Dijital kampanyalar hayatımızı nasıl etkiliyor?

Facebook, twitter ve diğer sosyal medya hesaplarımızda, online alışverişlerimizde, youtube ya da google aramalarımızda sanal aleme kendimizle ilgili salıverdiğimiz bilgilere ne oluyor? Bu bilgiler sahipsizce ve sonuçsuzca kendi kendilerine sanal alemde dönüp duruyor mu? Yoksa ilgilileri tarafından itinayla toplanıp, temizlenip, sınıflandırılıp bir gün bize karşı kullanılmak üzere özel dosyalarda adımıza etiketli biçimde depolanıyorlar mı?

Pek çoğumuz bu bilgilerle neler yapılabildiğini ilk kez Charles Duhigg’in New York Times’ta çıkan, ABD’deki Target mağazasının istatiksel müşteri takip sistemi sayesinde bir müşterisinin hamile olduğunu ailesinden bile önce bilebildiğine dair haberinden öğrendik.[1] Bu çok ilgi çeken habere göre, Target’ın bir istatistik dehası olarak bilinen Andrew Pole’dan aldığı hizmet sağlamıştı bunu. Pole, müşterilere bir kimlik numarası vererek Target mağazasından yaptıkları alışverişlerin detaylı bir kaydını tutmuştu ve bu bilgilere göre müşterileri gruplamıştı. Sonra, bunların içinden bir tarihte bebek ürünleri almaya başlayanları tespit etmişti. Daha sonra ise, ilk gruptaki bilgilerle ikinci grup arasındaki istatistiksel ilişkiyi ortaya çıkararak, hangi müşterilerin hamile olduklarını, hatta hamileliklerinin kaçıncı ayında olduklarını ve tahmini doğum tarihlerini iyi bir olasılıkla tahmin eden bir model oluşturmuştu. Bu modele göre örneğin birdenbire kokusuz krem veya kokusuz şampuan satın almaya başlamak hamileliğin ilk göstergelerinden biri görünüyordu. Target, bu şekilde hamile olduğunu tespit ettiği müşterilerin telefonlarına sosyal medya hesapları üzerinden, onlara (hatta hamilelik evrelerine) özel düzenlenmiş bebek ürünü reklamları ve kuponları göndermeye başlıyordu. Rivayet oydu ki bir gün bir baba kızgınlıkla Target’a şikâyete gelir, daha liseye giden kızının telefonuna ne demeye bebek ürünleri gönderildiğini, onu o yaşta çocuk sahibi olmaya mı teşvik ettiklerini sorgular. Daha sonra Target tarafından özür dilenmek için arandığında ise mahcup biçimde kızıyla konuştuğunu, gerçekten de hamile olduğunu öğrenmiş olduğunu söyler. Hikâyeyi ilginç yapan, şüphesiz, Target’ın genç kızın alışveriş alışkanlıklarından elde ettiği veriyle, daha ailesinden bile önce hamile olduğunu tespit edebilmesidir.

Aradan zaman geçtikçe, bu hikâyenin daha da kaygı verici türlerini, hatta yanlız ticaret değil, siyasetle ilgili olanlarını da duymaya başladık. Bunlardan belki de en ses getirenlerinden biri Donald Trump’ın Cumhuriyetçilerin adayı olarak girdiği 2016 başkanlık seçimlerinde dijital kampanya yöntemini kullanmış olduğuna dairdi. Demokrat rakibi Hillary Clinton 3.5 milyon dolarlık dev kampanya harcamasının sadece 350 bin dolarını dijital kampanyaya ayırırken, Donald Trump 8 milyonluk kampanya bütçesinin 1.6 milyon dolar gibi koskocaman bir parçasını bu alana ayırmayı seçmişti.[2] Cambridge Analytica isimli bir şirketten alınan bu hizmet, sosyal medya hesapları üzerinden 50 milyondan fazla kullanıcıya ait verinin analiz edilmesi suretiyle, kullanıcıların demografik, psikolojik ve siyasi özelliklerine gruplanmasını, daha sonra ise söz konusu özelliklerine göre düzenlenmiş siyasi reklam ve mesajlara maruz bırakılarak siyasi açıdan yönlendirilmelerini içeriyordu. [3]

Örneğin buna göre seçmenler öncelikle Trump’ı destekleyip desteklemediklerine göre ikiye ayrılıyordu. Seçimlere doğru, Trump destekçilerine “güçlü aday” imajını destekleyen görseller ve en yakın seçim sandığının yerini gösteren reklamlar gösteriliyordu. Trump’ı desteklemeyen, kararsız seçmenlere ise hiç değilse kararsız kalmaları ve sandığa gitmemeleri ümidiyle, Clinton’ı kötüleyen (“Hillary hakkındaki en rahatsız edici 10 gerçek” gibi)[4] reklamlar gösteriliyordu. Veya, yine Demokrat Parti’li olduğu tahmin edilen kullanıcılara bu kesimin Covid-19 konusundaki hassasiyetleri ve postayla oy kullanma konusundaki tercihleri hedef alınarak, postayla oy kullanmanın güvensiz olduğuna dair asılsız iddialar içeren reklamlar gönderiliyordu. Böylece, hastalık korkusuyla sandığa gidemeyen demokratların, en azından bir kısmının, postayla oylama sistemine de güvenlerini kaybetmeleri sonucunda oy kullanmaktan tümden caymaları hedefleniyordu.

Dijital kampanya teknolojisi siyasi reklamları kullanıcıların psikoloik profillerine göre de çeşitleme imkânı sunuyordu. Örneğin sert muhafazakârlara daha coşturucu, öfkelendirici reklamlar gösterilirken bunlar ılımlı muhafazakârlara gönderilmeyebiliyordu. Cambridge Analytica her ne kadar bu yöntemi Donald Trump kampanyasında, hatta yine hizmet verdikleri bir başka Cumhuriyetçi başkan adayı olan Ted Cruz’un kampanyasında da kullanmadıklarını belirtse dahi, bunun mümkün olduğunu ifade etmekten de imtina etmemişti.

Trump’ın dijital kampanyasının belki de en negatif formu ise sahte hesaplar ya da sahte trendler yaratılması yoluyla olanıydı. Bu amaçla milyonlarca robot sosyal medya hesabı yaratılmış, bunlarla Trump desteği olduğundan çok gösterilmiş, bu hesaplardan binlerce tweet atılarak kullanıcılar çeşitli konularla ilgili yalan haber sayfalarına yönlendirilmişti, paralı hashtaglerle gündem belirlenmeye çalışılmıştı.[5] Örneğin Temmuz 2016’daki Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi sonunda twitter’da Trump kampanyası tarafından üretilen #GetYourTrumpGear hashtag’i trend olmuş, fakat bu durum kullanıcıların teveccühüyle değil, kampanya tarafından twitter’a milyon dolarlık ödemeler yapılmasıyla gerçekleşmişti.[6]

Yine troll veya bot hesaplarla, demokrat profile sahip görünümlü twitter kullanıcıları arasında –örneğin Hillary Clinton ve Bernie Sanders destekçisi görünümlü hesaplar arasında– sözde söz düelloları sahnelenmiş, böylece rakip tarafın içindeki çatlaklar derinleştirilmeye veya olduklarından derin algılanmaları sağlanmaya çalışılmıştı.[7]

Gözümüzü ABD’den Avrupa’ya çevirdiğimizde ise, dijital kampanyaların kullanımı hakkında biraz daha skeptik bir duruşla karşılaşıyoruz. Basit bir web taraması karşılaştırması yaparak bile bunu fark etmek mümkün. Örneğin, “Avrupa ve dijital kampanyalar” kelimelerini İngilizce olarak arattığımızda karşımıza çıkan ilk beş sitenin dijital kampanyalarla ilgili demokratik çekinceler ve uyulması gereken kısıtlara dair olduğunu, oysa “ABD ve dijital kampanyalar” kelimelerini arattığımızda karşımıza çıkan ilk adreslerin dijital kampanyaların en iyi kimlerce ve nasıl yapıldığına dair olduğunu görebiliriz. Bu farkın arkasındaki temel sebepler içinde, Avrupa’da seçmen verilerine erişimin ABD’ye göre daha zor olmasını, pek çok AB üyesi ülkede kayıtlı seçmen verilerinin siyasi partilerle paylaşılması yönünde yasal engeller olmasını ve bunun dijital kampanları zorlaştırıyor olmasını sayabiliriz. Zira bu durumda, dijital ağırlıklı bir kampanyayı hedefleyen siyasi partiler ihtiyaç duydukları verileri çoğu zaman kendi finanse edecekleri araştırma yöntemleriyle (anketler, mülakatlar, fokus gruplar gibi) elde etmek durumunda kalıyorlar.

Böyleyken yine de, Avrupa’lı siyasetçilerde de ABD’li meslektaşlarının gerisinde de olsa büyük veri kullanımına ilginin zaman içinde arttığını söylemek mümkün. Bu anlamda 2014 AB seçimleri Avrupa’da dijital kampanyalardan ciddi şekilde söz edilmeye başlandığı bir dönem oldu. Ulusal seçimlere olan yüksek katılımdan farklı olarak, AB parlamento seçimlerine katılımın çok az olması, dijital kampanya uzmanları için bir fırsat oldu. Çünkü, Avrupa Sosyalist Partisi’nin (PES) dijital kampanya direktörü Brian Synnot’un da ifade ettiği gibi, dijital kampanyaların belki de en etkili olduğu alan, çekirdek seçmene oyunu değiştirtmek yahut kararsızların oyunu çelmektense, oy kullanma konusunda tereddütlü seçmeni oy kullanmaya ya da bilakis oy kullanmamaya itmektir.[8] Oy kullanma oranlarının %40’lar seviyesinde seyrettiği AB seçimlerinde dijital kampanya uzmanları tam da bunu hedefledi. Keza AB seçimlerinde 2014’te oy kullanma oranı %46’nın üstüne, 2019 seçimlerinde %50 üstüne çıktı ve bunda muhtemeldir ki artan dijital kampanyaların etkisi oldu. Nitekim 2019 AB seçimleri hakkında hazırlanan bir Avrupa Komisyonu raporuna göre artık Avrupa siyasetinde de dijitalleşme yönünde büyük bir değişimin gerçekleştiğini söylemek mümkün.[9]

TÜRKİYE SİYASETİNDE DİJİTAL KAMPANYALAR

Türkiye siyaseti bağlamında büyük veri ya da dijital kampanya konusu bugüne değin Batı ülkelerindeki ölçüde tartışılmadı ve çalışılmadı denebilir, ama öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde bu konuyu daha fazla duyacağız. Bununla birlikte, Türkiye örneğinde de elimizde şimdiden bazı gözlem ve deneyimler var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Aralık 2018’de belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda seçim kampanyalarını dijitalleştirme yönünde yaptığı çağrısı bu anlamda manidardı. Erdoğan toplantıda yeni nesil siyasetin dijital alana kaydığını ve AKP’nin de istikametini bu yönde değiştireceğini söylüyordu.[10] Bunun için, öncelikle mümkün olduğunca seçmen AKP üyesi yapılmalıydı. Parti, bu üyelerin bilgilerinin kayıt altına alınabildiği bir e-aplikasyon sistemi kuracak, bu sistem üzerinden üyelere elektronik anketler uygulanacak, böylece kullanıcılar tercihlerine göre gruplanabileceklerdi. Bu sayede seçmenler kişiye özel kampanya mesajları ve içerikleri alabilir hale gelecekler, bölgelerine hatta mahallelerine özel davetlere, fiziksel veya sanal mitinglere çağrılabileceklerdi. AKP partinin 11 milyon civarı üye sayısının yanında en yakın rakibi CHP’nin yaklaşık 1.5 milyonluk üye sayısının olması çeşitli açılardan kamuoyunda konuşuldu tartışıldı, fakat bu meselenin dijital kampanyalar açısından ne anlama geldiğinin pek de değerlendirildiği söylenemez. Oysa konuya bu açıdan baktığımızda, AKP’nin dijital kampanya için gerekli veri altyapısını oluşturmakta olduğunu ve bu konuda rakiplerinden açık ara farkla önde olduğunu söylemek mümkün.[11]

AKP’nin dijital kampanya hedefleri aynı zamanda 2019 seçimlerinde 1.5 milyon yeni seçmenin oy kullanacağı öngörüsüne de dayanıyor ve bu genç seçmene ulaşmanın yollarından biri olarak ele alınıyor. Özellikle twitter, facebook ve instagram bu gruplara ulaşmak için önemli. Nihayet AKP’nin dijital kampanyalarla ilgili kararlarından biri de aktif sosyal medya kullanıcısı olan seçmenlerle doğrudan iletişim kurmayı içeriyor, ki bu seçmen grubu 2019 seçimi öncesi 51 milyon olarak ölçülmüştü.[12] Bu kullanıcıların desteği alındığında onların artık yalnız parti destekçisi olmakla kalmayıp, parti kampanyasının birer etkin öznesi de olacağı anlayışı bu kararı motive etmiş görünüyor.

Peki ya muhalefet aktörlerinin dijital kampanya girişimleri ne durumda? Türkiye’de bu konuyla ilgili gerçekleştirilen kısıtlı sayıdaki çalışmaya göre, dijital kampanyalar iktidar partileri tarafından daha ağırlıklı kullanılıyor. Siyasi partilerin sosyal medya kullanımlarının karşılaştırıldığı bir çalışmaya göre, AKP’nin facebook hesabının yaklaşık 3 milyon, MHP’nin 2.1 milyon kullanıcısı varken örneğin CHP’nin 1.7 milyon, HDP’nin 1.2 milyon, SP’nin 191.000 kullanıcısı bulunuyor.[13] Twitter hesaplarının dağılımı ise benzer; AKP’nin 2.8 milyon, MHP’nin 2.3 milyon kullancısına karşın CHP’nin 1.9 milyon, HDP’nin 1.1 milyon, SP’nin ise 19.400 kullanıcısı var. Açıkça görülüyor ki muhalefet partileri bu alanlarda iktidar partilerinin gerisinde geliyor. Bu oranları partilerin oy oranlarıyla karşılaştıracak olursak, seçmen desteğine kıyasla twitter ve facebook interaksiyonu en az olan ana muhalefet partisinin CHP olduğunu söyleyebiliriz. SP’nin ise özellikle facebook kullanımının oy oranına göre görece daha iyi olduğu dikkat çekiyor.

Öte yandan, muhalefet partilerinin son dönemlerde sosyal medya kullanımı konusunda bir atılım içinde olduklarını da gözlemlemek mümkün. Örneğin, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2021 yılında başlattığı ev videoları bu anlamda ilgi çekici bir gelişme oldu. Bu videolar süreleri genelde 1-6 dakika civarında seyreden, mütevazi bir mutfak veya çalışma odası arka planına sahip olan ve bir masa başında Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçmene seslendiği konuşmaları içeriyor. Bu videolar Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya hesaplarından paylaşılıyor. Konular bazen bir yolsuzluk iddiası, bazen öğrencilere, emeklilere veya kadınlara yönelik vaatler, bazen de geçmişe dönük özeleştiriler olabiliyor. Bu sosyal medya içeriklerinin gücü, kolay anlaşılır, fazla zaman almayan ve net, somut bir konu özelinde gerçekleşmelerinden geliyor. Bir sohbet dilinde gerçekleştirilen bu videolar seçmenle aracısız, evden eve bir bağ kuruyor. Meclis kürsüsü veya miting meydanları yerine mutfak, anaakım medya yerine sosyal medya kullanılarak iletişim samimileştiriliyor. Bu videoların ne derece başarılı olduğunu bu konuda yapılacak çalışmalar belirleyecek ama bu girişimin, Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin dijital kampanya alanında adım atma niyetini göstermesi açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Benzer bir yönelimi SP’nin kampanya stratejilerinde de görebiliriz. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu 2018’de “medya padişahınsa sosyal medya bizimdir” demiş[14] ve gerçekten de partisi bu dönemde bir sosyal medya atağı başlatmıştı. Bu amaçla yapılan paylaşımlarından en çok hatırda kalanlarından biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye aracını süren fakat yorgunluktan uçuruma gittiğini fark edemeyen bir şoför olarak, SP lideri Temel Karamollaoğlu’nu da onu durdurup kurtaran bir süper kahraman olarak gösteren bir dakikalık bir anime videoydu. SP 2021’de bu kez #gameover hashtag’iyle, içindeki kahramanların birer birer öldüğü popüler gerilim dizisi Squidgame’i tema alan 1.5 dakikalık, yarı anime bir video paylaşıma soktu. Bu videoda birbiri ardına görevden alınan, başarısız Merkez Bankası başkanları ve Hazine ve Maliye bakanları ve bu süreçte Türk lirasının hızla değer kaybedişi işleniyordu. Bu video da çok ses getirmiş, sadece paylaşımı ilk yapan Saadet Ankara hesabından bile 996 bin kez görüntülenmiş, 4616 kez retweet edilmişti. Başka partilerle karşılaştırınca bunlar mütevazi rakamlar olsa da, SP’nin %2’nin altında oy oranı olan ve toplumun en muhafazakâr kesimine hitap eden bir parti olduğu düşünüldüğünde dijital kampanya atılımının etkili olduğu söylenebilir.

Peki bu dijital kampanyaların tümü masum ya da meşru mu? Türkiye’de troll ve bot hesapların kullanım durumu nedir? Medyaya yansıdığı üzere, 2020’de Twitter, Türkiye’den 7340 hesabı “devlet bağlantılı bilgi operasyonları” gerçekleştiren sahte hesaplar oldukları gerekçesiyle kapatmıştı. Twitter kapatılan bu hesapların büyük oranda AKP gençlik kollarıyla bağlantılı olduğu yönünde açıklama yapmış,[15] AKP iletişim direktörü Fahrettin Altun ise Twitter’ın bu girişimini ve açıklamasını şiddetle kınamıştı.[16] Sonuç olarak söz konusu hesapların tam olarak hangi gruplara hizmet ettiği bilinemese de, bu konuda yapılan bir çalışmaya göre bu hesapların aktivitelerinin 2013 Gezi protestoları, 2013 yolsuzluk skandalı, 2016 darbe girişimi gibi siyasi açıdan kritik dönemlerde belirgin seviyede artmış (günde 50’ye varan tweet sayısı gibi) olduğu ve bu aktivitelerin kamuoyunu domine etme ve gündem belirleme gibi amaçlara yönelik içerik paylaşımları şekilde gerçekleştiği görülmüştü.[17] Öte yandan, benzer bir çalışma da 2019 yerel seçimleri döneminde seçimlere yönelik paylaşım yapan ve adayların hashtaglerini dolaşıma sokan hesaplar içinde troll ve botların var olduğunu ortaya koyuyordu. Çalışmanın vardığı sonuca göre, bu hesaplar yalnız siyasi partilerle değil kamuyonu şekillendirmek isteyen çıkar grupları ile de bağlantılıydı.[18]

SONUÇ

Biliyoruz ki bilgi güçtür. Büyük veri, büyük güçtür. İktidar partileri yahut servet sahibi siyasi ve ekonomik aktörler, oldukça pahalı olan büyük veriye ulaşmak ve onu çıkarları yönünde kullanmak konusunda üstünlüğe sahipler. Bu durum, dijital kampanyaların adaletsiz yanını teşkil ediyor ve eşit temsil hakkına yönelttiği tehdit açısından kaygı uyandırıyor. Özellikle, arkasında kimin olduğu, iplerini kimin çektiği bilinemeyen binlerce sosyal medya hesabının kitleleri etkilemekte kullanılabildiğini bilmek demokrasinin geleceği açısından tedirginlik veriyor. Öte yandan, bazen küçük veya muhalif aktörlerin de, sınırlı kaynakları çerçevesinde de olsa, etkin bir sosyal medya kullanımı ile anaakım siyaset alanında erişemedikleri görünürlüğe ulaşabildiklerini söylemek mümkün.

Dijital kampanyaların hayatımızı tam olarak nasıl etkilediği ve kazananları ve kaybedenleri konusunda daha net bilgi sahibi olmamız ise ancak bu konularda daha fazla çalışma yapılması sayesinde olacak. Fakat şimdilik görünen o ki, içinde bulunduğumuz dijitalleşen ve globalleşen dünyada, ne siyasi veya ticari aktörlerin dijital kampanyalardan uzak kalma lüksü, ne de bireylerin bu kampanyalara maruz kalmamak gibi bir imkânı kalmış durumda. O halde, bu bilgi çağında, bilgiden gelen gücün bireysel ve toplumsal çıkarlarımıza uygun şekilde kullanımını sağlamanın en etkili yolu dijital kampanya yollarının dijital platform kullanıcıları, yani biz vatandaşlar tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve yasalar yoluyla bu alandaki şeffalaştırma girişimlerini desteklemek, talep etmektir. Bu konuda yapılacak tüm çalışmalar, araştırmalar ve tartışmalar tam da bu yüzden bilinçli yurttaşlık ve özgür toplum hedefleri açısından elzemdir.


[1] Charles Duhigg, “How Companies Learn Your Secrets,” New York Times, 16 Şubat 2012, https://www.nytimes.com/2012/02/19/magazine/shopping-habits.html?pagewanted=1&_r=1&hp; Kashmir Hill, “How Target Figured out a Teen Girl was Pregnant,” Forbes, 16 Şubat 2012, https://www.forbes.com/sites/kashmirhill/2012/02/16/how-target-figured-out-a-teen-girl-was-pregnant-before-her-father-did/?sh=43aaa01d6668.

[2] Natalie Andrews, “Donald Trump Campaign Buys Twitter Hashtag in Focus on Digital,” Wall Street Journal, 21 Temmuz 2016, https://www.wsj.com/articles/BL-WB-64539.

[3] Paul Lewis ve Paul Hilder, “Leaked: Cambridge Analytica's blueprint for Trump victory”, The Guardian, 23 Mart 2018, https://www.theguardian.com/uk-news/2018/mar/23/leaked-cambridge-analyticas-blueprint-for-trump-victory

[4] İlgili Politico reklamı için, https://www.politico.com/sponsor-content/2016/08/inconvenient-truths-about-clinton-foundation.

[5] Natalie Andrews, “Donald Trump Campaign Buys Twitter Hashtag.”

[6] WCNC, “Trump team buys trending hashtag on Twitter,” 21 Temmuz 2016,https://www.wcnc.com/article/news/politics/national-politics/trump-team-buys-trending-hashtag-on-twitter/275-279069927.

[7] Paul Blumenthal, “How a Twitter Fight over Bernie Sanders Revealed a Network of Fake Accounts,” Huffington Post, 14 Mart 2018, https://www.huffpost.com/entry/democratic-bot-network-sally-albright_n_5aa2f548e4b07047bec68023.

[8] Frederic Simon, “EU politicians convert to ‘big data’ as campaign weapon,” 21 Haziran 2016, https://www.euractiv.com/section/data-protection/news/tues-special-report-eu-politicians-convert-to-big-data-as-campaign-weapon/

[9] “Commission reports on 2019 European elections: fostering European debates and securing free and fair elections,” 19 Haziran 2020, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_20_1123.

[10] Yusuf Özkır,” The AK Party’s Plan to Use Social Media for its Digital Election Campaign,” https://politicstoday.org/the-ak-partys-plan-to-use-social-media-for-its-digital-election-campaign/.

[11] “Siyasi Parti Üye Sayıları Güncellendi,” https://www.birgun.net/haber/siyasi-parti-uye-sayilari-guncellendi-akp-de-40-binin-uzerinde-dusus-387642

[12] Özkır, 2019.

[13] Ramazan Aslan, “Digital Marketing of Political Parties in Turkey,” Ocak 2022, https://www.researchgate.net/publication/358278817_Digital_Marketing_of_Political_Parties_in_Turkey

[14] Temel Karamollaoğlu, https://twitter.com/t_karamollaoglu/status/979059690364702722.

[15] Amberin Zaman, https://www.al-monitor.com/originals/2020/06/turkey-twitter-trolls-ankara-fury-erdogan-suspend-accounts.html

[16] Fahrettin Altun, https://twitter.com/fahrettinaltun/status/1271415358709211136

[17] Davut Akça, Süleyman Özeren, İsmail Onat, Suat Çubukçu, “Political Astroturfing in Twitterscape: The Role of Troll Armies in Turkey's Democratic Backsliding,” Orion Policy, 28 Temmuz 2021, https://www.orionpolicy.org/research/44/political-astroturfing-in-twitterscape-the-role-of-troll-armies-in-turkeys-dem

[18] Barış Yetkin, “Siyasal İletişimde Bilişimsel Propaganda: Türkiye’de 23 Haziran 2019 İstanbul Yerel Seçimleri ve Botlar, Cyborglar, Troller,” İletişim, Kuram ve Araştırma Dergisi, 52, 24-45 (2020).