Hollanda’daki ırkçı Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders’in 2008’de yaptığı 17 dakikalık İslamofobik propaganda filminin adı Fitna idi, fitne yani. Avrupa’da hiçbir televizyon kanalının yayımlamayı kabul etmediği, internetten yayılan “film”, Kur’an sureleri eşliğinde zamanımızın şiddet felâketlerinin kolajlanmasından ibaret bir ‘iş’ti. İslâmiyet'ten ve Arapçadan devralınan fitna/fitne kavramı, Batı dillerinde arabozuculuk, kavga-karışıklık çıkartma (fesat, nifak) veya kaos diye açıklanmıştı. Wilders, kimi tedhişçi İslâmcıların falan değil bizzat İslâmın, bu anlamda fitne kaynağı olduğunu söyleyerek, göçmen karşıtı refah şovenizmini tahrik ediyordu, hâlâ da ediyor.
***
Türkiye’de milliyetçi-muhafazakâr ve İslâmcı dilde fitne kavramı, sebildir.
***
Fitne ithamının bir çeşmesi, hasımların yapıp söylediklerini entrika ve fesat çıkartma teşebbüsü olarak görmeye ve göstermeye tahsis edilmiştir. Ocak ortalarında, “Batı emperyalizminin, Gambiya üzerinde kurduğu fitne senaryoları” haberleri vardı örneğin; Gambiya diktatörü Jammeh’i diktatör olarak göstererek müdahale zemini hazırlanıyordu buna göre.
“Halkı nefret ve düşmanlığa tahrik”le suçlanan sosyal medya mesajlarının, ihbar medyasında “fitne tweet’i” diye zikredildiğini görüyoruz.
Meclis’teki Anayasa değişikliği görüşmelerinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Devlet Bahçeli’den randevu istemesi bile, bu medyada “fitne” olarak tanımlanmıştı. Bir internet sitesinden aynen aktarayım: “Anayasa değişikliğini engellemek için, tehdit, şantaj, ısırma, saldırma benzeri her yolu deneyen CHP, bu yolla başaramayacağını anlayınca, ‘fitne’ faaliyetlerine başladı!”
Bu çeşit haber sitelerinden biri, 13 Mayıs 2016’da, Cumhuriyet gazetesinin TOBB içindeki tartışmalarla ilgili haberinde fitne keşfetmişti: İktidar partisinin “bölünmesi için canhıraş çalışan” fakat “istediği sonuçları alamayan gazete fitneyi şimdi de TOBB’a sıçrat”mıştı...
***
Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ağustos 2014’te twitter mesajında: “Partimizin içine fitne yerleştirmek için çok uğraştılar ama başaramadılar,” demişti. 17-25 Aralık soruşturmaları/kasetleri sonrasında da, buradaki komplonun bir ayağını, Cumhurbaşkanı (Abdullah Gül) ile arasına fitne sokma çabası olarak tanımlıyordu.
Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlıktan alınmasının öncesinde ve sonrasında AKP içinde karşılıklı fitne ithamları uzun süre devam etmişti. Davutoğlu: “Kimse fitne kapıları açmaya niyetlenmesin” ikazında bulunmuştu. Davutoğlu’na yakın kabul edilen Karar gazetesinde “Erdoğan’ın arkasına saklanıp fitne üretenler”den yakınılıyor, bu suçlamaya konu olan medyada ise Karar, “fitne gazetesi” diye anılabiliyordu.
***
15 Temmuz’dan sonra, “FETÖ”nün resmen “cemaat değil fitne hareketi” olarak tescil edilmesiyle beraber, iktidar partisinin yerel teşkilatlarına gönderilen genelgede, “FETÖ/PDY ile bağlantısı bulunanları” “ivedilikle arındırma” talimatı verilirken, “fitne ve dedikoduya izin vermeme^”şerhi düşülmüştü. Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, ‘Bizi bundan sonra yıkarsa dedikodu fitne fesat yıkar, içimizdeki fitneciler yıkar, onlara fırsat vermeyin’ ikazında bulundu.
Hayrettin Karaman’in 2 Şubat’taki makalesi, FETÖ’cü ithamıyla yapılan tasfiyelerde ‘kurunun yanında yaşın da yanmasının’ verdiği rahatsızlığı dile getirirken, fitnenin “‘içeride’ niza çıkarma” anlamına yaslanıyordu: “Düşman saflarından dostlara yönelen eylem ve söylemleri anlamak mümkündür; ama dostlar (öyle bilinenler) arasındaki sataşmalar, su-i zanlar, çekişmeler, dedikodular; insanımızı birbirine düşürme, arayı soğutma, zayıflatma gibi kötü sonuçlar (fitne) doğurmaktadır”.
15 Nisan 2016 İslâm İşbirliği Teşkilatı zirve toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslâm dünyasını tehdit eden “üç fitne” sıralamıştı: Mezhepçilik, ırkçılık, terör. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 31 Aralık’ta, hem “terörün İslâm’la özdeşleştirilmesi” ile hem “terörle, bizi olumsuz yönde 100 yıl etkileyecek olan fitne tohumları ekiliyor,” dedi.
***
Bilvesile… Suriye iç savaşındaki cihatçı örgütler arasındaki rekabette de, fitne tartışmaları uzun bir fasıldır. Hemen hepsi, başta her şeyin yolunda olduğunu, fakat “fitne ehli”nin “fitneyi canlandırdığını” anlatır. Her tarafın birbirini fitnecilikle suçlamasına, korkunç kıyıcı cezalandırma-intikam hikâyeleri eşlik eder.
Soğuk Savaş devrinde komünizm, özellikle Nurcu söylemde, “ahir zaman fitnesi” diye anılırdı. Bugün de İslâmcı-muhafazakâr lisanda “asrımızın fitneleri” kadrosu geniştir: laisizm, kapitalizm, sosyalizm, Kemalizm, Darwinizm, ırkçılık, mezhepçilik, cemaatçilik vs.. İlk sayılanlar ‘evrensel’ fesatlardır; mesela 25 Kasım 2016’da Yeni Akit’te Şevki Yılmaz, en büyük fitne kaynağının “Batıcı ve batırıcı eğitim sistemi” olduğunu söyler. “En büyük fitne mezhepsizliktir” diyenler, nifak sokucu ‘iç’ fitnelere odaklanırlar.
‘Seküler’ siyaset dilinde de başvurulabiliyor fitne kavramına. Bilhassa entrika-komplo nazariyecileri el atıyorlar. Doğu Perinçek, geçenlerde “FETÖ-PKK fesadının önünü açmayı” hedefleyen beş kalem fitne sayıyor, “Fitne 1’e cevap, Fitne 2’ye cevap…” diye mukabele ediyordu. Yalçın Küçük, Fitne adlı kitabında (4. Basımı 2015), fitnenin Arap-İslâm tarihindeki evvel anlamının “iç savaş” olduğunu yazar.
İslâmcı dilde fitne kelimesi, “fitne ateşi, fitne yangınları” imgelerini ‘çağırır’. Anlamının yakıcılığı yanında, kelimenin Arapça etimolojisinin “madeni ateşte eritme”ye dayanmasıyla da ilgili olsa gerek.
Zengin bir anlam yelpazesi var kelimenin: Kargaşa, bozgunculuk, günah, şirk, dalalet (sapkınlık), imtihan, belâ, azap, eziyet, boş mazeret hatta delilik.
Bakara suresinin, “Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirlerle savaşın” hükmü, fitnenin anlamını genişletiyor ve dışsallaştırıyor. (Liberal İslâmî yorumlar, bu hükmü “din ve vicdan özgürlüğü sağlanana, tebliğin önündeki engeller kalkana kadar” diye açımlıyorlar.)
Fitnenin yaygın ve popüler kullanımının, bölücülük, karışıklık çıkarma, bozgunculuk minvalinde olduğunu gördük. Yerleşik fıkıh yorumları, kavramı daha çok iç-kavgaya, Müslümanlar arası çatışma anlamına doğru büküyor. Bakara suresindeki fitne çıkarmanın adam öldürmekten beter olduğu hükmü, Enfal suresinin “aranızda dost olmazsanız fitne çıkar” ikazı, bu yorumun güçlü dayanakları.
Ayartma. (Nitekim “fettan”, fitneden geliyor!) Dünyâ nîmetlerinden en istidâtlı olanı, “mal” ve “evlâd”dır. Bunun içindir ki, Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de bu iki nimeti “fitne” tavsifiyle zikretmiş bulunmaktadır.
Tegabün suresinin “Mallarınız, çocuklarınız sizin için fitnedir” ifadesi, fitnenin bir başka anlamına kapı aralıyor: ayartma. İlâhiyatçılar, ayartma anlamındaki fitneyi, dünya nimetlerinin “en istidatlısı olan” mala ve evlâda “duygusal” bağlılığın, insanı (erkeği) ibadetten ve vazifeden alıkoyabileceği riskiyle açıklıyorlar.
Fitnenin talî kalmış bir anlamı: imtihan. Muteber bir kaynak olarak Taberî’ye atıfta bulunan yorumcular, asıl ve sahih anlamın, “fitneden geçme/geçirilme” kalıbındaki bu anlam olduğunu düşünüyorlar. Hayrettin Karaman’ın da var bu yönde bir yorumu: Fitne, “insanın bunun bir imtihan olduğu bilincini koruyarak (…) inanma iradesini daha da güçlendirme, ahlâkî bakımdan arınma, insanın imanındaki kararlılığını ve erdemli yaşayışını kanıtlama fırsatı”dır buna göre.
Fitne karşısında, yani “ayartmalar ve sosyal kargaşalar” olunca, daha özgül bir tarifle “müminleri birbirine düşüren hususlarda kimin haklı olduğunu bilenememesi” durumlarında, sabır, uzlet, inziva telkinleri -hatta bir hadise göre “öldürmektense öldürülmeyi tercih etme” tavsiyesi-, bu imtihan anlamından türüyor.
Fitnenin özellikle kenarda-kıyıda kalmış bu imtihan anlamı, Hıristiyan teolojisindeki teodiseyi hatırlatmıyor mu? Sebepsiz-mutlak kötülük, tanrının ve Mutlak İyi’nin alâmetidir teodisede. Sebepsiz ve mutlak kötülükle karşılaşması, insanın imanını teyit etmesi için en zorlu sınavdır. Teodise felsefesi, Kötü’yle kötü olmadan, kötülükle baş etme ahlâkını telkin eder.
Fitne kavramının böyle bir açılımı yok mu – varsa niye kenarda kalmış?
Cari fitne kavramı, bu sebil haliyle, –gayet de seküler– bir mutlak kötülük metafiziğinin tacı değil mi? İnsanı ve âlemi sebepsiz-mutlak kötülükle açıklamaya azmetmiş bir kötülük metafiziği…