Türkiye’deki siyasetçilerin diline pelesenk olmuş bu söz öbeğinin muhteşem bir buluş olduğunu kim inkâr edebilir? İlk nerede, ne zaman kullanılmış ve mucidinin kim olduğunu bilemiyorum ama kullanım alanının bu kadar geniş olduğu bir başka söz öbeğinin olduğunu sanmıyorum.
Son olarak Elazığ depreminde yaşanan sorunlar ve ölümlerle ilgili ortaya çıkan şikâyetlere ve serzenişlere yönelik bu söz öbeği yine dile getirildi, “depremi siyasete alet etmeyin.” Sadece iktidar bloğu tarafından değil, ana muhalefet partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefette yer alan siyasi partilerin bazı temsilcilerinin bir kısmı da bu talebi dile getirdi.Deprem nedeniyle ifade edilen “siyasete alet etmeyin” çıkışının nedeni, sosyal medyada “deprem vergileri ne oldu” diye soran vatandaşların tepkileri ve şikâyetleriydi. Depremi, deprem için toplanan vergileri, depremle ilgili sorumluluk ve yetki sahibi olan seçilmişleri ve atanmışları siyasete alet edip etmemek, siyasi mücadelede rakip olan partilerin vereceği bir karar olarak düşünülebilir. Ancak vatandaşların şikâyetleri söz konusu olduğunda, onları bir siyasi bir parti gibi hedefe koymak ve muhalefet etmekle suçlamak, Türkiye’deki siyasal alanda yaşanan iktidar krizinin bir diğer göstergesidir.
Sevimli bir samimiyet pozuyla ağza oturtulan bu söz öbeği, bükülmüş dudakların arasından ve içten bir temenni gibi çıkmasına rağmen söylediği şey ile gösterdiği şey arasındaki mesafe kolaylıkla görülebiliyor ve dahası bu söz öbeğinin arkasında tehditkâr bir esinti kol geziyor, “… alet etmeyin.”
Yeri ve zamanı değişmekle birlikte kullanım amacı değişmeyen bu söz öbeğine ilişkin akla gelen ilk kullanım, Cumhuriyet tarihi ile eşzamanlı olan “dini siyasete alet etmeyin” olsa gerek. Sadece bir laiklik hassasiyetinden değil, siyasal alandaki temsil hakkının kimlere ait olduğunun ve bir zamanlar muhalif olan İslamî kesimleri iktidar paylaşımından uzak tutmanın parolası olan bu ifade, bir yandan Diyanet’i makbul din öğretisi için sahalara sürerken diğer yandan Diyanet’e alternatif olan cemaatleri siyasal alanın dışına çıkarmak istiyordu. Neyse ki, memleketin afakını saran sağ siyasetler sayesinde bu alternatif cemaatler, siyasal alandaki paylaşımlardan nasiplerine düşenlerini kolaylıkla toplayabildiler.
Bu bereketli söz öbeğinin soğuk savaş yıllarında gündeme gelen ve devamında gelişip serpilen “gençleri siyasete alet etmeyin” diye bir kullanımı da var. Buna öğrencileri de ekleyebiliriz, “öğrencileri siyasete alet etmeyin.” 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan TSK’nın çeşitli bildirilerinde, bir takım karanlık odaklar tarafından kandırılan gençlerin bu odakların emellerine alet edildiğinden ve siyasi partilerin, gençleri siyasetlerine alet ettiklerinden bahseden uzun pasajları vardır. Gençleri edilgen ve kolaylıkla kandırılabilen birer nesne gibi görmek, ‘devlet baba’nın gözünü sürekli gençlerin üzerine dikmesini de kolaylaştırır elbette. Böylece üniversiteler, güvenlikçi gözetleyiciliğin mekânlarından birine dönüşürken sosyal bilimlere özgü meraklar ve ilgiler de siyasete alet edilmemesi gerekenler listesine yerleştirilir.
Prusyalı General Carl von Clausewitz’in “savaş siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” ya da Michel Foucault’nun “siyaset, savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir” önermelerinde görüldüğü üzere savaş ve siyaset birlikte düşünülmesi gereken olgulardır. Ancak bu ülkede savaş da siyasete alet edilmez. En son Zeytin Dalı Harekâtı ve Afrin’le ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin böyle bir çıkışı olduğunu hatırlıyorum ama “… operasyonunu (ya da harekâtını, savaşını, müdahalesini vb.) siyasete alet etmeyin” kalıbının birçok farklı duruma uyarlanabileceğinden eminim. Savaş gibi bir meseleyi, siyasetin dışında düşünmeyi teklif eden bu tutuma, muhalefetin de büyük bir hüsn-ü kabulle uyum göstermesi ise henüz rüşt sahibi olamamış bir ülkenin değişmez yazgısı.
Dinden söz ettik ama din adamlarının da siyasete alet edilmesi var. AKP döneminin Diyanet’’i bir parti kolu olarak ve büyük bir başarıyla sahalara sürmesinin ardından camilerde parti propagandası yapılmasından din görevlilerinin siyasal parti temsilcisi gibi çalışmasına kadar uzanan geniş bir eleştiri listesi var. “Din adamlarını siyasete alet etmeyin” cümlesi Aksaray İl Müftüsü Cemal Bal'ın “İYİ Parti İl Başkanı ile yan yana fotoğrafımı çekmeyin yanlış anlaşılır” [1] demesinden sonra ortaya çıkan tepkilere Diyanet-Sen Genel Başkanı’nın verdiği yanıtta yer alıyor. Başkan diyor ki; “Siyaset kurumu kendi işine baksın, kendi kısır tartışmalarına dinimizi ve din adamlarımızı alet etmesin. Bizler doğrunun yanında, yanlışın karşısında, iyiliği emreden, kötülükten men eden bir dinin tebliğle görevli mensuplarıyız.”[2]
Gençler gibi bir de çocuklar var, “çocukları siyasete alet etmeyin.” İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin Erdoğan’ın yapacağı miting alanına taşınmasıyla gündeme gelen bu ifade [3] taş atan çocuklar için de kullanılmıştı [4].
Tuhaf ama kadın cinayetlerini, çalışanları, işten çıkarmaları, iş cinayetlerini, Soma’yı, maden facialarını, Sivas’ı, Maraş’ı, Hrant Dink’i, tarikatları, cemaatleri, Atatürk’ü, şehitleri, Ankapark’ı, Atatürk Orman Çiftliği’ni, “ithal hayvanlardaki sahte evrak skandalını”, gurbetçileri, hayvan haklarını, cem evlerini, geçmişi ve geleceği de “siyasete alet etmek” isteyenlere karşı hazır kıta ve teyakkuz halinde bekleyen bir nobranlıktan, en hafif haliyle empati yoksunluğundan söz edebiliriz. Bu kadar geniş alana yayılan “siyasete alet etmeyin” düsturundan sporun kendini kurtarması mümkün değil. O da siyasete alet edilmemesi istenenler listesinin baş sıralarında yer alıyor, “Kayserispor’u siyasete alet etmeyin.”
Siyasete neyin alet edilip edilmeyeceğini belirlemek hegemonya mücadelesinin bir parçasıdır. Siyasal iktidarların yaşamın her alanına girmek ve orayı dönüştürmek için akla hayale gelmedik cihazlarla topluma yüklendiği bir dönemden geçerken sağa sola savrulan bu söz öbeği, neyin siyasal olduğunun anlaşılması için bir işaret olarak kabul edilebilir. Belki de “siyasete alet etmeyin” denilen şeyler, bizzat siyasetin meselesidir ve siyaset, sahip olduğu yetki ve görevlere rağmen üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği, hatta çoğu zaman bu sorunların kaynağı olduğu için sorumluluğu siyasetin üzerinden atmaya çalışmaktadır. Eğer böyle bir sorumluluktan söz edilemeyecekse “siyaseti siyasete alet etmeyin” demenin önünde herhangi bir engel var mı?
[1] “Müftü fotoğraftan korktu Ümit Özdağ ateş püskürdü”, odatv, link: https://bit.ly/314WSs0
[2] Bir küçük not ekleyelim. Odatv’nin haberinde “İYİ Parti İl Başkanı ile yan yana fotoğrafımı çekmeyin yanlış anlaşılır” ifadesi Milliyet Gazetesi’nde “Siyasilerle fotoğraf çekmeyin yanlış anlaşılır” olarak yer almış. “Bayraktutar: "Dini Ve Din Adamlarını Siyasete Alet Etmeyin", Milliyet, link: https://bit.ly/2U37BBs
[3] “Okullarda Erdoğan mitingine çağrı: Katılmayanlar fişlenecek”, Birgün, link: https://bit.ly/2O9UU47
[4] Fikret Bila, “Taş atan çocuklar sorunu” Milliyet, link: https://bit.ly/2uHerlL
[5] Devrim Çalışkan, “Kayserispor’u Siyasete Alet Etmeyin”, Kayseri Gündem, link: https://bit.ly/2vrlj6Y; ayrıca bkz. Çağıl Kasapoğlu, “Siyaset futbolun dışında kalabilir mi?” BBC, https://bbc.in/2tYKihH