Haftalık
Erdoğan Özmen
23 Nisan 2025 Çarşamba
“Aşk sahip olmadığını vermektir” der Lacan. “Sahip olduğunu vermek parti vermektir, aşk değil” diye ekler. “Öte yandan aşık sahip olmadığı şeyi verir: Tabiri caizse yoksun olduğu şeyi verir; bu şeyi izah etmek ya da açıklamakta zorlanacaktır, çünkü yoksun olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyordur. İçinde bir eksik veya boşluk hisseder, bu boşluğu doldurmak, bir şeyden yoksun olduğu hissini telafi etmek için bir şeye özlem duyar. Arzu işte bu eksik ya da boşluk arzunun kaynağıdır.”
Osman Özarslan
22 Nisan 2025 Salı
Tayyip Erdoğan, bilhassa Başbakan olduğu dönemden itibaren, tıpkı Oedipus kehanetindekine benzer bir şekilde Türkiye siyasetinin bilhassa milliyetçi muhafazakâr oğlan çocuklarının hepsini ya tasfiye etti ya da kendi saflarına katıp onları siyasi olarak iğdiş etmiş oldu. Elbette bu konuda ilk önemli örnekler, Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, onları Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş takip etti; Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener & Sinan Oğan kuşatmasından çıkarılmasını; Muhsin Yazıcıoğlu ve Sinan Ateş’in ölümlerini de sağ muhafazakâr dünyanın oğullarının (Akşener dahil) siyaseten öldürülmesi, ya da Tayyip Erdoğan’ın iktidarını alacak olan oğuldan kurtulma operasyonu kapsamında değerlendirmek mümkün.
Murat Belge
21 Nisan 2025 Pazartesi
Sonuç: iki gerçeklik vardır. Bunların biri gerçekliğin kendisidir; biri AKP tezgahlarında imal edilen gerçekliktir. “Gerçekliğin kendisi olan gerçeklik önemli değildir. Bir kere, kusurludur. Her zaman olması gerektiği gibi ilerlemez. Hatta, “her zaman” ne kelime, hiçbir zaman öyle yapmaz. Şimdi, sevgili ve saygıdeğer padişahımız Abdülhamid Britanya sefirinin suratına bir Osmanlı tokadı aşketse, fena mı olurdu? Ne kadar iyi olurdu! Öyleyse bizim dizide indirsin şamarı; hepimizin yüreğini yağ bağlasın.
Barış Özkul
20 Nisan 2025 Pazar
David ile Uriah arasındaki karşıtlık, yalnızca karakter özellikleri ya da ahlaki tercihler üzerinden değil, Dickens’ın roman boyunca işlettiği daha derin bir “eleme” mekanizmasıyla kurulur. Bu mekanizma, karakterleri görünüşleri, konuşma biçimleri, beden dilleri ve toplum içindeki temsilleri üzerinden değerlendirir. David, daha çocukluğundan itibaren nezaketi, duygusal duyarlılığı ve çevresindekilerle kurduğu doğal bağlar sayesinde anlatının gözdesidir. Uriah Heep ise, daha ilk sahnesinden itibaren “eğik duruşu”, yapışkan tevazusu, sık sık yinelediği “çok alçakgönüllüyüm efendim” gibi sözleriyle hem grotesk hem de tehditkâr bir figür olarak kodlanır. Dickens, Uriah’ın ahlaki düşkünlüğünü fiziksel görünüşü ve dili üzerinden işaretler. Karakterlerin anlatı tarafından onaylanan ya da dışlanan temsilleriyle biçimlenmiş estetik ve sınıfsal bir süzgeç devreye girer.
Işıl Kurnaz
17 Nisan 2025 Perşembe
Türkiye’den de biliyoruz, toplumsal bellek mücadelesi, en yakınının ölüm belgesine ve kemiğine dahi olsun ulaşabilmenin mücadelesidir. Büyük umutların, yakınını sağ salim görebilmenin, umutlu yarınların değil de onun öldüğünü kanıtlayabilmenin mücadelesi. Cumartesi Anneleri de bunu yapmıyorlar mı? Eunice Pavia, asla pes etmeden bir insan hakları mücadelesi yürütüyor, önce hukuk okuyor, daha sonra insan hakları hareketi ve kendi uzmanlık alanı olan toprak mülkiyeti haklarıyla ilgileniyor. Bunu biraz da yas tutma hakkına sahip olabilmek için yapıyor, yasın tutulabilir bir şey olup olmadığını bilmeden üstelik. Çünkü yasını tutabilmeniz için, önce birini kaybettiğinizi görmeniz gerekiyor, onun kaybedildiğini.
Tanıl Bora
16 Nisan 2025 Çarşamba
Ama tabii, asıl, muhaliflerin, rejimden memnuniyetsiz, endişeli olanların dilinde, bu söz. Jenerik argümantasyonu şöyle özetleyebiliriz: Hak ve özgürlükler gitgide daha fazla kısıtlanıyor; adaletsizlik hüküm sürüyor; hayat pahalılığı, yoksullaşma bunaltıyor; gençlerin gelecek umudu sönük –ama yılmayacağız, mücadele edeceğiz, değiştireceğiz– çünkü gidecek başka yerimiz yok. Buna benzer bir akıl yürütme zincirini, muhtelif beyanatlarda, televizyon münazaralarında, sosyal medyada, günlük sohbetlerde düzinelerce kere duymuş olduğunuza eminim.
Orhan Koçak
8 Nisan 2025 Salı
Küreselleşme denilen sürecin geri gitmek veya sona ermek şöyle dursun daha da yoğunlaştığının en şaşmaz göstergelerinden biri tam da bu konudaki çığırtkanlığın nicel ve nitel artışıdır. Sürecin çeşitli muarız ve eleştirmenleri, egemenlikçiler, milli devletçiler, milliyetçiler, “komünistler”, dünyada gözden uzak pek az yer kaldığının farkında değilmiş gibi davransalar da “uluslararası ilişkiler” veya “jeopolitiğin” akademiden medyaya, parti kongrelerinden köy kıraathanelerine kadar bütün tartışma ortamlarının en popüler ve canhıraş konusu haline geldiğini görmüyor olamazlar. “Jeopolitik akıl” diyebileceğimiz bir düşünme, hesaplama ve arzulama tarzı, düne kadar farklı hatta karşıt görünen siyasi akım ve ideolojilerin birbirine değmesini ve benzemesini sağlayan geçer akçedir artık.
Cuma Çiçek
4 Nisan 2025 Cuma
Mansur Yavaş’ın Kürt sokağında yankı uyandıran “pamuk şekeri konuşması”, Saraçhane’de Şeyh Said’e yönelik hakaretler, Öcalan’a yönelik küfürler, kimi mitinglerde Kürtlere dönük saldırılar CHP’nin son yıllardaki ana açmazının bütün ağırlığıyla yerinde durduğunu gösteriyor: Sosyal demokrasi ile milliyetçiliği aynı anda idare etme siyaseti. Bu ideolojik ve politik hat fikrî düzeyde kalmayıp örgütsel yapı içerisinde de İmamoğlu-Yavaş ikiliğinde görüldüğü üzere dönemsel krizler yaratıyor. Sokağa çıkan her beş gençten dördünün kendisini tanımlarken tercih ettiği “Atatürkçülük” ve “milliyetçilik”, CHP’nin sadece ideolojik-politik ve örgütsel bir krizle karşı karşıya kalmadığını, bu krizlerin toplumsal yüzünün de olduğunu gösteriyor. Uzun yıllardır kendi tabanını Kürt meselesi konusunda dönüştürme zahmetine yeterince girmeyen, risk almaktan kaçınan, bu konuda siyaset yapmaktan uzak duran CHP’nin bugün yükü daha da artmış durumda.
Kenan Erçel
3 Nisan 2025 Perşembe
Fakat hem neoliberal hem neo-merkantilist politikalar çelişkilerle malul. Kamu kurumlarına yönelik taarruz bir yandan yüzbinlerce kamu çalışanını işsiz bırakırken öte yandan bu kurumların sorumlu olduğu yardım ve hizmetlerden yararlanan milyonları zora sokacak. Örneğin, 18 milyon gaziye sağlık, eğitim, sigorta, vs. hizmetleri veren, yaklaşık 500 bin insan istihdam eden Veterans Affair (VA) için planlanan küçülmenin etkileri ülkenin her köşesinde, Demokrat olmayan seçmenlerce de hissedilecek. Cumhuriyetçi siyasetçilerin son haftalarda seçmenlerle yaptıkları toplantılarda başka hususlara ilaveten bu konuda da itirazlar yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı şimdiden. Gümrük vergileri de mağduriyeti katlayacağa benzer.
Aybars Yanık
1 Nisan 2025 Salı
“Turpun büyüğü heybede”, elbette gündelik hayatta kullanılan bir deyim ve esas büyük olayın henüz ortaya çıkmadığı ama eli kulağında olduğu anlamına geliyor. Bu laf ilk kez de kullanılmıyor, fakat köşe yazarları, gazeteciler, troller ve yorumcularla birlikte bu deyime bu denli abanılması yakın geçmişten bir şeyler de hatırlatıyor.
Menderes Çınar
25 Mart 2025 Salı
Bu plan gerçekleştirildikçe de iktidarda kalacak, iktidarda kalmasının “doğal” olduğu Türkiye toplumun hafızasına kazınacaktır. AKP liderliği son sivil darbesinin öncesinde, bu boş ezberi dayanak alarak yanlış partiye (HDP) oy veren seçmenden hesap sorulacağı tehdidini savurmuş ve seçim yoluyla kendisine darbe yapılmak istendiği absürt iddiasını öne sürebilmiştir. Bu iddiaların arkasında ve altında malum ezbere duyulan samimi inanç değil, tek elde temerküz anlamına gelen icracı başkanlık sisteminin adım adım derinleştirilmesi ve tahkim edilmesi projesi yatmaktadır.
Ömer Laçiner
23 Mart 2025 Pazar
AKP-MHP cenahının 19 Mart’takinden daha yapay, uyduruk gerekçelerle yeni saldırılar, bastırma operasyonları tertiplemeye hazırlandığına kuşku yok. Geldiği durum ve pozisyonda başka bir çaresi kalmamış gibi görünüyor çünkü. Durum böyle ise iki ihtimal mümkün: İktidar cephesi ya “bu yol felaketimiz olur” diyebileceklerin kitlesel terkiyle çatlar ve bölünür ya da sahip olduğu ağır fiziki şiddet, imha gücüne yaslanarak ülkeyi sonunda galibi olmayacak bir varoluşsal çatışmaya sürükler. Ülkenin böylesi bir çatışma ihtimalinden en az mümkün ihtimal olarak bile bahsedilebilir hale gelmiş olması en kritik karar verici konumundaki Erdoğan’ı bilhassa ve gerçekten düşündürmelidir.
Güncel
Darfur Soykırımı Hiçbir Zaman Bitmedi
22 Nisan 2025 Salı
Uluslararası Göç Örgütü, RSF saldırısı sırasında Zamzam’dan kaçmak zorunda kalanların sayısının 400 bine ulaştığını bildirdi. Bu insanlar, El-Faşir’in kuzeyinde, yiyecek ve suya erişimin son derece kısıtlı olduğu çorak bir araziye yerleştirildi. Ayakta kalmak için yaya ve bitkin halde Zamzam’ın yaklaşık 60 kilometre batısındaki Tavilah kasabasına gitmeye çalışanlar yolda yere yığıldı. Civardaki bir başka yerinden edilmişler kampı olan Abu Shouk da RSF tarafından tekrar tekrar saldırıya uğradı. Onlarca kişi hayatını kaybetti. Bu sadece bir yerinden edilme değil; aynı zamanda bir yok etme harekâtı. RSF’nin eylemleri, daha büyük bir terör kampanyasının parçası. Bu grup, sivillere karşı savaş aracı olarak yargısız infaz, cinsel şiddet ve bilinçli aç bırakma yöntemlerine başvurmakla suçlanıyor.
Boş Zamana Dolu Tarafından Bakmak
20 Nisan 2025 Pazar
Nihayet postmodern çağ teşrif eder, boş zamanın harcanmaması, olabildiğince değerlendirilmesi gerekir düsturu ile zaman parçalanır. Her şey tuz buz olur. Artık küçük anlarla da mutlu olmak gerekir, aynı anda birçok iş yapmak gerekir, verimli olmak gerekir, o gerekir, bu gerekir. Çünkü zaman sınırlıdır. Çok az dönem vardır ki, günümüzdeki gibi kolunda saat, kucağında Google Kalender (!), zihninde hesap makinesi bu denli koşturmaca, bu denli boş zaman’a beyhude anlamlar yüklemece ile yaşanmış olsun. Çalışmanın tripallium denilen işkence aletinden türeyen o mendebur anlamından uzaklaşıp, kölelik değil de varoluşa anlam yükleme yöntemi olarak algılandığı bu birkaç on yıldır, zamanın dolusu da boşu da statünün göstergesi haline geliverir.
19 Mart Sonrasının "Bilenler"i ve "Bilmeyenler"i
19 Nisan 2025 Cumartesi
Söz konusu gençlerin isyankâr yatkınlıklarının niçin ve nasıl geliştiğine yönelik türlü izahlar yapıldı. Bir tarafta; gençleri, ülkenin derin buhranlı vaziyetinde kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kurtarıcı ama umutsuz şövalyeler olarak gören aklınca onları takdis eden büyüklerinin övgüleri varken, diğer tarafta ise yine aynı gençleri kendi menfaatlerini tayin etmekten aciz gören, onları kâdiri mutlak devletin damgalama ve etkisizleştirme mekanizmalarından haberdar eden pek kalender nasihatçilerin tavsiyeleri vardı. Fakat gerçeği örten bu idealist yaklaşımlardan farklı olarak gerçekçi bir kavrayış çok azdı. Gençlere dönük gerçekçi bir kavrayıştan bahsetmenin en temel koşulu inceleme nesnesini belirlenebilir bir hale sokarak onu soyutluktan kurtarmaktır. Gençler evet ama hangi gençler?
Türkiye’nin Seçim ve Rejim Paradoksu
17 Nisan 2025 Perşembe
İkinci temel argüman ise İmamoğlu’nun adaylığının “yasal” zeminde mümkün olmaması durumunda Cumhurbaşkanlığı kampanyasının yine onun üzerine inşa edilmesi ve seçimde onun işaret edeceği bir adayın seçimleri kazanarak zamanı geldiğinde emaneti İmamoğlu’na teslim etmesi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de savunduğu bu argümanın esin kaynağı ise Gül-Erdoğan modeli. Bu argümanın/hedefin yanlışlığı ise iki nedene dayanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanma ihtimalinin yüksek olması nedeniyle 45 milyar dolardan fazla rezerv yakılmasını, toplumsal meşruiyetinin büyük ölçüde aşınmasını ve toplumsal muhalefet ile kurumsal muhalefeti organik şekilde birleştirerek belki de yakın tarihimizde hiç görülmemiş şekilde muhalefete momentum kazandırmayı göze alarak İmamoğlu’nu tutuklayan Erdoğan rejiminin seçim yoluyla iktidar değişimine izin vermeyeceğini kabullenmek gerekiyor.
Dindar bir Toplumda Yolsuzluk Neden Artar?
15 Nisan 2025 Salı
Kamu önünde dindarlık insanların yetişmesinde bu ilk aşamalara güç katar. İnsanlar sırf görünmek için oruç tutar, bir cemaate ait olmak için dua eder, saygı görmek için alkolden uzak durur. Ahlak pusulası dıştadır, dış dünyadadır. Bir şeyin doğru ya da yanlış olması kimin gözünün sizin üstünüzde olmasına bağlıdır. Böylece yolsuzluk inanç eksikliği yüzünden değil, inanç yüzeyde kaldığı için artar. Kohlberg’in adaletsiz kanunları sorgulayan, ahlak ilkelerini savunan yüksek aşamaları bağımsız bir düşünce gerektirir. Cesaret gerektirir. Rahatlama ihtiyacı ya da otorite saplantısı olan bir ortamda gelişmez bunlar. Böyle şeylerin sabırla, erken yaşlarda, tekrar tekrar öğretilmesi gerekir.
Tüketim Çağında Toplumsal Hareketler: Ekonomik Boykot Analizi
13 Nisan 2025 Pazar
Böyle bir yapıda, ekonomik sistemin geçirdiği dönüşümün yalnızca piyasa mekanizmasını değil, toplumsal yapıyı ve toplumdaki bireylerin hayat tarzını da etkilediği aşikardır. Kalkınmacı devletin tabutuna çakılan her çivinin toplumdaki bir karşılığı olarak; neoliberal devlette yurttaşın yerini müşterilerin alması, tüketimin önceki dönemlerden farklı olarak popüler kültürün bir parçası ve bu yeni toplumsal yapıda tüketme eyleminin ihtiyacın ötesinde bireyin kimlik inşasında bir araç haline gelmesi ortaya çıkmıştır. Tüketim mallarının toplumun gündelik işleyişinde ihtiva ettiği anlamın artmasıyla yaratılan tüketim toplumu, esasında bu dönemki iktisat politikalarının doğal bir sonucu ve tamamlayıcısıdır.
Her Şey 19 Mart’ta mı Başladı?
11 Nisan 2025 Cuma
Haftalardır, milyonların izlediği TV ekranlarından, çok izlenen sosyal medya platformlarından, hukuka aykırı gözaltıları, siyasi saikle yapılan tutuklamaları, kolluğun orantısız güç kullanımını, kötü muamele ve işkenceleri, dava ve soruşturma dosyalarındaki hukuka aykırılıkları izliyoruz. Çarpıtılan MASAK raporları ve baz kayıtları ile masumiyet karinesinin nasıl ortadan kaldırıldığına, hukuki değeri olmayan gizli tanık beyanları ile gerçekleşen tutuklamalara tanıklık ediyoruz. Belki de şimdiye kadar, siyasallaşmış yargının ve kolluğun, hukuk dışı işlemlerinin bu kadar yaygın ve kitlesel tartışıldığı ve izlendiği bir dönem olmamıştı. Bunun nedeni bu uygulamaların yeni olması değil, kendini tehlike altında gören mevcut rejimin, ilk defa bu kadar geniş ve farklı toplumsal kesimlere bu şiddeti uyguluyor olmasıdır.
Kürt Sorununda İdealizm
10 Nisan 2025 Perşembe
Devlet Bahçeli ortaya çıkıp Öcalan’a “gel Meclis’te konuş” çağrısını yaptığı zaman, anlaşılır nedenlerle hemen herkeste bomba etkisi yarattı. Başlıca tepki şaşkınlıktı, ama bir kesim olayın olağanüstü tarihsel önemine dikkat çekmekte gecikmedi. Sözkonusu çağrının yakın Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olduğunu ve köklü bir açılım sürecine imkân tanıyacağını savundular. Bir başka, daha geniş bir kesim ise, böyle bir çağrının gele gele en anti-Kürt partinin liderinden gelmesinin ‘olağanüstü’nün de ötesinde ‘fantastik’ olduğunu teslim etmekle birlikte, çağrıyı en hafifinden kuşkuyla karşıladı. Ben de bu kesim arasındaydım. İtirazım, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” kıvamında kalsa da, basit fakat temel bir çelişkiye işaret etmekten ibaretti: Ülkede kararlı ve kesintisiz bir otokratikleşme süreci devam ederken, ne açılımı?
Onur Alp Yılmaz’la Söyleşi: “Asıl ‘Sarı Öküz’ Sokakların Kılıçdaroğlu CHP’si Tarafından Marjinalize Edilmesiydi”
9 Nisan 2025 Çarşamba
Diplomanın iptalinin İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışmasını engellemek için verilmiş siyasi bir karar olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 60. Yüzde 20’lik bir kesim destekliyor ve idari bir karardır diyor. Kalanlar ise fikrim yok ya da kararsızım diyor. Toplumun yüzde 80’inin olayın ardından bu kadar kısa bir süre geçmişken bir konuyla ilgili fikri olması çok rastlanan bir şey değil. Tutuklamalarla ilgili de benzer bir durum söz konusu. Fikrim yok ya da kararsızım diyenlerin de bir kısmının aslında elbette fikri var. Ancak partisinin tutumuyla vicdanının söylediği arasındaki çatışmadan dolayı bu soruyu muhatap almak istemiyor. Dolayısıyla iktidarın aleyhine bir yerde konumlanıyor. Bunun iktidar açısından anlamı şu: İktidar kendi tabanına dahi bunu elindeki onca imkana rağmen anlatamamış, kendi tabanında dahi rıza üretememiş. CHP açısından ise soru şu: Bu yüzde 60’ın ne kadarını oya tahvil edip edemeyeceği.
8 Nisan, Dünya Romanlar Günü: Avrupa Deneyimlerinden Ortadoğu’ya Bakmak
8 Nisan 2025 Salı
Tarihsel deneyimler, dünyadaki Roman toplulukların, savaş ve çatışma sonrası dönemlerde, yok sayıldıkları, tarihyazımında yer almadıkları ve barış inşası politikalarından dışlandıkları ve çok az öneme sahip topluluklar olarak kabul edildiklerini gösteriyor. Bu topluluklar, birçok kez çatışmalar sonrasında dahi, mağdur edilmeye devam etmiştir. Çünkü faillerin algısında Çingeneler mağdur olarak sayılmıyor ya da onlara yönelik saldırılar haklı görülüyor. Bu sebeple ve anlayışla Roman azınlıklar sadece savaşlardan veya hemen sonrasından doğrudan etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda onları önemli ölçüde marjinalleştiren ve toplumun her alanında son derece dezavantajlı bir konuma yerleştiren uzun vadeli sonuçlarla yüz yüze kalıyor.