Akıl üzerinde egemenlik kurmak din ve siyaset tarihi kadar eski. Fakat dijital devrim ile geniş yelpazeli biyolojik ve psikolojik gözetleme araçlarının sunulduğu ve bunların sürekli geliştiği yeni bir çağın eşiğindeyiz. Güvenlik kameraları, cep telefonları ve kredi kartları ile gözlem altında yaşıyoruz. Gündelik eylemlerimiz kodlanan bilgiye ve ticari mala dönüşürken iktidar sahiplerinin ve küresel şirketlerin egemenlik araçları da çeşitleniyor. Asıl kaygı verici olan ise gözetlenmenin ötesinde teknolojik aygıtların aklı esir alma ve ona hükmetme yöntemlerinde gösterdiği hızlı kabiliyet birikimi. Öte yandan kendi içinde yeni tehditler üreten bu gelişmelerle savunma, bankacılık ve enerji gibi alanlarda olabilecek sanal saldırılar sanayi sistemleri ve toplulukları çökertip birikim dağarcığını yok edecek potansiyele sahip. Internet ile birlikte bilgi bir yandan çoğalıp değersizleşirken gerçeklik etrafındaki şüphe artıyor ve manipülasyon kolaylaşıyor. Bilişim teknolojileri otokratların, suç örgütlerinin, radikal ideologların, istihbarat kuruluşları ve küresel şirketlerin elinde bir araç olarak kullanılıyor. Sosyal medya ve yapay zekâ ile hayatımıza giren yeni tüketim biçimleri, imgeler ve pazarlama yöntemleri biz farkında olmadan üzerimizde algı yönlendirmesi ve psikolojik denetim kuruyor.
Sözgelimi oluşturdukları bireysel profil tasarımı ve algoritmalarla Facebook eğilimlerinizi, zevklerinizi ve alışkanlıklarınızı saptayıp sizi bilgi aramalarınızda yönlendiriyor, böylelikle kendinizi özgür zannettiğiniz sanal dünyada aslında silolara hapsoluyorsunuz. Paylaştığınız bir resim ya da yorum binlerce başka bilgi ile çarpılıp bölününce işe yarayan kazanç getirecek bir ürüne dönüşüyor. Artık bizim için düşünen, yapan ve bir sonraki adımı tahmin eden bizden öte yapay zekâlar, akıllı aygıtlar var. Fakat daha da tedirgin edici olan az sayıda beşerî muktedirin bu devasa kişisel bilgi ve değeri kontrol ediyor olması. Demokrasiler sancılı bir dönemden geçerken otoriter yönetimler bilişim teknolojisinin katlanarak artan neredeyse sinirsiz ölçeği sayesinde sosyal medya ve diğer araçlarla milyonlarca insan üzerinde derin ve etkili bir denetim kuruyorlar. Çin bu açıdan önemli bir örnek. Çünkü hem en üst düzey teknolojiyi üreten hem de bu araçları sosyal denetim için tek parti denetiminde bir elden uygulamaya sokan bir ülke. İç piyasasını yabancı bilişim oyuncularına kapalı tutarken her tür bireysel kullanıma ait bilginin tek elde toplandığı WeChat gibi sosyal medya araçlarıyla kendi toplumunu sistematik olarak izliyor ve cezalandırıyor. Dahası uygulamasına 2014’de başlanan ve 2020’de tamamlanacağı belirtilen sosyal kredi sistemi ile yurttaş davranışları için dereceleme yapacak olan Komünist Parti yöneticileri böylelikle kalın ve güçlü bir güven atmosferi oluşturulacağını ve buna zarar verenlerin toplum içinde rezil edileceğini duyurdu. Bu izlemeye asıl teşkil edecek “iyi” ahlâk, kural ve davranış normlarının kimin tercihlerine göre olacağı ise belli. İlk uygulamalar milyonlarca Çinlinin yeterince sosyal kredileri olmadığı için internetten uçak ya da tren bileti alamamasıyla sonuçlandı.[1] Bu boğucu denetimin en ileri uygulaması ise toplu cezalandırmaların yapıldığı Xinjian (Sincan) Uygur Otonom Bölgesi’nde yaşanıyor. Dijital izleme, sınıflama ve kodlamaya ek olarak kurulan toplama kamplarında değişik tahminlere göre bir ya da bir buçuk milyon Uygur ve diğer etnik azınlıklar, Kırgız ve Kazaklar beyin yıkamada denek olarak kullanılıyor.
Geçtiğimiz aylarda Kazakistan ve Kırgızistan’ın değişik bölgelerine seyahat ettim. Amacım bölgedeki Çinli şirketlerin yatırmalarını incelemekti. Bu süreçte Sincan’dan göç etmiş ve kamplarda tutuklu yakınları olan kişilerle tanıştım, hüzünlü öykülerini dinledim. Onların tasvirleri ilgili haber ve analizlerle birleşince tek tip insan yaratmada ürpertici bir mühendislik projesinin yürütüldüğüne işaret ediyor. Sincan bölgesi Çin’in küresel güç inşasında ve yeni pazarlara açılmasında anahtar konumunda. 2013’de Başkan Xi Jinping’in şatafatla açtığı “Yol ve Kuşak” projesi bir küresel egemenlik arayışı olarak Sincan’dan batıya uzanan ulaşım ağları ile yeni liman ve denizlere açılıyor. Böylelikle hem ticarette nakil süresini kısaltıyor hem de Güney Çin Denizi’ndeki olası çatışma ve tıkanmaya karşı alternatif ticaret yolları yaratıyor. Aynı zamanda da Türkmenistan ve Kazakistan’dan aktarılan petrol ve gaz boru hatlarına ek olarak yeni hammaddelere erişim imkânı sağlıyor. Xi batıda her anlamda at koşturacağı düz bir bozkır hayali kuruyor. Tibet’deki acımasız yönetimiyle ünlenen Komünist Parti Sekreteri Chen Quanguo’nun Sincan’a 2016’da atanması ile zaten uzun zamandır ağır sıkıyönetim koşulları altında olan Uygurlar ve diğer Müslümanlar için daha zor günler başladı.
Yoğun güvenlik önemleri ile donatılmış ve sayıları son zamanlarda hızla artan devasa toplama merkezlerinde zaman geçirmiş görgü tanıklarına göre mahkumlar dinî inançlarından ve kimliklerinden vazgeçirilmek için eğitiliyor, marşlar okuyup, bağlılık yeminleri ettiriliyorlar, özeleştiri yapmaları ve Başkan Xi’ye itaat edeceklerine dair söz vermeleri gerekiyor ve işkence görüyorlar.[2] Uzun tutukluluk dönemleri gösteriyor ki ilgili eğitim bir iki hafta ya da ayla sınırlı değil ve dolayısıyla bu kamplarda başka neler olduğu ilerde açıklanmayı bekliyor olacak. Ortadoğuda’ki cihatçı terör gruplarına katılanlar arasında Uygur ve diğer Sincanlı Müslümanın olması ve görece çok az olan terör saldırılarını toplu cezalandırma için bir gerekçe gösteren Çin hükûmeti bu kampları abes bir şekilde “meslekî eğitim merkezleri” olarak tanıtan göstermelik fotoğraf ve videolar yayınlıyor.
Cihatçıları Soğuk Savaş döneminde kollayıp yeşerten şimdi de onları bahane ederek baskı, savaş ve zulmü meşrulaştıran ABD derin devleti ve Neo-concular gibi Çin de kendini haklı çıkarıyor. Uluslararası camiada diğer otokratlardan takdir topluyor. Kamplarla ilgili söylenti ve haberler ilk yayıldığında konunun Çin’in yükselen gücüne karşı Batı’nın uyduruğu yalanlardan biri olduğunu düşününler arasında Müslümanları bir tehlike olarak görenler ve Çin’deki sözde Komünizmin başarısına toz kondurmak istemeyenler vardı. Öte yandan Sputnik gibi haber organlarında ilgili gündemi cihatçıların gasp ettiği yönünde yorumlar yer aldı. Hatta muhtemelen bu niyetle “eğitim kampları”nı masum ve gerekli görenler bile oldu. Bu merkezler ile ilgili Batı’da çıkan haberler Çin Dışişlerince “saçma yalanlar” olarak nitelendirildi ve cılız da olsa Türkiye’nin itirazına sert bir dille cevap verildi.[3] Öte yandan hangi amaca hizmet ettiği anlaşılamayan İslâm Kalkınma Örgütü Mart 2019’da Dubai’de yaptığı toplantıda Çin’i Müslüman azınlık haklarını koruduğu gerekçesi ile takdire layık görmüştü. Çin’in bölgesel rakibi Hindistan’a karşı verdiği kredilerle paraya boğduğu Pakistan başbakanı, eski kriket oyuncusu, Imran Khan da komşu Müslüman bir halkın toplama kamplarına konmasına neden tepki göstermediği sorusu üzerine şaşırmış görünerek konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmadığını çünkü çok yoğun çalıştığını söyledi.[4] Çin değişik bölgelerde yönetici seçkinlerle yaptığı iş bağlantıları nedeniyle eleştirileri, en azından şimdilik, bertaraf edip basın ve yayın organlarını da susturmuş durumda.
Tanıştığım kişiler tutuklu yakınlarına zarar vermemek için özel detay paylaşmaktan çekindiler. Aileler bölünmüş durumda, akrabalarının çoğu Sincan’da kalanlar için uzun bir bekleyiş devam ediyor. Sistemli cezalandırmaların büyük ölçekte 2016’da başladığını söyleyen annesi Uygur babası Kırgız Sincanlı bir işkadını bölgeden baskılar nedeniyle yıllar önce nasıl ayrılmak zorunda kaldıklarını anlattı. Hamile bir yakınının ev hapsinde, ailedeki diğer erkeklerin de bir yıldan fazladır kampta olduğunu, kimsenin kimseyi aramadığını ve kesinlikle akraba ziyaretine gitmediklerini söyledi. Bir başka Uygur, ailesindeki tüm erkeklerin uzun süredir kamplarda tutulduğunu söyledi. Saha çalışmam süresinde benzer örnek olaylar artarak tekrarlanan hikâyelerle sohbet içinde kedere ve utanca dönüştü. Aralarında üç ay, bir yıl kalıp çıkan da vardı ama birçok akraba hâlâ kamptaydı ve kimseden haber alınamıyordu. Kardeşler, kuzenler, amcalar, dayılar, teyzeler, tanıdıklar belirsiz bir yolculuğa çıkmışlardı. Kadınlar ve erkekler için ayrı kampların bulunduğunu, ailelerin parçalandığı ve çocukların da alınıp yatılı okullara yollandığını söylediler. Kamplardan ayrılıp Batı’ya kaçabilen az sayıda tanık gördükleri beyin yıkama eğitimini, işkence ve kötü muameleyi paylaştılar.[5] Fakat Sincanlı Uygurlar, Kazak ve Kırgızlar arasında bir iki küçük gösteri dışında hem geride kalanlara hem de kamptaki yakınlara zarar vermemek için şimdilik derin bir sessizlik hâkim zira Orta Asya’ya kadar uzanan bir takip altındalar.[6] Çin sistematik olarak suskunluğunu koruyan bölge hükümetlerine kendi vatandaşlarını iade etmesi için baskı yapıyor.[7] Radikal İslâm ve terör tehdidi bahanesi ile bölgede Şanghay İşbirliği Örgütü destekli askerî tatbikatlar yapılıyor ve Rusya gözetiminde Çin’in bölgedeki askerî varlığı artıyor.
Toplama kamplarındaki uzun tutukluluk, hukuksuzluğa ve köklü bir insan mühendisliğine işaret ederken dışarıda günlük yaşamda olanlar da bir o kadar ürkütücü. Kapsamlı ve çok-boyutlu yüksek teknolojiye dayalı dijital gözetleme ve yaptırımlar Müslüman azınlıkları ve özellikle de Uygurları her an takip ediyor. Bio-metrik veri ile toplu fişleme, yapay zekâ kullanımı, genetik kodlama, telefonlara yüklenen casus programlar ve çok-boyutlu barkodları izlemede ayrıca bir milyondan fazla görevli çalışıyor. İnsanların davranışları, tükettikleri elektrikten aldıkları petrole kadar her eylemi istifleniyor ve sıradışı görünen her şey inceleniyor.[8] DNA bilgileri toplandığı, görüntü işleme ve yüz tanıma yöntemleri ile bireylerin sınıflandığı, yollara ve binalara yerleştirilen kameraların da uzun bir süredir kullanıldığı biliniyor. Bu derin takip yetmiyormuş gibi görevli muhbirlerin düzenli olarak ahalinin evlerine gidip kaldığı İnsan Hakları İzleme Komitesi raporunda da değinilen boğucu, neredeyse çıldırtıcı, bir göz hapsi ve psikolojik teröre işaret ediyor.[9]
Etnik bir azınlığın toplama kamplarında tecridi ve kimliğinin kurgulanmak istenmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan beri benzerini görmediğimiz bir sosyal mühendislik projesi. Mao’nun Kültür Devrimi’nden neredeyse yarım yüzyıl sonra yürürlüğe konan aklı ele geçirme, birey üzerinden topluma hiza verme emeli bir anlamda bu. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel romanında beynin fizikî ve kimyasal bir süreçle işlevsiz hale gelmesini tarihsel düşmanlara ve mitlere bağlayarak tasvir eder. Kırgızların büyük epiği Manas’ta düşünemeyen köle Mankurt’a bağlar. Aslında Sovyetler Birliği’nde yeni insanın (Homo-Sovieticus) inşasındaki yok oluşu eleştirir. Düşmanlar esir aldıkları erkeklerin saçlarını tamamen kazır, ardından taze kesilen deve derisini başlarına sararlar, yakıcı güneş ışığında kuruyan deri kafayı sımsıkı sarar ve acı içinde kıvranan tutsağın saç telleri dışarıya değil, içeriye doğru uzayıp beyni çepçevre örer. O artık yaşayan bir robottur. Bu aklın kendi haznesinde boğulmasıdır.
Sincan kampları, Tibet’teki uygulamalar, üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen hâlâ bir tabu olan Tiananmen katliamı, muhalefete ve farklı düşünceye kesinlikle kapalı bir siyasi anlayış ve yaygın dijital izleme biçimleri Çin’in sadece dünyanın en büyük fabrikası olarak ulaştığı ekonomik ölçek ile değil e-otokrasisi ile de gelecekte örnek bir ülke olacağına dair işaretler veriyor. Tek parti, güçlü lider, fen destekli bir ülke birliği ve Komünist-Konfüçyüs tahribi ideoloji ile yamalı bir model karşımızda duruyor. Çok çeşitli halkları ve bölgesel farklıları zapturapt altına almayı hedefleyen bu e-otokrasinin sürdürülebilirliği şüpheli olsa da heveslileri şimdiden sırada.[10] Sanayi devriminin ürettiği despotları ve adaletsizliği hatırlayarak dijital devrimin devlet ya da şirket olan yeni muktedirlerini sorgulamak zamanındayız. Sincan’da yaşananlar önemli ve gelecekte zorbalar elinde kurgulanabilecekler için de ibret verici.
Kaynaklar
*Fotoğraf: Hotan kampındaki tutuklular (Nisan 2017), Aljazeera.
[1] İngiltere’de çıkan Independent gazetesinde yayımlanan bir analiz bu konuda aydınlatıcı veriler sunuyor (22 Kasım 2018). https://www.independent.co.uk/news/world/asia/china-social-credit-system-flight-booking-blacklisted-beijing-points-a8646316.html
[2] Çeşitli kaynaklar:
a) Rian Thum’un ABD temsilciler meclisindeki bilirkişi sunuşu (31 Temmuz 2018). https://www.youtube.com/watch?v=gjFgCl3DEuc;
b) BBC’nin 24 Ekim 2018 tarihli raporu: https://www.youtube.com/watch?v=qmvyjwLxC5I&feature=youtu.be
c) BBC raporu Dabancheng kampının 2015’den 2018’e nasıl devasa bir merkeze dönüştüğünü uydu fotoğrafları ve mimari analizlerle kanıtlıyor. Gazetecilerin bölgeye yaklaşması engelleniyor: https://www.bbc.co.uk/news/resources/idt-sh/China_hidden_camps
d) Reuters’in analizi, 29 Kasım 2018: https://www.reuters.com/investigates/special-report/muslims-camps-china/
e) Kamplara ilişkin Kazakistan ve Kırgızistan’daki tepkiler Asia News’te. http://www.asianews.it/news-en/Kyrgyz-and-Kazakhs-detained-with-Uyghurs-in-Xinjiang,-activists-say-45787.html
[3] Sözgelimi Sputnik’te Ceyda Karan imzalı yazı (11 Şubat 2019): https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201902111037607855-turkiye-cin-uyggur-kusak-yol-girisimi/
[4] Imaran Khan ile mülakat: https://www.youtube.com/watch?v=24D_Kflym2U
[5] 1 Şubat 2019 tarihli Aljazeera haberi: https://www.aljazeera.com/blogs/asia/2019/01/exposed-china-surveillance-muslim-uighurs-190130011449217.html. Guradian’da çıkan detaylı analiz Çin’de Uygurların günlük yaşamlarında nasıl yakın takibe alındığını gösteriyor: https://www.theguardian.com/news/2018/aug/07/why-uighur-muslims-across-china-are-living-in-fear
[6] 29 Mart 2019 tarihli haberde Kazak hükûmetine terörle mücadelede verdiği destek için Çin’in teşekkür ettiği bildiriliyor: https://www.rferl.org/a/china-thanks-kazakhstan-for-support-on-muslim-crackdown-in-xinjiang/29849405.html
[7] Yakın zamanda kamplardan kaçmayı başaran Kazak bir kadının Çin’e geri iadesini Kazakistan mahkemesi ret ederek bir ilke imza attı: https://www.theguardian.com/world/2018/aug/01/kazakh-court-frees-woman-who-fled-chinese-re-education-camp
[8] Teknik olarak konuya yabancı olanların izlemesinde fayda olana bu kısa videoda İnsan Hakları İzleme Komitesi (Human Rights Watch) toplu izlemeyi analiz ediyor: https://www.hrw.org/video-photos/interactive/2019/05/02/china-how-mass-surveillance-works-xinjiang
[9] İnsan Hakları İzleme Komitesi raporu (Human Rights Watch): https://www.hrw.org/world-report/2019/country-chapters/china-and-tibet#7934d0
[10] Sözgelimi Ekvator’daki kamera ve merkezî takip sistemi: New York Times, 24 Nisan 2019, https://www.nytimes.com/2019/04/24/technology/ecuador-surveillance-cameras-police-government.html