Ağaçlar Sussa da Gölgenin Bir Sözü Var

“Senden bizi rahat bırakmanı istiyoruz,” diye karşılık verdi cin. “Senden sadece bunu istiyoruz. Bir dalımızı bile kesmemeni, özellikle de bir köleymişiz gibi bize odun toplatma işine son vermeni.”[1]

 

Şair sözü yalandır, kanma deseler de ben inanmayı seçenlerdenim. Ne zaman bir yol arasam ya da bir yolda durup dinlenmek istesem koşar, onlara sarılırım. Beni yalnız bıraktıkları tek bir gün de olmamıştır. İşte bu şairlerden, aramda özel bir bağ olduğunu hissettiğim Edip Cansever bir şiirinde şöyle der: “Gölgen yok senin, ayak izlerin yok. Neden mi? Acılar barınmamış ki sende. Mutluluk yok, mutsuzluk yok.” İnsanın bir gölgesinin bile olmaması yokluğuyla eşdeğer değil mi? Hele de gölgesinin bile onu terk etmesi insanın düşebileceği en derin çukur olmalı. Kişinin kendisine kendi varlığını kanıtlayacak bir izinin, bir yansımanın olmaması acınası olsa gerek. Gölgemiz bizi bırakır mı ya da neden bıraksın ki demeyin. Eğer Dino Buzzati’yi okuyorsanız her şeye hazırlıklı olmalısınızdır. Zira Buzzati gölgesinin bile dayanamayıp onu terk ettiği bir adamın acıklı hikâyesini anlatıyor bize fantastik öğelerle süslediği Yaşlı Ormanın Gizemi adlı kitabında. Yazar öyle bir dünya sunuyor ki okuyucuya, burada ağaçlar fısıldıyor, fırtınalar konuşuyor, kuşlar hikâye anlatıyor, cinler insan kılığında dolaşıyor. Buzzati yine kendine özgü üslubuyla anlatıyor “iyi” uğruna yapılan mücadeleyi…

Roman, bilinmeyen bir ülkede, yörenin en varlıklı adamı olan Antonio Morro’nun ölümüyle, içinde Yaşlı Ormanın da olduğu arazilerin iki yeğenine devredilmesiyle başlıyor. Bunlardan biri emekli albay Sebastiano Procolo, diğeri ise on iki yaşındaki Benvenuto Procolo’dur. Arazilerin büyük bir kısmı annesi ile babası ölen ve yatılı okulda okuyan Benvenuto’ya kalmıştır. Antonio Morro, arazisindeki pek çok ağacı kesmiştir. Ancak arazisinin içinde yer alan ve içinde dünyanın en eski ve büyük köknar ağaçlarını barındıran Yaşlı Orman’a zarar vermemiştir. Yaşlı Orman ise büyülü bir yerdir. Burada orman cinleri ağaç kovuklarında yaşamaktadır. Bu cinler yuvaları olan Yaşlı Ormanı korumak için insan veya hayvan kılığına girebilir. Arazinin yeni sahibi olan Sebastiano Procolo ise açgözlü ve hırslı bir adamdır. Daha fazla kazanç elde etmek için Yaşlı Orman’daki ağaçları da kesmek istemektedir. Orman cinleri arasındaki en saygın ve yaşlı cin olan Bernardi ise yıllardır ormanı korumak için insan kılığında yaşamakta ve ormancılık komisyonu başkanı olarak görev yapmaktadır. Sebastiano Procolo’yla giriştiği mücadelede ise yetersiz kalmış, evini koruyamamıştır. Para ve güç hırsı ile yanıp tutuşan Sebastiano ise bu kadarla yetinmeye razı değildir. Benvenuto’yu ortadan kaldırıp arazinin tümünün sahibi olmayı istemektedir. Bunun için acımasız bir plan yapar ve yıllar önce bir kuyuya hapsedilmiş olan rüzgâr Matteo’yu esir tutulduğu yerden çıkarır. Bu özgürlüğün bir karşılığı olmalıdır. Rüzgâr Matteo, kurtuluşu karşısında Benvenuto’yu öldüreceğine söz verir. İnsan herkesten her şeyi gizlese de kendi gölgesinden kaçamaz. Sebastiano Procolo’nun gölgesi ağaçları yok etmesi, küçük Benvenuto’yu öldürmeye çalışması sonucu bir gece ansızın karşısına çıkar ve onu terk eder:

 

“‘Albay,’ dedi gölge, ‘çocukluğundan beri seni takip ediyorum, bir gün olsun yanından ayrılmadım, hatta uyurken bile yanı başındaydım. Seninle birlikte çok yollar katettim; sen at binerken ben de seninle birlikte bindim. Senin hiç aklına gelmediğim zamanlarda da tüm bağlılığımla sana eşlik ettim. Artık seni bırakmam gerekiyor. Ben Procolo’nun gölgesiyim ve hep öyle kalmak istiyorum. Ben hiç değişmedim; ama sen çok değiştin. Artık birlikte devam edemeyiz, çünkü birbirimizden çok farklıyız. İnan bana, buna ben de çok üzülüyorum, elli altı yıl boyunca birlikteydik; buna bir ömür demek daha doğru. Unutmak kolay değil, ama artık bitti.’”[2]

Sebastiano Procolo’nun bundan sonra yaptıklarını belki kitabı okumamış ve okumak isteyenler olur diye keyiflerini kaçırmamak adına yazmıyorum. O yüzden biraz olsun ülke gündemine bakayım, diyorum. Bu ülkenin yazın klasik haberidir “orman yangınları”. Ne oldu, nasıl oldu, kim yaptı bilmeden ağaçların yok oluşunu, kısa bir süre sonra da onların yerlerinde bitiveren yazlıkları, otelleri, apartmanları televizyondan seyrediyoruz. Ormanla birlikte içinde yaşayan hayvanları, çiçekleri, ağaçları ve belki de o ağaçların kovuklarında yaşayan orman cinlerini yok ediyoruz. Onların yerine ise kendimizi hapsettiğimiz ruhsuz betonlar dikiyoruz.

Üzerinden çok zaman geçmedi, Antalya-Adrasan’da, Bodrum-Akyarlar’da, Diyarbakır-Lice’de yaşananların. Haberlerde kaç futbol sahası büyüklüğündeki alanın yandığını öğreniyoruz. Peki, o sahanın içinde olanlar. Buzzati, o anda yaşananları, Yaşlı Orman’ın uğradığı zulmü hissederek şöyle anlatıyor kitabında: “O gece başka bir sessizlik ormanda birkaç kez her yanı kaplamıştı. Sadece çok az kişinin fark edebileceği ve dünyada başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu sessizlik, tarihi ormanların mağrur sessizliğiydi.”[3]

Bu sessizliği duymak mesele, hele de bunca gürültünün içinde. Hayvanları dinlemek, ağaçların dilinden anlamak Sebastiano Procolo gibi gözü para ve güç isteğiyle dönen büyükler için çok zor. Rüzgâr Matteo bunu öngörüyor kitapta ve kendi efsanesini bitirmeden önce şöyle söylüyor Benvenuto’ya:

“Büyümek büyük bir engeldir. Genellikle insanın başına uykusunda gelir. Evet, sanırım bu defa büyüme sırası senin. Yarın çok daha güçlü olacaksın, ama sen pek çok şeyi anlamayacaksın. Seninle konuştuklarında bile, ne ağaçları, ne kuşları, ne nehirleri, ne de rüzgarı anlayacaksın.”[4]

Uzun zamandır birileri bu dili anlamıyor. Anlamadıkça yakıyor, yıkıyor, yok ediyor. Yaşadığımız şehirler büyük beton çöplükleri. Her yerde çirkin, birbirinin aynı rezidanslar, alışveriş merkezleri… Sanırım müteahhitler de bunun farkında ki artık yaptıkları ev reklamlarında doğayla iç içesiniz sloganları atıyorlar. Bu içi çelik betonların arasında, kendilerine bile yabancılaşmış, yurtlarından sökülmüş ağaçların yamacında yaşanıyor. Ağaçları ve onların vücutlarında saklanan yaşamı önce yok edip, daha çok para için bu sefer de onları kullanarak ucubeliği bizlere satıyorlar.

İnsanın gölgesi de onu takip ettikçe, yaptıklarını gördükçe onu terk ediyor. Bazı vedalar sessiz gerçekleşiyor. Bir izinin bile kalmadığını fark edemiyor insan. Sebastiano Procolo ise bu yönden şanslı. Gölgesi gitmeden önce onunla konuşuyor, ona anlatıyor ayrılık nedenini. Bu öyle bir neden ki, hırsıyla bir yaşamı katledenlerin hepsinin bir gün bir yerde ve bir şekilde duyacakları bir neden: “‘Seni bırakmam gerekiyor,’ diye tekrarladı gölge. ‘Buralardan çekip gitmek zorundayım. Çünkü sen onurunu yitirdin.’”[5] 

Kaynakça

Buzzati, Dino. Yaşlı Ormanın Gizemi, çev. Yelda Gürlek, Timaş, İstanbul, 2014.

* Berna Öztürk: Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ana Bilim Dalı Araştırma Görevlisi

[1] Buzzati, Yaşlı Ormanın Gizemi, s. 157.

[2] A.g.e., s. 150-151.

[3] A.g.e., s. 93.

[4] A.g.e., s. 179-180.

[5] A.g.e., s. 151.