Aşağı yukarı yetmiş ile seksen yıllık bir sürenin ardından Türkçeye çevrilme şansı bulabilmiş Proust. Haliyle Proust bizim için yeni sayılır. Proust, elli dokuz yıl yaşıyor ve Kayıp Zamanın İzinde’yi yazmaya otuz dokuz yaşından itibaren başlıyor. Yakalanan Zaman adını verdiği son cilt, ölümünden (1922) beş yıl sonra 1927’de yayımlanıyor.
Kanımca Kant’ın felsefeye en önemli katkılarından biri, felsefe ile güncellik arasında kurduğu dolaysız ilişkidir. Kant, en spekülatif tufanda bile, dinginleştirici bir soru ile felsefeyi güncelin alanına çeker. Kantçı felsefenin üzerindeki kesif kuzey sisi, bu güncellik müdahalesi ile dağılır ve gökyüzü, Kant’ın mezarını aydınlatmasını arzuladığı yıldızların parlaklığıyla göz kamaştıran bir güzelliğe erişir.
“Radikal kötülük” yani tasavvur edemeyeceğimiz, karşılaştığımızda, duyduğumuzda veya maruz kaldığımızda ne diyeceğimizi ve yapacağımızı bilmediğimiz kötülük, tarihin belli dönemlerinde denemeleri olmuşsa da, esas olarak modernitede gerçekleşme imkânına kavuşmuştur.
Hikayeler, Bloch’un imgesiyle, “evrenin başkenti olarak dünya”yı kavrar, bağrına alır. Nehir dünyayı yıkar, dünya nehri. O nehir yatağında, hikayeler sarmaş dolaş olur, hikayeler kardeş olur, dost olur, yaren olur. Yatağın genişlediği yerlerde hızları düşer basınçları artar, yatağın daraldığı yerlerde hızları artar basınçları düşer. Başkaca nehirler katılır onlara, büyürler, gürbüzleşirler, hoyrat bile olurlar, yataklarını alıp, kenarlarında bekleyenlerin boyuna yükselirler. Uçurumlar çıkar önlerine, dayanışarak inerler aşağıya, gürül gürül, beyazlanmış bir şelale olurlar. İyi bir kitap, tıpkı bir nehir gibi, ay vurduğunda menevişler, güneş vurduğunda yakamoz keser. Şairler, çobanlar, dengbejler, yüreklerini doyururlar. Bazı kitaplar çok zor yazılır, tıpkı bazı çocukların çok zor doğurulması gibi. Düşük yapan yazarlar olur, daha cenin halindeyken ölen, ölmese doğsa çok şey yapacak kimi bebeler gibi, yazılmamış çok güzel kitaplar da vardır. Yazılan iyi kitaplar, tıpkı doğan iyi çocuklar gibi, şanslıdır.