaye kavramını kamuoyuna mâi eden en büyük kuramcı Bowling Alone çalışmasıyla Robert Putnam'dır. İlk çalışmalarını İtalya üzerine yapmış olmasına rağmen daha sonra Amerikan toplumunun çözülmesini görerek çalışmalarını Amerika'ya çevirmiştir. Putnam'a göre sosyal sermaye açılımı şöyledir:
"Sosyal sermaye burada, güven, normlar, iletişim ağları gibi toplumun etkinliğini koordine edilmiş eylemlerle kolaylaştıran sosyal organizasyonların özelliklerine gönderme yapmaktadır" (Field, 2008: 43).
Putnam, Coleman'a nazaran zayıf bağlara daha fazla, kilise ve aile gibi güçlü bağlara daha az önem vermiştir. Bu açıdan Putnam'ın sosyal sermaye kavramını farklılaştırdığını görüyoruz: köprü oluşturan ve bağlayıcı olan sosyal sermaye. "Bağlayıcı sosyal sermaye seçkin kimlikleri desteklemek ve homojenliği sürdürme eğilimindedir; köprü oluşturan sosyal sermaye ise çeşitli sosyal bölümler içinden insanları bir araya getirme eğilimindedir" (Field, 2008: 45). Coleman'dan farklı olarak Gemeinschaft ve Geselschaft ayrımında Geselschaft'ı, "modernitenin yardımseverliğin düşmanı olduğunu belirttiği sonucuyla birlikte açıkça reddetmiştir" (Field, 2008:46).
Putnam'ın Amerika üzerine daha sonraki ampirik çalışmaları kavramı popülerleştirmiş ve farklı çalışmaların yapılmasını tetiklemiştir.
Burada Field'in (2008: 59) kitabında Michael VVoolcock'un üç tip sosyal sermaye tanımını zikretmeden geçmeye olanak yoktur:
a) "Aile, yakın arkadaş veya komşu gibi benzer durumlardaki insanlar arasındaki bağları gösteren bağlayıcı sosyal sermaye,"
b) "Kaybedilmiş arkadaşlıklar ya da iş arkadaşlıkları gibi insanların daha uzak bağlarını çevreleyen, köprü kuran sosyal sermaye,"
c) "Topluluğun tamamıyla dışında olanlar gibi, benzer olmayan durumlardaki insanlardan farklı; bu yüzden üyelerini topluluğun içinde mümkün olanlardan ziyade, uzak geniş alanlardaki kaynaklara yönlendiren bağlantılı sosyal sermaye."
Field, sosyal sermaye klasik kuramcılarını anlattıktan sonra, kitabının ikinci bölümünde kavramı sosyoloji, siyaset, ekonomi, sağlık, sosyal çalışma, tarih, eğitim ve kriminoloji gibi çeşitli bilim dalları açısından ele almaktadır. Bu bölümdeki şu özet dikkate değerdir:
"Geniş kapsamlı bulgulara dayanan bu araştırmayı özetlemek gerekirse, genelde soysal sermaye, teorisyenlerin ileri sürdüğü şeyi yapmaktadır; buna göre kabaca, başkalarından yardım alabilen insanlar almayanlara göre daha sağlıklı, daha mutlu ve varlıklıdır, bu insanların çocujları okulda daha başarılıdır, içinde bulundukları camialar anti-sosyal davranışlardan daha az zarar görmektedir" (Field, 2008: 64).
Sosyal sermayenin en açıcı kavramı "güven" olgusudur. Bourdieu'ya (1990) bu güven olgusu "karşılılık"tan, örnek vermek gerekirse; verilen bir hediyeye karşı lütufta bulunmaktan veya başka bir hediye ile karşılık vermek gibi ilişkilerden beslenir. Ayrıca Bourdieu, aileler ve farklı gruplar arasında kız alıp verme gibi aile bağiönnm güveni artudığını vurgular.
Güvene en fazla vurguyu Francis Fukuyama yapmıştır. Ona göre: "Sosyal sermaye bir toplumda ya da bir toplumun belli bölümlerinde güvenin hüküm sürmesinden doğan bir kapasitedir" (Fukuyama'dan aktaran Field, 2008: 88). Güveni işlerken şu örnekler göz önüne alınmalıdır: "Diğer insanlarla iletişime geçtiğimiz çok çeşitli durumlarda, örneğin birisiyle uyurken, kredi kartı kullanırken, evlenirken, uçağa binerken, birinin çocuğuna yemek alırken, bir suçu bildirip bildirmemeyi düşünürken, nasıl oy vereceğimize karar verirken, çevreyi korumanın (ya da korumamanın) çeşitli yollarından birini seçerken güvenin önemi orya çıkar" (Field, 2008: 89). Güven sadece iki kişi arasında değil, hem grup hem de kurumların niteliği olarak görülmelidir. Sosyal sermaye açısından bakıldığında, Field'e (2008: 91) göre güven tamamlayıcı olmaktan ziyade genellikle bir sonuç ve bağımsız bir faktör olarak ele almak gerekir.
Kitabın ilk iki bölümünde sosyal sermayenin olumlu yanları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde "karanlık tarafa" gönderme yapılır: organize suç çeteleri, yasal olmayan ayrımcılık, nepotizm vb gibi temelli iletişim ağları sosyal sermayenin karanlık tarafıdır. Meselâ, "11 Eylül 2001'den önce ABD'yi vuran en kötü terörist saldırıdan sorumlu olan Oklahoma City bombacısı üzerine yazan Robert Putnam, Timothy McVeigh'in sağ kanat komplocu arkadaşlarıyla bowling oynarken bombalamada kullanacağı taktikler üzerine tartıştığını belirtmekte ve sosyal sermayenin 'diğer herhengi bir sermaye şekli gibi' kötü amaçlara yönlendirilebileceği sonucuna varmaktadır" (Field, 2008: 103).
Fukuyama da bencil lobicilere, grup dayanışması yaparken grup dışı bireylere düşmanlık yaptığını belirtmiştir. Aynı zamanda Bourdieu'nun da belirttiği gibi, insanlar ve gruplar sosyal sermayeyi diğerlerinin karşısında saygınlıkların yükselten statü ve ayrıcalığın kaynağı, güç sahibi olarak güçsüzlerin sosyal sermaye kaynaklarını sınırlayarak "eşitsizlik" yaratabilir (Field, 2008: 106). Kitapta sosyal sermayenin eşitsizlik yaratan kötü etkileri knusunda pek çok ampirik çalışmalardan örnekler verilir (Field, 2008: 114-129).
Yukarıda verdiğimiz kuramsal çerçeve doğrultusunda dördüncü bölüm günümüz post-modern toplumlarında sosyal sermaye kaynaklarını incelemektedir. Anthony Giddens (2010) modernité çerçevesinde "kişinin dönüşlü projesi"nin sürekli yeniden biçimlendirilmesinin kaderi olduğunu vurgularken "güven" ve "risk" kavramlarını ele alır (Field, 2008: 132-133).
Bilindiği üzere post-modern düşüncenin en belirgin özelliklerinden biri, modern düşüncenin geleneksel alan ve modern öncesi toplumlara ait dini inançlar; ilerici ve sekülerleşme süreçleri iddiası ile maskelemesine yaptığı eleştiridir. Post-modernizm geleneksel olanı toplumun birliği ve devamlılığı anlamında tekrar gündeme getirmiştir. Avrupa ve ABD'de toplumsal çözülme saptanmıştır. İşte bu toplumsal çözülmeyi önlemek amacıyla sosyal sermaye kavramı da post-modern yazında kendine yer bulmuştur.
Diğer yandan siyaset bilimciler devlet/toplum (sivil toplum); devlet/birey (vatandaş) ikilikleri içinde analizler yaparken toplum içindeki sosyal ilişkileri görmemezlik yapamamaktadırlar (Dunleavy ve O'leary, 1987). Liberal demokratik sistemlerde yoğunlaşan bu analiz metotları, yeni sosyal sermaye çalışmaları ile desteklenmektedir. Bu bağlamda Field'in de verdiği ampirik örnekler daha çok ABD ve Avrupa örneklerinde yoğunlaşmıştır. ABD açısından konu bireysel ilişkiler olarak ele alınırken, Avrupa açısından sosyal demokrat bir bakış açsından görülmektedir (Şan, 2013).
"Katolanyalı Manuel Castells'e göre, yeni teknolojiler sanayi çağı [siber uzay] modernizminin sınıf ve ulus temelli katı kimliklerini yerle bir etmektedir" (Field, 2008: 147) görüşüne karşı, ampirik çalışmalar bunu desteklememektedir. Belki de farklı bir iletişim ve etkileşim ağları, dolayısıyla sosyal sermaye kaynakları oluşmaktadır.
Postmodern zamanlarda en önemli bağ kopuklukları Batı'da aile ve yakın akrabalık bağlarının kopmasında görülmektedir. Bu bağ kopukluğuna karşı arkadaşlık ve diğer bağ türleri gelişmektedir.
Beşinci bölümde Field, sosyal sermaye ve onun için poklitika oluşturulması düşüncelerini ele almıştır. Bu bölümün sonunda, "Hükümetler sosyal sermaye oluşturabilir mi?" sorusunu sormaktadır. Ama kuramcılar bu soruya nazaran daha çok "Hükümetler sosyal sermaye oluşturmalı mı?" sorusunu tartışmışlardır. Ayrıca bu konular Dünya Bankası ve OECD tarafından de incelenmektedir. ABD'de olduğu gibi, Avrupa'da Üçüncü Yol olarak bilinen ve özellikle İngiltere'de İşçi Partisi tarafından geliştirilen bir konudur. Putnam da ABD'de Bush tarafından Beyaz Saray'a davet edilmiş, televizyonlarda söyleşilere katılmıştır.
Clinton yönetimine göre, işsizler için iş eğitimi programları, işverenler, okullar ve topluluk grupları arasında yeni bağlantıların oluşturularak sosyal sermaye kaynaklarından faydalanılması gerekiyorsa da, sosyal kuramcılar bu konuda kararsızdır. Onların ikircikli davranmasındaki en önemli neden toplum mühendisliğinin gerekip gerekmediği konusundadır (Field, 2008: 171-172). Fukuyama gibi neo-liberal yazarlar bile kuşkucu yandadır.
İlk olarak, sosyal sermayeyi oluşturan insanî sermemenin aşırı ölçüde bireyci olduğuna vurgu yapılmaktadır. İkinci olarak, sosyal bağlar içe dönük ilişkileri artırırken; "cinsiyet, ırk ya da etnik köken temelli eski tarz bağlara dayalı topluluk gelişim stratejilerini kaynaşmış grupların köprü oluşturan bağlar geliştirmelerini zorlaştırarak farkında olmadan sorunlarına bir yenisini daha ekledikleri gerekçesiyle eleştirmektedirler" (Field, 2008: 177). Üçüncüsü, sosyal sermayenin istenmeyen yönlerine dikkat çekmektedirler. Dördüncüsü, toplumda sosyal sermaye zaten vardır denilmektedir; toplum mühendisliğine gerek yoktur düşüncesi ileri sürülür. Son olarak da, sosyal sermayenin karanlık yanının olması, ayrıca onun istenmeyen bir şey olduğu sonucunun da bazı toplumlar ve topluluklar için çıkarılabilmesi söz konusudur. Field'e göre sosyal sermaye gönüllülük gerektiren bir katılımcı ağdır; toplum mühendisliğine gerek yoktur.
Hükümet politikalarının gerekli olduğunu savunan Fukuyama gibi sosyal bilimcilere göre ise, sosyal sermayenin olumlu yanları öne çıkarılmaktadır.
Field, kitabının sonuç bölümünde sosyal sermaye kavramını geliştirenlere karşı öne sürülen önemli eleştirileri özetler. Meselâ, "Genel olarak Foucault'cu bir bakış açısından bakan bazı eleştirmenlere göre, terimin geleneksel ekonomik söylemlerle olan tarihsel bağlantısının önemli ideolojik sonuçlan vardır, bu bağlantı güç ve kontrolle ilgili can alıcı meselelerin bulanıklaşmasına yardım eder" (Field, 2008: 199).
Field'in buraya kadar özetlediğimiz ve kritik ettiğimiz Sosyal Sermaye kitabındaki kavrama üç katkıda bulunmak gerekiyor: birincisi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, sosyal sermaye sadece insanî sermaye ilişkilerini kapsamaz. Diğer sermaye türlerinin insanlar arasında değişimi ile oluşan ilişkilerde de ortaya çıkar.
İkincisi, kavram tarihsel bağlamdan koparılmıştır. Post-modern toplumlarda ele alınması için, modern öncesi geleneksel toplumlarda da incelenmelidir.
Üçüncüsü ev son olarak, soysal sermaye kavramı ele alınırken, toplumsal ilişkilere vurgu yapılmış, devlet gibi kurum ve yapıların hiyerarşik ilişkisi göz ardı edilmiştir. Ama bunların yanında sosyal sermaye kavramı aydınlatıcı bir kavramdır.
KAYNAKÇA:
Bourdieu, Pierre (1990)The Logic of Practice, California: Stanford University Press.
Coleman, James S. (1994)Foundations of Social Theory, Cambridge ve London: Harvard University Press.
Dunleavy, Patrick ve Brendan O'leary (1987)Theories of the Stale: The Poltics of Liberal Democracy, London: Macmillan Education.
Field, John (2008) Sosyal Sermaye, 2. Basım; Istanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Giddens, Anthony (2010)Modernité ve Bireysel-Kimlik: Geç Modern Çağda Benlik ve Toplum, Çev.: Ümit Tatlıcan, istanbul: Say Yayınları.
Şan, Mustafa Kemal (2013) Yayınlanmamış Ders Notları, Bahar Dönemi. Sakarya Üniversitesi.