6306 Sayılı Yasa ve Deprem Gerçeğimiz

Her yıkılan binanın altında kalan yaşamlar hepimizin yaşamları, hepimizin yaşam hakkı.

Evet deprem doğal afettir. Ancak insan odaklı kamusal bir örgütlenme yok ise deprem insani felakettir aynı zamanda. Doğal felaketler insanın birey olarak baş edebileceği olaylar değildir. İnsanlık doğal felaketlerle toplumsal örgütlenme yetisi ile başa çıkabilmiş, en azından sonuçlarını kısmen yönetebilmiştir.

Toplum olma vasfının yitiminin insani ve doğal felaketlerin yarattığı yıkımın boyutu ile de doğrudan ilişkisi olduğunu düşünüyorum.[1]

Felaketi yaşayanlar hakkında, yaşanan felaketten kendimizi de sorumlu tutmadan konuşmanın ahlâki deformasyonu sıkça şahit olduğumuz bir tablo oldu artık.

91 saat sonra enkaz içinden çıkarılan Ayda bebek yaşama dair umudu temsil ederken, kimileri için depremin politik ve toplumsal sonuçlarından kaç(ın)manın aracı haline getirilmeye çalışıldı.

İzmir deprem felaketi sonrası deprem mevzuatı tartışmaları, kimin neye yetkisi ve etkisi olduğu tartışmaları yorumların anlamlı bir konusu yapılmasa da yeniden mevzubahis oldu.

CHP İzmir deprem raporunda, Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un depremde yıkılan binalarla ilgili riskli yapı başvurusunun olmadığı açıklamasına yönelik olarak, 3194 sayılı İmar Kanunu değil, 6306 sayılı yasanın uygulanması gerektiğini, bu yasaya göre cumhurbaşkanı yetkisinde olan (daha önce Bakanlar Kurulu yetkisinde idi) riskli alan ve riskli yapı tespitinin[2] yapılmamasını eleştirmiştir.

7,4 şiddetindeki 17 Ağustos1999 depreminde, 18 bin 373 kişinin hayatını kaybettiği, 48 bin 901 kişinin yaralandığı, 5 bin 840 kişinin de kaybolduğu resmî olarak açıklandı. 23 Ekim 2011’de 7,2 şiddetindeki Van depreminde 601 ölü 4152 yaralı olduğu açıklanmıştı. 9 Kasım 2011 tarihinde Van’da ikinci bir deprem meydana geldi. O dönem belediye başkanı olan ve Kasım 2016’dan beri hukuksuzca cezaevinde tutulan Bekir Kaya’nın açıklamaları merkezî idarenin tutumunun tüm süreci nasıl belirlediğini göstermişti.[3]

Bu üç depremin akabinde gündeme gelen ve öncesindeki birçok mevzuatı uygulanamaz hale getiren 16 Mayıs 2012 tarihli 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un neden uygulanmadığı, deprem riski altındaki yerlerin neden riskli alan ve riskli yapı tespitine konu olmadığı, deprem sonrası ilk rapor ve beyanlarda ifade edildi.

Anayasa Mahkemesi incelemesinden de geçen yasa ile ilgili idari yargı süreçlerinde de açılan iptal davaları üzerinden tartışmalar yapılmıştı.

6306 sayılı yasa çıktığında kent ve çevre mücadelesinde yer alanların eleştirileri kanunun afet riski altındaki yerlerin dönüştürülmesinden ziyade rant odaklı kentsel dönüşüm uygulamaları için kullanılacağı, yerel yönetimlerin yetkilerinin azaltılması sonucunu doğuracağı, barınma ve mülkiyet hakkına orantısız müdahaleye yol açacağı idi ve 6306 sayılı yasa öncelikle İstanbul bölgesinde merkezin kentsel dönüşüm planları içinde yer alan, rant değeri yüksek yerlerde uygulandı. Merkezî idare ihtiyaca göre ranta açmak ve soylulaştırmak istediği alanı, bölgeyi belirliyor, bölgenin riskli alan olduğuna dair Bakanlar Kurulu karar alıyor ve akabinde de acele kamulaştırma uygulaması ile mülkiyet değişimini gerçekleştiriyor.

Toprakların %56’dan fazlası, nüfusun %70’inden fazlasının deprem riski altında bulunduğu Türkiye’de depreme riski için çıkarılan mevzuatın ana temasını rantçı kentsel dönüşüm politikaları oluşturmuştur.

Bu yasa, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’ndaki, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’daki ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’ndaki düzenlemeleri göz ardı ederek, rant değeri nedeni ile tarihî kültürel alanları, güvenlik politikaları nedeni ile de Kürt illerindeki yüzlerce hektarlık alanlarda mülkiyet değişikliğine olanak tanıdı.

Yasa yayımlandıktan hemen sonra 22 Ekim 2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla Diyarbakır Sur ilçesinin tamamına yakınının (187 hektar) 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesine göre riskli alan ilan edildiği, 2015-2016 yılı sokağa çıkma yasakları döneminde, 21 Mart 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun 2016/8659 sayılı kararı ile Suriçi'nde riskli alan sınırları dahilinde yer alan 7.714 adet taşınmazdan 6.292'si hakkında acele kamulaştırma kararı alındığı kamuoyunca öğrenildi, ki AFAD’ın birinci derece deprem bölgesi olmadığı, afet bölgesi olmadığına dair yazısına rağmen tek bir mimar imzasıyla riskli alan ilan edilen Sur, Toledo olacakken! duble yolların geçtiği yıkım bölgesi oldu.

2016 yılı içinde art arda, Şırnak, Silopi, Cizre, Nusaybin, İdil, Yüksekova bölgelerinde riskli alan ilan ve acele kamulaştırma kararları Resmî Gazete’de yayımlandı.

6306 sayılı yasaya 14 Nisan 2016 yılında getirilen düzenleme ile riskli alan ilanı için afet riski zorunluluğu (AFAD tarafından düzenlenen rapor ile afet riski değerlendirilmesi yapılmakta) kalktı. Kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde altyapı hizmetleri de yetersiz ise (Türkiye’de altyapı hizmetlerinin yeterli olduğu bir alan varmış gibi) ve ayrıca %65’i imar mevzuatına aykırı olan yerlerde riskli alan ilan edilebileceği düzenlemesi getirildi.[4] Aynı zamanda uygulama işlemleri üzerine riskli alan ilan kararına karşı dava açılamayacağı düzenlemesi ile Sur’un 2012 tarihli riskli alan ilan kararına karşı dava açılmasının önü de kesilmeye çalışıldı.[5]

CHP raporunda da geçen 5393 sayıl Belediye Kanunu’nun 73. maddesi ise belediyelerin deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabileceğine hükmediyor.

Amaç maddesi, afet riskli alanların dönüştürülmesi olsa da 6306 sayılı yasa içeriği itibarıyla bu amaca hizmet etmekten uzaktır. Sorumlulukları bertaraf etme çabasında girmektense bu sorumlulukların gereğini yerine getirmemizi sağlayan, yetki veren mevzuatın uygulanmasını talep etmek, merkezî idarenin yerel yönetimler üzerindeki tahakkümünün yol açtığı ağır kayıplara dikkat çekmek, bu kaybı artıran düzenlemelerin hükümsüz kılınmasını sağlamak gerekir.

Halkı afetlerden korumak için getirildiği söylenen 6306 sayılı yasa, rant ve güvenlikçi politikaların uygulanmasını sağlayan bir yasadır. Bu nedenle depreme dair alınacak önlemlerde merkezî idarenin ayıracağı bütçe ile yerel yönetimlerin halkın katılımını da sağlayarak yapacağı planlamalar hepimiz için hayati önem arz ediyor.


[1] Nilgün Toker, “O Gün Toplumun Başına Gerçekten Ne Geldi?”, Tanıl Bora (der.), 40 Yıl12 Eylül, İletişim Yayınları, 2020.

[2] 6306 sayılı yasa Tanımlar Madde 2

ç) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı,

Uygulamaların resen yapılması

MADDE 6/A – 1 (Ek:4/7/2019-7181/25 md.)

“Yıkılacak derecede riskli olan yapıların bulunduğu alanlar ile kendiliğinden çöken veya zeminin kayması, heyelan, su baskını, kaya düşmesi, yangın, patlama gibi sebeplerle ağır hasar gören veya ağır hasar görme riski bulunan yapıların bulunduğu alanlarda dönüşüm uygulamaları maliklerin ve ilgililerin muvafakati aranmaksızın Bakanlıkça resen yapılabilir veya yaptırılabilir. Uygulama yapılacak alanın sınırları uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.” https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190710-1.htm

[3] https://www.evrensel.net/haber/70697/bekir-kaya-ilk-deprem-afetti-ikincisi-cinayet. 23 Ekim’deki depremden sonra birçok eve oturulabilir raporu verildiğini ve bu evlerdeki insanların da 9 Kasım’daki depremde enkaz altında kaldığını dile getiren Kaya, “İlk deprem bir afetti ama ikincisi cinayetti,” dedi.

[4] EK MADDE 1- (Ek: 14/4/2016-6704/25 md.)

(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar.

[5] Riskli alan kararlarına karşı Resmî Gazete ilanından itibaren ancak 30 gün içinde dava açılabilir. Bu süre geçtikten sonra ancak idarenin uygulama işlemi üzerine yeniden dava açma süreniz başlar.