Deli Dana Paniği ve Uygarlığımızın İktisadî ya da Karanlık Yüzü

Her şey çok masum başlamış olmalı. Tıpkı korku filmlerindeki gibi, asude bir gün, gürbüz erkekler ve kadınlar, bolluk, gülümseme... Geçimini besicilikle sağlayan aile sağlık ve afiyetini, danalarının sayısını, kilosunu çoğaltmak istiyor. Efendim, bilmektedir ki geçim zor, ticaret ciddi bir iştir, insanoğlu her zaman ettir ve oburdur. Saman, yeşil ot, buğday, yulaf, fiğ, arpa. Evin genç kızı prensini bekleyedursun, genç ve hırslı oğul bu hayvan pisliği ve ağıllardan ibaret makûs talihini değiştirmek isteğindedir, senaryo bu ya, tam o sıra piyasaya yeni bir yem çıktığını öğrenir. Stop. Ama dikkat: görünmez bir el işlemeye başlıyor.

Efendim yine dikkat, masum bir dana, kendi halinde bir danayken insanoğlunun dikkatini çekiyor...

Filan Yem Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin yönetim kurulu salonunda hepsi birbirine benzeyen temiz giyimli, bakımlı erkekler ve kadınlar toplanmış, iki yıl önce işe alınan ele avuca gelmez bir kimya mühendisinin (gözlüklü, saçları biraz dağınık, buluşundan emin, muhtemel sorulara hazır, yanda oturuyor) önerdiği, değişik bir formüle göre sınırlı miktarda üretilmiş yeni bir yemi ve bu yemle kobay hayvanlar üzerinde bir yıldır yürütülen deneyleri tartışıyor: sonuç pozitif, %3 yağ, %9 kas doku olmak üzere %12’lik bir et artışı, rakip firma ürünlerine oranla %60 daha yüksek bir verimlilik demek bu, inanılmaz, mütevazı bir besi çiftliğinin on danası otomatikman 11.2 dana olacak, peki yan etkileri, önemsiz (adı üstünde “yan etki”, yan etkiler her zaman önemsizdir), resmî makamlardan üretim izni, patent, vesaire, hallederiz, karar, harekete geçiyoruz, reklam, güzelim bir stüdyo-ormanın kıyısında, güzelim çayırların arasında, alımlı, güzelim bir dana, müzik, “Dahafazlaet yemleriyle o şimdi daha gürbüz, daha mutlu”, haydi piyasaya. Stop. Ama dikkat: başka bir görünmez el daha işlemeye başlıyor.

Dahafazlaet yemi danamızın bir parça sinirlerini bozuyor, biraz başağrısı, uykusuzluk. Ama dana bu, alışacak, alışıyor.

Danalar, bütün memeliler gibi cinsel hayatı fazla ciddiye alırlar, avare avare dolaşmaya bayılır, fırsat buldukça biribiriyle boğuşmaktan büyük haz duyarlar. Ama efendim dikkat buyurun, eti için beslenen bir hayvanda bütün bunlar fuzuli ve önemli enerji kayıplarıdır, seyreden göze ehemmiyetsiz görünebilir ama yuvaları hesap kitap bilen bir kafa üzerinde bulunan bir göz için yıllık toplam 720.000 kalorilik bir kayıp demektir, bu da kümülatif olarak yıllık %7’lik bir et ve yağ kaybına denk gelir, demek ki yüz danalık bir besi çiftliği, ya uygun tedbirler ve müdahaleler sonucunda, toplam ağırlık itibariyle 107 danaya çıkacak, ya da bunlar olmadığı için 93 danaya düşecek, etti mi size %14, hangi aklı başında bir çiftlik sahibi bunu kabul edebilir? Stop.

Danamız başına gelecekleri seziyor ama vefalı, ne diye mazarat çıkaracak, alışmaya devam ediyor.

Eh bu kadar akıllının, hesap kitap erbabının arasına bir de deli lazım, hiçbir masraftan kaçınmadık, senaryomuzda o da var ve şöyle bağırıyor (griden siyaha tüm koyu tonların hâkim olduğu uzak çekim dumanlı bir sokak görüntüsüne kirli bir hayalet gibi giriyor, tabiî doğru dürüst bir dinleyicisi yok): “Lokman hekim ölümsüzlük iksirini bulmuş ama içemeden kaybetmişti, ne mutlu ona, siz ise Çoğaltmanın iksirini buldunuz ve damlasını ziyan etmeden içtiniz, vay size!” Efendim bu yorum fazla miktarda entel, filmin bütünlüğünü bozuyor, olabilir, ama sorarım hangi film dört dörtlük? Tutun ki bir yabancılaştırma efekti bu. Stop.

Zaten uzun boylu tartışmaya da fırsatımız yok, çiftlik sahibi can derdinde, yanındaki bilim ehlini azarlıyor “Bana hikâye anlatmayın, çözüm getirin”. Çözüm 1: Kısırlaştırma: Çeşitli yöntemler var, beyindeki belli bir merkez elektrik şokuyla köreltilebilir, karşı-hormon verilebilir, iğdiş edilebilir, vb., maliyetler listesi burada, buyurun. Çözüm 2: Avareliğe son, danalar mümkün olduğunca veya en fazla ayakta durmalı, bunun için gerekli ağıl ıslah projesini hazırladık, fazla bir maliyet yüklemiyor, buyurun. Çözüm 3: Oynaşmaya, boğuşmaya son: buyurun, Ağıl Islah Projesi Ek 2. Stop. Ama dikkat: birçok görünmez el daha işe karışıyor.

Dahafazlaet Enerji Tasarruf Projeleri danamızı bir hoş ediyor, ama ruhundaki ve de genlerindeki milyonlarca yıllık bilgiyle danamız, el mecbur, dana olmaya devam ediyor.

Gerek yurtiçi gerekse uluslararası rekabet kızışmıştır. Telaşlı bir borsa görüntüsü (bütün dinlerin kutsal mekanlarının aksine, bütün borsalar telaşlıdır, çünkü, herhalde, buram buram Dahaçok kokusu, Dahaçok hız, Dahaçok para, Dahaçok işlem hacmi, vb.). Avantajlı durumda olanlar her an ellerinden gidebilecek bir avantajı sürdürebilmek ve alttakileri batırmak için, dezavantajlı durumda olanlar avantajlı durumdakileri yakalayabilmek ve batmamak için, ortadakiler daha iyi olabilmek ve kendilerinden küçükleri batırmak için özel AR-GE (bilmiyorsanız öğrenin, araştırma geliştirme) merkezleri, Dana Üretim Bakanlıkları, vb., kuruyor ve harıl harıl birim maliyetleri düşürmeye uğraşıyorlar. Fukara danamız tepesindeki ilk hücreden tırnağındaki son hücreye (son mu, iyi bakın!), sidiğindeki üre miktarından eklemlerindeki sıvı seviyesine, geviş getirme süresinden kırkbayır salgılarına, en olduk yerlerinden en olmadık yerlerine bir bir yeniden fethediliyor, işgalciler fethettikleri her yer için ayrı ayrı bilimsel Çoğaltma projeleri hazırlıyor. Stop. Dikkat, artık sayamaz hale geldiğimizden, görünmez el, görünmez el diye kafa ütülemekten vazgeçiyoruz.

DANAMIZ DOLUYA KOYUYOR ALMIYOR, BOŞA KOYUYOR DOLMUYOR

Doktorlar, dört kez özel gübre ve altı kez su verilmiş yonca, çiftlik sahipleri, arpa + yulaf + %1 karbon + %0.04 cam elyafı karışımı, işini iyi yapmazsa zırnık koklatılmayan maliyet uzmanları, mayalandırılmış bal kabağı küspesi, ağıl sorumluları, ölü fare kuyruğu, veterinerler, yılda üç kez muhteviyatı saklı bir iğne, kurutulmuş ölü buzağı tozu, alimler, arsenik buharından geçirilmiş taze pancar, zalim otu kökleri, diş ve baş ağrılarında zenginleştirilmiş aspirin, en ve gen mühendisleri, bok, püsür, vesaire, elinden geleni ardına koymamaya yemin ve secde etmiş tabur tabur zevat, bölük bölük insanoğlu, toplanmış garip danacığımızın başında döktürüyor... Modern ve öz-düşünümsel binlerce hüner... Tek işi başarmak olan binlerce akılcı egemenlik oymağı... Stop.

Danamız hızla kilo alıyor, gören maşallah diyor, çabuk çabuk çoğalıyor, o farkında değil ama birim maliyeti bir düşüyor bir düşüyor, daha dün hiç rekabet şansı yok denilenler piyasayı allak bullak ediyor, cirolar şişiyor, rakamlar sıfır şişmanı...

AMA BİR SANİYE, DANANIN GÖZÜYLE DÜNYA: BİR DAHA ASLA...

Kentimiz et ihracatında birinci sıraya yerleşiyor, Dahaçoket kentinin danaları kapış kapış... Ülkemiz, tarihinde ilk kez, et ithal eden ülke konumundan ihraç eden ülke konumuna geçiyor, Dahaçoket ülkesinin danaları sudan ucuz, danaları kapış kapış, rakip ülkelerin dana üretim merkezleri bir bir kapanıyor, anlamadınız mı bir daha söylüyorum, ka-pa-nı-yor... Orta Asya, Kuzey Amerika ve Orta Avrupa pazarında ilk sıraya yerleştik, daha bizi tutamazlar... Kutlamalar, çalışanlara birer maaş ikramiye, uzmanlara üçer maaş tutarında yeni bilim dalları, kariyerlerini geliştirecek yeni araştırma konuları, portakal, balık, domates, soğan, tavuk, vesaire...

Söz tavuktan açılmışken, pişmiş tavuğun başına gelenleri yirmi dokuz üssüyle pişmeden göğüsleyen kahraman danamızda, kozmozun bu en derviş yaratığında, üs otuzu vurunca film kopuyor... Şu, insanların intihar dediği, öze yönelik bir protest-iptal mümkün değil, danamız bağlı, şu, insanların narsisizm, hedonizm, vs., dediği türden daha zararsız bir eylem mümkün değil, danamız dünya zevklerinden mahrûm bir vaziyette, şu, insanların sağaltıcı tanıklık veya sağaltıcı taklit dediği türden sanatsal yaratımlara girişmesi uzak ihtimal, altyapı yetersiz, el mecbur, danamız deliriyor... Stop.

Sınırsız ve Sorumsuz Müdahale Adi Kollektif Şirketi durumu çakozlar gibi oluyor ama, aklına bile getirmek istemiyor, zirvedeysen her şey tıkırında demektir, havai fişekler yolluyor göğe, kurda, kuşa, ota, ağaca, böceğe, suya, toprağa. Kadehler ağzına kadar bolluk dolu, gülüşler kulaklarına kadar zafer çınlıyor. Birazcık akılcı egemenlik daha buyurmaz mısınız, şarap mayaları yüzyıllardır hükmümüz altındadır? Stop.

Ama dikkat: Danamız delirdiğini belli etmiyor, sonunda o da öğrendi, bu dünyada ezilenlere kalan tek yol öçtür, mazlum mazlum kesileceği ve bu dünyaya öç olarak yeniden döneceği günü bekliyor. Stop.

Sonrası malûm.

Her şey asude bir günle başlamıştı, mahmuzlu ve çağrışımı zengin bir günle sona eriyor, devamı çekilecek korku filmlerindeki gibi: ruhları yarattıkları ama şimdi kaçtıkları kötülüğe yakalanmış erkekler ve kadınlar, yüzlerde korku seyirmeleri, birbirini çiğneyen haykırışlar, gece hayvanları, deli danalar, kulakları küpeli yavru danalar, kırmızı et borsasını basıyor, kırmızı borsası düşüyor, beyaz borsası etleniyor, bazı borsacılar da deliriyor, yok yok sandığınız gibi değil ellerindeki tüm kağıtlar iyice kağıt olduğundan, delirmiş borsacılar karılarını ısırıyor, metreslerini yiyor, onlar da danaları ve çocukları, sonra hep beraber önlerine geleni, şişmanları, zayıfları, kaçanları, duranları, yağlıları, yağsızları, aman dileyenleri, dilemeyenleri...

The End (yazıyla): Hey boys, don’t make panic, görecek ne deli(l)ler, ne danalar var daha... Müzik...

Nefes nefese kaldığınızı biliyorum, fazla miktarda aktık, ama akabilenler, tıpkı akışkanlar gibi, er geç, coğrafi adıyla (piyasadaki adını bilmiyorum) göl denilen yerlerde sakinleşir, biz de sakinleşiyor ve bulunduğumuz kabın biçimini alarak soruyoruz: Danamız nasıl kurtulabilir(di)?

1. Babalar, oğullarına, merhamet denilen bir nesne olduğunu öğretmiş olabilir(di), onlara, hiç olmazsa aynı hayvanoğluhayvanlar sınıfından canlılara karşı yapabileceklerini ve yapamayacaklarını gösteren pratik bir yararlanma ahlâkı/felsefesi/dini aşılamış olabilir(di).

2. Babalar şart değil, bu kadar Çok bilgi içinde oğullar, kendi başlarına, böyle bir merhamet, ahlâk, yürek, vb., geliştirebilirler(di).

3. Zararı yok, Dahaçok Dini’ne mensup olmayı sürdürerek babalar ve oğullar, erkekler ve kadınlar, diğer babalar ve oğulları, diğer erkekler ve kadınları düşünerek, bu din adına yürüttükleri faaliyet ve eylemlerine “artık bu kadarı da fazla” dedikleri -kıyak- bir sınır çekebilirler(di).

4. Resmî ve yarı-resmî makamlar, devletler, yerel yönetimler, zararı yok, Dahaçok Dini’nin farzlarını tebliğ etmeyi sürdürerek, şu, şu ve şu Çoğaltma maddelerinin kesin etki ve sonuçlarını bilmiyoruz diyerek onları yasaklayabilirler(di), belirli Çoğaltma ayinlerine göz yummayabilirler(di).

Efendim bunlar sadece iyiniyetli öneriler... Toplumsal ve ekonomik yasaların kendi içkin...

5. İnsan ac’cık da olsa zorunlulukların aşılma ihtimali i(diy)se, Dahaçok (hızlı, üretim, verim artışı, yeni, satış, düşük maliyet, büyük, kapasiteli, tüketim, vb.), zorunluluk vazeden insansız ve canlısız bir Mekanizma olmayabilir(di).

6. Her şeyin Dahaçok olması için el, kafa ve göz nuruna bakılanlar, aç kalmamak için el, kafa ve göz nurunu Dahaçok Dini’nin papazlarına satanlar, kiralayanlar, zararı yok, karınları doyduktan sonra, “hoop, bu kadarı da fazla” diyebilirler(di).

7. Bu dinden kurtulmak isteyenler, “üretkenlik”, “verimlilik”, “ilerleme”, “gelişme”, vb., gibi sözlerin, “Dahaçok” demenin değişik şekilleri olduğunu farkedip, “Destuur, biz ne haltediyoruz?” diyebilirler(di).

8. Böylece “Dahaçok” yerine “Bize ne kadar yeter” diyenler “daha çok” olabilir ve Dahaçok Dini, yani uygarlığımız, yani iktisadî kırmızı karanlık yanaklarımız “yeryüzünün bir deri hastalığı” (Nietzsche) olmayabilir(di).

El sonuç: Demek ki aziz babalarda bir baba var, sevgili oğullarda bir sorun var, yüce üretimin ve rekabetin ins(elem)anlarında bir durum var, muhterem halkımız adına görev icra eden kapı gibi resmî ve pencere gibi yarı-resmî kontrol makamlarında bir kurum var, gözbebeğimiz işçilerde bir iş var, ilkokulda, üniversitede, doktora tezlerinde, velhasıl şişim şişim şişindiğimiz bilgimizde, bilimimizde ve bunları işletenlerimizde bir sorun var...

Efendim bir göl olarak halkımıza ve çevremize verdiğimiz bu ziyadesiyle didaktik söylevden dolayı özür diliyor ve sizi, ha gayret diye şevklendirmeyi de ihmal etmeden, şu esas delimizin, günü ergeç bir gün batmaya yazgılı tüm canlılar, uygarlıklar ve küreler için indirdiği Kederli Gün Batımı ayetiyle başbaşa bırakıyoruz:

Diyecekler ki, “Yazık, yaşamak ve mutlu olmak için her şeyleri vardı ama obur ve et insanoğlu kanmadı, dahaçok kılıçlarıyla belirsiz ve nedensiz bir kötülük olarak yayıldı yeryüzünün en mahrem bölgelerine, önüne ne geldiyse dahaçoktan geçirdi, ta ki ne istediğini dahi unutuncaya dek... İşte bizim üç yerde, ibret için, ta o zaman Kıyamet Oğulları diye işaret ettiklerimiz, onlardır...”

Diyecekler ki, “Yeryüzünde yaşamak ve mutlu olmak için her şey vardı ama obur ve et insanoğlu bunlarla yetinmedi, daha çoğunu istedi... Türlü alametler belirdi, direksiz semanın birçok katından, dilsizlerden, yeraltı aleminden, dört yönden ve iklimlerden türlü türlü işaretler geldi, ama gözlerine mil çekilmiş insanoğlu anlamadı, ayağına bastık, cekedinden çektik, poposuna çimdik attık, anlayacak gibi oldu, ağzını açtı dahaçok istedi... Arkanıza bakın diyenler oldu aralarından, arkanıza bakın hangi kıyamete gittiğimizi göreceksiniz... İnsanoğlu gözlerini dahaçoktan kaldırmadı, dönüp bakmadı ardına, ta ki başını o büyük kanatlı kıyamet kapısına vuruncaya dek...”

Diyecekler ki, “İşte o günden beri, yoksulu zengini, güçlüsü güçsüzüyle Dahaçok Dini’nin tüm insanlık kavmini yuttuğu günden beri, yeryüzündeki insan soyu başka bir adla anılır... İşte bizim üç yer dışında her yerde, ibret için, İktisat Oğulları diye işaret ettiklerimiz, onlardır...”