1991’de başlayan ve 1995’te imzalanan barış antlaşması ile (Dayton) son bulan sosyalist Yugoslavya’nın dağılma savaşlarının üzerinden yirmi beş yıl geçti. Bu savaşlar, sosyalist Yugoslavya’da Sırp nüfusun yaşadığı cumhuriyetler ve özerk bölgelerde yankılanmakla beraber en kanlıları 1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek’te yaşanmıştır. Sırp nüfus üzerinden tırmanan gerilimin nedeni ise 1990’lara dair ekonomik buhranın ve toplumsal sorunların etnik kartlarla oynayarak çözüleceğine inanan Sırp kökenli yönetici kadrodur. Nisan 1992’de Boşnakların (Müslüman Bosnalı) Yugoslavya’dan bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile bölgedeki Sırp nüfusun varlığı bahane edilerek Jugoslavenska Narodna Armija (Yugoslav Halk Ordusu) ve Sırp paramiliter gruplar tarafından Bosna-Hersek kuşatılmıştır.
Bosna-Hersek’in neredeyse her tarafına yayılan kanlı çarpışmalar o denli tırmanmıştır ki 1990’larda Avrupa’nın orta yerinde kitlesel katliamlar ve soykırım yaşanmıştır. Her ne kadar sosyalist Yugoslavya’dan ayrılma amaçlı ayaklanmalar Slovenya ve Hırvatistan’da başlamış olsa da Bosna-Hersek katliamın merkezi olurken Boşnaklar ise katliamların baş kurbanı olmuştur. Sells bu durumu Sırp Ortodoks Kilisesi’nin Balkan Müslümanlarını tarihsel olarak kendilerine düşman seçmelerine bağlamıştır ve bu ötekileştirici anlatıyı 1389’daki Kosova Savaşı’nda Müslümanların (Osmanlılar) Sırplara karşı zaferi üzerine konumlandırmıştır.[1] Ancak Sırpların Osmanlı Devleti’nden koparak kendi uluslarının anlatılarını inşa ettikleri dönemler olan 19. ve 20. yüzyıllarda geriye dönük tarihyazımına bakıldığında Sırplar “ötekilerini” Balkanların Müslümanları olarak seçerler.[2] Böylelikle tarihsel olaylar mitleştirilerek modern tarih inşasında kullanılır.
Avrupa’nın popülist liderlerinin Hıristiyanlığın ötekisi ve iç düşmanını Yahudiler olarak tayin etmesine benzeyen bir motif de Sırp Ortodoksları tarafından Müslümanlara yönelik modern tarihlerinde kurgulanmıştır. Boşnak soykırımı ve Holokost arasında tarihsel bir benzerlik olmamakla beraber etnik milliyetçiliğin özünde yer alan dinsel farklılığa dayanan öteki seçme dürtüsü Sırplar tarafından modern tarihlerinde keskin anlatılanlarla belirtilmiştir. Sonuç olarak etnik ve dinî farklılığa dayanan düşman yaratma anlatısı siyasi kadroların söylemlerine girmiş ve tarihsel olarak barış içinde yaşayan Bosna-Hersek toplumunda geçmişten gelen bir düşmanlığın olduğu (ya da olması gerektiği) inandırılmaya çalışılmıştır.[3]
Boşnakların soykırımına neden olan savaş yaklaşık üç yıl sürmekle beraber Sırp Cumhuriyeti’nin lideri ve dönemin sosyalist Yugoslavya Başkanı Slobodan Milošević; gerilimin başlamasından, iç savaşının doğmasına ve sürecin katliamlara dönüşmesinde öncü isimlerden birisidir. Tarihsel mitlerin kutuplaştırma misyonuyla hatırlatılması ve sık sık tekrarlanması (Kosova Savaşı), bölgedeki Sırp nüfusa ayaklanmaları için maddi destek ve silah verilmesi[4] ve “Büyük Sırbistan” şiarı ile toplumu etnik aidiyet üzerinden kutuplaştırması; sürecin hızlı bir şekilde soykırıma dönmesine neden olmuştur. Sırp kökenli diğer liderlerin birçoğu da onun izinden giderek toplumsal kutuplaşma süreci hızlanmıştır. Savaşın bilançosunda ise 200 binden fazla insan hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 3 milyon mülteci hareketi gözlenmiştir.[5]
Srebrenitsa ise Bosna-Hersek sınırlarında bulunan, savaş yıllarında Birleşmiş Milletler korumasında olan bölgelerden biriydi. Ancak Milošević izinden giden, Bosna-Hersek’teki Sırpların lideri olan Radovan Karadžić ve askerî birliklerinin başında olan Ratko Mladić bölgeyi 11 Temmuz 1995’te ele geçirerek planlı bir şekilde 8.372 sivilin katledilmesine neden olmuştur.
“8372… Nihai olmayan toplam kurban sayısı”
Toplumsal travma yaratan iç savaş ve katliamlar Boşnakların ve savaşı deneyimlemiş bölgenin diğer halkları arasında unutulamaz yaralara, acılara ve sonu gelmeyen yaslara neden olmuştur. Boşnak erkekler katledilirken Boşnak kadınlara yönelik sistemik tecavüzler; bir etnik grubun yok olmasını amaçlayarak devam ettirilmiştir. Her ne kadar yine aynı yılın içinde uluslararası aktörlerin (başta Amerika Birleşik Devletleri) müdahalesi ile barış antlaşması imzalansa da (Dayton) ve antlaşmaya ekli anayasa Bosna-Hersek’in yeni anayasası olsa da bölgede toplumsal yaraların silinmesine dair adımlar atılmamıştır. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçlusu bulunan Milošević, 2006’da hücresinde ölü olarak bulunurken; Karadžić ve Mladić’e müebbet hapis cezası verildi. Yiten hayatlar ve dağılan aileler ise savaşın en büyük mirası oldu.
Mladić’in Srebrenista’yı ele geçirdiği tarih olan 11 Temmuz’da savaşta hayatını kaybeden ve savaştan dolayı fiziksel veya psikolojik olarak etkilenen insanlar anılır. Her ne kadar devlet düzeyinde formel anmalar yapılsa da insanların ve sivil toplum örgütlerinin yaptığı anmalar artık daha çok ses getirmektedir. Günümüzde de devam etmekte olan bu anmalardan en etkileyicileri şüphesiz ki “Marš Mira” (Barış Yürüyüşü) ve “Što Te Nema” (“Neden Burada Değilsin”) etkinlikleridir.
İlk defa 2005’te organize edilen Marš Mira bu yıl da gerçekleştirilecektir. 8 Temmuz’da kendilerine buluşma yeri olarak belirledikleri bir noktadan (Nezuk) Srebrenitsa’ya yürüyen bir grup gönüllü insan, katliamların yaşandığı yolları ve yılları anarak barış için adımlarını atarlar. Yaklaşık üç gün süren parkur 80 kilometredir. Oldukça zorlu olmasına rağmen yas tutmanın, barışa olan inancın ve isteğin gösterilmesinde etkileyici bir yöntem olan Marš Mira’ya bütün dünyandan katılım vardır.
Sivil toplum örgütü merkezli düzenlenen bir diğer anma ise Što Te Nema’dır. Türkçede neden burada değilsin anlamına gelen bu etkinlik ilk kez 2006 yılında yapılmakla beraber sadece Bosna-Hersek sınırlarında düzenlenmez. Što Te Nema etkinliğinin düzenleyicileri, iç savaşta yakınlarını kaybedenlere ve dağılan ailelerin kalan üyelerine “Kaybettiklerinize dair en çok neyi özlüyorsunuz?” sorusunu yönelttiklerinde aldıkları cevap üzerine bu etkinliği kurgulamışlardır. Kalan ailelerin genellikle verdiği ortak cevap “birlikte kahve içmek” olmuştur. Bu yüzden anma etkinliği 2006’dan günümüze; Saraybosna’dan İstanbul’a, Zürih’e birçok farklı şehirde küçük kahve fincanlarında Bosna kahvesinin gösteri için seçilmiş alanlara bırakılmasıyla yapılır. Amaç 8.372 kahve fincanın da dolmasıdır ve bir gün süreyle fincanlar gösteri alanında kalır.
Her iki anma bu yıl da Temmuz’da planlanan takvimde yapılacaktır. Sırbistan’ın anması ve Sırbistan devlet yöneticilerinin seçtikleri kelimeler her yıl olduğu gibi bu yıl da merak uyandırsa da insanların kaybolan hayatlarını ve yakınlarının yaslarını tüm dünyaya duyurmak bu tarz STK’ların ve performansa dayalı aktivistlerin ajandasına girmiştir.
[1] Michael A. Sells (1996). The Bridge Betrayed: Religion and Genocide in Bosnia, Berkeley: University of California Press.
[2] Milica Bakić-Hayden (1995). “Nesting Orientalisms: The Case of Former Yugoslavia”, Slavic Review, Vol. 54, No. 4: 917-931.
[3] A.g.m.
[4] David Lindquist (2012). “Ethnic Cleansing, Yes; Genocide, No: Textbook Coverage of Ethnic Violence in the Former Yugoslavia”, The Cleaning House, Vol. 85, No. 5: 177-173.
[5] Aleksandar Boskovic (2013). “Yugonostalgia and Yugoslav Cultural Memory: Lexicon of Yu Mythology”, Slavic Review, Vol. 72, No. 1: 54-78.