Geçtiğimiz Şubat ayında, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin eski Kahramanmaraş milletvekillerinden Yıldırım Ramazanoğlu: “Bizim geleneklerimizde ve kültürümüzde başkanlık sistemi var,” demişti: “Türk milleti tarihi boyutuyla başkanlık sistemiyle yönetilmeye alışmış bir millet”.
Barış süreci yürürlükteyken de, “âkıl adamlar” projesine girişilirken, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen “âkıl adamlık bizim kültürümüzde var” dediydi.***
2009 Ocak’ında, o zaman başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, halkı minnete borçlandıran “sadaka kültürü”nü eleştirmelerinden ötürü muhalefeti azarlarken, “Bizim kültürümüzde sadaka önemlidir,” ihtarında bulunmuştu.
Urfa Valisi, Vakıflar Haftası açılışı münasebetiyle “Bizim kültürümüz vakıf kültürüdür” hükmünü vermiş. Bülent Arınç, başbakan yardımcısıyken 2015 Nisan’ında Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler’e yardımlarını kardeşlik hukukuyla açıklarken, hisli konuşmasını “Ağabeylik kardeşlik ilişkisi her zaman bizim kültürümüzde vardır,” sözleriyle bağlamış. 2013 senesinde Isparta Valisi, kendisini ziyaret eden Yörük-Türkmen derneği temsilcilerini “Yörük kültürü bizim milli kültürümüz,” diyerek bağrına basmış: “Poşu binlerce senelik bir yadigâr, baston ise gücü, iktidarı, dayanışmayı temsil eder. Dolayısıyla (dolayısıyla? – T.B.) milli kültürümüzde bunların çok ciddi yerleri vardır.” 2012’de Turizm Bakanlığı, hayvanlara eziyet gerekçesiyle yöneltilen bir yasaklama talebini: “Deve güreşleri bizim kültürümüz,” gerekçesiyle reddetmiş.
***
Her kademeden iktidar erkânı, sadece iyiliği emrederken ve methederken değil kötülükten nehyederken de, “kültür”den delil getiriyor – bazen, adeta, her şey hakkında her türlü hüküm, “kültür”de kayıtlı olup olmadığına göre verilecekmiş gibi bir üslûpla...
Recep Tayyip Erdoğan, 2015 başlarında IŞİD’in bir Ürdünlü pilotu yakarak öldürmesini kınarken, “Bizim dinimizde, kültürümüzde insanları vahşice, canice yakmak yoktur” demişti. Ahmet Davutoğlu, başbakanken bir nevi “kültürümüzde var/yok” çetelesi tutuyordu: “Böyle bir mezhepçilik bizim kültürümüzde yoktur” (Türkmenlerin Sünni-Şii ayrımına yönelmeyeceği ümidini dile getirirken); “Bizim kültürümüzde nepotizm [akraba kayırmacılığı] yoktur”; “Bizim kültürümüzde ayrımcılık yoktur. Kimseyi kimliğinden, inancından, mezhebinden, fikriyatından dolayı kınamak yoktur”; “Bizim kültürümüz kadına saygı üzerine kurulmuştur”…
Önceki hafta, Kültür Bakanı Nabi Avcı, tekbirin slogan gibi söylenmesinden hoşnutsuzluğunu belirtirken “Bizim binlerce yıllık kültürümüzde tekbirin slogan olarak kullanılması yoktur,” ikazında bulundu. Birkaç ay önce Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Mekke’de Kâbe çevresindeki gökdelenlere, “Bizim kültürümüzde Kâbetullah’ı tepeden izlemek yok,” hükmüyle bozuk atmıştı. Gezi isyanı sırasında Meclis Başkanı Cemil Çiçek, eylemcileri “Bizim kültürümüzde yıkmak, yakmak yok,” diye uyarmıştı. 2014 yazında, Korkuteli İlçe Emniyet Müdürü, düğünlerde silah kullanımını önleme çalışmalarından bahsederken, KBT’ye de (kültür bilgi tarama) başvurmuş: “Türk kültüründe kesinlikle düğünlerde silah kullanımı yok… Bizim kültürümüzde olmayan bu hareketlerden başkanlarının can güvenliğini düşünerek vazgeçmeliyiz”.
Biraz da “keşke” makamından çalan ‘kültürlemeler’ bunlar…
Muhalefetin de kendini alamadığını görüyoruz, “kültür”den delil getirmekten. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir defasında: “Cenazelerde… hele hele cami avlusunda siyaset yapmak bizim kültürümüzde de, insanlık anlayışımızda da yoktur,” demiş. CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, geçen sene bu vakitler, muhaliflerinin “ayak oyunlarını” yererken, “Bizim kültürümüzde pusu kültürü yoktur,” diye topuklu-efelenmiş. CHP’nin 2015 Haziran seçimlerindeki Kayseri milletvekili adaylarından Aşkın Genç, iktidar partisi milletvekillerinin Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na sorgularken: “Bu denli biat etmek, bizim kültürümüzde var mı?” sorusunu sormuş.
***
Ahmet Davutoğlu, izdivaç programları için: “Bunlar bizim aile kültürümüze uygun değil,” demişti. Oysa bu programların olağanüstü rağbet gördüğü malûm.
Geçtiğimiz Nisan’da, Kastamonu Belediye Başkanı, köçek oyununu kesin bir dille yasaklarken, dayanağı “bizim kültürümüz”dü: “Şehrimizdeki düğünlerde, bayramlarda ben bunu kesinlikle yasaklıyorum. Eğer görürsem düğün sahibine de oynayana da ceza vereceğim. Bizim kültürümüzde kesinlikle böyle bir şey yok.” Oysa köçekliğin köklü bir gelenek olduğunu biliyoruz.
Geleneğin de o kadar “geleneksel” olmayıp icat edildiğini biliyoruz. Sürekli yenilenen, hareket halinde bir icat süreci… Bir ‘kültür varlığını’ ‘tanımamak’, onu tasfiyeye girişmek de, geleneğin icadının bir parçasıdır.
Masum bir gelenek icadı örneği… Uşak’ta 20 yıldan beri güvercin beslediğini söyleyen bir esnaf, “kendi kültürümüzde de güvercin olabileceğini düşün”müş, araştırmış, “saf Osmanlı ırkı olan Hünkâri”yi keşfetmiş. “Osmanlı torunu olarak bu işi yapması gerektiğine inan”mış; çünkü “kültürümüzde var,” diyor. Ne çare ki bu güvercin çeşidi Almanya ve Hollanda’da yetiştiriliyormuş, esnafımız yurt dışından siparişle getirtmiş “saf ırkımız ve kendi kültürümüz” olan Hünkâri’yi. “Kendi kültürümüze sahip çıkmıyoruz” sohbeti ne tatlıdır…
Bir başka kültür icadı teşebbüsü… Muay Thai-Wushu-Kickbox Milli Takımlar Antrenörü Mustan Özkaran, Grandmaster Şenel İlhan’ın geliştirdiği Hankando’yu: “Bizim kültürümüze ait bir spor,” diye tanıtıyor. Hankando’nun adı Korece’den türetilmiş, Hepsi Uzakdoğu sporları olan tekvando, kungfu, karatenin bir “sentezi”; ama takdimine bakarsak, ille de “bizim özümüzden değerler ile dolu – bizim kültürümüze ait”…
‘Arınma’ kaygısına dönelim… Muhafazakârlık, kendi zihniyet haritasında yerine oturtamadığı gelenek unsurlarını veya massedemediği yeni gelenekleşmeleri, “yozlaşma”, “yabancılaşma” ve tabii “Batılılaşma” ile açıklar.
Bu reddiyenin onlarca yıllık geleneği var: “Yılbaşı kutlamak bizim kültürümüzde yoktur”… “1 Nisan kültürümüzde yoktur.” (Geçtiğimiz 1 Nisan’da Bismil Haber, “1 Nisan'da yapılan şakaların batı kültürü tarafından bilinçli olarak içerimize sokulduğunu” haber verdi.) Yine geçtiğimiz Nisan’da, Bakırköy İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün, çocukların bale gösterisinin iptalini velilere “Bale kültürümüzde yok” diye açıkladığı haberini okumuştuk. 2011 başında Erzurum’da düzenlenen Üniversiteler Kış Oyunları’nda yurt odalarına konan prezervatiflerin Türkiyeli sporcuların odalarından toplanmasını, Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer: “Bizim kültürümüzde böyle bir şey yok,” karakuşîliğiyle açıklamıştı. (Prezervatif, “bir anlamda gayrimeşru ilişkinin teşviki demek”ti.)
2014 Nisan’ında Finike belediye başkanı, bir huzurevi tesisinin açılışında, “Huzurevi ve yaşlı bakım evi gibi hizmetlerin Türk toplumunun kültürüne uygun olmadığını” söylemişti. Çünkü? “Bizim kültürümüzde büyüklere saygı esas”tı. Yaşlılar, mahallelerinde, ailelerinde bakılmalıydı. Ya bakılamıyorsa, kalmadıysa öyle bir mahalle ve aile “kültürü”? Başka bir çare? “Kültürümüzde yok”sa, derdinize yanın.
Bazen de, “kültürümüzde var”sa, derdinize yanarsınız. Bir yıl kadar önce, Berlin’de işlenen bir cinayet davasını hatırlatayım… Evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu aldırması istenen genç kadının üvey babasının aktardığına göre; ‘gereğinin yapılması’ için kendisinden yardım isteyen sanıkların babası, “Bizim kültürümüzde kızın öldürülmesi zorunlu” diye noktalamıştı konuşmayı. Sekiz aylık hamile kadını bıçaklayarak öldürmüş, sonra da yakmışlardı.
Bir TV dizisiyle ilgili, internet forumlarındaki okur yorumlarından aktarayım (imlâyı düzelterek): “Güzel bir diziydi benim için. Ta ki saf ve temiz güzel duyguların evlilikten sonra yaşanmaması gereken bir duruma gelene kadar. Kısacası yatağa taşınmadan önce. Bizim kızlarımız erkeklerimiz böyle yapmıyorlar. Bizim kültürümüzde yok böyle şeyler.” Demek, kızlarımız erkeklerimiz hiç öyle şeyler yapmıyorlar?
Kızlarımızın erkeklerimizin pop hevesleriyle ilgili bir başka internet forumu ikazı: “Bizim kültürümüzde apaçi felan yok yaaa, ne bu özenti böyle”…
Yine internetteki izleyici forumlarından, Barbie filmi yorumu: “Ne kadar güzel olursa olsun bizim kültürümüzde olmayan her türlü öğeyi çocuklarımızın beynine kazıyan türden çizgi filmlerden... Ebebeynler bunları çocuklarınıza seyrettirmeyin...” Aslında beğenmiş, ama “kültürümüz”de yerini bulamıyor.
Bir başka izleyici, zombi filmleriyle ilgili bir internet sohbetinde varoluşsal bir soru sormuş: “Zombinin bizim kültürümüzde geçmişimizde yeri nedir?”
Harem tarihinden bir akça pakça Barbie Hatun, dehşetli cinayetleriyle maruf bir kethüda Zombi Efendi buluşturulsa, rahat edecekler sanki, diye de düşünüyor insan.
Köçekliği yasaklayan Kastamonu Belediye Başkanı, her hareketimize “kültür”den ve “ata”dan teyit istiyor: “Kültürümüzde olmayan bir şeyi ne yapıyorum ne de yaptırıyorum. Geçen sefer beni ateşten atlatamadılar. (Nevruz’u kastediyor olmalı- T.B.) Benim dedem ateşten atlamadı ki ben atlayayım. Ben, memleketimin kültürü ne yaparsa onu yaparım. Atamdan mı gocunacağım?”
Şu “Atamdan mı gocunacağım” tetikliğini, geniş geniş düşünün.
***
Bu “kültürümüzde yok”- “kültürümüzde var” teftişi, “kültür”ü bir “genetik kod” olarak, fıtrat olarak, kader olarak sabitliyor. Ahlâk olarak ve ahlâkın nihâî ölçüsü olarak sabitliyor. Başkanlık sisteminden deve güreşine, hoşgörüden zombiye, cinsiyet ayrımcılığından yörük bastonuna, vakıf idaresinden köçekliğe, her ahkâmı “kültürümüz”deki sicil kaydı kontrolüne bağlayan bir zihniyet bu. Ne istiyoruz? Doğrusu nedir? Ne yapmalı, nasıl davranmalıyız? sorularının safiyetini, ‘samimiyetini’, hukukunu iğfal eden bir zihniyet – yoksa “kültür” mü demeliydik?