Cemal Süreya
Barış Özkul

1960’ta Yeditepe’de yapılan bir şiir soruşturmasında, İkinci Yeni için şöyle der Asım Bezirci:

Birinci Yeni’yi birinci diktatörlüğün (CHP’nin), İkinci Yeni’yi ise ikinci diktatörlüğün şiiri sayanları pek de yabana atmamak gerek.1

Asım Bezirci son derece çalışkan bir eleştirmendi; şairlerden de samimi duygularla devrim şiirleri yazmalarını isterdi. İkinci Yeni Olayı’nda E. Cansever, C. Süreya, T. Uyar ve İ. Berk’i kapalı ve anlaşılmaz bulduğu şiirlerinden dolayı yerdi. Devrimci mücadelenin samimi şairleri, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ahmed Arif ve A. Kadir’di ona göre.

Kendisi de vasat ama külyutmaz bir şair olan Oscar Wilde, “bütün kötü şiirler samimidir” der.

‘60’lar ve ‘70’lerde ikili karşıtlıklarla düşünme ısrarının köreltici açıklığından çok çekmişti İkinci Yeni. Cemal Süreya da yakınır:

Soldan faşist diyenler, sağdan ahlaksız diyenler, komünist diyenler… Yeteneksiz diyenler… Aynı yörüngede oldukları halde, belki de bilinçsizlikten… lanetlenip durduk…2

Yıllar sonra, İkinci Yeni’nin hakkı verildi: Öncelikle Orhan Koçak ve Mehmet H. Doğan tarafından. Ayrıca Memet Fuat’ın perakende yazılarıyla.

‘80’ öncesinde aralarındaki benzerliklerle şematize edilen İkinci Yeni şairleri, ‘80’ sonrasında farklılıklarıyla incelendi. Cemal Süreya’yı Edip Cansever ve Turgut Uyar’dan farklılaştıran, belki Metin Eloğlu biraz da Ece Ayhan’la yakınlaştıran bir özelliğinden söz edeceğim bu yazıda; şairlik yeteneğini doğrudan biçimlendiren bir özellik.  

***

Sinestezi (karıştırım) bir nöroloji terimi. Beş duyu arasında geçiş yapma yetisini; dünyayı görsel/işitsel/duyumsal imgelerle kavrama ve iletme becerisini anlatır.

Bu konuda yetenekli şairlerden biri John Keats’di. Şiir eleştirisinde, “negative capability” (negatif kudret) terimiyle hatırlanır bugün: John Milton’ın yazdıklarını akla dayalı pozitif kudretine bağlayan William Hazlitt’e karşı yaratıcı esinin “belirsizlikler, iç çelişkiler ve çıkmazların”, yani negatif kudretin eseri olduğunu savunmuştu Keats bir mektubunda.

Alabildiğine muğlak bir öznel zorunluluk olan “negatif kudret” pek bir şeyi açıklamaz. Keats’in kendi şiirlerine buradan bakarak bir şey görmek de mümkün değildir. Keats’i Keats yapan, duyusal açıklığıdır.

“Ode to Melancholy”’den bir dize: “…can burst joy’s grape against his palate fine” (“sevincin üzümünü damağında ezebilen”). Şu da “Ode to Psyche”’den: “Mid-hushed, cool-rooted flowers fragrant-eyed…” (“sessiz, serin köklü, gözleri mis gibi kokan çiçekler”).3

Bu yeti, bir şairde ya vardır ya yoktur; sonradan, olgunlaşarak kazanılacak bir meziyet değildir: Keats öldüğünde yirmi altı yaşındaydı, yetmişine kadar yaşayan Wordsworth böyle şiirler yazamadı.

Cemal Süreya, –Turgut Uyar’ın peygambervari, Edip Cansever’in akılcı “iyiliği”ne kıyasla– bu yetisini sonuna kadar kullanır:

     Muhammed dermiş ki hediyeler veriniz.

     Cinsel tarafı düşün hediyelerdeki,

     Beş duyunun birliğini görmek istersen,

     Yaklaştır şurama usulca bas hançerini.4

Başka bir yerde:

     Jandarma daima nesirde kalacaktır,

     Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine

     Ve bu dağlar böyle eşkıya güzelliği taşıdıkça.5

Dört Mevsim’de aynı anda tüm duyulara hitap eder, bir duyuyu başka bir duyuyla algılatır:

     Bahar mezarına gömsünler sizi

     Yapraklar gibi buluştunuzdu, kokular gibi seviştinizdi (…)

     Kış mezarına gömsünler sizi

     Sokaklar gibi buluştunuzdu

     Çarşılar gibi seviştinizdi.6

Onlar için Minibüs Şarkısı gibi dehşetli bir mizah duygusuyla yazılmış şiirlerindeki boşlukları da duyusal inceliklere vararak kapatır Cemal Süreya. Bu kez, toplumun duyularına yönelir; yalın çağrışımlara, sıkıcı didaktizmlere tenezzül etmeden:

Şapkaları güzel bir niyet gibidir, öfkeleri dört mevsim reklamı, 

Lirik değillerdir, olmayı da istemezler zaten isteseler de olamazlar.

Ama hamarattırlar uyku hapları ve bir sürü zımbırtıyla ölümü magazinleştirecek kadar.7

İkinci Yeni, kendinden sonraki kuşağı o kadar etkiledi ki iflah olmaz bir “etkilenme endişesi”yle tebdil gezen bir şiir yazıldı uzun süre. Aslında taklit, her türlü yaratıcılığın önkoşuludur ve Harold Bloom’dan beri bilinir ki bütün büyük şairler kendilerinden önceki geleneğin sesi ve üslûbuyla cebelleşerek büyük şair olurlar. Huda-i nâbit bir şair yoktur.

Ama bir de bunlar var; herhangi bir teorik açıklamaya sığdırılması oldukça güç yetenekler…

 


1 Aktaran Memet Fuat, “İkinci Yeni’de Buluşanlar”, İkinci Yeni Şiir, haz. Mehmet H. Doğan, İkaros Yay., s. 204.

2 A.g.y., s. 211.

3 Keats çevirileri Mina Urgan’a ait, bkz. İngiliz Edebiyatı Tarihi, s. 668, YKY, 2003.

4 “Kişne Kirazını ve Göç Mevsimi”, YKY, 1995. s. 81.

5 “Göçebe”, a.g.y. s. 61.

6 “Dört Mevsim”, a.g.y. s. 147.

7 “Onlar için Minibüs Şarkısı”, a.g.y. s. 130.