Haftalık
Cuma Çiçek
7 Şubat 2025 Cuma
Bu tutunma çağrısı en son 6 Şubat 2023 depremleri sonrası ortaya çıkan büyük dayanışma hareketiyle geldi. Türkiye’nin, dünyanın dört bir yanından dayanışma gösteren insanlar yeni bir gelecek ufku oluşturdular. Bu ufuk hepimizin önünde; dayanışmanın, ortaklaşmanın, müştereklerin ufku… Asıl mesele bu ufka doğru yürümek; kriz anlarında ortaya çıkan, fışkıran ama daha sonra hızla sönümlenen bu dayanışma ağlarını, toplumsal bağları gündelik hayatın belirleyeni haline getirmek, süreklileştirmek, bunun yol ve yordamlarını bulmak. 6 Şubat 2023 depremlerinin ikinci yıl dönümü vesilesiyle bu günlerde büyük afeti, kayıplarımızı ve yaralarımızı yeniden yaşıyoruz. Yapılan ve yapılmayanları yeniden hatırlıyoruz. Geçmiş onca afet ve yıkım deneyime rağmen hâlâ ne yazık ki yapılacak çok şey var.
Tanıl Bora
5 Şubat 2025 Çarşamba
Ayşe Zarakol’un harikulade Batı’dan Önce kitabından ilhamla koydum başlığı. O kitap, Batı’nın dünyanın merkezi haline gelmesinden ve ezel-ebed dünyanın merkezi imiş zannının oluşmasından önceki çağı analiz eder. Güven Gürkan Öztan’ın Merkez’den “Uç”lara (Ayrıntı Yayınları) kitabının adı da bence AKP’den Önce olabilirdi. Zira AKP’nin hükümran hale gelmesinden ve ezel-ebed hüküm sürmekteymiş hissinin oluşmasından (hissedilen hava sıcaklığı misali, hissedilen iktidar diyelim buna) önceki ‘çağın’ sağ siyasetine mercek tutuyor.
Murat Belge
3 Şubat 2025 Pazartesi
Teğmenlerin yerine getirdiği eylem bir “tepki” karakterinde bir eylem. Bu alanda iktidarın uyguladığı ise bir “politika”. Belirli bir planlı davranış çerçevesi içinde, iktidar, adım adım, kendi ideolojik kabul ve değerlerini egemen kılmak üzere yol alıyor. Bu ideoloji Türkiye’de askerlik mesleğini seçmiş insanların inançlarına, değerlerine tamamen karşıt. İlle asker olmak gerekmiyor; onlarla aynı paralelde düşünenlerin toplumda çoğunluk olduğunu sanıyorum. Aslında son yılların seçim sonuçlarına baktığımızda bunun eskiden böyle olmakla birlikte artık böyle olmaktan çıktığını düşünebiliriz.
Ahmet İnsel
1 Şubat 2025 Cumartesi
ABD merkezli bu yeni nasyonal-kapitalist otoriter rejimin başat niteliklerinden biri yağmacı bir kapitalizmden güç alması ve onu besleyerek, güçlendirmesidir. 2020’de Cédric Durand’ın önerdiği “Teknofeodalizm” kavramını benimseyen Varoufakis ve sayıları giderek artan gözlemciler bu yağmacı kapitalizmin esas olarak ABD’de güçlenen versiyonuna işaret ediyor. Teknoloji şirketleri ağırlıklı bu yeni aşırı zenginler grubunun sermaye birikimi yöntemi, maddi üretimden ziyade, ağ hizmetlerini kullananlarla ilgili bedava elde ettikleri bilgileri metalaştırmak, onların tercihlerini, zevklerini, algı dünyalarını kendi sermaye birikimlerini azamileştirme yönünde belirlemek. Bu yeni oligarşinin üyelerinin daha fazla kâr edebilmek için ilk yapmaları gereken daha fazla kullanıcı bilgisine sahip olmak.
Erdoğan Özmen
29 Ocak 2025 Çarşamba
Bir adalet ve eşitlik denizinde sere serpe, birbirine ses ve ışık olmanın sayısız yolunu, yordamını her gün yeniden, nezaketle, elbirliğiyle yarattıkları, keşfettikleri olağanüstü yolculukların adı. O sırada, aynı heyecan ve hevesle kat edilen kolektif deneyimlerin yeni ilişki mekanları yaratması. Bunun aynı zamanda kolektif bir biçimde kendi hakikatini üretme sürecine karşılık gelmesi. İnsanın yeni bir siyasal özne olarak, yeni bir siyasetin öznesi olarak o süreç içinde, o sürecin sonunda ortaya çıkması; bir araya gelmenin erdemi ve coşkusuyla kendinden başka ve daha büyük bir faile dönüşmesi.
Barış Özkul
23 Ocak 2025 Perşembe
Elizabeth Çağı’nın bu sorgulayıcı -bazısı tanrıtanımaz- yeni edebiyatçı ve entelektüel tipinin önde gelen temsilcisi Christopher Marlowe’dur. Genç yaşta ölen Marlowe, edebiyat tarihçileri tarafından potansiyel yetenekleriyle Shakespeare’a denk bir drama yazarı olarak gösterilmiştir. Ama onun oyunlarında Shakespeare’ın mizahı, gülmece duygusu, dramatik gerilimleri, krallarla soytarıların kusursuz birlikteliği yoktur. İyi trajedinin başlıca özelliklerinden olan seyirciyi önce rahatlatma, güldürme sonra yüksek bir trajik yoğunluğa ulaştırma becerisi eksiktir. Karakterleri Shakespeare’ın karakterlerine kıyasla monolitiktir. Bu bakımdan, Malta Yahudisi’nin “tefeci” Barabas’ının tek boyutluluğu ile Venedik Taciri’nin Shylock’unun karmaşıklığı kıyaslanabilir.
Işıl Kurnaz
17 Ocak 2025 Cuma
Jose Arcadio’nun delişmenliğini, o simyalarla uğraşırken Ursula’nın ona duyduğu öfkeyi göremiyorsunuz. Romanda sayfalar boyunca anlatılan bazı ayrıntıların kaybolması, bu karakterlerin büyüyüp serpilmelerini nasıl etkilediğini boşluğa düşürüyor haliyle. Çünkü bu roman, sadece bir ailenin hikayesinden fazlasını anlatıyor. Siz romanda Kolombiya’nın dünyayla bağlandığı yerleri, Latin Amerika’nın izolasyonunu, politikanın kurulma biçimini okuyorsunuz da, dizide bu es geçilen bir ayrıntı oluyor. Çünkü dizinin seti, romanın dünyasının yeryüzündeki onlarca noktasından sadece birine düşüyor.
Aksu Bora
11 Ocak 2025 Cumartesi
Elif Akşit’in Kızların Sessizliği isimli nefis kitabında, 18. yüzyıl ortasından itibaren kadınların ev dışında ne giyip ne giymeyeceklerine dair ne çok padişah fermanı çıkartıldığından bahseder. Ferman üstüne ferman.  Neredeyse iki ayda bir falan. Peçenin kalınlığı bu olacak, etek boyu şu olacak, çarşafın rengi şu… Bir yandan “yuh, yeter artık” der insan okurken, bir yandan da güler; belli ki ferman padişahın, keyif benim demiş kadınlar. Belli ki pek işe yaramamış onca nasihat, tehdit, ceza.
Orhan Koçak
5 Ocak 2025 Pazar
Ama bu şok, bizi adamın geçmişini bir gecede unutacak kadar pelteleştirmeli mi? Bizi bu kadar kısa sürede şapır şupur olmaya zorlayan herhangi bir siyasal, toplumsal ve hatta jeopolitik mecburiyet var mı? İsrail’in başlattığı bir virüs saldırısı karşısında mıyız? En azından, TKP, TKH veya TİP’teki müsvedde “solculara” malzeme vermeyecek ölçüde mesafeli duramaz mıyız? Şu var ki Kürt siyasal hareketinin ağırlıklı bir kısmı (bunlar arasında arkadaşım şair ve öykücü Ender Öndeş ve değerli Ayşe Düzkan gibi sosyalist feministleri de görmek bana ilginç geliyor) daha çok o kesimle iyi geçinmeyi yeğlediler. Böylece namus yeminlerine ihanet etmeyeceklerini düşünüyor olmalıydılar.
Güncel
Pepe Ölürken
8 Şubat 2025 Cumartesi
Pepe’nin ruhundaki bu derinlik, yaşama olduğu gibi ölüme bakışının da özünü teşkil ediyor. Tolstoy, 1886 tarihli meşhur eseri İvan İlyiç’in Ölümü’nde, bir yargıcın, tam ölüm döşeğinde, sahici bir varoluş yerine yüzeysel bir hayat yaşadığını kavrayınca hissettiği tahammül edilmez ölüm anksiyetesini anlatıyordu. Pepe’nin hikayesi İvan İlyiç’in hikayesinin tam tersidir: 89 yaşındaki Pepe, geçtiğimiz Ocak ayında yaptığı açıklamada metastaz yapan kanserine karşı tedaviyi sürdürmeyeceğini söyleyerek bir veda mesajı paylaştı. Bu denli anlamlı ve onurlu bir hayat yaşamış olan Pepe; ölümü, bir aziz, bir eren, bir evliya gibi tevekkülle bekliyor hayatının son günlerinde. Pepe, yüce bir şekilde yaşadığı için yüce bir şekilde ölüyor.
Güçlünün Güçsüzlüğü, Güçsüzün Gücü
5 Şubat 2025 Çarşamba
İşte devrimler güçsüzün gücüyle, güçlünün güçsüzlüğü arasındaki çelişkiye son verildiği, şeyleri yerli yerine koyan, asıl bulunmaları gereken zemine yerleştiren derin sosyal dönüşüm veya alt-üst oluş anlarıdır. Devrim, var olan toplumsal hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı, şeyleri ters-yüz etmeyi amaçlayan bir “düzeltme” ânı/eylemi/olayıdır… Darbe söz konusu olduğundaysa, hiyerarşi yerli yerinde kalmaya devam eder. Sadece egemenler/yönetenler katında sınırlı bir sarsıntı söz konusudur. Devirme/devrilme, yükseklerde, sarayda cereyan eder ve darbenin asıl varlık nedeni, şeylerin seyrini değiştirmek, süreci yeni bir rotaya sokmak değil, tıkanıklığı aşmak, rejimi rahatlatmaktır. Bu niteliğinden ötürü de darbeler her zaman sistem içidir ve sınırlı rötuşların ötesine geçemez.
Arkeolog Nevin Soyukaya ile söyleşi - Diyarbakır: Kent, Bellek, Kültürel Miras
3 Şubat 2025 Pazartesi
Kentin somut ve somut olmayan kültürel mirasının korunmasına odaklanarak, bu mirası yalnızca fiziksel varlıklar olarak değil, somut olmayan kültürel mirası da içerecek şekilde hak temelli bir perspektiften ele aldık. Kültürel mirasın korunmasını, temel yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili bir mesele olarak gördük. Bu çerçevede, kent kimliği, kültürel haklar ve kent haklarını bütüncül bir yaklaşımla ele aldık. Diyarbakır, çok etnisiteli, çok dilli ve çok inançlı bir şehir olup, tarih boyunca farklı kültürel katmanlara ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, kentin mirasını koruma çabalarımızda dar bir bakış açısı benimsemek mümkün değildi. Diyarbakır’ı tüm renkleriyle, dokusuyla ve sesleriyle birlikte koruduğumuzda, kentin kimliğini de geleceğe taşımış olacağımıza inanarak yolumuza devam ettik.
Kırılgan bir Leviathan mı?
1 Şubat 2025 Cumartesi
Geleneksel sermaye, maliyetleri düşürmek veya talebi karşılamak için yatırım yaparken, teknofeodal sermaye, toplumsal faaliyet alanlarını denetimi altına almak için yatırım yapıyor; böylece bireyleri, işletmeleri ve kurumları kapsayan bir bağımlılık dinamiği yaratıyor. Bunun nedeni, Büyük Teknoloji’nin sunduğu hizmetlerin sıradan birer meta olmamasıdır. Bunlar, toplumun giderek daha fazla bağımlı hale geldiği kritik altyapılardır. 2024 yazında Microsoft’un yaşadığı devasa çöküş, havalimanlarından hastanelere, bankalardan kamu kurumlarına kadar pek çok yapının artık bu teknolojilere bağımlı olduğunu açıkça gösterdi – bu da tekellerin fahiş kira bedelleri talep etmesine ve sürekli olarak ticarileştirilebilir veri akışları üretmesine olanak sağlıyor.
Zihni Körelten Rutin ya da Doyasıya Tembellik
30 Ocak 2025 Perşembe
Sahi tembellik etmenin neresi kötüydü? Biz işçilerin daha az çalışıp hayatına sihirli bir değneğin (Spor-Toto oynarken tuttuğumuz kalemden bahsediyorum!) değmesini ümit etmeden geçinebileceği bir ihtimal olamaz mıydı? Neden hâlâ nefes alabiliyorken yaşamak için çok çalışmak zorunda kalalım ki? Neden bazıları milyar dolarları babasının (belki de kayınbabasının) malıymış gibi yok ederken ve bütün faturanın halka kesilmesine sebep olurken çoğunluk bu yanlışın altında ezilip duruyor? Neden küçük bir azınlık durmadan zenginleşebiliyorken büyük bir çoğunluk perhize ve yaşamak için canı çıkarcasına çalışmaya gereksinim duyuyor?
Hangi İstanbul? - İstanbul’un Sağlık Derdi
27 Ocak 2025 Pazartesi
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, yurttaşlarına birinci basamak sağlık hizmeti sunacak yerlerin aksine daha pahalı olan ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini sunmayı önceliyor. Dahası bu önceliğini de tümüyle kendisine ait devlet ve tıp fakültesi hastaneleri yerine, kamu-özel ortaklığı ile inşa edilmiş şehir hastaneleri yoluyla gerçekleştirmeyi istiyor. Kuşkusuz tercih ettiği bu öncelikler birinci basamak sağlık hizmetlerinin kalitesinin kötüleşmesine, hastaların hastaneye yığılmasına ve dolayısıyla randevu alamama krizine yol açıyor.
Semptom, Hatırlama ve Unutma
27 Ocak 2025 Pazartesi
Psikanaliz şimdinin hükümranlığında başlar. Öyle ya da böyle eskide ortaya çıkar. İnsanın umabileceği gibi bu eski düz bir çizgide meydana gelmez. İnsan eskiye düşer, zaten düşmekten başka bir seçenek de yoktur. Yeni’nin imkânlarıyla eskiye inilmez. Eski eskisi gibi kendini bulmalıdır. Eski olan yenide kendine hayat bulmak için hep bir beklemededir. Bu doğmamış olan Lacan’ın vurgusuyla bir takılmada, azapta, askıdadır. Freud başta engel olarak gördüğü bu durumu daha sonra çalışmasının olmazsa olmazı olarak görecektir.
Makuliyet Rejimi ve İtiraz Etiği
24 Ocak 2025 Cuma
Otoritaryen eğilime sahip insanlar, ahlaki samimiyetleriyle öne çıkmaktan zevk alırlar. Savundukları değerleri ne ölçüde içselleştirdikleri bu yazının konusu değil. Ancak eylemlerini değer yargılarından çok daha fazla belirleyen bir sosyolojik dinamik olduğu söylenebilir: Rekabet ilişkileri. Rekabet, bireylerin siyasi ve toplumsal ilkeler etrafında nasıl konumlanacaklarını belirleyecek düzeyde etkili bir dinamiktir ve sermaye edinimiyle orantılı olarak itiraz etiği üzerinde belirleyicidir. Sermaye oluşturucu rekabet, kazandırıyorsa konuşmayı, kaybettiriyorsa susmayı telkin eder.
Kaos Çağrısına Yeni Bir Başlangıçla Karşılık Vermeliyiz
23 Ocak 2025 Perşembe
Naomi Klein’ın Doppelgänger’daki en isabetli tespitlerinden biri, yansıtıcı camın iki yanında duran bizlerin, üstünde anlaşamadığımız şeyin gerçeklikle ilgili farklı yorumlar olmadığı: “Biz kimin gerçeklikte olduğunda kimin simülasyonda olduğunda anlaşamayız.” Mevcut düzenin adaletsizliklerine, demokrasiye inancın giderek yitip gitmesine ve kapitalist dünyanın sömürü mekanizmalarına karşı aynı küçülmüşlük ve ezilmişlik hissiyle başa çıkmaya çalışıyoruz. Klein, bir tarafın kapitalizmin tek derdinin dört bir yanımızı çevreleyip, yeni kâr kaynakları bulmak olduğunu anlamadığı için, eşsiz kötülüğe sahip bireylerden oluşan bir çetenin ipleri elinde tuttuğu fikrine sarıldığını söylüyor.
Gözden Kaçmaması Gereken Bir Kitap: Kurbağa Manastırı - Anlatılan Belki de Senin Hikayendir...
21 Ocak 2025 Salı
Esas konumuza, Kurbağa Manastırı’na gelirsek... Postmodern zamanların nimetlerinden yararlanarak dijital kütüphaneler vasıtasıyla başka bir kaynağı, Thomas Aquinas’ın klasik yapıtı Summa Theologiae’yı  ararken tesadüf eseri başka bir el yazmasını, Historia Abbatiae Ranae’yı (Kurbağa Manastırı Tarihi) “keşfeder” Gözler ve ilginç bulduğu bu Orta Çağ metnini –Latince bilgisinin hayli zayıf olduğunu en başta itiraf etmesine rağmen– “çevirir”. Umberto Eco’nun başyapıtı Gülün Adı’ndan da bir açıdan esinlenir çevirmenimiz: sayfalarında Latince terimlere, yeri geldikçe Latince özlü ifadelere yer vererek belli bir atmosferi kurmaya, dönemin havasını vermeye gayret gösterir (birazdan benim de yapmaya çalışacağım üzere...).