2007 Newroz ve Nevruz kutlamalarını geride bıraktık. Şubat ayından itibaren tedavüle sürülen komplo teorileri, provokasyon beklentileri ve tedirginliği arttırıcı dedikodular eşliğinde bir bahar karşılaması daha sona erdi. Newroz düzleminde konu 21 Mart günü gözaltına alınanların serbest bırakılması, çeşitli düzeydeki düzenleme kurullarınca yapılan değerlendirmelerin rapora dönüştürülmesi, alanda yapılan konuşmalardan, atılan sloganlardan ve benzeri nedenlerden dolayı açılan davaların sona ermesi ile, Nevruz tarafında da kutlama düzenlemeleri ile ilgili merkezde ve yerelde görevli zevatın değerlendirme toplantılarından sonra, 2008 Bahar’ına kadar uykuya terk edilecek. Bu yılki kutlamalar öncesinde, sırasında ve sonrasında birtakım alışılageldik durumlar ve değişiklikler birarada gözlendi. Newroz yakasında Leyla Zana’nın Barzani, Talabani ve Öcalan’ı Kürtlerin üç önderi olarak anması, Nevruz yakasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinde çiçek tutan bir kız çocuğu fotoğrafı ve “huzur, barış ve sevgi getirmesi dileğiyle” kutlaması ve genel olarak Nevruz’un önceki yıllardan daha harlı kutlanması akılda kalan ayrıntılar oldu. 1990’ların başından itibaren tanığı olduğumuz Newroz ve Nevruz’un aynı kentlerde ama ayrı ayrı kutlanması durumunun mantığı ile rekabetin temel dinamiklerinin anlaşılması artık ayrıntılı gözlem ve konu üzerinde uzmanlık gerektirmese de, bazen her yıl değişebilen politik ve kültürel manevraların yorumlanabilmesi bir dizi özel mercek gerektiriyor. Bu yazı değinilen süreklilik ve farklılıkları okuma ve anlamlandırma konusunda bir çerçeve önermektedir. Ancak burada 2007 kutlamalarının detaylı dökümü ve ne demeye geldiğinin tartışılması yerine daha çok kültür eksenli bu siyasal rekabetin küçük bir krokisinin verilmesiyle yetinilecektir.*
NEREDEN?
21 Mart Nevruz, Newroz, Navrız, Noruz ve benzeri pek çok biçimde yazılıp okunan bir geleneksel bayram günü. Bu doğa bayramında Kuzey yarımküreye gelen bahar karşılanıp, doğanın uyanışı bolluk ve bereket arzusuyla kutlanıyor. İki önceki cümlede sıralanan söylenme-yazılma biçimleri “yeni gün” anlamını taşıyor, o etimolojik kökten kaynaklanıyor. Geleneğin farklı isimlerle adlandırılması bu bayramın tüm Ortadoğu ve Orta Asya halklarınca kutlandığını ve bunların dillerinde farklı yazılış biçimleriyle de olsa yer aldığını anımsatması açısından önemlidir. Günü evrenin yaratıldığı gün olarak kutlayan İran’ın mitolojisinin geleneğin temel harcında özel bir yeri mevcut. Kültür alanından aşina olduğumuz bir akışkanlık ve karşılıklı değişim içerisinde, kutlamanın ülkeden ülkeye değişen özelliklerinden bahsetmek mümkün. Özellikle bazı örneklerde politik yanın tematik ağırlığına ve geleneksel yönlerine baskın halinden bahsetmek de olanaklı. Ancak özgül farklılıklar ne olursa olsun ve hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın bolluk, bereket dileği ve bunların erken bir kutlaması niteliği ile iyimser bir yeniden başlangıç temasının öne geçtiği görülmekte. Geleneğin bu özelliği insan-doğa etkileşiminin folklorik bir dışavurumu olan “yeni gün”ün, insan-insan ilişkisine doğru genişlemesine olanak vermiş ve bu bayram toplumsal yaşam içinde de bir yeniden doğuşu, canlanmayı ve bu noktada da kollektif umudu temsil etmiştir. Kutlamaya bitişik olan başta barış ve kardeşlik teması olmak üzere, dayanışma ve paylaşma eksenli yoğunluk, toplumsal dönüşüm ve hatta atılım bilincini yükseltme yönünde önemli işlevler üstlenmiştir. Doğada gözlenen yenilenme ve uyanışın toplumsal hayata aktarılması fikri, geleneğin kültürel boyutunun en çarpıcı özelliklerindendir.
Verilen isimler, kutlama biçimlerinin ayrıntıları ve kutlamacıların güne bitiştirdikleri anlam öbeklerinde farklılıklar olmasına rağmen bütün Ortadoğu ve Orta Asya halklarının bayramı olan bu günün köklerini, yukarıda belirttiğim gibi, Zerdüşti-İran mitolojisine dayandıranların yanı sıra, kendi ulusal özelliklerini öne çıkaran ve bu günü milli varoluşları ile açıklayan tanımlar da mevcuttur. Ülkemizde kutlanan Türk ve Kürt versiyonları bu türden örnekler arasında bulunmaktadır. Bu gibi örneklerde bayramın ana temasının yerel mitolojik unsurlar temelinde ve güncel politik gereksinimler uyarınca belirlendiği bir şenlik günü olduğunu söylemek mümkündür.
NASIL?
Bayramın coğrafyamızda kutlanmasının kökenleri Cumhuriyet döneminden çok öncelere dayanıyor. Geleneğin Osmanlı dönemindeki varlığı ve etkisini gösteren çalışmalar mevcut. Cumhuriyet’in başlangıcındaki kısa bir dönemde resmî olarak Ankara’da kutlandığı belgelerden izlenebiliyor. Ancak devamında sönümlenip, birincil düzeyde ilişkilerin üretildiği bir düzleme doğru geriye çekilip, resmî bayramlar repertuvarından çıktığı da bilinmekte. Bu bayramın belki de kalıcı olarak kutlamalar koleksiyonuna dönüp, popülaritesini yeniden kazanması 1970’lerden itibaren yükselen Kürt politik muhalefetiyle birlikte olmuştur. Tüm dünyayı etkileyen 1968’ler ve onun ivmesiyle şekillenen 1970’ler boyunca sistem sınırlarını zorlayan muhalefet çizgilerindeki yükseliş ülkemizi de etkilemiştir. Bu dönemin konumuzla ilgili bir önemli özelliği, sonraki dönemdeki Kürt muhalefetinin söylemini ve kadrolarını üretecek bir kitleselleşmeye de ön ayak olmuş olmasıdır. Doğu mitingleriyle, yerele uzanmış DDKO örgütlenmeleriyle politik akışını bulan bu muhalefet, kültürel alandaki mecrasını aramakta da gecikmedi. Kendisini kullanışlı bir kültürel çerçeve olarak ödünç veren Newroz çerçevesi içinde yalnızca bir gelenek değil, toplumsal muhalefetin kitlesel örüntüleri de kurgulandı. O dönemde Kürt muhalefetinin sosyalist örgütsel dili, Newroz efsanesinin temel figürü olan Kawa ile, Dehak ile, bunların arasındaki amansız mücadele ile kitlenin diline çevrildi ve kitleselleşmenin araçlarından biri oldu.
“Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü”ne denk gelen bu günün seçilip, bir Kürt kimliği tanımı ve hedefler beyannamesi türetmek için kullanılmaya başlanması Eric Hobsbawm ve Terence Ranger’in “geleneğin icadı” diye tarif ettikleri sürece bir örnek sayılabilir. Burada bir geleneğin icadından çok uyandırılması ya da sosyal alandaki sınırlı işlevinin politik alana doğru taşırılmasından bahsetmek belki daha doğru olabilir. 1970’lerde hızla kitleselleşen Kürt muhalefeti, Newroz üzerinden bir kollektif varlık ve itiraz söylemi oluşturmayı denemiştir. Kürt dili ve kimlik oluşturma süreci önündeki engeller ile Kürtlük bilincinin o dönemdeki eksikliği, geleneklerden kaynaklanan ve Newroz gibi kitleler indinde tanıdık bir kimlik oluşturma mecraını gündeme getirmiş olabilir. Bu süreci başlatan aktif siyasal aktörlerin dönemin politik yapısında önemli yeri olan gençler olması ayrı bir öneme sahiptir. Kendi politik projeleri doğrultusunda harekete geçirmek istedikleri kitlelere Newroz bağlamıyla seslenen bu kesim, adı geçen geleneği hem bir alternatif siyasal toplumsallaşma ve hem de içinde Kürt kimliğinin içerisinde gelişeceği bir kültürel koza gibi kurgulamışlardır. Alan araştırmalarım sırasında, Newroz alanlarındaki yaşı ileri katılımcılardan beş ya da on yıl önceki Newroz’lara ilişkin ayrıntılı anılar dinlemiş olmama rağmen, 20-30 yıl öncesine ilişkin sorularımın yanıtlarındaki değişme, bu sorulara yanıt olarak ev ve aile içine dönük kutlamaların hatırlanır olması, bugünkü Newroz bilinci ve buna paralel olarak dönüşen kutlamaların kökeninin 1970’lerdeki politik mücadelede aranması gerektiğini gösteren nedenlerden biridir. O dönemde Kürt muhalefetine önderlik eden gençlerin bu geleneği bir kimlik tarifi ve kitlesel bir muhalefet potası olarak istihdam etmeye başlaması akla Margaret Mead’ın kriz dönemlerinde toplumun öğrenme süreç ve rollerindeki altüst oluşu açıklayan çalışmalarını getirmektedir. Mead’e göre toplumsal buhran dönemlerinde geleneksel öğreten-öğrenen ilişkisinin durmuş oturmuş rolleri değişir ve öğrenen rolünü oynamaya alışık gençler topluma rol verebilirler. Ben de Kürt muhalefetinin genç liderliğinin bu türden bir pedagojik “ayakların baş, başların ayak olması” sürecinde toplumun öğretmenleri olup Newroz dersini verdiklerini düşünüyorum.
“Yeni gün” geleneğinin kollektif bilince malolması ve Kürt muhalefeti için politik-kültürel işlev görmeye başlaması ile birlikte ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti kaynaklı yanıt iki grupta toplanabilir. İlk aşamada Newroz kutlamalarının görmezden gelinmesi ve “teröristlerin oyunu” söylemi içinde yanıtın politik ve askerî alandan gelmesi sözkonusu olmuştur. Bu dönemin temel özelliği sorunun politik alan içinde çözüleceğine olan inanç ve operasyonelliğin bu alanla sınırlı tutulmasıdır. İkinci aşamada, Newroz’un kitleselleşmesi ve Türkiye’nin Kürt nüfusunun bir bölümü içinde benimsenerek yaygınlaşmasıyla, 1990’lardan başlayarak, Nevruz’un bir yanıt olarak sistemli bir tutundurma ve kitleye maledilme faaliyetinin öznesi olma durumunu izlemekteyiz. İçte Kürt Newroz’unu yanıtlamak, dışta da eş zamanlı dönemde yıkılan Sovyetlerden doğan Türk cumhuriyetlerinin ağabeyliğine soyunmak için elverişli bir araç olmak üzere Nevruz, merkezden organize edilip, yerelde doğrudan doğruya valilikler, eğitim teşkilatı ve üniversiteler aracılığıyla yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Nevruz konulu konferanslar, resim yarışmaları, askerî ve mülki erkanın katıldığı kutlamaların bu tarihten sonra yaygınlaştığını gözlemek mümkündür. Bu ikinci aşamada kültürel alanın kurum ve organları eliyle politikleşmiş Newroz’un etki alanı daraltılmaya çalışılmıştır. Özellikle son beş yılda kültür organlarınca organize edilen ve kamunun taşra teşkilatı aracılığıyla uygulanan çok boyutlu bir Nevruz projesi, medyanın da ciddi desteği ile önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Geçmeden, Nevruz’daki geleneği “geri talep etme” durumunun en az Newroz projesi kadar özgün ve siyasal anlam yüklü ayrıntılarla dolu olduğunu burada ifade etmek isterim.
NEDEN?
Başlangıçta belirttiğim gibi “yeni gün” zor bir coğrafyada kutlanmakta ve kutlandığı coğrafyanın politik durumu nedeniyle, pek azı dışında, kutlanan versiyonlar şu ya da bu biçimde güncel politikanın etki alanı içerisinde. Hal böyle olunca güncel kültürel ve politik gereksinimler bağlamında bir takım boyutların öne çıkması, kısmen unutulması ya da anımsanması gibi durumlar gözlenebilmekte. Bu ilişkiyi kuruduktan sonra, Newroz’un siyasal anlamını ve başarı nedenlerini tartışmanın başlangıç noktası kaçınılmaz olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı yıllara gitmek durumundadır. Çok etnili bir başlangıç öyküsüne rağmen bir Türk devleti olarak sonuçlanan projeyi izleyen ilk dalga Kürt ayaklanmalarının 1938’te bastırılmasıyla araya giren sessizlik, 1960-70’lere dek sürecektir. 1970’lerde yükselen muhalefetin ideolojik bir dil ile asla dolduramayacağı bir boşluğu Newroz efsanesinin motifleri ile doldurma denemesinin birden fazla nedeni vardır. Bir yandan devletin tüm organlarıyla ayakta tuttuğu hegemonyaya alternatif sağlayacak, Kürtlük bilincini yükseltecek, kısa ve sade senaryosuyla bunun yaygınlaştırılmasına imkan sağlayacak, Richard Bauman’ın sözüyle olan ve olması gereken arasında karşılaştırma yapmak üzere kendisini sunacak bir çerçeve olan Newroz, diğer yandan kollektif sahipliği ve bir gün için dahi olsa alanda sağladığı özgürlük ile Kürtün dilini, ülkesini, Kürtlüğünü ve nihayet kendi varlığını kutladığı bir mekan olabilecek nitelikleri taşımıştır. Geçici de olsa bu serbest ve kuralları dışarıdan konulmayan alanda kollektif bir fantezi hayata geçirilmektedir.
Bu fantezinin ne olduğu sorusu meraklı ve ayrı bir sorudur. Newroz’un asıl gücü siyasal konjonktüre göre değişen kollektif fantezileri yansıtabilme gücünde yatmaktadır. Savaş yıllarında kahramanlığa dizilen övgü teması bir yıl sonra yerini idam cezasının kaldırılması talebine ya da barış çağrısına bırakabilmektedir. Newroz’un 1970’lerden bu yana “tutması”nın nedenlerinden bir diğeri, birbirinden farklı; okumuş-okumamış, genç-yaşlı, köylü-kentli katılımcı için taşıyabildiği çeşitli mesajlardır. Bu mesaj her zaman sallanan mendilin rengi, söylenen isyan şarkısı ya da sahneye asılan slogan ile verilmez. Sadece orada olmak, kitle aynasında görünmek bile mesajın yerine geçebilir. Yılda bir gün bile olsa kollektif bir kimliğin hayal edildiği Newroz alanı tüm politik fantezilerin hayata geçirildiği bir vahadır. Kutlama alanı dışında söylenmesi hayal bile edilemeyecek sözler, taşınamayacak resim veya semboller, moral, bilinç, eğitim, kimlik, politik yön ve en önemlisi de, James Fernandez ifadesiyle, etnik kimlik arayışı için tarihsel bir sahne sunar. Bu alternatif ve yazılı olmayan Hayat Bilgisi kitabından, Kürt olmak ve Kürt gibi davranmak öğrenilir.
Nevruz bağlamında mesaj ağırbaşlı ve yalındır. Geri istenen “bölücü ve teröristler”ce rehin alınan tarihsel mirastır. Geleneğin Orta Asya’ya uzanan köklerine yapılan vurgu ile bir yandan bayramın Türklüğünün altı çizilirken diğer yandan birarada yaşamı öne çıkaran kardeşlik boyutu öne çıkarılır. Newroz bahsinde bahsettiğim değişkenlik ve uyum yeteneği burada da gözlenir. 1990’larda yapılan salt Türkçü vurgunun ve “etnik öteki”nin yok sayıldığı bir tanımın yerini “Nevruz Ortadoğu uluslarının” bayramıdır söylemine bırakması bu durumu göstermektedir.
NEREYE?
Bir kitap boyu tartışılmayı gerektiren, bazen sayfalar dolusu somut örneklerle zenginleştirilmeyi hakeden bir konuyu makale boyutunda tartışmak hele de konuya ilişkin projeksiyonları burada hakkıyla yapmak olanaksız. Son söz yerine Newroz ve Nevruz rekabetinin nereye gittiği konusunda birkaç söz söylemek gerekirse, işaret levhalarından ilki 2007 kutlamalarından süzülen fotoğrafı gösterecektir: Rekabetin hızlanarak, genişleyerek ve kuvvetlenerek sürecek olması. Ancak çıkarılabilecek sonuç bununla sınırlı olmak zorunda değildir. İki alternatif kutlamayı dikkatle ve milliyetçilik gözünü karartmadan izlemeyi başaranların görecekleri gibi, “yeni gün” geleneği içerdiği benzerlik, coşku ve yeniden başlama sevinci ile üzerinde saygın ve meşru bir barışın inşa edilebileceği bir kaide olarak orta yerde durmaktadır.
(*) Hem tarihsel ve hem de politik nedenlerle müthiş karmaşık bir hal alan konunun tüm yönlerine bu kısa makalede cevap vermek iddiasında değilim. Daha kapsamlı bir çerçeveyi hazırlamakta olduğum ve alan ve arşiv araştırmasına dayanan kitabımda 2007 kışında vermeyi ümit ediyorum.