Kürt meselesinin 2016 Ağustos ayından bu yana içine girdiği şiddet ve güvenlik politikalarından diyalog ve müzakereye dayalı siyasi çözüm yoluna tekrar girip girmeyeceği ya da nasıl girebileceği çoğumuzun sorduğu sorular. Cizre, Sur ve Ankara’dan sonra bu soruların cevaplarını toplum olarak çok daha fazla arar olduk.
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun’la birlikte tam da bu sorulara cevap bulmak, Kürt meselesinin şiddetten arındırılarak müzakereye dayalı yollarla çözümüne katkı sunma amacıyla Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Gelecek İçin Barış Vakfı için bir rapor kaleme aldık. Raporun başlığı şu: “Dolmabahçe’den Günümüze Çözüm Süreci: Başarısızlığı Anlamak ve Yeni Bir Yol Bulmak”
Benim de kurucuları arasında yer aldığım Barış Vakfı, Türkiye Barış Meclisi’nin deneyimleri üzerine kurulmuş, Türkiye’de toplumsal barışın inşasına, Kürt meselesinin siyasal çözümüne katkı sunmayı dert edinmiş gönüllülerin kurmuş olduğu bir sivil toplum örgütü. Bu rapor da Barış Vakfı’nın bu niyetlerle yaptığı ilk çalışma oldu. Bu yazıda kısaca da olsa rapora yer vermek istiyorum.
Sizin bu yazıyı okuduğunuz saatlerde muhtemelen kamuoyuyla paylaşılmış olacak rapor, altı ana bölümden oluşuyor. Raporda, ilk olarak, 2013-2015 Çözüm Süreci’nin sembolik olarak başlangıcını ifade eden 2013 Newroz deklarasyonunu ele aldık ve sürecin başladığı normatif ve siyasi çerçeveyi hatırlamak ve hatırlatmak istedik. Zira, bugün geldiğimiz noktayı anlamak için, başladığımız noktayı hatırlamanın, önümüzdeki olası yolu görmek ve inşa etmek için önemli olduğunu düşünüyoruz.
İkinci olarak, tam da kritik eşik aşıldı derken sürecin akamete uğradığı Dolmabahçe Açıklaması’nı ele aldık. İki yıllık temas ve diyalogdan sonra, ilk defa hükümet temsilcileri ile İmralı Heyeti kameraların karşısına geçerek ortak açıklama yaptılar. Kürt meselesinin Türkiye’deki hikâyesi hatırlandığında, ortak açıklama kuşkusuz çok önemli bir eşiğe işaret ediyordu. İmralı Heyeti adına Öcalan’ın mesajını okuyan Sırrı Süreyya Önder’in not ettiği üzere diyalog süreci “resmî, ciddi ve sorumlu” bir aşamaya varmıştı. Her şey bir tarafa, açıklamanın sembolik değeri zaten çok büyüktü.
Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve Önder’in yaptığı açıklamalar, -rapordan alıntılarsak- “yeni anayasa çerçevesinde çoğulcu demokratik bir sistem etrafında müzakerelerin yürütülmesi karşılığında ‘silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik karar almak üzere PKK’nin kongreye gitmesi’ konusunda tarafların bir mutabakata vardığını gösteriyordu.
Raporun üçüncü bölümü “Artarak Geri Dönen Çatışmalar: Kent Çatışmaları ve Sosyo-politik Etkileri” başlığını taşıyor. Bu bölümde son sekiz ayda kent merkezinde meydana gelen çatışmaların neden olduğu can kayıpları, sosyo-ekonomik ve mekânsal yıkımları kısaca ele aldık. Bununla beraber, bu bölümün esasını 13 maddede özetlenen sosyo-politik yıkımlar oluşturuyor. 25 yıllık iç çözüm siyasetinin çöküşü, HDP projesinin aldığı büyük darbe, Kürt meselesinde siyasal barışçıl çözüme olan inancın dikkate değer ölçüde zayıflaması, Kürt toplumu içindeki sınıfsal ve siyasal ayrışmalar, siyaset alanının, sivil toplum sahasının ve gri alanların daralması ve ilgili aktörlerin güç kaybı, siyasetin çöküşü ve toplumsal militarizasyon dikkat çekilen başlıklar. Özetle, “2013 Newroz’u ile başlayan sürecin çok daha gerisine düşüldü.”
Dördüncü bölümün başlığı şu: “2013-2015 Çözüm Süreci Neden Başarısız Oldu?” Esasında çözüm sürecinde temel sorunu sürecin mimarisi oluşturuyordu. Bu başlık altında zamanın doğru kullanılmaması, aşırı muğlaklıklar, taahhütlere uyulmaması üç temel yapısal hata olarak not edilmeli. Rapordan alıntılarsak:
“(T)emel sorunun çözüm sürecinin mimarisinde olduğunu belirtmek gerekir. Diyalog ve müzakere süreci, mekanizmaları ve aktörleri ile müzakere gündeminin kapsamının etkili şekilde belirlenmemesi; tarafların verilen taahhütlere uymalarını sağlayacak çoklu mekanizmaların oluşturulmaması toplumda büyük umutlar yaratan çözüm sürecinin sonlanmasına neden oldu.”
Bölgesel ölçekte değişen denklem, IŞİD ve Rojava gibi yeni dinamiklerin etkisi, yine tarafların çözüm süreci devam ederken bir B planı hazırlıkları bu bölümde ele alınan diğer başlıklar.
Beşinci bölümde, son sekiz ayda Kürt meselesinin içine çekildiği yolun neden bir çıkmaz yol olduğu birkaç argümanla tartışılıyor. Bu bağlamda PKK/KCK’nin mevcut çatışmalardan masaya dönmek dışında bir kazanım elde edemeyeceği üç ana argümanla ele alınıyor: (1) silahlı yöntemlere ve politik şiddete dayalı bir güzergahla Kürt meselesinin çözülemeyeceğine dair örgütün iç kurumsal bilgisi; (2) Irak ve Suriye Kürtlerinin deneyimleri ve son olarak (3) son sekiz aylık kent merkezli çatışmaların ortaya çıkardığı deneyim ve bilgi.
Bu bölümde ayrıca müzakereyi dışlayan bir yolla devletin, ne Kürt meselesi ile baş edebileceği ne de onu çözebileceği altı temel argümana dayanılarak ileri sürülüyor. Bu argümanlar şu başlıklar etrafında ele alınıyor: (1) Normatif düzey, (2) stratejik düzey, (3) anaakım Kürt hareketinin sosyopolitik tabanı, (4) bu sosyo-politik taban üzerindeki kurumsal yapılanmaların gücü ve etkinliği, (5) PKK’nin asgari silahlı mobilizasyonu mümkün kılacak kapasiteye sahip olması, (6) devletin askeri başarılarının beklenenin aksine dağ-mezar-zindan-sürgün üzerinden Kürt politik kimliğinin kurucu dinamiği olan “bedeli” yeniden üretmesi ve böylece PKK’yi büyütmesi (7) anaakım Kürt hareketinden bağımsız olarak Kürtlerin nüfusu ve son olarak (8) bütünleşik ve sınır ötesine taşan Kürt coğrafyası.
Son bölümde HDP, PKK/PKK, AK Parti hükümeti başta olmak üzere, medya, üniversiteler, sivil toplum örgütleri gibi diğer ilgili aktörlere politika önerileri sunuluyor. Bu kapsamda, 2013 Newrozu’ndan daha geri bir noktada olduğumuz tespit edilerek dört alt başlıkta öneriler sıralanıyor: (1) Çatışmasızlık ve kentlerin silahlardan arındırılması, (2) çatışma alanlarında toplumsalın yeniden inşası, (3) yeni bir müzakere süreci zemininin oluşturulması ve (4) yeni bir müzakere süreci, mekanizmaları ve aktörleri. Bu dört başlık altında toplam 39 maddeden oluşan bir eylem planı öneriliyor.
İlgi duyanlar rapora ulaşacaktır elbet. Ancak bence burada detaylandırdığımız bu 39 maddenin özünü, 1997-2007 yılları arasında İngiltere baş müzakerecisi olarak Kuzey İrlanda Çözümü’nde büyük rol oynamış Jonathan Powell’ın sözleri iyi temsil ediyor:
“Bir çatışma, Kürt meselesinde olduğu gibi, on yıllarca sürmüşse, çözümünün birden çok girişim gerektirmesi muhtemeldir. Geçmişte çözüm bulunamamış olması, çözümlenemez olduğu anlamına değil, yalnızca daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği anlamına gelir.”