Kökenli
Tanıl Bora

İkinci kayyım darbesini memnuniyetle karşılayanlar, bu el koymayı “Kürt kökenlileri” kem gözlerden saklamaya dönük bir vesayet işlemi olarak takdim ediyorlar. MHP Genel Sekreteri Büyükataman, ABD sözcüsünün bu işi doğru bulmayan açıklamasını, “Türk milletinin şerefli bir parçası olan Kürt kökenli kardeşlerimizi ayrıştırma çabaları” faslından saymış. Sabah’ta Okan Müderrisoğlu, 22 Ağustos’ta, “Devlet aklı, HDP’yi, Kürt kökenli vatandaşların bir bölümü için siyasal açıdan kendini ifade etme kanalı olarak açık tutmayı tercih etmektedir” duyum-yorumunu yapmış. Aynı gün, Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu adına yapılan bir açıklamada, “Cumhurbaşkanımızın… Cumhuriyet tarihinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın en çok hakkını hukukunu savunan lider olarak tarihe geçtiği” söylendikten sonra, CHP’nin “Kürt kökenli vatandaşların hakkını savunuyor algısını oluşturulduğuna” dikkat çekilmiş; “Türkiye’nin kaşınmaya en müsait meselesi olan Kürt kökenli vatandaşlarımız üzerinden iç karışıklık çıkarmaya çalışanların planlarını bozma” çağrısında bulunulmuş. (Şu da var: Bunun için, hükümette, bakan yardımcılıklarında, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlıklarında, İstanbul başta olmak üzere AK Parti teşkilatlarında, muhakkak “bölgeden kişi veya kişilere” yer verilmesi istenmiş, uzun uzun.)

***

Recep Tayyip Erdoğan, 2010’larda ara ara “benim Kürt kökenli vatandaşlarım” tabirini (bazen de beraberinde “Benim Kürt kardeşim…”) kullanıyordu. Mesela 10 Haziran 2012’deki Diyarbakır gezisinde, aksi yöndeki telkin ve baskılara rağmen orada gördüğü ilgiden bahsederken: “Biz gittik, elhamdülillah caddeler benim Kürt kökenli vatandaşlarımla doluydu.” Bu, “Benim esnafım”la[1] hısım bir kullanımdır. Sadakati ve aidiyeti nispetinde –“benim…” olacaktır-, himayeye ve vesayete mazhar bir nesne-özneyi tanımlar.

Devlet Bahçeli, 31 Mart yerel seçimlerinden birkaç gün önce, “Kürt kökenli kardeşlerim, tuzakları birlikte bozalım” mesajı vermişti. Bahçeli’nin 2013’te “Kürt kökenli kardeşlerim” kalıbını tekrarladığı bir dizi konuşmasında, “yıllardan beri iki arada bir derede kalmış… Kürt kökenli kardeşler”e hitaben “artık nerede durduklarını netleştirmelidirler” ikazı vardır.

***

Türkiye’de ilke olarak “Kürt kökenli vatandaşlarımız” adını tercih edenlerin, Irak ve Suriye’dekiler söz konusu olunca genellikle ‘düz’ olarak “Kürtler” dediğine dikkat ediyor musunuz?

***

2010’ların başlarında ana dil eğitimiyle ilgili tartışmalarda, Kürtçeyle ilgili bu istikametteki projelere karşı çıkanlar, ‘başkalarının’ da böyle talepler ileri sürmeye kalkacağı endişesini dile getirmişlerdi.
Başkaları? Mesela internet aramalarında “Ermeni kökenli” veya “İstanbul’da Ermeni kökenli bir aileye mensup olarak dünyaya gelen…” diye anılan ünlü iktisatçı Daron Acemoğlu’nun veya mesela wikipedia’da “Rum kökenli” diye anılan Lefter Küçükandonyadis’in kökendeşleri veya mesela “Çerkes kökenliler”… 

***

Bir etimoloji parantezi açalım. Köken kelimesi, “kök” kökünden geliyor. İlk anlamı, fide, fidan. İkinci anlamı: Memba, yani kaynak. Devamla: bir kişinin aslen ait olduğu memleket, Eski dildeki karşılığı: menşe, asl, diye veriliyor. Arapça, suyun kaynadığı yer, kaynak ve “doğma, çıkma” anlamına geliyor. Ve, asıl. Yani öznenin indirgeneceği, onun aslını-esasını tanımlayan bir öz…

Gilles Deleuze, kökeni sormanın “kökendeki fark”ı sormak anlamına geldiğini, kökendeki farkın da hiyerarşi demek olduğunu söyler.[2] Filozof, malûm, köken mefhumuna karşı köksap mefhumunu öneriyor. Ağaçların kökleri gibi düz çizgisel değil de; başka bazı bitkilerinki gibi, belirli bir başlangıç ve son noktası olmadan, üst bir bağlantıya ‘varmadan’, çatallanarak gelişir, köksap. Belirli bir güzergâhta değil de, kendisine yeni yollar bularak, oraya buraya saparak serpilir. Bu, yer-yurt teslimiyeti olmayan, üst-kodlama niteliği taşımayan bir soykütük önerisidir.[3] 

Bir de… eski Türkçede “köken” kelimesi, “hayvan ilmeği, süt hayvanlarında süt sağarken kullanılan ilmek” veya “eyer bağı” anlamı taşıyor.[4] Yani, güderken kullanılan, güdülene vurulan, kıstıran, kısıtlayan bir bağ. 

Parantezi kapayalım.

***

“Kürt kökenli yurttaş” tabiri, kulağa bir Ecevit sözü gibi gelmiyor mu? Olmayabilir, ama öyle geliyor.
Yanılmıyorsam, 1980’lerin sonlarına doğru kullanıma girdi bu tabir. 

Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin 1989’daki meşhur “Kürt Raporu”nu hatırlayalım. Merkez ya da ‘ana akım’ siyasette, zamanına göre ileri, önemli bir belge olarak bilinir. 45 sayfalık bu metinde “Kürt” kelimesi sadece 6 kere geçer. Bir kere “Kürtçe”, bir kere “Kürt sorunu”, bir kere “Kürt kimliği” – üç kere de “Kürt kökenli”.[5] “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde yaşayan yurttaşların ağırlıklı bir bölümü etnik açıdan kürt kökenlidir” denir. Şu cümle, raporun özetidir: “Kürt kimliğini kabul ederek kendine kürt kökenliyim diyen yurttaşlara bu kişiliklerini hayatın her alanında belirtme hakkına sahip olmaları olanağı sağlanacaktır.”

***

“Kürt kökenli”yi, 1940’lardan 1980’lere kadar iş gören “Doğulu/Güneydoğulu”dan bir sonraki hüsnütabir aşaması olarak görebiliriz. Kimliğin tanınma(ma)sında bir geçiş merhalesi. Açık seçik Kürt adına geçmek ile, geçememenin veya geçmemenin ve yahut geçirtmemenin arasındaki eşik.

Kökenli deyince, biraz ‘yumuşuyor’ sanki, geride bırakılmış ya da bırakılacak bir ‘şey’ gibi de geliyor. Öyleymiş, ama artık değil, gibi. Evveliyatı değil de şimdisi önemli, gibi. Ama bir yandan da, adeta bir GBT kaydı. “Kökeni ne olursa olsun…”un sadece usulen söylediğini düşündürten bir kayıt. 

İmamoğlu-Yıldırım televizyon münazarasında moderatör İsmail Küçükkaya’nın varsayımsal “Kürt kökenli ve Türkiye Cumhuriyeti aşığı bir vatandaş” tarifi, nicedir eğleşilen o eşikteki sadakat yükümlülüğünü hatırlatmamış mıydı?[6] 

***

“Türk kökenli yurttaşlar” lâfını hiç işitiyor muyuz peki? Bir defasında CHP milletvekili Şenal Sarıhan 2015’te “Kürt ve Türk kökenli yurttaşlar arasında kardeşlik, birlik”ten söz etmiş – istisnaî bir kullanım. “Türk kökenli yurttaşlar” lâfının asıl sistematik kullanımına ise, birincisi Bulgaristan’daki Müslüman-Türk azınlıktan söz ederken, ikincisi İsveç, Almanya vb. Avrupa ülkelerindeki Türkiye kökenli göçmenlerden bahsedilirken rastlarız. (İsterseniz bir internet taraması yapın.) Bu kullanımda, “… kökenli yurttaşlar” kalıbının, “Kürt kökenli yurttaşlar” derken kastedildiği söylenenin aksine, bir azınlığı tanımladığını görürüz.

***

Yıllar önce, 1990’ların başları, bir İnsan Hakları Derneği toplantısı diye hatırlıyorum, bir vatandaş, “ben de kökenliyim,” diye konuşuyordu, meramını anlatmaya çalışırken. Kastettiği, “Kürt kökenli” idi. Kendisi, öyleydi; “Kürt kökenli”. O sıralar bir zamandır dolaşıma girmiş olan “Kürt kökenli” lâfını işite işite, bu lâfın “Kürt”ün hüsnütabiri olduğunu anlamış, sezmiş olmalıydı. Lâfı “kökenli” diye kısaltmıştı. Belki, her ihtimale karşı yine “Kürt” dememenin güvencesini de arayarak… Hissedilen nem misali, hissedilen köken, budur…


[1] Bkz. “Benim esnafım,” Tanıl Bora, Zamanın Kelimeleri, İletişim Yayınları/Birikim Kitapları, İstanbul 2018, s. 188-191.

[2]Gilles Deleuze: Nietzsche ve Felsefe. Çev. Ferhat Taylan. Norgunk, İstanbul 2016 (2. Baskı), s. 21.

[3] Philip Goodchild: Deleuze & Guattari. Çev. Rahmi G. Öğdül. Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2005, s. 209.

[4] Kaşgarlı Mahmud: Divanü Lugat’it-Türk (hazırlayanlar Ahmet B. Ercilasun - Ziyat Akkoyunlu), Türk Dil Kurulu Yayınları, Ankara 2018, s. 179.

[5] Şayet TBMM’nin dijital kaynakları yanıltmıyorsa, belgenin ‘fotoğrafı’, bu metinde “Kürt” adının ilk harfinin orjinalde hep küçük harfli yazıldığını gösteriyor. CHP arşivine aktarıldığında, k’lar büyük harf olmuş görünüyor. Link (her ikisine de erişim tarihi 20 Ağustos 2019.)

[6] HDP eş genel başkanı Sezai Temelli de “Kürt halkı Kürttür, Kürt kökenli değildir,” demişti. HDP İstanbul milletvekili Ali Kenanoğlu da, 2015 seçim kampanyasında, “Alevi kökenli değil Alevi olduğunu” söylemişti. Aynı şeyi, 2010 Mart’ında Hülya Avşar’ın televizyon programında Arif Sağ söylemiş: “Alevi kökenli değilim, Aleviyim.”