Mete Çubukçu
18 Haziran 2025 Çarşamba
Ancak tüm bunlar İsrail’in İran’a saldırması için gerekçe oluşturmuyor. Dünyanın İsrail’deki dinci/faşist Netanyahu koalisyonunun saldırganlığı karşısındaki pozisyonunu, desteği ya da sessizliğini uzun süredir biliyoruz. Bu durumu normal karşılamamakla birlikte İsrail’in küstahlığı aşan, kural tanımaz tavrının hiçbir şekilde durdurulmaması, bu ülkenin cesaretini arttırdığı gibi, kendi meşruiyeti, mağduriyeti ve geleceğini de sorgulanır hale getirdi.  İsrail’ın kendi varlık/tehdit nedeni olarak gördüğü önce Irak ardından Suriye ve şimdi de İran’ı hedef seçmesi karşısındaki sessizlik, verilen açıktan ya da örtülü destek bugün İsrail’i İran karşısında askerî açıdan üstün kılsa da kendi geleceği açısından daha fazla tehdit altına almış durumda.
Murat Belge
16 Haziran 2025 Pazartesi
İlk ağızda son günlerde sık sık karşımıza çıkan “düşman hukuku” etkeni var. Siyaset dünyasının aktörleri birbirlerine “canım, cicim” diyerek sarılmazlar. Ama siyasi rakibe düşman ülkenin askeri muamelesi çekmek de normal görülmez. Siyaset kırıcı, inciti olabilir, çok zaman öyledir. Ama her türlü ahlaki ilkeyi çiğneyerek rakibi (“düşmanı”) yok etmek demek de değildir. AKP epey bir süreden beri bu ikincisini, düzenli bir biçimde, dozunu artırarak uyguluyor. Normal olarak rakibin mümkün olan her türlü zaafından yararlanarak toplumun desteğini almaya çalışırız. Ama “buradan öteye geçilmez” diye bellediğimiz sınırlar da vardır.
Kenan Erçel
13 Haziran 2025 Cuma
ABD’de Beyaz Saray’a bir kilometre mesafede bir dükkânda üzerinde ABD Başkanı’nın resmi olan tuvalet kâğıdı satabilir, Başkan’a ve diğer siyasetçilere televizyonda küfredebilir, Amerikan bayrağını yakabilir, İsa’yla dalga geçebilir, bir asker cenazesinde “Ölü askerler için Tanrı’ya şükürler olsun” diye pankart açabilirsiniz. Stand-up’ın, ofansif mizahın beşiği bir coğrafya olması tesadüf değil. South Park gibi bir çizgi film başka bir ülkede ortaya çıkamazdı herhalde. ABD’deki bu engin ifade özgürlüğünün temel hukuki dayanağıysa First Amendment.
Tanıl Bora
11 Haziran 2025 Çarşamba
Kelimenin ilk anlamına dönelim. Had bildirmek, hadsizlikle itham etmek, sınır çizmekle, mesafe ayarlarıyla, “kendini bilmek”le, “değer ve ölçü bilmek”le ilgili bir işaret ediyor. Bu ithamın ortalığı kaplaması, açık ki, bunlarla ilgili bir soruna işaret ediyor. İnsanlar, -böyle bir sorunları varsa tabii ve ölçüler ve değerler her ne olursa olsun-, bir ölçü yitimi, bir değer yitimi karşısında olduklarını düşünüyorlar. Dekadans denen hal... Tabii, herkes kendisinin değil de ötekilerin ölçü ve değer bilmez hale geldiğini düşünüyor.
Derviş Aydın Akkoç
8 Haziran 2025 Pazar
Cevapsız sorulara, karşılık görmeyen sitemlere dolanarak deliliği perişanlıkla taçlandırır. Ve fakat tüm bu ıstırapları hınzır bir marifetle bir çeşit ibadete dönüştürür Neyzen. Bozgunda, küfürde, iflasta ibadet, törensiz biat… Ve sarsak, inançsız tövbe teşebbüsleri… Ama tövbeler tutulduğunda değil, bozulduğunda işlevseldir. İbadetin daimiliği, tövbenin riyası ise yorar, uyuşturur, zira sınanmayan, imansızlıkla cilveleşmeyen bir imanın akıbeti fikir değil, puttur.
Erdoğan Özmen
5 Haziran 2025 Perşembe
Belki de tam farkında olmadan, kurgusundan çekim tekniğine (tek plan çekim) kadar dizinin tüm yapısına sinen, dahil olan başka bir şeye yönelmiş yazan ve yöneten ekip sanki. Günümüzde ergenler hakkında düşünmenin, ergenlik dönemini merak etmenin doğrudan ergenlerle sınırlı bir çerçevede mümkün olamayacağını başka bir düzeyde kavrayan, sezen bir hikâye ortaya çıkmış.
Cuma Çiçek
2 Haziran 2025 Pazartesi
Ülke genelinde altyapıdan üstyapıya, ekonomiden sosyal hizmetlere, enerjiden eğitim hizmetlerine kadar insani ve kurumsal altyapı büyük bir yıkım yaşadı. Ayrıca beş alanda yılları bulan deneyimler birikmiş durumda. Hem ülke genelindeki insani ve kurumsal altyapının zayıflığı hem de mevcut birikimlerin varlığı çevreyi zayıflatacak bir merkezileşmeden ziyade mevcut kaynakların ortaklaştırılmasını, aktörlerin işbirliğini ve güç paylaşımını gerekli kılıyor. Bu anlamda kamu hizmetlerinin hızlıca toparlanması ve istikrara kavuşması, gündelik hayatın normalizasyonu yerelleşme ve yerindenliğe dayalı bir ademimerkeziyeti daha rasyonel bir seçenek haline getiriyor.
Tanıl Bora
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Selahattin Demirtaş’a ‘atılan’ başlıca suçlardan biri, Kobani protestolarıydı, yani insanları “sokağa çağırması” idi… 2016 Ekim’inde de Demirtaş, milletvekillerinin tutuklanması gerçekleşirse insanları kimseden bir çağrı beklemeden sokağa çıkmaya davet etmiş; CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel bu çağrıyı, “siyasetin henüz tükenmediği bir noktada… henüz ortada bir şey yokken, tehlikeli” bulduğunu söylemişti. Demirtaş sadece günler sonra tutuklandı. CHP, Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun 2022’deki bir demeciyle özetleyebileceğimiz tutumunu sürdürdü: “Erdoğan sokağa çıkmamızı istiyor; zorlayacak, baskı kuracak ama çıkmayacağız."
Osman Özarslan
22 Mayıs 2025 Perşembe
Diriliş-Kuruluş-Fetih, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kurtlar Vadisi gibi dizilerle hem dünya tarihini, hem güncel siyaseti, hem de diplomasiyi hem de muvazzaf kontrgerilla faaliyetlerini yeterince deruhte ettikten sonra, İstanbul’dan Kudüs’e kadar, önüne çıkan bütün devletleri yalın kılıç terbiye edebileceği yönünde beyanatlarıyla, Tik-Tok gündemini meşgul eden ‘Reyusum’cular ile; üniversite görmüş, birkaç dili, muhtar gibi öksürmeyi ve hakim unsurun mağrur ses tonuyla “ama ben sizin sözünüzü kesmedim” nezaketiyle, “son teröristin kellesine” kadar savaşmayı arzulayan ve sürekli olarak “ama şehitlerin yavrucakları ve gazilerin emeklerini” hatırlatan kamusal figürler de jingoizm korosunun zamane çığırtkanları.
Murat Belge
19 Mayıs 2025 Pazartesi
“Zamana uymak” ya da “zamanı kendine uydurmaya çalışmak”. Bu yolların ikincisini izleyerek başarıya ulaşmış olmanın bir örneği yok — ulaşmaya çalışmanın çok örneği olsa da. 2002 yılında İslamcı çizgi kendini iktidarda buldu. Bu aşamada siyasi önder birinci yolda sabırla çalışmanın getireceği yararı düşünebilirdi. Ama öyle yapmadı. Devlet Bahçeli’nin uzattığı eli tercih etti. Muhafazakarlığın muhafazakar yorumunu benimsemenin görece rahat çizgisine yerleşti. Bu kararın sonuçları ne olacak, ne olabilir? Tayyip Erdoğan iktidarı toplumdan “olur” almaya devam eder mi? Toplumun iki temel kesimi arasında savaş çıkar mı? Kazanan tercih hangisi olur?
Orhan Koçak
18 Mayıs 2025 Pazar
Şu var ki Bilgi’nin sahibi Ahmet Küflü de en az onun kadar Kemalist, onun kadar “Atatürk milliyetçisi”ydi. İthaki’nin hafif solcu bir şirket olduğuna ilişkin bir izlenim kalmış bende. Son on yıl içinde kurulmuş Ketebe ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a yakın (ama “modernist” kitaplar da çıkaran) bir yayınevi olarak biliniyor. Bu da gösteriyor ki belli bir siyasal veya ideolojik engelden önce, bir kalitesizlik sorunu var karşımızda: bir ahlaki yetersizlik kadar, düpedüz bir beceri eksikliği. Herhangi bir işi layıkıyla yapma anlayışının son kırk yılda kolayca aşınabilmiş, çünkü hiçbir zaman tam yerleşmemiş olmasıyla ilgili bir durum belki. Belki de gazeteciliğin her türlü kültürel çalışmanın modeli haline gelmesiyle ilgilidir…
Tanıl Bora
14 Mayıs 2025 Çarşamba
İşte, -tıpkı Neşet Ertaş’ınki gibi-, Sırrı Süreyya’nın şivesi, şiveliliği o değildi. Ne cehalet-kabalık belirtisi ne otantisite gösterisi… ne Adıyaman ağzı, ne ora ne şora ağzı… Onunkisi, zalimin, müstekbirin, muktedirin resmî ağızlarına kanmadığını duyurmanın, onlara meydan okumanın şivesiydi; üstüne tünediği bir variyet olmayanın gamsızlığıyla, hak yememiş olanın gönül ferahlığıyla, “gün olur devran döner” genişliğiyle, “var sen oyalan” alaycısı bir şive… Başka tonlayışıyla, başka telâffuzuyla, başka sesiyle, kulağa başka bir ihtimali, başka türlü bir şeyi gösterir gibi gelen bir şive…