Serap Yazıcı Olayı: Anayasal Gelişmelerimizde Bir Fikrin Tükenişi
3 Mart 2025 Pazartesi
Eğer ulusal ve uluslararası anayasal gelişmeleri değerlendirirken yanılgı içerisinde değilsem, Serap Yazıcı olayının Türkiye’de muhafazakâr-liberal anayasacılığın ölümünün ilanı olduğunu söylemem abartılı bir yorum olmayacaktır. Özellikle 1990’larda merkez sağ siyasetlerin gölgesinde gelişen, AKP iktidarının ilk 10 yılında büyük bir coşkuyla yeni dönemin hukuk paradigması olarak kesin zaferini ilan eden, ne var ki oksimorondan öteye geçip tutarlı bir anayasa politikası geliştirmekten uzak bir görünüm arz eden muhafazakâr liberalizmin iflası ile karşı karşıyayız.
Sırbistan'da Yolsuzluk Karşıtı Protestolar Tarih Yazıyor
28 Şubat 2025 Cuma
30 Ocak'ta yüzlerce öğrenci Belgrad'dan Novi Sad'a kadar 50 mil yürüyerek tren istasyonu faciasının üçüncü ay dönümü için düzenlenen ablukaya katıldı. Yürüyüşteki atmosfer barışçıldı. Yüzlerce genç çadırları ve köpekleriyle yürüdü; bir öğrenci kaykayını getirdi. Vatandaşlar pencerelerinden sarkarak kalabalığa el salladı. Köylerde yaşlılar yürüyüşü izledi ve bazıları ağladı. Vatandaşlar öğrenciler için meyve suyu, su ve domuz eti ve tatlı gibi ev yapımı yiyecekler hazırladı. Novi Sad yolu üzerindeki Stara Pazoda'da bir kadın “Öğrenciler o kadar çok yiyecekler ki Novi Sad'a şişman varacaklar” diye espri yaptı.
Feroz Ahmad’ın Ardından
24 Şubat 2025 Pazartesi
Feroz Ahmad 1938 yılında Delhi’de Müslüman bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nuruddin Ahmad ülkenin önde gelen avukatlarından biri olmasının yanı sıra 1960-1965 arası dönemde Delhi valiliği yapmıştı. Ahmad’ın hayatının ilk yılları Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi verdiği döneme denk geliyordu. 1947’de yaşanan Hindistan/Pakistan bölünmesi ailenin hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Hindistan alt kıtasının kuzeyinde yer alan ve Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerde Pakistan devletinin kurulması, güneyde yaşayan Müslüman ailelerin göçe zorlanması anlamına geliyordu. Hindu çeteler tarafından evinin yakılacağını erken gelen bir ihbar sonucu öğrenen baba Nuruddin Ahmad ailesini bir gemiye bindirerek İngiltere’ye yollamayı başarırken, kendisi Pakistan’a gitmeyi reddediyordu.
Kemal Aydoğan’la Genet’nin Hizmetçiler’i Üstüne Söyleşi
23 Şubat 2025 Pazar
Oyun seyircinin bu bedensel seğirmelerini harekete de geçiriyor, bedenimizdeki bu bilgiyi seğirmeler, kasılmalar olarak bir şaman gibi geri çağırıyor Genet. Oyunu seyreden birçok kişiden benzer bir bedensel reaksiyon yaşadıklarına dair geribildirimler duydum. Genet’nin seyircinin bedeninde harekete geçirmek istediği bu rahatsızlığın gerçekleşebilmesi elbette bir oyunculuk meselesi. Oyuncuyla seyirci arasındaki enerjetik eşduyum kanalının oyuncunun duyumsama kapasitesine ve sahnedeki mevcudiyet yoğunluğuna bağlı olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Dilan Düzgüner (Hanımefendi), Yılmaz Sütçü (Claire) ve Kerem Fırtına’ya (Solange) şükranlarımı sunmak isterim; kelimelerle anlatamayacağım, yaşanması gereken bir mevcudiyetleri var sahnede.
Modern Mimari ve Pencereler:  İçerisi, Dışarısı ve Benlik Tasarımı
21 Şubat 2025 Cuma
Ranciére’e değinmişken onun için görmenin ne anlama geldiğini yeniden hatırlayabiliriz. Görmek kendi bakışının sınıfsal mesafesi ve tembelliğinden sıyrılmak, verili gerçekliğin hakimiyetinin kırılması ve her karşılaşmayı önceleyen çerçeveden kurtulmakla mümkündür. Terapötik iletişimin değinilen bütün özellikleri, mesela duyguları yönetmek için bir dizi yöntem ve onların yerine konacak uygun ve standart konuşma kalıpların kullanılması her karşılaşmayı önceleyen bir çerçevedir. Pencere bir iletişimse terapötik iletişim Bell’in dediği cımbızlayarak pencereyi oluşturan çerçevelerdendir. Terapötik iletişimin karşılaşmaları önceleyen bir çerçeve olmasına değinmişken duyguların bedenden koparılmış olmasının karşılaşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırıp kaldırılmadığının da tartışılabileceği ifade edilebilir.
İç Düşmanını Arayan Bir Başka Ülke Daha
19 Şubat 2025 Çarşamba
AfD’nin Nazilerle olan benzerlikleri bununla sınırlı değil elbette. Almanya’da Naziler ve Hitler ile ilgili her türlü söylem suç sayılmasına rağmen AfD seçim çalışmasında gayet cesur bir şekilde Nazileri işaret eden bir siyasi dil geliştiriyor. Örneğin Nazilerin siyasi propaganda araçlarından biri olduğu için bugün Almanya’da yasak olan ve suç sayılan “Alles für Deutschland” (Her Şey Almanya İçin) sloganı AfD tarafından yeni bir formda dolaşıma sokuldu: “Alice für Deutschland” (Almanya için Alice). Bu slogandaki “Alice” AfD’nin lideri Alice Weidel’dan başkası değil. Nasyonal Sosyalistlerin propaganda geleneğini sürdürme gayretleri seçim çalışmalarında da karşımıza çıkıyor.
Kentte Flanör gibi Yürümek: İstanbul’da Kaybolmak, Ankara’da Düşünmek, İzmir’de Soluklanmak
16 Şubat 2025 Pazar
Bir kenti anlamak, ona karışarak, sokaklarında kaybolarak mümkündür. Şehirlerin ruhu, plazaların lobilerinde, AVM’lerin koridorlarında ya da güvenlikli sitelerin otoparklarında değil; sokaklarında yankılanan seslerde, kaldırımlara sinmiş ayak izlerinde, havaya karışan kokularda saklıdır. Zaman, mekânda kendini en çok duyusal bellek yoluyla kentte hissettirir; geçmiş deneyimlerin gündelik yaşamın kültürel ritmine işlenmesi, bireyin hafızasında kolektif bir topluluk kimliği ve aidiyet duygusu oluşturur. Oysa modern kentler, insanı yürüyüşten uzaklaştırarak bu duyusal hafızayı yok etmiş; geniş yollar ve hızın kutsandığı kent tasarımları, şehri çabuk tüketilen bir fon haline getirmiştir.
Hikâye Anlatıcılığı Yok Olmaz, Çünkü...
14 Şubat 2025 Cuma
Kendi belleğine değil, teknolojik aygıtlara güvenen ve neredeyse tüm yaşamını, duygularını, düşüncelerini ve eylemlerini sanal ortamlarda “hikâye eden”, düşünce sistemi caps'lerden, hashtag'lerden, etiketlerden, sloganlardan, TT'lerden, like sayılarından oluşan, hayatın gerçek akışı ile ilgisiz, dur durak bilmeyen bir “stream” içinde tam bir eylemsizlik içindeyken sürekli eylediği zannıyla yaşayıp giden günümüz insanına tüm “hikâye” nasıl anlatılabilir? Bu iyi mi kötü mü bilinmez. Belki ileride bambaşka bir yola girecek bir değişimin, dönüşümün başlangıcı ve kaosudur bu.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la Söyleşi: "Ezilen Bir Halkın En Temel Haklarını Talep Etmesi Asla Milliyetçilik Değildir"
13 Şubat 2025 Perşembe
Yapılan tartışmaların, yürütülen çabaların böylesi bir nedene sıkıştırılması doğru değil. Ortadoğu’da yer yerinden oynarken, dünya kapitalist sisteminin arayışları hız kazanmışken, enerji ve ticaret hatları üzerinden muazzam bir küresel güç mücadelesi yaşanırken bu türden yaklaşımlar oldukça indirgemeci ve sığ kalıyor. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı sonrası Ortadoğu’da neler olduğunu görmek gerekiyor. Ortadoğu’da siyasal öznelerin, ideolojilerin, yapıların, siyasal coğrafyanın radikal dönüşümü söz konusu. Bunun da ötesinde 3. Dünya Savaşı ihtimali açıktan açığa dillendiriliyor. Görebilene her şey ortada.
Sosyal Bilimlerin Sonu mu?
11 Şubat 2025 Salı
Akademisyenlerin çalışmaları ciddi şekilde itibarsızlaştırılmakla kalmıyor, aynı zamanda farklı yöntemlere dayanan yeni bilgi üretim biçimleri tarafından da sorgulanıyor. Sosyal bilimlerin doğuşundan bu yana edindiği güçlü bilimsel otoriteye, diğer kültürel aracılar lehine, özellikle kamusal alanda meydan okunuyor. Bilimin bütünü bu anti-entelektüel dalganın yoğunluğu tarafından tehdit ediliyor olsa da, sosyal bilimler bu itibarsızlaştırma ve yeni rekabete daha fazla maruz kalıyorlar. Ortada önemli bir paradoks var: bilimsel topluluklar niceliksel olarak, yayın sayısı ve yayın araçları (dergiler, basın, bloglar) açısından hiç bu kadar büyük olmamışken, ABD'de kamusal alanda hiç bu kadar zayıflamamışlardı.
Narkissos’a Bir Bakış: İnsanlığın Türsel Metamorfozu
9 Şubat 2025 Pazar
Narkissos, insanın türsel metamorfozunun simgesel anlatımına dönüşmüş bir mitolojik figürdür. Narkissos’un güzellik perisi Echo’yu reddederek, suya düşen yansımasına aşık olması ve nihayetinde suyun içinde kaybolması, bir türsel dönüşümün ve insanın doğadan kültüre geçişinin sembolik ifadesidir. Bu mit, sadece bireysel bir varlığın değişimini değil, aynı zamanda türün zihinsel ve kültürel bir metamorfoza uğramasını anlatır. Burada Narkissos’un suya yansıyan yüzü, insanın özünü kendi zihinsel imgesinde aradığı, doğanın içinde bulamadığı anlamı kendi soyut kurgusuyla inşa etmeye başladığı süreci simgeler.
Pepe Ölürken
8 Şubat 2025 Cumartesi
Pepe’nin ruhundaki bu derinlik, yaşama olduğu gibi ölüme bakışının da özünü teşkil ediyor. Tolstoy, 1886 tarihli meşhur eseri İvan İlyiç’in Ölümü’nde, bir yargıcın, tam ölüm döşeğinde, sahici bir varoluş yerine yüzeysel bir hayat yaşadığını kavrayınca hissettiği tahammül edilmez ölüm anksiyetesini anlatıyordu. Pepe’nin hikayesi İvan İlyiç’in hikayesinin tam tersidir: 89 yaşındaki Pepe, geçtiğimiz Ocak ayında yaptığı açıklamada metastaz yapan kanserine karşı tedaviyi sürdürmeyeceğini söyleyerek bir veda mesajı paylaştı. Bu denli anlamlı ve onurlu bir hayat yaşamış olan Pepe; ölümü, bir aziz, bir eren, bir evliya gibi tevekkülle bekliyor hayatının son günlerinde. Pepe, yüce bir şekilde yaşadığı için yüce bir şekilde ölüyor.
Güçlünün Güçsüzlüğü, Güçsüzün Gücü
5 Şubat 2025 Çarşamba
İşte devrimler güçsüzün gücüyle, güçlünün güçsüzlüğü arasındaki çelişkiye son verildiği, şeyleri yerli yerine koyan, asıl bulunmaları gereken zemine yerleştiren derin sosyal dönüşüm veya alt-üst oluş anlarıdır. Devrim, var olan toplumsal hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı, şeyleri ters-yüz etmeyi amaçlayan bir “düzeltme” ânı/eylemi/olayıdır… Darbe söz konusu olduğundaysa, hiyerarşi yerli yerinde kalmaya devam eder. Sadece egemenler/yönetenler katında sınırlı bir sarsıntı söz konusudur. Devirme/devrilme, yükseklerde, sarayda cereyan eder ve darbenin asıl varlık nedeni, şeylerin seyrini değiştirmek, süreci yeni bir rotaya sokmak değil, tıkanıklığı aşmak, rejimi rahatlatmaktır. Bu niteliğinden ötürü de darbeler her zaman sistem içidir ve sınırlı rötuşların ötesine geçemez.
Arkeolog Nevin Soyukaya ile söyleşi - Diyarbakır: Kent, Bellek, Kültürel Miras
3 Şubat 2025 Pazartesi
Kentin somut ve somut olmayan kültürel mirasının korunmasına odaklanarak, bu mirası yalnızca fiziksel varlıklar olarak değil, somut olmayan kültürel mirası da içerecek şekilde hak temelli bir perspektiften ele aldık. Kültürel mirasın korunmasını, temel yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili bir mesele olarak gördük. Bu çerçevede, kent kimliği, kültürel haklar ve kent haklarını bütüncül bir yaklaşımla ele aldık. Diyarbakır, çok etnisiteli, çok dilli ve çok inançlı bir şehir olup, tarih boyunca farklı kültürel katmanlara ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, kentin mirasını koruma çabalarımızda dar bir bakış açısı benimsemek mümkün değildi. Diyarbakır’ı tüm renkleriyle, dokusuyla ve sesleriyle birlikte koruduğumuzda, kentin kimliğini de geleceğe taşımış olacağımıza inanarak yolumuza devam ettik.
Kırılgan bir Leviathan mı?
1 Şubat 2025 Cumartesi
Geleneksel sermaye, maliyetleri düşürmek veya talebi karşılamak için yatırım yaparken, teknofeodal sermaye, toplumsal faaliyet alanlarını denetimi altına almak için yatırım yapıyor; böylece bireyleri, işletmeleri ve kurumları kapsayan bir bağımlılık dinamiği yaratıyor. Bunun nedeni, Büyük Teknoloji’nin sunduğu hizmetlerin sıradan birer meta olmamasıdır. Bunlar, toplumun giderek daha fazla bağımlı hale geldiği kritik altyapılardır. 2024 yazında Microsoft’un yaşadığı devasa çöküş, havalimanlarından hastanelere, bankalardan kamu kurumlarına kadar pek çok yapının artık bu teknolojilere bağımlı olduğunu açıkça gösterdi – bu da tekellerin fahiş kira bedelleri talep etmesine ve sürekli olarak ticarileştirilebilir veri akışları üretmesine olanak sağlıyor.
Zihni Körelten Rutin ya da Doyasıya Tembellik
30 Ocak 2025 Perşembe
Sahi tembellik etmenin neresi kötüydü? Biz işçilerin daha az çalışıp hayatına sihirli bir değneğin (Spor-Toto oynarken tuttuğumuz kalemden bahsediyorum!) değmesini ümit etmeden geçinebileceği bir ihtimal olamaz mıydı? Neden hâlâ nefes alabiliyorken yaşamak için çok çalışmak zorunda kalalım ki? Neden bazıları milyar dolarları babasının (belki de kayınbabasının) malıymış gibi yok ederken ve bütün faturanın halka kesilmesine sebep olurken çoğunluk bu yanlışın altında ezilip duruyor? Neden küçük bir azınlık durmadan zenginleşebiliyorken büyük bir çoğunluk perhize ve yaşamak için canı çıkarcasına çalışmaya gereksinim duyuyor?
Hangi İstanbul? - İstanbul’un Sağlık Derdi
27 Ocak 2025 Pazartesi
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, yurttaşlarına birinci basamak sağlık hizmeti sunacak yerlerin aksine daha pahalı olan ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini sunmayı önceliyor. Dahası bu önceliğini de tümüyle kendisine ait devlet ve tıp fakültesi hastaneleri yerine, kamu-özel ortaklığı ile inşa edilmiş şehir hastaneleri yoluyla gerçekleştirmeyi istiyor. Kuşkusuz tercih ettiği bu öncelikler birinci basamak sağlık hizmetlerinin kalitesinin kötüleşmesine, hastaların hastaneye yığılmasına ve dolayısıyla randevu alamama krizine yol açıyor.
Semptom, Hatırlama ve Unutma
27 Ocak 2025 Pazartesi
Psikanaliz şimdinin hükümranlığında başlar. Öyle ya da böyle eskide ortaya çıkar. İnsanın umabileceği gibi bu eski düz bir çizgide meydana gelmez. İnsan eskiye düşer, zaten düşmekten başka bir seçenek de yoktur. Yeni’nin imkânlarıyla eskiye inilmez. Eski eskisi gibi kendini bulmalıdır. Eski olan yenide kendine hayat bulmak için hep bir beklemededir. Bu doğmamış olan Lacan’ın vurgusuyla bir takılmada, azapta, askıdadır. Freud başta engel olarak gördüğü bu durumu daha sonra çalışmasının olmazsa olmazı olarak görecektir.
Makuliyet Rejimi ve İtiraz Etiği
24 Ocak 2025 Cuma
Otoritaryen eğilime sahip insanlar, ahlaki samimiyetleriyle öne çıkmaktan zevk alırlar. Savundukları değerleri ne ölçüde içselleştirdikleri bu yazının konusu değil. Ancak eylemlerini değer yargılarından çok daha fazla belirleyen bir sosyolojik dinamik olduğu söylenebilir: Rekabet ilişkileri. Rekabet, bireylerin siyasi ve toplumsal ilkeler etrafında nasıl konumlanacaklarını belirleyecek düzeyde etkili bir dinamiktir ve sermaye edinimiyle orantılı olarak itiraz etiği üzerinde belirleyicidir. Sermaye oluşturucu rekabet, kazandırıyorsa konuşmayı, kaybettiriyorsa susmayı telkin eder.
Kaos Çağrısına Yeni Bir Başlangıçla Karşılık Vermeliyiz
23 Ocak 2025 Perşembe
Naomi Klein’ın Doppelgänger’daki en isabetli tespitlerinden biri, yansıtıcı camın iki yanında duran bizlerin, üstünde anlaşamadığımız şeyin gerçeklikle ilgili farklı yorumlar olmadığı: “Biz kimin gerçeklikte olduğunda kimin simülasyonda olduğunda anlaşamayız.” Mevcut düzenin adaletsizliklerine, demokrasiye inancın giderek yitip gitmesine ve kapitalist dünyanın sömürü mekanizmalarına karşı aynı küçülmüşlük ve ezilmişlik hissiyle başa çıkmaya çalışıyoruz. Klein, bir tarafın kapitalizmin tek derdinin dört bir yanımızı çevreleyip, yeni kâr kaynakları bulmak olduğunu anlamadığı için, eşsiz kötülüğe sahip bireylerden oluşan bir çetenin ipleri elinde tuttuğu fikrine sarıldığını söylüyor.
Gözden Kaçmaması Gereken Bir Kitap: Kurbağa Manastırı - Anlatılan Belki de Senin Hikayendir...
21 Ocak 2025 Salı
Esas konumuza, Kurbağa Manastırı’na gelirsek... Postmodern zamanların nimetlerinden yararlanarak dijital kütüphaneler vasıtasıyla başka bir kaynağı, Thomas Aquinas’ın klasik yapıtı Summa Theologiae’yı  ararken tesadüf eseri başka bir el yazmasını, Historia Abbatiae Ranae’yı (Kurbağa Manastırı Tarihi) “keşfeder” Gözler ve ilginç bulduğu bu Orta Çağ metnini –Latince bilgisinin hayli zayıf olduğunu en başta itiraf etmesine rağmen– “çevirir”. Umberto Eco’nun başyapıtı Gülün Adı’ndan da bir açıdan esinlenir çevirmenimiz: sayfalarında Latince terimlere, yeri geldikçe Latince özlü ifadelere yer vererek belli bir atmosferi kurmaya, dönemin havasını vermeye gayret gösterir (birazdan benim de yapmaya çalışacağım üzere...).
Vivek Chibber ile Söyleşi: Dar Elit Çıkarlarına Dayalı Kimlik Politikalarının ve STK’ların Açmazı
20 Ocak 2025 Pazartesi
Sol, cinsiyet, ırk ya da cinsellik temelinde olsun, her türlü toplumsal tahakküme karşı çok aktif ve kararlı bir şekilde mücadele etmelidir. Ama bunu, zenginlerin çıkarlarının ötesine geçerek ve çalışan insanların –ister çalışan kadınlar ister işçi sınıfından azınlıklar olsun– çıkarlarını gerçekten ele alacak bir şekilde yapmalıdır. Sol, bu fırsattan yararlanarak ırksal ve toplumsal cinsiyet adaletini, 1960’lardaki görkemli günlerindeki haline döndürmelidir. O zamanlar, bu adalet anlayışı işçi sınıfı hareketinin aktif bir bileşeniydi. Solun bu ülkede ırkçılık ve cinsiyetçilik konusunda gerçekten değişim yarattığı, milyonlarca azınlık ve kadının hayatını somut olarak etkilediği bir dönemdi.
Katili Yakalamanın Zorlukları: The Long Shadow
17 Ocak 2025 Cuma
The Long Shadow (2023) yedi bölümlük bir İngiliz dizisi. Böyle bir diziyi spoiler vermeden tahlil etmek olanaksız. Katilin kim olduğunu her şeyden öncelikli sayanlar burada yazıyı terk edebilir. Dizinin son bölümüne kadar seri katilin kim olduğunu öğrenemiyoruz. Fakat kısa bir internet gezinmesi bu ismi hemen söyleyecektir. Dizide suçun izini süren kabiliyetli dedektiflere rastlamıyoruz. Dizi Brecht'in en sevmediği davranıştan da uzak durur ve epik bir etki yaratarak, seyircinin sahnedekilerle empati kurmasına izin vermez.
İnternet Sörfünün Hiper Kazası: “Beyin Çürümesi”
15 Ocak 2025 Çarşamba
Beyin çürümesi demişken, önemsiz içerikleri kaydırarak izlemenin beyne ödettiği diyet ne mi oluyor? İşte somut bir örnek: 2024 yılının en çok dinlenilen şarkısı “Cıstak” olmuş. Haber bültenleri böyle diyor. Şarkıdan iki dörtlük şöyle: “Aldım marka, bakmıyo'm faturasına/ Adı Katarina, verdim tam arasına/Dedi, 'Lütfen tekrar gel ara sıra'/Güzel mi güzel, onun arabası var (var)” (…) “Hadi, cıstak, cıstak, cıstak/ Manitalar ıslak, ıslak, ıslak, uf/ Hadi cıstak, cıstak, cıstak/ Manitalar ıslak, ıslak, ıslak.” ‘İsyankâr rap’in en fakfon alaşımlı, pek ödipal, çok efsunkâr bilinçaltının en iç gıcıklayıcı numunelerinden biri hakikaten. Gerisini varın siz tahmin edin.