George Orwell ve Kapanmayan “İdeolojiler Çağı”
Barış Özkul

George Orwell, 2021’de kitaplarının yayın haklarının serbest kalmasıyla bütün dünyada yeniden hatırlandı ve Türkiye’de otuza yakın yayınevi Orwell basmak için adeta yarışa girdi. Bu, ciddi bir ilgi uyanışına işaret: Öncelikle bir totalitarizm (Sovyetler Birliği) eleştirmeni olan Orwell’e özgürlükçü solun ve demokratların ilgi göstermesinin anlaşılır sebepleri olabilir ama bir faşistin ya da muhafazakâr bir komünistin Orwell okumaktan keyif alması büsbütün politik gerekçelerle açıklanamaz – hatta Orwell’den nefret etmek için haklı sebepleri olduğu söylenebilir. Orwell’i seven bir Stalinist görülmüş değildir. Hayvan Çiftliği, Çin gibi ülkelerde hâlâ yasak kitaplar arasında. Geçmişte Zimbabve’de Mugambe rejiminin zulmüne uğrayan muhalif bir gazetenin kabahati devlet başkanını domuz Napolyon olarak resmeden bir karikatür yayımlamaktı. Bugün Kuzey Kore’deki durumu anlatmak için en sık başvurulan kitaplar arasında Hayvan Çiftliği ve 1984 var.

Öte yandan Orwell’e yönelik ilgi onu demokrat-solcu kesimden öte insanların da okuduğunu gösteriyor ve bu, Orwell’in bir edebiyatçı olarak becerileriyle alakalı: Christopher Hitchens, “Orwell Niçin Önemlidir?” kitabında İngiltere gibi siyasî radikalizmden hiçbir zaman hazzetmemiş bir toplumda Orwell gibi politik bir yazarın kitaplarının okullarda okutulmasını izah etmeye çalışırken Orwell’e yönelik ilginin kalıcı olmasının “ideolojiler çağının hâlâ kapanmadığına” işaret ettiğini öne sürmüştü. Kuşkusuz bu, geçerli yanıtlardan biridir ancak Orwell sevgisinin sürekliliği öncelikle eserlerinin yazım ve kurgu tarzında düğümleniyor olabilir. Örneğin bir Sovyetler Birliği eleştirisi olan Hayvan Çiftliği alegorik fabl türünde yazılmıştır ve yediden yetmişe herkesin zorlanmadan okuyabileceği bir dile sahiptir. “Dilin basitliği”, “kısalığı”, “rahat okunurluğu” gibi özellikler edebiyatta ve başka alanlarda her zaman için bir indirgemecilik ve kolaycılık sakıncası taşır; sadelik ile yüzeysellik arasındaki sınır her an aşılabilir; keskin ironi sade suya tirit bir sinizme dönüşebilir. Bu sakıncalara karşın Orwell sadelik ile eleştirel ciddiyeti fabl gibi basit bir anlatı formunda başarıyla birleştirebilmiştir.

Bunun önemli bir nedeni Orwell’in toplumsal tipleri büyük bir isabetle çizebilmesidir. SSCB’deki Stalin otokrasisini 1932’den beri eleştirmekle birlikte Orwell, Rusya’ya hiç gitmemişti; okuduğu kitaplar ve İspanya İç Savaşı sırasında tanıdığı Rus sosyalistler dışında Sovyetler’in gündelik toplumsal hayatı hakkında herhangi bir fikri yoktu. Batı’da Stalin rejimine yönelik ilk eleştirel eserleri (The Great Terror gibi) veren tarihçi Robert Conquest, 1950’ler ve 60’larda Doğu Bloku ülkelerinde tanıştığı Rusların Orwell’in Rusya’ya hiç gitmediğini işitince çok şaşırdıklarını anlatır. Batı’da SSCB’de yaşananlara dair çok az bilginin olduğu 1945’te yayımlanan Hayvan Çiftliği’ndeki karakterler ve atmosfer eserin Rusya’yı içeriden bilen, günbegün takip eden biri tarafından yazıldığı izlenimi uyandırır. Büyük edebiyatçılarda rastlanan bu “gerçeğe uygunluk” özelliği bir “dramatik imgelem” yetisidir; yazarın bizzat yaşamadığı zamanları, görmediği mekânları kusursuz bir netlikle aktarabilmesidir: Abdülhamid devrinde yaşamadan o çağı anlatabilmek, Çin’i görmeden Hong-Kong’taki baskıyı yazabilmek maharetidir.

Hayvan Çiftliği’nde Orwell’in bu yönü çiftliğin yan karakterleri çizilirken sergilenen ustalıkla ortaya konur. Genellikle sanılanın aksine, politik edebiyatta yan karakterlerin başarıyla betimlenmesi oldukça zordur. Büyük figürler büyük fırça darbeleriyle resmedilirken yan karakterlerin silikleşmesi, soluk bir arka plan rengine dönüşmesi nadirattan değildir. Hayvan Çiftliği, Marx (Major), Stalin (Napolyon) ve Troçki’den (Snowball) ibaret olsaydı Rus toplumu ya da kültürüne köklü bir aşinalık gerektirmezdi; Orwell biraz Marksizm biraz da Bolşevizm bilgisiyle yüz kusur sayfayı doldurabilirdi. Ancak çiftliğin ikincil “hayvanlar”ı öyle canlı renklerle betimlenmiştir ki okur hemen her bölümde Rusya’ya özgü farklı tiplerle ve insanlık halleriyle karşılaşır.

Örneğin ihtiyar eşek Benjamin, Rusya’nın sinik ve nihilist aydın tipini simgeler. Karamsar ve aksidir. Nadiren konuşur ve konuştuğunda genelde alaycı bir yorumda bulunur: “Tanrı’nın ona sinekleri kovması için bir kuyruk verdiğini söylerdi fakat ona kalsa ne bir kuyruğunun ne de kovacağı sineklerin olmasını isterdi.” Çiftlikteki devrimden neredeyse hiç etkilenmez: “Ayaklanma’dan sonra hiç değişmemiş gibiydi.” “Ayaklanma ve sonuçlarına ilişkin hiçbir görüş belirtmezdi.” Çiftlikteki yeni düzenin ilk günlerinde yapılan oylamalara katılmaz. Yeldeğirmeninin inşası onu hiç heyecanlandırmaz: “Ne yemin artacağına ne de yel değirmeniyle işlerin azalacağına inanıyordu. Yel değirmeni olsun ya da olmasın, demişti, hayat hep olduğu gibi, yani kötü devam edecek.” Gelgelelim sinizmine karşın çok keskin bir zekâsı vardır; hastalanan Boxer’ın hastaneye değil bir at kasabına yollandığını hayvanlar arasında bir tek o anlar: ““Aptallar! Aptallar!” diye çıkıştı Benjamin küçük ayaklarını yere sertçe vurup etraflarında tepinerek… Bunun ne anlama geldiğini anlamıyor musunuz? Boxer’ı kesip satacaklar!” Bu özellikleriyle Benjamin, Rus modernleşmesinin “nihilist ve zeki aydın”ıdır ve yüz elli yıllık bir tarihi vardır.

Bir başka yan karakter, çiftliğin güzel ve narin kısrağı Mollie ince sanatsal zevklerin simgesidir; yelesindeki kurdelelere büyük özen gösterir. Bir sanatçı mizacına sahiptir: Sabahları vaktinde kalkamaz, fiziksel efor gerektiren işlerden kaçar. Narsisist tarafları vardır; türlü mazeretlerle işten kaytarıp gölete gider ve orada uzun uzun sudaki aksini izler. Çiftliğin eski sahibinin evindeki aynada kendine hayran hayran bakar vb. Mollie bir süre sonra çiftlikten ayrılır ve birkaç hafta sonra “bir barın önünde… kırmızı-siyah boyalı, zarif bir at arabasına koşulu” halde görülür. “Tüyleri yeni kesilmiş ve kâkülüne kırmızı bir kurdele takılmış”tır. Çiftlikteki rejimin kaba faydacılığına tahammül edemeyen Mollie; Mayakovski, Mandelstahm, Soljenitsin gibi sanatçıların bir parodisidir. Aynı zamanda bütün sersemliği ve yeni rejime ilişkin yersiz kaygılarıyla (“Ayaklanma’dan sonra da şeker bulabilecek miyiz?” gibi sorularıyla) 1917’den sonra Rusya’yı terk eden Beyaz Rus aristokrasisini de akla getirir. Dolayısıyla Hayvan Çiftliği’nde Stalin-Troçki-Molotov gibi “Bolşevik figürler” dışında geleneksel Rusya’nın toplumsal tipleri de ustalıkla çizilmiştir; çiftlikteki “tali” hayvanlar en az “asli” hayvanlar kadar bireysel huy ve mizaç özelliklerine sahiptir. Çiftlikteki ütopyayı iflasa sürükleyen tek neden domuzların iktidar hırsı değil hayvanların her birinin Bolşevik devriminin tarih öncesini oluşturan kökleşmiş alışkanlıklarıdır.

***

George Orwell’in zaman ve mekânda bizzat tanıklık etmediği olay ve karakterleri başarıyla betimleyebilen tahayyülü ölümünden sonra Batı’da “Orwell Olsaydı Ne Yapardı?” (WWGOD? – What Would George Orwell Do?”) oyununa esin vermiştir. Christopher Hitchens, Vietnam Savaşı sırasında Norman Podhoretz ile “Orwell olsaydı ne tepki verirdi?” tartışması yaptıklarını anlatırken Orwell açısından komünizmin yıkılacağının kesin olduğunu belirtir. Burada kastedilen Sovyetler’deki reel-komünizmdir (giderek sür-reelleşen uygulamalarıyla). Ama Orwell’in kendisi de bir solcuydu (anarşizm ile komünizm arasında mekik dokumuştu) ve reel-komünizmi “içeriden” eleştirmişti. Eleştirinin neye yöneleceği kadar nasıl yapılması gerektiğini de biliyordu. Bugün 1950’lerden itibaren kitaplarının yirmi milyon adet satmasında büyük bir rolü olan Soğuk Savaş’ın taraflarından muhafazakâr Sovyet rejimi tarihe karışmış olsa da Orwell hâlâ okunmaya devam ediyor. Çünkü Orwell, SSCB gücünün zirvesindeyken, totalitarizmi sol adına sahiplenmek yerine ona ilkesel ve haklı bir eleştiri yöneltebilmiştir. Aradan geçen yetmiş yıldan sonra baskı ve denetim araçları değişse de Orwell’in eleştirdiği totaliter rejimlerin ezici ağırlığı, cinsel-siyasal-kültürel ahlakçılığı, lider ve şahsiyet kültü toplumlara musallat olmaya devam ediyor. 1989’da “İdeolojiler çağı” kapandığı için Orwell’in artık eskisi kadar ilgi görmeyeceğini öne sürenlerin kehaneti yanlışlandı; ne ideolojiler çağı ne de Orwell çağı kapandı.


Hayvan Çiftliği’nden yapılan alıntılar için bkz. George Orwell, Hayvan Çiftliği, çev. Müge Günay, İletişim Yayınları, 1. Baskı Ocak 2021.