Bir memlekette yaşayan nüfusu ‘ne’ olarak düşünürsünüz? O insan topluluğu, kendini ‘ne’ olarak tasavvur eder?
Toplum?
Kamu – devlet?
Halk?
Millet?
***
Bir veçhesiyle, toplumdurlar. Beşerî varlığın muaşeret (ilişkisellik) içinde olma ‘fıtratının’ tarihsel seyri budur. İşbirliği ve işbölümüyle ortakyaşarlık geliştirmiş, bir ilişki ağı örmüşler, bunun hukukunu yaratmışlardır. Küçük insan topluluğundan, cemaatten çok daha karmaşık ve çoğul bir yapıdır bu, hem de esaslı sınıfsal ayrışmalar ve çıkar çatışmaları içerir.
***
Toplumun giderek artan o karmaşıklığı ve iç çelişkileri bir ‘şekle’ sokup kendini devam ettirebilmesi, bir hukuku sürdürebilmesi için, öyle veya böyle bir mutabakata, bunun için öyle veya böyle bir müzakereye ihtiyaç vardır. En azından, bir mutabakatın ve müzakerenin olduğu kabulüne, zannına… Bir memleket ahalisi, kendini bir bütünlük olarak kurma ve kendine bir nizam intizam vermeye dönük bu fiilî ve hayalî faaliyetiyle, yani politik veçhesiyle, bir kamu teşkil eder.
Devlet, kamunun kurumlaşmış, cihazlaşmış kertesidir. Kamusal varoluşu ve faaliyeti tekeli altına alarak dondurmak gibi bir işlev de görür, kamusallığa el koyar, bir bakıma. Ahalinin bir vatandaş topluluğu teşkil etme vasfını zapturapta alır.
***
Oysa kamu âlem, “herkes” demektir, hepimiz… Buna en yakın terim: halk. Bir memlekette bugün burada yaşayan insanlar, talep ve ihtiyaçlarıyla, somut, gündelik, sıradan gerçeklikleriyle, halktırlar. O sıradanlıkları, basitlikleri, somutlukları itibarıyla, aşağıdakilere, ezilenlere, yönetilenlere de işaret eder halk kelimesi. Halk, işte bu cephesiyle siyasî irade kazandığında ve yönetmek için talepkâr olduğunda, halk egemenliği zuhur eder. [1]
***
Zaten bu yanıyla, yönetenler katında tekinsiz görülür halk. Demirel “Halk yaş sebze gibidir, günlük yaşar,” demişti mesela. Mustafa Kemal Nutuk’ta, halkın, hakikati anlar anlamaz derhal milletin müşterek arzusuna katıldığını söylemişti. Milliyetçi ideologlar, halkı, milletin ham hali olarak görürler; bilinçlendirilip millî şuura erdirilmesi gerekir. Edip Refik Halit Karay’ın 1942’de yazdığı gibi halkı “milletin temeli ve direği” mevkiine koyarak ona daha hürmetle yaklaşanlar da olur.
Millet, toplumun ‘nötr’ suretinden ve halkın avamî-sıradan (ve “tehlikeli sınıfları” barındıran) mahiyetinden farklı olarak, ‘heyecan’ taşır. Memleket ahalisinin kendisini ezelden ebede uzanan bir devamlılık içinde, bir ortak kök ve özel yaradılış inancıyla, bir biriciklik gururuyla, metafizik bir varlık olarak düşünmesidir. Toplumun karmaşıklığı içinde bir cemaat rüyası, halklığın sıradanlığı içinde bir ehemmiyet arzusu, adeta. (Modern zamanlarda ümmet tasavvuru da, bundan farklı değil.)
Millet mefhumu, bu hararetiyle, toplum, kamu, halk mefhumlarını… bunların hepsini topaklaştırıp düzleme istidadı taşır, bunların hepsine âmir ve üstün olma iddiası taşır, en azından, riskini taşır, diyelim. Millî irade kavramı, umumi vekâlet ve topyekûn temsil iddiasıyla bu istidadın canlı ifadesidir. Oy çoğunluğundan öte, milletin ezelî-ebedî ‘misyonunu’ temsil etme iddiasında olduğundan, her şeye kadir bir irade olma azmindedir zira.
***
Bir memleket ahalisi veya bir ülkede yaşan nüfus, sınıfsal, bölgesel, etnik-kültürel, toplumsal cinsiyet yönlerinden çoğul ve karmaşık olmasından öte; toplumsal veçhesiyle, kamusal veçhesiyle, halk olma ve millet olma tasavvurlarıyla ayrı özgül gerçeklikler teşkil etmesi bakımından da çoğul ve karmaşıktır. Herhangi bir ülke, Bir’den büyüktür. Herhangi bir ülkeyi, ancak varoluşunun bu farklı veçhelerini hesaba katarak anlayabiliriz. Herhangi bir ülke, bu farklı veçhelerin özgül gerçekliklerini idrak etmeden, onlara hürmetkâr olmadan, asgarî huzuru ve gelişmeyi bulamaz. Kendini bulamaz.
16 Nisan referandumuna getirilen “sistem”, terkisinde yol aldığı ve içselleştirdiği olağanüstü hal rejimiyle beraber, toplum olma halimizi de, kamusal varoluşumuzu da, bu memleketin insanlarının bir vatandaş topluluğu olma, halk olma ve millet olma tasavvurlarını da takatsiz bırakacak bir tesviye, bir düzlemedir. Toplumsallığı, kamusallığı, vatandaşlığı, halklığı yutarak onlara alan ve anlam bırakmayan bir topyekûn millet tasavvuru, vasfını düşüreceği o millete de kâr etmez.
Türkiye, Bir’den büyüktür.
Hayır, toplum yararına, kamu yararına, halk yararınadır.
[1] Dinçer Demirkent’in yazdığı gibi, olağanüstü tarihsel eşitlik atılım anlarında vuku bulur bu: gazeteduvar.