AKP hükümeti ile ilişkilerinde “şahin”ce bir tutum göstermesi beklenen yeni Genelkurmay Başkanı görevine başlarken verdiği mesajlarda bu beklentileri ne kadar tatmin etti bilemeyiz ama demokratik kamuoyuna karşı “şahin” bakışın nasıl bir şey olacağına dair epeyce bir fikir verdiği söylenebilir.
Ordunun asli göreviyle doğrudan doğruya ilişkili “Lübnan’a asker gönderilmesi” konusunda, Türkiye’nin dış siyaseti kadar –dolaylı da olsa– iç siyaseti için de son derece kritik bu sorunda hükümetle aynı düşünme ve karar noktasında olan Genelkurmay Başkanlığı’nın Türkiye’deki düzen ve duruma ilişkin söyledikleri bilinenin tekrarı niteliğinde ama nüanssız da değil. Bu nüansların uygulamaya nasıl ve ne ölçüde yansıyacağını ileriki günler gösterecek.
Burada iki nüanslı ifade üzerinde kısaca durmak gerekiyor.
Birincisi şu: Yeni Genelkurmay Başkanı “son yıllarda ‘Türkiye’de Askerin rolü’ ifadesinden hareketle TSK’nın Anayasa’nın 3. ve 4. maddelerinde belirtilen sorumluluklarında etkisiz hale getirme çabaları ön plana çıkmıştır. Bu çevreler ya TC’nin üniter yapısından rahatsızdırlar ya da TC’yi başka tür cumhuriyete dönüştürme hayalini düşlemektedirler veya her iki düşünceyi de hayata geçirmeye çalışmaktadırlar” diyor.
“Türkiye’de Ordu” –ve rolü– konusunda kapsamlı bir özel sayı, bir kitap yayımlamış ve çeşitli analizlerde de aynı konuyu işlemiş bir dergi olarak bu söylenenler üzerinde durmamız gerekiyor.
Normal, standartlara uygun bir cumhuriyette yine böyle olan bir ordunun rolü besbellidir ve esastan tartışılmaz. Ama eğer bu rol TC’de kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde ve ordu sözcülerinin de zımnen kabul ettiği üzere bir “aşırılık”ta ise normalin tesisi için elbette tartışılabilir. Bu tartışma o “istisnai”liğin savunucularının da en azından devletin asli varoluş nedeni ve işlevi bazında -ki bu yurttaşlarının daha özgür, gelişkin, mutlu ve müreffeh hale gelmesi ve bunun artarak sürekliliğinden başka bir şey olamaz- gösterebilecekleri gerekçelerin de konuşulduğu bir zemini gerektirir. Ama sözkonusu savunucular bunu yaparlarken, eğer peşinen “rolü” tartışmak Cumhuriyetin yıkımını istemektir anlamına gelecek bir hükümle söze başlıyorlarsa; öncelikle normal bir cumhuriyet ile aralarında ciddi bir sorun olduğunu ifade etmiş olurlar.
“Başka bir Cumhuriyet” veya “üniter olmayan bir Cumhuriyet” istemek demokrasilerde, hatta demokratik olmayan kimi cumhuriyetlerde bile normal bir tartışma konusudur. “Cumhuriyetin niteliği” konusunda olgun bir toplumda neyin yasak olduğu ve olması gerektiği bahsi açıktır. Türkiye’de bu kuralın pek geçerli olmadığını biliyoruz. Ama bizim bilmediğimiz, daha doğrusu yeni Genelkurmay Başkanı’mızın nüanslı ifadesinde ilk kez karşılaştığımız şey “askerin rolü”nü tartışmanın doğrudan doğruya Cumhuriyetin niteliğini tartışmak olduğunun ilân edilmesidir. “Askerin rolü”nün “aşırılığı”, cumhuriyetin üniterliği veya laikliğinden tamamen bağımsız bir konu olarak pekala tartışılabilir hatta gerçekten üniter ve laik bir devlet ve cumhuriyetin yerleşmesi için de elzemdir. Ama eğer öte yandan cumhuriyetin laikliği ve üniterliği ancak ve sadece askerin -aşırı- rolü ile ayakta durabilen nitelikler ise, bunun böyle olduğuna inanılıyorsa ya o cumhuriyetin üzerine kurulduğu toplum bu rejime layık bir olgunluk ve gelişkinlik düzeyinde olmadığına ya da o nitelikleri koruyamayacağına inanılıyor demektir.
Yeni Genelkurmay Başkanı’nın mesajında yine inançlarla doğrudan ilgili bir diğer konu daha var. Orgeneral Büyükanıt, “TC’nin üniter yapısının terörle ortadan kaldırılamayacağını anlayan bazı mihrakların terörü demokrasi ve insan hakları, özgürlük gibi medeni dünyanın ortak değer yargıları ile kamufle etmek de dahil diğer yollarla üniter yapıyı bozma girişimleri”nden bahsetmektedir.
Eğer bu ifadede herkesin az çok aynı içerik verdiği normal bir “terör” sözcüğü kullanılıyor ise; bu anlamıyla terörün demokrasi ve insan hakları ile kamufle edilebilmesi sözkonusu bile olmaz. Tam aksine demokrasi ve insan hakları terörün insanlık dışılığını, kabul edilemezliğini en belirtik kılan bir arka plan olabilir ancak. Teröre karşı gerçek insani bir tepki ve direnme ruhu oluşturabilmek için ona demokrasi ve insan hakları zemininde bakmak gerekir. O halde, demokrasi ve insan haklarının daha belirtik kılmak yerine tam aksine kamufle edebileceği bir şeyden bahsediyorsak, gerçek anlamıyla terörden değil daha başka bir şeyden bahsediyoruz demektir. Ve eğer bu bahsettiğimiz şeyi adlı adınca söylemeyip, terör diyor ve böylece de yukarıda belirttiğimiz çelişkiyi -terörü kamufle eden demokrasi gibi bir oksimoronu kullanma talihsizliğini- göze alıyorsak; aslında o bahsetmek istediğimiz şeyden çok bizatihi demokrasi ve insan haklarından rahatsız veya öfkeli olduğumuzu ifade ediyoruz demektir.
Demokrasi ve insan haklarını bir kamuflaj malzemesi olabilecek şeyler gibi görmek, kullanılan kamuflaj sözcüğünün askeri tınısı nedeniyle “nüanslı bir ifade” sayılabilir ve böylece kullanılabileceği varsayılmış bir demokrasi ve insan hakları “cephesi”ne karşı “askerî bir teyakkuz”un elzemliğini çağrıştırır görünse de; uygar, demokratik toplumların temel kurum ve değerlerini örtü metaforu ile algılamak Türkiye merkez sağ-siyasetinin gayet yerleşik bir yaklaşım, kavrayış biçimidir.
Geçmişte “yoksulluk”tan bahsetmenin sosyal adalet talep etmenin “örtüsü altında” komünizm propagandası yapıldığından kuşkulanıldığı için, nasıl yoksulluk ve sosyal adalet ibarelerini kullanmak bile netameli hale getirilmiş; konuşmasında Allah sözcüğünü birkaç kez kullananın mürteci olabileceğine hükmedilebilmişse; son dönemlerde de demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından bahsedildiğinde sözün ne zaman bölücülüğe getirileceği beklentisi epeyce sindirtilmiştir bu ülke insanlarının zihnine.
Temel değer kurum ve kuralları, başlıbaşına, bizzat kendileri olarak kabul veya reddetmek yerine, onlara neyin örtüsü veya aracı olabilecekleri acısından bakarak işimize geldiği yer ve yönüyle sahiplenmek, aksi durumda elinin tersiyle itmek; bu şekilde her şeye birer araç, örtü gözüyle bakmak, Türkiye’de genel siyasal-toplumsal düşünüşün neden sığ ve yüzeysel olduğu sorusunun hem cevaplarından biri hem de göstergesidir.