Bir önceki yazıda (link) HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde Kürt coğrafyasının siyasi haritasını değiştirdiğini yazdım. HDP projesiyle anaakım Kürt hareketi politik Kürt bölgesini hem genişletti hem de bu bölgedeki hegemonyasını derinleştirdi.
Özetle, HDP 20 ili kapsayan politik Kürt bölgesinde 14 ilde birinci parti oldu. Hegemonik güç olduğu 12 ili kapsayan yeşil alt-bölgede %55-87 arasında oy aldı. Hegemonik bir denge gücü olduğu dört ili kapsayan sarı alt-bölgede %30-44 arasında; etkin bir muhalefet hareketi olduğu ve dört ili kapsayan kırmızı alt-bölgede %15-23 arasında oy aldı.
Bu anlamda 7 Haziran seçimlerinin en geniş Kürt ittifakının gerçekleştiği, başka bir ifadeyle anaakım Kürt hareketinin en fazla Kürdistanileştiği ve Kürt “ulusal” birliğinin sağlandığı bir seçim olduğu söylenebilir.
Hiç kuşkusuz HDP’nin başarısını mümkün kılan en önemli gelişme Kürt ulusal mücadelesinin son on yılda Ortadoğu genelinde yaşadığı yükseliştir. Zira anaakım Kürt hareketinin yükselişi 3 yıllık bir ömrü olan HDP ile sınırlı değil. Son on-on beş yılda, yerel yönetimler ve parlamenter mücadelenin yanı sıra, sivil toplum ağlarının inşası; emek, kültür, gençlik ve kadın hareketlerinin gelişimi ve Kürt medyasının kurumsallaşması gibi alanlarda muazzam bir gelişmenin olduğu görülüyor. 2003 yılında Irak Kürdistan Bölgesinin (IKB) kurulması, 2012 yılıyla birlikte Kürtlerin Suriye’de Rojava bölgelerinde öz-yönetimlerini inşa etmesi, İŞİD ile hem Kobanê’de hem de IKB’de yaşanan çatışmalar sadece Türkiye Kürtlerini değil, dünyanın dört bir tarafına dağılmış tüm Kürtleri mobilize etmiş, ulusal duygu ve düşüncelerini güçlendirmiştir. HDP başarısını mümkün kılan esas dalganın bu olduğunu not etmek gerekir.
Bununla beraber, bu Kürdistanileşmenin ayrılıkçı ya da bağımsızlıkçı bir yükseliş olmadığını, aksine anaakım Kürt hareketini daha fazla Türkiyelileştirdiğini not etmek gerekir. Daha net bir ifadeyle, anaakım Kürt hareketi HDP ile Türkiyelileşirken Kürdistanileşmiştir. Bu iddiamızı temellendirmeye çalışalım:
Her şeyden önce genel seçimlere katılmanın ve Ankara’da var olma çabasının zaten sistemiçi bir çözüm arayışı olduğunu not etmek gerekir. Bu anlamıyla HDP’ye barajı aştıran iradenin Türkiyelileşmeye onay verdiği ve çözümü Ankara’da aradığı açıktır.
İkinci olarak, Türkiyeleşme siyasetinin bir yönüyle Kürt meselesine barışçıl, demokratik bir “iç çözüm” arayışı olduğu söylenebilir. İşin doğrusu, silahların susmasına ve siyasetin devreye girmesine olanak tanıyan çözüm/barış sürecinin anaakım Kürt hareketinin ve özellikle de HDP’nin yükselişinde kilit bir oynadığı açıktır. Bu anlamda HDP’nin başarısı çözüm sürecine verilmiş bir destek olarak okunmalıdır.
Üçüncü olarak, HDP’nin seçim söyleminin Kürt “ulusal” mücadelesine ya da “ulusal” haklara indirgenemeyeceğinin altını çizmek gerekir. Etnik/ulusal eşitsizlikler kadar sınıfsal, toplumsal cinsiyet eksenli ve dinî/mezhepsel eşitsizliklere vurgu yapan HDP, özetle, Türkiye genelince sol demokratik bir muhalefetin inşasına soyunmuş ve buna uygun bir söylem geliştirmiştir. Partinin seçim bildirgesi bu eğilimi oldukça iyi temsil ediyor.
Dördüncü olarak, politik söylem kadar gösterilen adayların da Türkiyelileşme siyasetini temsil ettiği görülüyor. “Türkiye HDP’dir, HDP Türkiye’dir” söylemine denk bir şekilde HDP Kürt adaylar kadar Türk, Arap, Ermeni, Süryani, Azeri adaylara, sol, sosyalist, Sünni-Müslim, Alevi, Hristiyan isimlere listesinde yer vermiştir.
Beşinci olarak, HDP’nin başarısında, anaakım Kürt hareketinin hegemonik bir güç olduğu illerden alınan oylardan daha fazla, metropollerden ve Kürtlerin büyük oranda Ankara’ya entegre olduğu illerden alınan oylar etkili olmuştur. HDP’nin hegemonik bir güç olduğu ve %55 üzeri oy aldığı 12 ildeki seçmenlerin tamamının ayrılıkçı olduğu varsayılsa bile –ki genel kanaat bunun tersi olduğu yönde– buralarda alınan toplam oy 2.395.307 ile sınırlıdır. Bu 12 ile HDP’nin hegemonik bir denge gücü olduğu ve %30-44 arasında oy aldığı dört il eklendiğinde toplam oy sayısı sadece 2.829.133’ü buluyor. HDP’nin toplamda 6.056.811 oy aldığı hatırlandığında, bu rakamın HDP’nin aldığı oyların yarısından da az olduğu görülecektir. Özetle, HDP oylarının çoğunu politik Kürt bölgesinin dışından almıştır.
Altıncı olarak, her ne kadar oyların büyük bölümü Kürt seçmenden gelse de, HDP’nin başarısı Kürt seçmenlerin oylarına indirgenemez. HDP’nin başarısı Kürt olmayan etnik/ulusal, dinî/mezhepsel, sınıfsal açıdan ezilenlerin ve kadınların katkılarıyla mümkün olmuştur. HDP projesinin Türkiye genelinde kabul görmesinde, hatta yeni Kürt seçmenin ikna edilmesinde, geçmişte ana-akım Kürt hareketiyle dikkate değer bir ilişkisi olmayan çok farklı kesimlerin seçim döneminde HDP için mobilize olmasının ve ülke genelinde yaratılan siyasi atmosferin büyük bir etkisi var. Bu kesimlerin katkıları niceliksel olarak sınırlı olsa da, niteliksel olarak muazzam olmuştur.
Sözün özün, ana-akım Kürt hareketi 07 Haziran 2015 seçimlerinde geçmişte olmadığı kadar Kürtler için birleştirici bir çatı olmuş, bu anlamıyla Kürdistanileşmiştir. Bununla beraber, bu Kürdistanileşme ayrılıkçı/bağımsızlıkçı bir eğilimin güçlenmesi olarak değil, Kürtlerin “siyasi bir kolektivite” olarak Türkiye’de yaşama iradesi olarak okunmalıdır. Mesele bunun yol ve yöntemini, başka bir ifadeyle “iç çözümün” nasıl mümkün kılınacağını bulmakta. HDP’nin güçlü bir grup olarak mecliste yer alması bu anlamda Kürt meselesinin barışçıl demokratik iç çözümü ve Türkiye’nin demokratik dönüşümü için bulunmaz fırsatlar sunuyor.