Ermenistan’da Nisan başından bu yana kitleler sokakta. Sebebi Türkiye’den bakanlara tuhaf gelmeyecek: on yıldır yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan iktidarı terk etmek istemiyor. Sarkisyan 2008’den itibaren iki dönem Cumhurbaşkanlığı görevini icra etti ve Ermenistan Anayasası üçüncü bir kez seçilmeye izin vermemekte. Fakat belli ki, seleflerinin başına geldiği üzere devlet başkanlığının ardından silinip gitmekten korkuyor. İşte buna çare olarak 2015’te bir Anayasa değişikliğine ön ayak olmuştu. Yürütme gücünün Cumhurbaşkanının denetiminden Başbakana devredilmesini içeren değişiklik, 2015 sonunda düşük katılımlı, tartışmalı ve uluslararası gözlemciler tarafından şaibeli bulunan bir referandumun ardından kabul edilmişti. Düzenleme tam da Sarkisyan’ın ikinci döneminin sona erdiği 9 Nisan 2018’de yürürlüğe girdi. Hemen ardından da Sarkisyan başbakanlık için adaylığını açıkladı. Oysa Anayasa değişikliği ve seçim güvenliği sağlanmadan yapılan referanduma karşı 2015’te gerçekleştirilen protestolar sırasında muhalefeti yatıştırmak için başbakanlığa niyeti olmadığını söylemişti. Aradan üç yıl bile geçmeden sözünü unutmuş olması kendisine pahalıya mal oldu. Sokağa dökülen, iş bırakan, hatta kolluk kuvvetlerini de yanlarına çeken on binlerce yurttaşın baskısına dayanamayarak başbakanlığının yedinci gününde istifasını açıkladı. Hâlihazırda geçici hükümetin seçimleri yenilemesi ve gösterilerin başındaki isim olarak anılan, muhalif lider Nikol Paşinyan’ın başbakan seçilmesi bekleniyor.
Sarkisyan’a duyulan tepkinin kaynağında, onun iktidar hırsının yanı sıra ülkede ciddi boyutlara ulaşan yolsuzluk ve kayırma pratikleriyle bunların derinleştirdiği eşitsizlik ve yoksulluk sorunu var. Yine Türkiye’ye tanıdık biçimde… Ancak Ermenistan’ı farklı kılan bir durum da ortada: Ermenistan, 1991’den bu yana tek kutuplu olduğu söylenen dünyada “bloklar” arasında sıkışmaya/ezilmeye devam eden bir ülke. Doğu-Batı ikileminden “kurtarılan” uluslararası sistemde, Sovyetler Birliği’nden arda kalan 15 devletten biri olarak yer alıyor ve artık ülkesinin hangi büyük gücün “sermaye bloğuna” açılacağı meselesiyle uğraşıyor. Öyle ki bu durum ekonominin tarumar hâlini pekiştirmekle kalmıyor, yıllardır en büyük siyasal kriz olarak sürüp giden Karabağ sorununun bitmesine de izin vermiyor.
Ermenistan bir yanda Avrupa Birliği’nin, diğer yanda Avrasya Birliği’nin ticari düzenlemeleri arasında salınıp gitmekte. 2014’te AB’yle gümrük birliği anlaşması imzalaması beklenirken, birden Rusya, Kazakistan ve Belarus arasındaki başka bir gümrük birliği olan Avrasya Ekonomik Birliği’ne üye olması, buraya üyeyken 2017’de AB ile genişletilmiş işbirliği anlaşması imzalaması gibi ne Ermenistan’ı kendi hâline bırakan, ne de ülkede tam bir nüfuz alanına sahip olabilen tarafların birinden diğerine savruluyor. Böylece Ermenistan’ın hangi sermayedarların yatırımına açılacağı sorusu, ülkede yoksulluğun nasıl azaltılacağı sorusunun önüne geçiyor.
Rusya kabuğunu kırmanın yollarından biri olan Türkiye ve Azerbaycan kapılarının Ermenistan’a kapalı olması da siyasi bunalımı yoğunlaştırıyor. Bu iki ülkenin uyguladığı ambargo nedeniyle ekonomi ve güvenliğe ilişkin kaygılarını zorunlu olarak Moskova desteğiyle gidermeye çalışıyor. Rusya’nın ülkede iki ayrı üs bulundurabilmesinin yolunu hazırlayan bu durum, Karabağ sorununun da çözümsüz kalmasına sebep oluyor. Dolayısıyla Ermenistan yurttaşlarını doğrudan etkileyen ekonomik ve siyasi problemler, ne Rusya ne de Avrupa Birliği için sorun yaratıyor.
Kendini “halkın başbakanı” diye niteleyen Paşinyan, yurttaşlarının dertlerine çözüm bulabilecek mi, belirsiz. Ancak belli ki, bir taraftan öbürüne gerçekleşen özenli salınımı ve iktidar için tutturulması gereken dengeyi kavramış. Önderi olduğu muhalif hareketle bir kadife devrim gerçekleştirildiğini ilan etti. Bu ilk bakışta kendisi için riskli bir söylem, çünkü akıllara Gürcistan’ı, Ukrayna’yı, hatta Kırgızistan’ı getirdi. Nitekim Moskova’ya, Ermenistan’a müdahale ihtimali sorulmaya başlandı bile. Bununla birlikte Paşinyan, Rus yetkililerden müdahale olmayacağının güvencesini aldıklarını söylüyor ve ısrarla “devrim”in sadece hükümete karşı olduğunu, Rusya ya da Batı yanlısı bir karakter taşımadığını vurguluyor. Yani Paşinyan’ın temel hedeflerinin seçim güvenliğini sağlamak ve yolsuzlukla mücadele olduğu tespiti yanlış değil. Ama Ermenistan’ın, yoksulluğunu gidermek ve Rusya ya da Avrupalı devletler fark etmeksizin arkasına bir destek bulmuş olan siyasal ve ekonomik elitlerin ayrıcalıklarına son verebilmek için bir adım fazlasına ihtiyaç var. Zira kendisinin de söylediği gibi sorun ne parlamenter sistemde, ne de başkanlıkta.