Kurtuluş Yok Tek Başına: Çoğulluğun Politik Gücü veya İmamoğlu Neden Hedef Alındı?
20 Mart 2025 Perşembe
Bu sabah itibarıyla CHP yönetimi, böylesi çoğul bir politik gücü tabandan seferber etmek konusunda kararlı görünüyor. Ekrem İmamoğlu’nun adaylığında ısrar etmeleri, İmamoğlu’nun tek aday olduğu pazar günkü ön seçimlere CHP üyeleriyle birlikte tüm vatandaşları davet etmeleri, bu kararlılığın göstergesi. Tek yapmamız gereken, “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” diyerek, meşruiyetini akıllarımız ve vicdanlarımız arasındaki örtüşen görüş birliğinden, gücünü ise uyum içinde birlikte hareket etmemizden alan politik güce katılmak. Seçme hakkımızı, dolayısıyla demokrasiyi savunmak için yola düşenlerin yoldaşı olmak.
Mickey 17: Bir Gezegenler-Arası Yeni Sömürgecilik Alegorisi
21 Mart 2025 Cuma
Son filmi Parazit’le Cannes’dan Oscar’a yarıştığı ödül sezonunu alt üst eden Bong Joon-ho, altı yıllık bir aradan sonra yine kapitalist gerçekçiliğin kara ufuklarında dolaştığı yeni filmi Mickey 17 ile izleyiciyle buluştu. Güney Koreli yönetmenin önceki filmlerine aşina olanlar için toplumsal meseleleri ele alışındaki tematik süreklilik devam ediyor. Yeni filminde, kapitalizmin dünyamızda yarattığı yıkımı sinemasına taşırken daha önce başvurduğu alegori, komedi, distopya ve hiciv gibi anlatı biçimlerini koruyor; bunlara bilim kurguyu da ekleyerek kendi filmografisinin bir sentezini sunuyor. Bong Joon-ho mümkün olan her yolla, kanıksadığımız ekonomik ve toplumsal yapıların sebep olduğu çürümeyi ve varabileceği dönüşü mümkün olmayan noktaları kendine has üslubuyla işaret etmeye, filmleri aracılığıyla tabiri caizse bir ‘dur levhası’ oluşturmaya devam ediyor.
Kurtuluş Yok Tek Başına: Türkiye’de Siyasi Muhalefetin Toplumsal Çoğullukla İmtihanı (1) - Kutuplaşma Kıskacında Türkiye
22 Mart 2025 Cumartesi
2013 yılındaki Gezi Eylemleri'nden itibaren ise, Erdoğan’ın odağı artık iyice yerleştiği iktidar koltuğu ile bu koltuğu borçlu olduğu seçmen çoğunluğunu muhafaza etmeye kaydı. 2016 yılındaki başarısız darbe girişiminin ardından “iktidarı muhafaza etme” kaygısı Erdoğan açısından daha da akut bir hal aldı. Dolayısıyla bu dönemde Erdoğan’ın politik aidiyet farklılıklarına yaklaşımının “kapsayıcı” yüzü silikleşti, dışlayıcı yüzü öne çıktı. Ancak 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde bir kez daha seçilmek için bir araya topladığı Cumhur İttifakı bileşenlerinin ve seçimlerden sonra muhalif partilerden yapmış olduğu belediye başkanı ve milletvekili transferlerinin çeşitliliği gösteriyor ki, Erdoğan politik aidiyet farklılıklarına geçmişte göstermiş olduğu pragmatik kapsayıcılığı tümüyle rafa kaldırmış da değil.
Yaren Leyleği Neden Severiz?  Bir Haberin Dramatik Yapı ve Mitoloji Açısından Analizi
19 Mart 2025 Çarşamba
Yaren yabani bir kuş olmasına rağmen sadakati ve masumiyetiyle insanın içindeki sevgiyi ortaya çıkaran bir sembole dönüşür. Zaten kültürel olarak leylekler bahar ile bereketin habercisi kabul edilir. Yine fabllarda yeni doğan çocukları getirdiği inancı, bir çok kişinin küçüklük anıları kadar saf ve temiz algılanır. Ayrıca Yaren’in bir yenilenme tavrına sahip. Onun her yıl gelişi aynı zamanda yeniden doğuşu anlamına gelir. Her gelişinde köye baharın geldiğini müjdelemesi, kolektif bilinçdışında “hayatın yenilenmesi” temasını harekete geçirir. Tıpkı antik çağda ölüp, her baharda tekrar dirilen tanrı Diyonisos gibi.
Yeni Suriye’nin Normalleşmesi Mümkün mü?
18 Mart 2025 Salı
Ankara, yeni Suriye’ye kendi idare şeklini dayatmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı. İbrahim Kalın, 9 Aralık sonrasında alelacele Şam’a gönderildi ve Şara ile görüştü. Ankara’nın, Geçici Hükümet ile Özerk Yönetim arasındaki diyalogdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.  Buna rağmen Şara 31 Aralık’ta ilk kez SDG yetkilileriyle Şam’da görüştü. 2015’ten beri Ankara’nın vetosu nedeniyle Suriye konulu bütün uluslararası toplantılardan dışlanan Özerk Yönetim, işler çok zor ilerlese de artık dışlanabilecek bir kurum değil. Türkiye’nin Şara üzerindeki etkisi sınırlı. İsyan sürecinde HTŞ’ye verdiği hayati destek Ankara’ya bir kredi sağladı, ancak 9 Aralık’tan bu yana, aşırı vesayetçi tavrı Şam’da, yalnız Geçici Hükümet’te değil, bütün diğer Suriyeli unsurlar arasında da huzursuzluk yaratıyor.
Faşizmin Mekânları
16 Mart 2025 Pazar
Mussolini’nin Roma vizyonu, mimari eserler dikmenin ötesinde, kenti baştan aşağı bir propaganda aracı olarak yeniden inşa etme girişimiydi. Faşist ideolojinin güç, disiplin ve itaati simgelemesi için antik Roma’nın mirası kendi anlatısına uygun biçimde düzenlenirken, bu mirasın faşizme hizmet etmeyen kısımları yok edildi. Bugün hâlâ ayakta kalan bu yapılar, Mussolini’nin kendisini zamansız bir lider olarak yüceltme çabasının taşlaşmış yankıları olarak Roma’nın sokaklarında yaşamaya devam ediyor.
Depresyon ve Benjamin’in Tarih Meleği
13 Mart 2025 Perşembe
Kaygılarımızın, korkularımızın yersiz olduğunu ve bizim onları hayata yaydığımıza gelirsek, yani öğrenilmiş çaresizliklerimize, zihnime Lars Von Trier geliyor. Farklı bağlamlarda eleştiri de alan Antichrist (Deccal) filmi ile ilgili verdiği bir röportajda korkularımızın sadece bir düşünce olduğu görüşüne bir göndermede bulunur. Bu söyleme karşı bir cevap olarak bu filmi çektiğini ima eder. Çaresizliğimizin her zaman bizim abartımız olduğunu söylemek ideolojik bir söylemdir. Ne de olsa egemen düzen tam da kendi açmazlarını, sıkıntılarını bireylerin ruhsal dünyasına havale etmekte ustadır.
Türkiye'de Nefretin Psikanalizi
9 Mart 2025 Pazar
Klinik açıdan paranoyak olan veya paranoyak bir savunma geliştiren kişiler, ayna evresinin belirli bir noktasına takılmıştır. Bu kişiler için, kendileri ile diğerleri arasındaki fark ne kadar büyürse, ilişkilerindeki imgesel tansiyon da o kadar artar. Fazlasıyla farklılaşmış olan kişi, benliğe yönelik bir tehdit olarak algılanır. Bu “tehdit,” benliğin yok olmaması için karşı tarafın yok edilmesi gerektiği inancına dönüşebilir. Böyle inançların, şiddet içeren eylemlere dönüşmek gibi acı sonuçları olabilir. Aynı mantık, toplumdaki nefret suçlarına da genellenebilir.
Trump'ın Zelenski ile Oval Ofis Hesaplaşması ve Diplomasinin Ölümü
6 Mart 2025 Perşembe
Bu tür eylemlerin yarattığı dehşet sadece ekonomik zorbalık ve diplomatik normların ihlalinden ibaret değil. Bir kişi hukuka uygun hareket ettiğinde, dışsal eylemleri hiçbir yasal yasağı ihlal etmez. Ancak nezaket, görgü kuralları, incelik, kibarlık vb. yalnızca hukuka uygun davranmaktan daha fazlasıdır. Bunlar, yapılması katı bir zorunluluğa dayanmayan (ama beklenen) toplumsal kuralların flu alanıdır ve tarihsel olarak şekillenmiş sosyal normlarımızın bir parçasıdır. Dile getirilmeyen adetlerimizin ve beklentilerimizin bir parçasıdır; toplumsal ahlak kurallarının devralınmış özüdür.
Serap Yazıcı Olayı: Anayasal Gelişmelerimizde Bir Fikrin Tükenişi
3 Mart 2025 Pazartesi
Eğer ulusal ve uluslararası anayasal gelişmeleri değerlendirirken yanılgı içerisinde değilsem, Serap Yazıcı olayının Türkiye’de muhafazakâr-liberal anayasacılığın ölümünün ilanı olduğunu söylemem abartılı bir yorum olmayacaktır. Özellikle 1990’larda merkez sağ siyasetlerin gölgesinde gelişen, AKP iktidarının ilk 10 yılında büyük bir coşkuyla yeni dönemin hukuk paradigması olarak kesin zaferini ilan eden, ne var ki oksimorondan öteye geçip tutarlı bir anayasa politikası geliştirmekten uzak bir görünüm arz eden muhafazakâr liberalizmin iflası ile karşı karşıyayız.
Sırbistan'da Yolsuzluk Karşıtı Protestolar Tarih Yazıyor
28 Şubat 2025 Cuma
30 Ocak'ta yüzlerce öğrenci Belgrad'dan Novi Sad'a kadar 50 mil yürüyerek tren istasyonu faciasının üçüncü ay dönümü için düzenlenen ablukaya katıldı. Yürüyüşteki atmosfer barışçıldı. Yüzlerce genç çadırları ve köpekleriyle yürüdü; bir öğrenci kaykayını getirdi. Vatandaşlar pencerelerinden sarkarak kalabalığa el salladı. Köylerde yaşlılar yürüyüşü izledi ve bazıları ağladı. Vatandaşlar öğrenciler için meyve suyu, su ve domuz eti ve tatlı gibi ev yapımı yiyecekler hazırladı. Novi Sad yolu üzerindeki Stara Pazoda'da bir kadın “Öğrenciler o kadar çok yiyecekler ki Novi Sad'a şişman varacaklar” diye espri yaptı.
Feroz Ahmad’ın Ardından
24 Şubat 2025 Pazartesi
Feroz Ahmad 1938 yılında Delhi’de Müslüman bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nuruddin Ahmad ülkenin önde gelen avukatlarından biri olmasının yanı sıra 1960-1965 arası dönemde Delhi valiliği yapmıştı. Ahmad’ın hayatının ilk yılları Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi verdiği döneme denk geliyordu. 1947’de yaşanan Hindistan/Pakistan bölünmesi ailenin hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Hindistan alt kıtasının kuzeyinde yer alan ve Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerde Pakistan devletinin kurulması, güneyde yaşayan Müslüman ailelerin göçe zorlanması anlamına geliyordu. Hindu çeteler tarafından evinin yakılacağını erken gelen bir ihbar sonucu öğrenen baba Nuruddin Ahmad ailesini bir gemiye bindirerek İngiltere’ye yollamayı başarırken, kendisi Pakistan’a gitmeyi reddediyordu.
Kemal Aydoğan’la Genet’nin Hizmetçiler’i Üstüne Söyleşi
23 Şubat 2025 Pazar
Oyun seyircinin bu bedensel seğirmelerini harekete de geçiriyor, bedenimizdeki bu bilgiyi seğirmeler, kasılmalar olarak bir şaman gibi geri çağırıyor Genet. Oyunu seyreden birçok kişiden benzer bir bedensel reaksiyon yaşadıklarına dair geribildirimler duydum. Genet’nin seyircinin bedeninde harekete geçirmek istediği bu rahatsızlığın gerçekleşebilmesi elbette bir oyunculuk meselesi. Oyuncuyla seyirci arasındaki enerjetik eşduyum kanalının oyuncunun duyumsama kapasitesine ve sahnedeki mevcudiyet yoğunluğuna bağlı olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Dilan Düzgüner (Hanımefendi), Yılmaz Sütçü (Claire) ve Kerem Fırtına’ya (Solange) şükranlarımı sunmak isterim; kelimelerle anlatamayacağım, yaşanması gereken bir mevcudiyetleri var sahnede.
Modern Mimari ve Pencereler:  İçerisi, Dışarısı ve Benlik Tasarımı
21 Şubat 2025 Cuma
Ranciére’e değinmişken onun için görmenin ne anlama geldiğini yeniden hatırlayabiliriz. Görmek kendi bakışının sınıfsal mesafesi ve tembelliğinden sıyrılmak, verili gerçekliğin hakimiyetinin kırılması ve her karşılaşmayı önceleyen çerçeveden kurtulmakla mümkündür. Terapötik iletişimin değinilen bütün özellikleri, mesela duyguları yönetmek için bir dizi yöntem ve onların yerine konacak uygun ve standart konuşma kalıpların kullanılması her karşılaşmayı önceleyen bir çerçevedir. Pencere bir iletişimse terapötik iletişim Bell’in dediği cımbızlayarak pencereyi oluşturan çerçevelerdendir. Terapötik iletişimin karşılaşmaları önceleyen bir çerçeve olmasına değinmişken duyguların bedenden koparılmış olmasının karşılaşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırıp kaldırılmadığının da tartışılabileceği ifade edilebilir.
İç Düşmanını Arayan Bir Başka Ülke Daha
19 Şubat 2025 Çarşamba
AfD’nin Nazilerle olan benzerlikleri bununla sınırlı değil elbette. Almanya’da Naziler ve Hitler ile ilgili her türlü söylem suç sayılmasına rağmen AfD seçim çalışmasında gayet cesur bir şekilde Nazileri işaret eden bir siyasi dil geliştiriyor. Örneğin Nazilerin siyasi propaganda araçlarından biri olduğu için bugün Almanya’da yasak olan ve suç sayılan “Alles für Deutschland” (Her Şey Almanya İçin) sloganı AfD tarafından yeni bir formda dolaşıma sokuldu: “Alice für Deutschland” (Almanya için Alice). Bu slogandaki “Alice” AfD’nin lideri Alice Weidel’dan başkası değil. Nasyonal Sosyalistlerin propaganda geleneğini sürdürme gayretleri seçim çalışmalarında da karşımıza çıkıyor.
Kentte Flanör gibi Yürümek: İstanbul’da Kaybolmak, Ankara’da Düşünmek, İzmir’de Soluklanmak
16 Şubat 2025 Pazar
Bir kenti anlamak, ona karışarak, sokaklarında kaybolarak mümkündür. Şehirlerin ruhu, plazaların lobilerinde, AVM’lerin koridorlarında ya da güvenlikli sitelerin otoparklarında değil; sokaklarında yankılanan seslerde, kaldırımlara sinmiş ayak izlerinde, havaya karışan kokularda saklıdır. Zaman, mekânda kendini en çok duyusal bellek yoluyla kentte hissettirir; geçmiş deneyimlerin gündelik yaşamın kültürel ritmine işlenmesi, bireyin hafızasında kolektif bir topluluk kimliği ve aidiyet duygusu oluşturur. Oysa modern kentler, insanı yürüyüşten uzaklaştırarak bu duyusal hafızayı yok etmiş; geniş yollar ve hızın kutsandığı kent tasarımları, şehri çabuk tüketilen bir fon haline getirmiştir.
Hikâye Anlatıcılığı Yok Olmaz, Çünkü...
14 Şubat 2025 Cuma
Kendi belleğine değil, teknolojik aygıtlara güvenen ve neredeyse tüm yaşamını, duygularını, düşüncelerini ve eylemlerini sanal ortamlarda “hikâye eden”, düşünce sistemi caps'lerden, hashtag'lerden, etiketlerden, sloganlardan, TT'lerden, like sayılarından oluşan, hayatın gerçek akışı ile ilgisiz, dur durak bilmeyen bir “stream” içinde tam bir eylemsizlik içindeyken sürekli eylediği zannıyla yaşayıp giden günümüz insanına tüm “hikâye” nasıl anlatılabilir? Bu iyi mi kötü mü bilinmez. Belki ileride bambaşka bir yola girecek bir değişimin, dönüşümün başlangıcı ve kaosudur bu.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la Söyleşi: "Ezilen Bir Halkın En Temel Haklarını Talep Etmesi Asla Milliyetçilik Değildir"
13 Şubat 2025 Perşembe
Yapılan tartışmaların, yürütülen çabaların böylesi bir nedene sıkıştırılması doğru değil. Ortadoğu’da yer yerinden oynarken, dünya kapitalist sisteminin arayışları hız kazanmışken, enerji ve ticaret hatları üzerinden muazzam bir küresel güç mücadelesi yaşanırken bu türden yaklaşımlar oldukça indirgemeci ve sığ kalıyor. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı sonrası Ortadoğu’da neler olduğunu görmek gerekiyor. Ortadoğu’da siyasal öznelerin, ideolojilerin, yapıların, siyasal coğrafyanın radikal dönüşümü söz konusu. Bunun da ötesinde 3. Dünya Savaşı ihtimali açıktan açığa dillendiriliyor. Görebilene her şey ortada.
Sosyal Bilimlerin Sonu mu?
11 Şubat 2025 Salı
Akademisyenlerin çalışmaları ciddi şekilde itibarsızlaştırılmakla kalmıyor, aynı zamanda farklı yöntemlere dayanan yeni bilgi üretim biçimleri tarafından da sorgulanıyor. Sosyal bilimlerin doğuşundan bu yana edindiği güçlü bilimsel otoriteye, diğer kültürel aracılar lehine, özellikle kamusal alanda meydan okunuyor. Bilimin bütünü bu anti-entelektüel dalganın yoğunluğu tarafından tehdit ediliyor olsa da, sosyal bilimler bu itibarsızlaştırma ve yeni rekabete daha fazla maruz kalıyorlar. Ortada önemli bir paradoks var: bilimsel topluluklar niceliksel olarak, yayın sayısı ve yayın araçları (dergiler, basın, bloglar) açısından hiç bu kadar büyük olmamışken, ABD'de kamusal alanda hiç bu kadar zayıflamamışlardı.
Narkissos’a Bir Bakış: İnsanlığın Türsel Metamorfozu
9 Şubat 2025 Pazar
Narkissos, insanın türsel metamorfozunun simgesel anlatımına dönüşmüş bir mitolojik figürdür. Narkissos’un güzellik perisi Echo’yu reddederek, suya düşen yansımasına aşık olması ve nihayetinde suyun içinde kaybolması, bir türsel dönüşümün ve insanın doğadan kültüre geçişinin sembolik ifadesidir. Bu mit, sadece bireysel bir varlığın değişimini değil, aynı zamanda türün zihinsel ve kültürel bir metamorfoza uğramasını anlatır. Burada Narkissos’un suya yansıyan yüzü, insanın özünü kendi zihinsel imgesinde aradığı, doğanın içinde bulamadığı anlamı kendi soyut kurgusuyla inşa etmeye başladığı süreci simgeler.
Pepe Ölürken
8 Şubat 2025 Cumartesi
Pepe’nin ruhundaki bu derinlik, yaşama olduğu gibi ölüme bakışının da özünü teşkil ediyor. Tolstoy, 1886 tarihli meşhur eseri İvan İlyiç’in Ölümü’nde, bir yargıcın, tam ölüm döşeğinde, sahici bir varoluş yerine yüzeysel bir hayat yaşadığını kavrayınca hissettiği tahammül edilmez ölüm anksiyetesini anlatıyordu. Pepe’nin hikayesi İvan İlyiç’in hikayesinin tam tersidir: 89 yaşındaki Pepe, geçtiğimiz Ocak ayında yaptığı açıklamada metastaz yapan kanserine karşı tedaviyi sürdürmeyeceğini söyleyerek bir veda mesajı paylaştı. Bu denli anlamlı ve onurlu bir hayat yaşamış olan Pepe; ölümü, bir aziz, bir eren, bir evliya gibi tevekkülle bekliyor hayatının son günlerinde. Pepe, yüce bir şekilde yaşadığı için yüce bir şekilde ölüyor.
Güçlünün Güçsüzlüğü, Güçsüzün Gücü
5 Şubat 2025 Çarşamba
İşte devrimler güçsüzün gücüyle, güçlünün güçsüzlüğü arasındaki çelişkiye son verildiği, şeyleri yerli yerine koyan, asıl bulunmaları gereken zemine yerleştiren derin sosyal dönüşüm veya alt-üst oluş anlarıdır. Devrim, var olan toplumsal hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı, şeyleri ters-yüz etmeyi amaçlayan bir “düzeltme” ânı/eylemi/olayıdır… Darbe söz konusu olduğundaysa, hiyerarşi yerli yerinde kalmaya devam eder. Sadece egemenler/yönetenler katında sınırlı bir sarsıntı söz konusudur. Devirme/devrilme, yükseklerde, sarayda cereyan eder ve darbenin asıl varlık nedeni, şeylerin seyrini değiştirmek, süreci yeni bir rotaya sokmak değil, tıkanıklığı aşmak, rejimi rahatlatmaktır. Bu niteliğinden ötürü de darbeler her zaman sistem içidir ve sınırlı rötuşların ötesine geçemez.
Arkeolog Nevin Soyukaya ile söyleşi - Diyarbakır: Kent, Bellek, Kültürel Miras
3 Şubat 2025 Pazartesi
Kentin somut ve somut olmayan kültürel mirasının korunmasına odaklanarak, bu mirası yalnızca fiziksel varlıklar olarak değil, somut olmayan kültürel mirası da içerecek şekilde hak temelli bir perspektiften ele aldık. Kültürel mirasın korunmasını, temel yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili bir mesele olarak gördük. Bu çerçevede, kent kimliği, kültürel haklar ve kent haklarını bütüncül bir yaklaşımla ele aldık. Diyarbakır, çok etnisiteli, çok dilli ve çok inançlı bir şehir olup, tarih boyunca farklı kültürel katmanlara ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, kentin mirasını koruma çabalarımızda dar bir bakış açısı benimsemek mümkün değildi. Diyarbakır’ı tüm renkleriyle, dokusuyla ve sesleriyle birlikte koruduğumuzda, kentin kimliğini de geleceğe taşımış olacağımıza inanarak yolumuza devam ettik.
Kırılgan bir Leviathan mı?
1 Şubat 2025 Cumartesi
Geleneksel sermaye, maliyetleri düşürmek veya talebi karşılamak için yatırım yaparken, teknofeodal sermaye, toplumsal faaliyet alanlarını denetimi altına almak için yatırım yapıyor; böylece bireyleri, işletmeleri ve kurumları kapsayan bir bağımlılık dinamiği yaratıyor. Bunun nedeni, Büyük Teknoloji’nin sunduğu hizmetlerin sıradan birer meta olmamasıdır. Bunlar, toplumun giderek daha fazla bağımlı hale geldiği kritik altyapılardır. 2024 yazında Microsoft’un yaşadığı devasa çöküş, havalimanlarından hastanelere, bankalardan kamu kurumlarına kadar pek çok yapının artık bu teknolojilere bağımlı olduğunu açıkça gösterdi – bu da tekellerin fahiş kira bedelleri talep etmesine ve sürekli olarak ticarileştirilebilir veri akışları üretmesine olanak sağlıyor.