Kanzi Fenomeni: İçi Boş Bir Nefret Öznesi

Türkiye’nin sosyal medya gündemine son dönemde oturan "Kanzi" meme’i, ilk bakışta politik bir hiciv gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde sınıfsal bir körlüğün ve kültürel ırkçılığın yeni bir tezahürüdür. Özellikle X platformunda sıklıkla karşılaştığımız bu tabir, genellikle devletçi refleksleri olan gençlere atfedilmekte. Fakat burada sadece bir "internet şakası"ndan değil; Twitch yayıncılarının ve belirli odakların domine ettiği, öfkesi kontrol altında tutulan bir gençlik kitlesinden bahsediyoruz.

Ekonomik krizin vurduğu, ev-araba alma hayali elinden alınmış "ev genci" için sosyal medyada polemiğe girmek ve devletin gücüne tapınmak, aslında kendi kırılganlığını örtmek için giydiği bir zırhtır. Sosyal medya algoritmaları, 10-15 saniyelik agresif, vurucu ve bağlamından kopuk edit videolarıyla bu gençleri kolayca manipüle edebilmektedir. Bu gençler; gördükleri her türlü Kürtçe şarkıya, halaya veya kültürel öğeye anında "terör propagandası" muamelesi yapabilmektedir.

Merkez siyasetin çöküşü ve sol örgütlenmelerin yaşadığı tarihsel baskılarla birlikte; ne hayat tarzı uymadığı için AKP'li, ne "yetersiz/yumuşak" bulduğu için CHP'li, ne de kriminalize edilme korkusuyla TİP-DEM çizgisinde olabilen bir kitle türemiştir. Ortaya çıkan bu "Zafer Partisi estetiği", sisteme tepkili görünen ama sistemin şiddet tekelini bir aparat olarak kullanan, reaksiyoner bir "Üçüncü Yol" arayışıdır.

Solun "Kanzi" diyerek ötekileştirdiği bu olgu, aslında neoliberalizmin yarattığı güvencesizliğe karşı verilen lümpen ama özünde sınıfsal bir çığlıktır. Belirli bir saç kesimi (halk arasında tas kafa veya modern varyasyonları) ve giyim tarzı üzerinden, binlerce genci "devletçi/milliyetçi" blokun içine hapsetmek, Marksist psikoloji bağlamında tipik bir reifikasyon (şeyleşme) sürecidir.

Bu şeyleştirme sürecinin en ironik yanı tarihsel tekerrüründedir. Kemalist-milliyetçi kesim tarafından çok değil, 3-5 sene öncesine kadar Türkiye’nin kenar mahallelerinde yaşayan Kürt ve Roman gençlerine de "keko", "apaçi" gibi isimler takılır; bu gençler "Türk’e yakışmayan" alt sınıf unsurlar olarak kodlanırdı.

Bizzat kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse; ailem, "kekolara" veya "Kürtlere" benzeyeceğim endişesiyle bazı saç tıraşlarına veya kıyafetlere izin vermezdi. Siyaset ve medya eliyle senelerce işlenen "kriminal Kürt" imgesinden uzak durmam isteniyordu. Oysa benim gençliğim de yoksul bir mahallede, emekçi ailelerin içinde geçti. Sert görünmek, cebimde çakı taşımak veya agresif konuşmak benim için bir "imaj çalışması" değil, büyüdüğüm ortamın dayattığı yapısal bir hayatta kalma koşuluydu. O gün ne anlama geldiğini bilmediğimiz sıfatlarla ötekileştirilmiştik.

Bugün ise roller değişmiş; kendini "sol" veya "demokrat" olarak tanımlayan kesimler, bu milliyetçi refleksleri ve üstten bakışı devralmış görünmektedir. Beş sene önce dış görünüşü yüzünden "potansiyel suçlu/alt sınıf" ilan edilen çocuklar, bugün aynı dış görünüşle "devletçi-faşist" ilan edilmektedir. Fenomen (görünüş) değişmemiş, fakat onlara atfedilen numen (öz) değişmiştir. Bu durum, Türkiye’de ideolojilerin sınıfsal tabanlarını kaybettiğinin ve siyasetin semboller üzerinden yürütülen bir sosyal medya savaşına döndüğünün kanıtıdır.

Marksist psikolojide yabancılaşma; bireyin emeğine, ürününe ve nihayetinde kendi türüne yabancılaşmasıdır. "Kanzi" etiketi, gençleri kendi gerçekliklerinden koparıp karikatürize edilmiş bir nesneye dönüştürür. Türkiye’nin politik konjonktüründe gençlerin devletçi refleksler geliştirmesi, sosyolojik olarak anlaşılabilir bir durumdur. Marksist açıdan bunu çözümlemek yerine etiketlemek, küçük burjuva elitizminden başka bir şey değildir. Sol kesim, bu tavrıyla sözde karşı durduğu "indirgemecilik" (bilinci saç şekline indirmek) ve "ötekileştirme" hatalarına düşmektedir. Daha da önemlisi, bu tavırla sınıf kini tamamen göz ardı edilmektedir. Entelektüel sermayesi yüksek, dijital okuryazarlığı olan kişilerin, işçi sınıfı çocuklarını bu şekilde yaftalaması kabul edilemez.

Benim görüşüme göre; "Kanzi" diye sosyolojik bir kavram yoktur. (Hatta bazı üniversitelerde ders slaytlarına konu olduğunu görsem de, bu akademik bir geçerlilik taşımaz.) Bu kavram, ideolojiler arası kavgalarda tarafların birbirine fırlattığı "içi boş bir gösteren"dir (empty signifier). Sol kesim, halka ulaşamama başarısızlığını, hayali bir "cahil/kanzi gençlik" kitlesi üreterek örtbas etmektedir.

Sonuç olarak, bu meme’ den en büyük zararı yine gençler görmektedir. Zaten ekonomik krizin altında ezilen bir kuşak, bir de "görüntüsü" üzerinden yargılanarak politik bir piyon haline getirilmektedir. Gerçek bir Marksist yaklaşım, görünüşe değil öze bakar. "Kanzi" sıfatıyla insanları ötekileştirmek; ezenlerin taktiğini ezilenlerin birbirine karşı kullanmasından ibaret, modern bir sınıf içi çatışma tuzağıdır.