Keder

“Güneşi görmeden öldün. Ben günü gördüm, sen göremedin. Ben kızımıza ne diyeceğim?” derken madencinin eşi; kederini Amasra’nın güzel doğasından bütün evrene gönderdi…

Kederimiz bitecek bir gün. Grizudan ölümlere "kader" denmeyen, yönetimin, yöneticinin, işin sahibinin ihmalinden-suçundan hayatını kaybedenlere “şehit”, olan bitene "alın yazısı" denmeyen günler gelecek.

Güneşi görmeyi bütün insanlığın hak edeceği günler “sen” bunu istediğinde gelecek.

Kederini çevrene, dostlarına, yaşadığın topraklara ulaştırabildiğinde, sendikaya, siyasetçiye derdini anlatmak yerine, sendikaya, siyasete sen kendin aklını verdiğinde kederin kaderini değiştirecek.

Zonguldak havzası sadece madencisi ile değil, ülkenin sanayi hamlesinde fabrika kuran üç Demir-Çelik fabrikasının ikisinin bulunduğu, kıyılarında denizciliğin, içlerde ahşap ve orman işçiliğinin binlerce çalışanının hayata yön verdiği bir bölgedir. Yapı ustalarının Safranbolu, Kastamonu, Bartın, Bolu gibi kentler kurduğu, balıkçılığın, ahşap işçiliğinin, tekne yapımcılığının ve turizm potansiyelinin olduğu bir yöredir.

Zonguldak havzası hem emeği ile bölgesini donatmış hem de 68’ler, 70’ler, 90’larda emeğine sahip çıkmış bir çevredir.

Bugün de bu yıkımdan ayağa kalkacak, kederini gelecek mücadelesine dönüştürecektir.  

Amasra Taşkömürü İşletmesi Müessesinde (ATİM) Yaşanan Facia Yıllardır Geliyorum Dedi

ATİM ve diğer bölge maden ocakları yıllardır özelleştirme baskısı, işçi sayısının azaltılması, teknolojini yenilenmemesi ve bütün bunlardan daha da vahim sonuçlar yaratan liyakatsiz atamaların yarattığı baskı ile kritik eşiğe getirilmiştir.

2005 yılında Amasra B havzası adıyla yirmi beş yıllığına özel üretime devredilen, ATİM işletmesinin çevresini ve -350 kodunun altını içine alan sahada üstlenici firma on yedinci yılında hâlâ bir çay kaşığı bile kömür çıkartmamıştır. Üstelik bu özel firmanın Termik Santral kurma çabaları halkın direnişi ile durdurulmuş ancak devletin işletmesi olan ATİM’in kurulu imkanlarından yararlanma ve bu son kalan işletmenin de özelleştirilmesi hevesleri hiç bitmemiştir. 

ATİM’de işçi sayısı 5 binlerden 700’lere düşürüldüğünde tecrübesini bir sonrakine aktarmanın önemi unutulmuş, üç kişinin yapacağı görev bir işçinin sırtına yüklenmiş, iş kazası riskleri göz göre göre göze alınmıştır.

Üretim teknolojisinin yenilenmesi, iş güvenliğinin çağdaş yöntemlerle sağlanması ve meslekî eğitimin önemi unutulmuş, yandaş işçi alımları, meslek ahlâkı ile yönetmeyi değil, üstlerine itaati seçen idarecilerin atandığı bu kurum kendi kendini patlatma noktasına hızla itilmiştir. En acil ve gerekli çözüm ATİM’in her türlü siyasi baskıdan arındırılarak madencilik işletme kurallarına göre yönetilmesidir.

“TMMOB Maden Mühendisleri Odası Raporu” sorunu anlamaya yarayacak ve çözüme katkı sağlayacak değerlendirmeler içeriyor.

***

Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) ait Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesinde (TİM) 14 Ekim 2022’de 16.00-00.00 vardiyasında saat 18.15 sıralarında meydana gelen grizu patlamasında resmi açıklamalara göre 41 maden emekçisi hayatını kaybederken 5’inin durumu ağır olmak üzere 11’i yaralanmıştır. Yaralılara acil şifalar diler, hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve camiamıza başsağlığı dileriz.

Amasra faciasının ardından, Genel Merkezimizden 3 ve Zonguldak Şubemizden de 5 kişilik bir inceleme ekibi oluşturularak olay yerine intikal edilmiştir.

İnceleme ekibimizin soruşturmaları ve görüşmeleri sonucunda edilen bilgiler ve varılan tespitler aşağıdadır:

  • Amasra TİM’de 500 yeraltı işçisi, 80 yerüstü işçisi ve 142 memur olmak üzere toplam 722 çalışan bulunmaktadır. 16.00-00.00 vardiyasında yeraltı işçisi olarak 82 kişi tertip edilmiştir.
  • Ocakta biri üretimde, diğeri de hazırlık safhasında olan iki kartiye mevcuttur. Meydana gelen patlama her iki kartiyeyi de etkilemiştir. Yapılacak incelemeler sonucunda durumun detayları ortaya çıkacaktır.
  • Her maden faciasında ortaya çıkartılan trafo bahanesi burada da kullanılmaya çalışılmış, inandırıcı olmayacağı anlaşıldığında grizu patlaması olduğu gerçeği kabul edilmiştir.
  • Grizu patlaması, kritik konsantrasyona ulaşmış metan gazının ve yeterli oksijenin ateş kaynağına ulaşması ile meydana gelir.
  • Ölümlerin nedeni, grizu patlaması sonucu oluşan yüksek sıcaklık ve şok dalgası nedeniyle yanma ve ortama yayılan karbonmonoksit zehirlenmeleridir.
  • TTK Tahlisiye ekipleri kurtarma çalışmalarını büyük bir özveriyle yürütürken, yerüstündeki kriz yönetimi organizasyonunda önemli aksaklıklar, madencilerin ailelerine bilgi verilmesinde eksikliklere, can kaybı sayısındaki belirsizlikler sebep olmuştur.
  • Gaz izleme sistemi verilerine Odamızca ulaşılamamıştır. Metan sensorünün kritik seviyede uyarı verip vermediği, verdiyse ne çeşit önlemler alındığı, uyarı vermediyse nedenlerinin incelenmesi gerekmektedir.
  • Yukarda sıralanan hususlar inceleme ekibimiz tarafından yapılan tespitler olup, kazanın neden ve sonuçları daha sonraki incelemeler sonucunda netlik kazanacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Madencilik barındırdığı tehlikeler nedeniyle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren en tehlikeli iş koludur. İncelemeler sonucunda, maden kazalarının; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama ve denetim sorunları gibi pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Siyasetin bürokrasiye müdahalesi sonucu oluşan kadrolaşma, liyakatsiz atamalar ve mühendislerin yetki ve sorumluluklarının yeterli ve doğru belirlenmemiş olması; yukarıda sıralanan sayısız soruna neden olmuş ve ne yazık ki bu facia meydana gelmiştir.

Madencilik bilim ve teknolojisi grizu patlamalarını önleyecek bilgi birikimine ve deneyimine sahiptir.  Bu nedenle bu tip kazalar önlenebilir niteliktedir.

Bu değerlendirmeler ışığında görüş ve önerilerimiz aşağıda belirtilmiştir.

  • Bilim ve tekniğin gereklerini uygulamak yerine, yaşanan kayıpları kader ve fıtrat anlayışıyla açıklamak bu tür kayıpların gelecekte de yaşanacağını düşündürmektedir.
  • TTK gibi kamu kurumları her türlü siyasi baskıdan arındırılarak madencilik işletme kurallarına göre yönetilmelidir.
  • Madencilik sektöründe acil durum planı ve risk haritaları her kurum, işletme ve bütün işyerleri için ayrı planlanmalı ve uygulanmalıdır.
  • Metan yoğunluğu olan Zonguldak, Soma, Tunçbilek gibi havzalarda üretim planlaması aşamasında öncelikle metan drenajının her türlü ekonomik kaygıdan uzak bir şekilde dünya örneklerinde olduğu gibi yapılması, bölgenin olabildiğince metansızlaştırılması sonrasında hazırlık ve üretim çalışmalarına başlanılması gerekmektedir.
  • Yeraltı kömür madenciliği bir kültürdür. Bu kültür geliştirilerek yaşatılmalıdır. Bunun için TTK ve TKİ gibi kamu kuruluşlarımız üretim yaparken aynı zamanda iş güvenliği ve mesleki eğitim anlamında okul görevi görmelidirler. Bu nedenle güçlendirilmeleri için gerekli çalışmalar zaman geçirmeden yapılmalıdır.
  • Maden üretiminin, maden mühendisi nezaretinde yapılması kanuni zorunluluktur. Bu uygulamanın tüm vardiyalarda yeteri kadar maden mühendisi tarafından taviz vermeden uygulanması sağlanmalıdır.
  • Maden işletmelerinde yasal olarak bulundurulan Daimi Nezaretçilerin ve İş Güvenliği Uzmanlarının mesleki bağımsızlığı ve iş güvencesi yasal teminat altına alınmalıdır.
  • Maden işletmelerinde denetim ve yönlendirme mutlaka maden mühendislerinin yetkisinde olmalıdır.
  • Tüm çalışanların iş güvenliği mevzuatı uygulamaları ve karşılaşılacak muhtemel riskler konusunda bilinçlenmelerini sağlayacak mesleki eğitim politikaları belirlenerek gerçek anlamda yaşama geçirilmelidir. 
  • Yaşanan bu kazanın hukuki ve cezai sorumlulukları geçmişte olduğu gibi birkaç maden mühendisi meslektaşımıza yüklenmemelidir.
  • Türkiye ekonomisine ciddi katkıları bulunan ve yeraltı kaynaklarının aranması, işletilmesi, zenginleştirilmesi, insanlığın hizmetine sunulması ve bu sahaların rehabilitasyonu gibi birçok kritik pozisyonda görev alan maden mühendislerinin aldıkları eğitimin de bu öneme yakışır olması gerekmektedir. Bu çerçevede Maden mühendisliği eğitiminde, sermayenin kar ihtiyacını önceleyen bir yaklaşım yerine, bilimin ve bilimsel bilginin esas alındığı bir yaklaşım benimsenmelidir.
  • Siyasetin bürokrasiye müdahalesi sonucu oluşturulan kadroların liyakatsizliğinin bedeli geçmişte olduğu gibi cephede çalışan birkaç maden mühendisi meslektaşımıza yüklenmemelidir.
  • Kazayla ilgili tüm verilerin şeffaf olarak paylaşılması, kazanın gerçek nedeninin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Gerçek nedenin belirlenmesi bu tip kazaların gelecekte tekrar yaşanmaması açısından önemlidir.
  • Maden mevzuatı; odağında insan ve doğa olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalı ve bunun için ulusal madencilik politikaları oluşturulmalıdır. Odamız böylesi üzücü faciaların bir daha yaşanmaması için tüm yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile iş birliği yapmaya hazırdır.

***

41 sadece bir sayıdır; olayların boyutu, önemi, ölenlerin sayıları ile anlatılmaya çalışılır. Ölülerin sayıları önemsenir, katliamların nedenleri unutulur. Savaşlar, çevre katliamları, yoksulluk ve ihmallerin yarattığı kazaların biçtiği canlıların kaçını tanıyabiliriz?

Onları ve olanları unutmadan kederimizin kaderimizi değiştireceği günleri kuracağız.