Başlamak
Tanıl Bora

Yılbaşı kutlaması “Batı adeti” sayılarak men edilse bile, genel olarak böyle “adetleri” pek takmasanız bile, yıl başında bir şeytan tüyü vardır. Yeni yıl kutlama formülleri arasında “yeni başlangıçlar dilemek” var ya, işin sırrını o söylüyor. Başlangıç, başlamak, herkese ümit verir.

***

Başlamanın Türkçe kökü, “baş”tan geliyor. Kaynakla, özle-esasla, öncülükle irtibatlı, kuvvetli bir anlam kökü. Kelimenin -Türkçeye de geçmiş- Arapça müteradiflerinin bolluğu, başlama fiilinin anlam bereketine bir işaret sayılabilir. Sadece birkaçını sayalım. İbtidâ etmek (“ibtidâî”den bileceğimiz gibi birinci/ilksel’i işaret eder), tasaddi (“ırza tasaddi”den bildiğimiz, taarruzu/tacizi anlatan kelimenin ilk anlamı “bir işe başlamak”tır), istinaf (istinaf mahkemelerinden işittiğimiz bu kelime “baştan başlamak, yeniden başlamak” demek), kıyam (doğrulmak, dikilmek, böylelikle bir işe girişmek). 

Başlamanın İngilizce ve Almancadaki karşılığının kaynağındaki “begin”, 12. yüzyılda “meydana getirme, yaratma”ya yakınmış, 13. yüzyılda “bir işe başlamak, bir şey için ilk adımı atma”ya, 13. yüzyıl ortalarındaysa “oluşma, vücut bulma, meydana gelme”ya doğru bükülmüş.

***

Bu etimolojik bolluk, boşuna değil. Hannah Arendt’in başlama kabiliyetine yüklediği güçlü anlamı biliyoruz: “Özgürlüğün mucizesi, başlayabilme yetisindedir. Bu yeti de, her insanın, ondan önce de var olan ve ondan sonra da sürecek olan dünyaya doğuşuyla, kendisinin de yeni bir başlangıç demek olması vakıasıyla mukayyettir.”[1]  Arendt’e göre devrim dediğimiz de, işte bu yetiyi korumak, başlama kabiliyetini sürdürebilmek, bu kabiliyeti kurumlarda ‘saklayabilmekle’ mukayyettir.

Yuhanna İncil’inin meşhur birinci ayeti: “Başlangıçta söz vardı,” diyordu ya… Arendt’in ‘bağlısı’ olursak, “Başlangıçta, başlangıç vardı,” dememiz lâzımdır.

Hıristiyan ilâhiyatı, yaradılışı/başlangıcı insana verilmiş ilâhî bir hediye sayıyordu; Arendt, hediyeyi dünyevìleştirir, insana içkin kılar. Ama yine bir hediyedir o, yine kendi halince mübarektir.

***

“Türk gibi başlamak” vecizesini duymayan yoktur. Başlangıç coşkusunun çok geçmeden sönüşünü, işi tamamlamaya yetmediğini anlatan vecizenin, “İngiliz gibi” veya “Alman gibi” bitirmeyi salık veren çeşitlemeleri var.

Başlama kabiliyetinin engin kaynağını hor kullanmak da bir insanlık durumu, elbette. Tamamına erdirilemeyeni unutmak-unutturmak, mazur göstermek, telâfi etmek için yeni başlangıçlara sığınmak. İki çiziktirilmiş kâğıtları yırtıp yırtıp “beyaz sayfalar” açmak. Arkasında yarım bırakılmış işlerin enkazıyla hep bir yenisine başlamanın uçarılığı. Başlama hediyesini, bitirilememiş işlerin başarısızlığını örtmek üzere, kendini şımartmak için istismar etmek. Şaircesi: “… bir dönemeçten umduğumuz kör başlangıç.” (Enis Batur)

***

Birçokları, bu kadarını da yapamayacak durumda değil mi? Başlamanın istediği takatten, başlangıcın vaat ettiği ümitten mahrum olunan zamanlardan geçiyoruz. 
***

Demokrasi İçin Birlik platformunda dile getirilen şu şiâr, işte tam bu zamanın ruhunu karşılıyor:[2] “Hiç seçim olmayacakmış gibi taban hareketi örgütlemeli, yarın seçim olacakmış gibi hazırlık yapmalı”.[3]

Bu sözün çağrışım kaynağı olan meşhur hadis ne diyordu: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak…” Gandhi ne diyordu: “Yarın ölecekmiş gibi yaşa, sonsuza kadar yaşayacakmış gibi öğren.” Boş vermişliği men ederken, sonluluğumuzun idrakini yitirmemeyi tembihleyen sözler. Yaptığımız başlangıçların, zaman okyanusunun sonsuzluğunda şuraya buraya bir iki çapa atmaktan ibaret olduğunu hatırlatırken, yine de o çapaları atmaya çağırıyor. Ödülsüz ve ödül beklemeyen bir başlama cehdine takat veren bir telkin. “Sonunu düşünmeyen”, daha doğrusu, sonluluğunun farkında, kuvvetini, cezbesini, ilhamını, eyleminin kendi değerinden alan bir başlama kabiliyeti. 

***

Muhtelif uğraşlara başlamanın anahtarlarını sunan, “motosiklete başlama sanatı… snowbord’a başlama sanatı” vb. kılavuzlar oluyor. Psikanalizde Anita Eckstaedt’ın ilk görüşmeyle ilgili “başlama sanatı” terimi var. Bunlardan gayrı, genel olarak, bir başlama sanatı rehberi olabilir mi? 

Evveli sıfırlayıcı milat etkisini romantize etmemeli belki de, yeni başlangıç pathos’unun yerine daha sebatkâr bir ethos koymalı. Başka bir ucundan tutarak tekrar girişmek. Usul değiştirerek, başka bir makamdan, yeniden başlamak. İki adım geri çekilerek yapıp ettiğine bakmayı ihmal etmemek, ara ara uğraşının mana ve ehemmiyetini yeniden düşünmek, tozlanmış merakı silkeleyip havalandırmak. Süren gayrete, yeni fikirler, yeni imgeler, yeni ‘şekiller’, yeni karşılaşmalarla başlangıç azmi katmak. Gidiş yoluna, başlamanın hevesini tazeleyecek bir önem atfetmek, bir değer katmak.[4]  Sisifos emeğinin hakkını vermek.[5] 

Velhasıl-ı kelam: yeni yıla, bir kadim İrlanda duası:

“Ey başlangıcın tanrısı, koru bizi,/ meçhule doğru yola koyulup,/ eskiyi arkamızda bırakarak,/ alışılmamışa cür’et ettiğimizde.

Ey başlangıcın tanrısı, kuvvet ver bize,/ uzun uzun kafa yorup yeniden düşünerek,/ geri dönüp yeniden başladığımızda...”


[1] Hannah Arendt: Was ist Politik? Aus dem Nachlass. yay. haz. Ursula Lutz. Piper Verlag, Münih 1993, s. 137.


[2] Felâketçi dilin başlama kabiliyetini öldüren etkisi babında, daha önce de bahsin civarlarında gezinmiştim: http://www.birikimdergisi.com/haftalik/8284/felaket#.Wj9mTlVl-po

[3] 2016 Aralık başında AKP genel başkan yardımcılarından birinin de benzer bir şey söylediğini hatırlamak, asap bozucu olabilir: “Biz hiç seçim olmayacakmış gibi kararlı, dingin ama yarın seçim olacakmış gibi de heyecanlıyız”.

[4] Kıvanç Koçak, “gidiş yoluna tekrar puan istemek!” diye yazmıştı. Birikim, sayı 152-153 (Aralık-Ocak 2002), s. 84-89.

[5] http://www.birikimdergisi.com/haftalik/1553/baris-naranam-delisi-ne-karsi-sisifos#.Wj9nhlVl-po