Oğuzhan Uğur ve Yeni/Kültürel Irkçılığın Açmazları

Bu yazı yazılmaya başlandığı tarihte 9 milyon civarında görüntülenen ve “BaBaLa TV” isimli YouTube kanalında yayınlanmış “Mevzular Açık Mikrofon 10. Bölüm I Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce” videosu, görüntülenme sayısından ve YouTube trendlerinde birinci sırada olmasından anlaşılabileceği üzere oldukça geniş çevrelerin ilgisini üzerine topladı. Bu yazıda amacım, Muharrem İnce’nin söylemlerinin bir analizini ortaya koymak değil, kanal sahibi ve “Mevzular Açık Mikrofon” programının moderatörü Oğuzhan Uğur’un, konuklar tarafından Muharrem İnce’ye yöneltilen bir soru üzerine verdiği yanıtın analizini yapmak olacak.

“Mevzular Açık Mikrofon” format gereği konuğa ve/veya görüşlerine muhalif insanların sorular sorduğu bir program.[1] Programın sonlarına doğru bir kadın izleyici, Muharrem İnce’yi “göçmenlere yönelik saldırgan söylemleri” nedeniyle kınadığını söyleyerek, programın önceki kısımlarında kadınları geceleri sokakta yürüyememesine göçmenlerin sebep olduğunu görüşüne karşı çıkıyor ve bunun ataerkil sistemden kaynaklandığını dile getiriyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını ve kadın haklarının gözetilmemesini vurgulayarak kadınların güvencesiz dolaştığını iletiyor. Kadın izleyicinin kınamasından sonra Muharrem İnce “Bu ülke Kızılay değil,” gibi beylik bir çıkışta bulunurken Oğuzhan Uğur, kültüralizmle ve oryantalizmle süslenmiş şu cümleleri sarf ediyor:

Size karşı çıkmak için söylemiyorum. Çok haklısınız. Kadınların bu ülkede uzun zamandır büyük bir sıkıntısı var. Dile getirme biçimi yanlış olan insanlar vardı bunu biliyorsunuz, konu yanlış anlaşıldı bazen. Bazen hiç dile getirmeyenler vardı. Bazı kadınlar bile bu durumu çok kanıksamıştı ama sonrasında eleştirmek zorunda kaldılar. Fakat yurtdışından sınırlarımıza bir şekilde tecavüz edip bu memleketin içine giren insanların alıştığı kültürle bizim kültürümüz arasındaki farkı, eğer öğrenmek istemiyorlarsa, bizim o insanlara öğretebileceğimiz bir şey olmadığı noktasında ben artık kendimi ikna etmiş durumdayım. Yanlış anlamayın lütfen karşı çıkmak için söylemiyorum. Fikrim [bu], katılmıyorum diyebilirsiniz. Ama mesela Türkiye içinden örnek vereyim, İstanbul’dan birisi Diyarbakır’a gittiği zaman İstanbul’daki hayatını Diyarbakır’a taşıyor. Diyarbakır’dan birisi, İstanbul’a geldiği zaman Diyarbakır’daki hayatını İstanbul’a taşıyor. Hatta Diyarbakır’dan biri de Almanya’ya gittiğinde evine yaptırdığı ilk şey şark köşesi oluyor. Hepimiz olduğumuz, doğduğumuz toprağı alıp gittiğimiz yere götürmekle çok meşgulüz. Orada kırbaç cezasından kaçıp burada insanlara kırbaç cezası vermek isteyenler var. Bunları kötüleyerek söylemiyorum, çünkü o öyle görmüş. Öyle doğmuş, onun kültürü o.

Tetikleyici olabileceği ve konuyu dallandırıp budaklandırdığı için konuşmanın tamamı yerine bir özetini alıntı olarak aldım. Konuşmanın devamında Oğuzhan Uğur kadınların bu ülkede yaşadıkları konusunda hemfikir olduğunu dile getirirken, “sığınmacı” meselesinin apayrı bir konu olduğunu söylüyor ve göçmen yerine sığınmacı kavramını özellikle vurguluyor.

Oğuzhan Uğur burada, hâlâ ana akımda oldukça rağbet gören bir savı dile getiriyor. Günümüzde ırkçılık mefhumu, “biyolojik fark”tan ziyade, “kültürel fark”la kendisini temellendirir.[2] “Kültürel fark”a odaklanan bu ırkçılık biçimi, yeni ırkçılık[3] yahut kültürel ırkçılık[4] olarak adlandırılır. Bu yeni/kültürel ırkçılık, biyolojik ırkçılığın düşüşüyle birlikte kendisini daha örtük ve görünmez olarak yayar.[5] Bununla birlikte, eski veya yeni, ırkçılığın belirli gruplara veya kimliklere bir öz atfettiğini görüyoruz. Oğuzhan Uğur’un söylemi de bu özcülüğe takılıp kalıyor. Belirli insan gruplarına “öğretilecek bir şey olmadığı” konusunda kendisini ikna edebilmesi bu özcü bakış açısından kaynaklanıyor. Kültürel öğelerin kalıtsallaştığını vurguluyor. Bunu yaparken de, daha önce de örneklerine rastladığımız şekilde, güvenlikleştirilmiş bir söylemle bir ahlâki panik olgusuna başvuruyor. “Sınırlarımıza tecavüz” şeklinde sarf ettiği cümleler bunun bir örneği. Öte yandan bu cümlelerde belirli bir grubun kültürü aşağı yahut bayağı bulunurken, aslında “bizim” olan kültür yüceltiliyor. Ancak burada satır aralarında Oğuzhan Uğur’un da vurguladığı gibi, hem bir benzeşme hem de bir benzeşmeme durumu söz konusu. İstanbullu biriyle Diyarbakırlı birini ayırırken kültürel olarak “benzeşmeme” ön plana çıkarken, İstanbulluyu ve Diyarbakırlıyı Afgan’dan ayıran kültürel “benzeşme” durumu oluyor. Böylelikle “öteki” üzerinden “biz”in tanımlandığını görüyoruz. Oğuzhan Uğur’un kültür üzerine söyledikleri, özellikle Türkiye gibi tarihsel ve coğrafi olarak bakıldığında oldukça fazla etnik yahut dinsel grupların yaşadığı çokkültürlü bir ülkede, tekil bir kültür anlayışı üzerine kurulsa da esasında tekil bir kültürün imkânsızlığını da gözler önüne seriyor. Dolayısıyla bir ülke, etnik grup veya ırk için bahsedebileceğimiz tekil bir kültür tanımlaması boşa düşmüş oluyor.

Bu görüşün ayrıca oryantalist olduğunu da metnin başında vurgulamıştım. Tehlike arz ettiği ilan edilen ve üzerinden ahlâki panik devşirilen mülteci/göçmen erkekler oryantalist bir bakış açısıyla tektipleştiriliyor ve ırksallaştırılıyor. Batı’da yükselişe geçen aşırı sağın, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Ortadoğu coğrafyasıyla alakalı dile getirdiği argümanlarının kullanıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, “biz”e karşı da rahatlıkla kullanılabilecek ve kullanılan argümanların farklı toplumsal hiyerarşiler yaratarak yeniden üretildiğine şahit oluyoruz.


[1] Programın ve moderatör Oğuzhan Uğur’un ayrıntılı bir analizi için Ozan Gündoğdu’nun gündeme dair değerlendirmelerde bulunduğu podcast serisi Trend Topic’in “Oğuzhan Uğur’un yükselişi, geleneksel medyanın düşüşü” isimli bölümüne bakılabilir.

[2] Hatice Çoban Keneş, Yeni Irkçılığın “Kirli” Ötekileri: Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Ankara: Dipnot Yayınları, 2015, s. 19.

[3] Etienne Balibar, “Is There a ‘Neo-Racism’?”, Race, Nation, Class: Ambiguous Identities, haz. Etienne Balibar ve Immanuel Wallerstein, Londra: Verso Books, 1991, s. 17-18.

[4] Güllistan Yarkın, “Irksallaştırılmış Toplumsal Rejim, Sömürgesellik ve Kürtler”, cogito, sayı 101, 2021, s. 171.

[5] İmge Oranlı ve Şeyda Öztürk, “Irkçılığı Görmek”, cogito, s. 101, 2021, s. 5.