N’apıyorsunuz?”
Sema Aslan

Bir an’ı ya da hareketi yarmak, derinine inmek, bir şeyi durdurmak, birilerini şaşırtarak ayıltmak, bir tenhada bulunulmadığını hatırlatmak için söylendiğine dair ipuçlarını bulabilsek bile, bu hedeflere ulaşılabildiğini gösteren güçlü deliler yok, elimizde. (Yaklaşım biraz polisiye belki, fakat romanlarda, filmlerde bu sözden sonra karanlık, cinai bir niyet ya da eylem söz konusu oluyor hep.) Yine de yankısı önemli: N’apıyorsunuz!? Bir soru değil, daha çok uyarı veya çağrı gibi. Olmakta olanı idrak etmeye, kavramaya bir çağrı. Daha önce üzerinde düşünmeden, ısınma hareketleri yapılmadan, prova edilmeden boşluğa bırakılan bu çağrı, bir tür ‘iç teftiş’ beklentisini azıcık olsun içeriyor olsa bile, yükselen bir “n’apıyorsunuz” sesini hiç kimse dönüp “sahiden, biz n’apıyoruz?” diye karşılamıyor. Hiç değilse yüksek tonajlı kamusal hareketler içinde böyle bir olgunluğa rastlamış değiliz. Yakın zamanda Aylin Nazlıaka meclis kürsüsünden bir “n’apıyorsunuz” haykırmıştı: “AKP’li kadınlar aniden etrafımı çevreleyince bir tuhaflık olduğunu anladım. ‘N’apıyorsunuz?’ diye bağırdım. HDP’nin kadın vekilleriyle göz göze geldim, hemen yardıma koştular.” (Diken) Buradaki “n’apıyorsunuz” da polisiye hikâyeye yakışacak nitelikteki kelimelerle aynı kümede beliriyor: aniden, tuhaf, göz göze gelmek, yardım, hemen!.. Nazlıaka’nın “n’apıyorsunuz”u olup bitenin anlamsızlığını fark etmesiyle bir tür yardım talebine karşılık gelmiş. Dilek Doğan’ın ölmeden önceki son sözlerinin “Ya n’apıyorsun” olduğu söylendi. Kayıtlarda da gördüğümüz gibi, muhatabı soruya soruyla karşılık veriyor: “Ben sana ne dedim!” Sözün, Dilek Doğan’ın ağzındaki karşılığı büyük ihtimalle nefret, bilenmişlik ya da öfkeyi kırmaya bir davet. O sırada muhatabının gözüne mi bakıyordu yoksa elindeki silaha mı, bilemiyoruz. 

Belli ki, bu kelimenin şiddetle ilişkisi var.

Ve tabii –umulanın aksine, bu çağrıyla zaman da nadide bir an’a dönüşmüyor. Bir şey olmuş ama başka bir şey, daha fazlasına meyletmesi muhtemel şey de henüz olmamış. “N’apıyorsunuz”, bu nedenle tamı tamına bir durak noktası bulmuş ama yine de zaman herhangi bir değişikliğe uğramamış. Biri “n’apıyorsunuz” dediğinde “yapanlar” ve hiçbir şey yapmadan izleyenler, kendi eyleme hallerinde bir değişikliğe lüzum görmüyor ise –başa dönerek konuşursak, “n’apıyorsunuz”un bir çağrı olarak karşılık bulabildiğine dair delilimiz yok. Belki de “n’apıyorsunuz”, söyleyenin kendine itirafıdır sadece: Bir şeyler oluyor ve benim aklım, olup bitenleri almıyor.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi ve eylemlerine destek amacıyla toplananlar polis zoruyla dağıtıldığı sırada da duyuldu bir “n’apıyorsunuz”. Ama insanların itilip kakıldığı, hareketlerinin kısıtlandığı, kendi tayin etmediği bir hızla ya da duruşla yürümeye zorlandığı, alıkonulduğu, canlarının yakıldığı, korkutulduğu birçok noktada dalgalanan bir kelime-nida. Burada ‘dalgalanan’, sestir. Can acısı, şaşkınlık, korku ve öfke bir araya geldiğinde insana ne oluyorsa, öyle dalgalanır ses. Pek çoğumuzun çok duymuşluğu var.

Peki, n’apıyorlar? Yani, ne hissettiklerini, duyguları bir kenara bırakacak olursak, yaptıkları şey(ler), bilerek davrandıklarının toplamı mı yoksa bilmeden mi yapıyorlar? Kendi isteklerine bağlı olarak mı yapıyorlar yoksa bir şekilde yapmış olduktan sonra mı durumlarına uygun hale getiriyorlar? Onlar, hep birlikte, eksiksiz olarak terennüm ediyor da değildir belki; aralarında, ne yaptığını bilenler gibi pek bilmeyenler de vardır?

Fakat bazı şeyler elbette biliniyor. Bu yüzden “n’apıyorsun”, sanki radikal bir söz aynı zamanda. Bir anlam ilişkisini yeniden düşünmeye yol vermiyorsa, bir meydan açmıyorsa nasıl radikal olabilir, radikalliğini nereden alır? Arkasından kötü bir şey geleceğini bildiğini bildiren, sınırı apaçık gördüğünü söyleyen “n’apıyorsun”, müdahaleye ve şiddete maruz kalanların veya tanık olanların sesiyle tınladığı için radikal. Safça bir şaşkınlıktan değil; geçmişin imgelerinden ve sahih bir bilgiden ürediği için radikal.

Bir şey oluyor ve biraz sonra başka, daha korkunç bir şey olacak.