Tao’nun Fiilleri (II)

Tao düzeyinde birbirinin karşıtı herhangi iki varoluş yoktur. Zıtlıkları, benzerlikleri, farkları biçimlendiren bir mevcudiyet veya öz olmadığından, her şey başka bir şeye dönüşebilir bu içkinlikte. Taocu bir arayışın nihai uğrağı, nesneler arasındaki bu kiyazma düzeyine varmaktır. On bin Nesne'nin hamuru, plastiği ile buluşan yavaşlık terbiyesi sayesinde, bir şey başka bir şeyin nüvesi, temeli, kaynağı olabilir. "Keskin ve değişmez kenarlarını kaybeden" şeyler, "sönük, karanlık ve ayırt edilemez" (57) hatlarla bu varoluş plastiğine karışır. Varlığa dair bir açıklık, bulanık, alacakaranlık bir ışık altında gerçekleşir. Batılı mevcudiyet metafiziği altındaki ışıklanma gibi değil, bir nesnenin diğerinden farkının da benzerliğinin de müphem kaldığı bir ışık altında bu sarahat ortaya çıkar. Fark gibi duyulara çarpan, delikler yoluyla dışarıdan içeri, teşhir ve ifade yoluyla içeriden dışarıya taşınan her bilgi veya izlenim yersiz bir fazlalık olur.

Az aydınlatılmış manzara, asıl farkın başka yer ve zamanda açıldığı duyusunu yaratır. Çokluk halinin, kesretin silinmesi, varlığın birliğine yer açmak için değildir; bir ve çok olan ayırt edilemez. Burada asıl ilgiye değer olan, tekil ve çoğul arasında bir geçişimde sezgisine imkân veren Tao'nun fiilleridir; Bir ile On bin Nesne arasında hal değiştiren Yin ve Yang'ın salınımları, kaynaşmaları, çekişmeleridir. Herhangi bir nesnede, şeyde, var olanda yer ve zaman tutmayan Tao'nun temel yüklemleridir. İki şey arasındaki farkın yaratılma dinamiğinde kendisine yer açan Tao, hep yolda olmaktır; nesneler arasında sürekli ileri geri gitmektir; varlığın en muteber, mutena halleriyle, en aşağılık, derbeder görünümleri arasında katedilen yolun kendisidir. Bu yüzden kendisini teşhirinde herhangi bir kararlılık yoktur. Şekil bulup, form kazanıp, ilerledikten sonra, tekrar kendi varoluş hamuruna, khōra'sına, ch'i durumuna gerileyendir. Bu sırada "yüce ile alçak karşılıklı birbirine eğilirler" (61). Zaman ve uzamı yaratan da, bu şekilde birbirini izleyen varlıklar ve yokluklardır.

Helen dünyasındaki gibi, bir nesnenin hakikatini sağlayan temel bir biçim, eidos yoktur. Hakikat ve yalan arasında nitelik farkı bulunmaz. Çünkü nihai olarak, bu şeyin kendisini kıyaslayacağı bir arketip, idea yoktur. Tao, varlık ve âdemi aynı anda giyinir. Hakikatini karşılaştırmaya yardımcı, öznel ya da nesnel dayanaklar olmadığından, her var olanın kökeni, ucube bir şekilsizlik olunca, varlıkbilim (ontoloji) ile bilgikuramları da (epistemoloji) eşanlamlı olur. Bir şeyin varoluşu ve varlığı arasında nitelik farkı olmaz. Çünkü Tao, yaradılışı nitelemeye imkân veren temel adlar, sıfatlar, iyelikler taşımaz. Saf fiil olsa da, niyetsiz ve yönelimsiz bir yüklemdir.

Tao'ya öykünen fiiller, yine onun gibi ifadesiz ama derin olmalıdır; yavaş, yumuşak ve esneklikle ifa edilmelidir. Bu kadim felsefenin kurucu şahsiyetlerinden Çuang-Tzû'nun ifadesiyle, "otururken dörtnala koşmak" gerekir (77). Fiil, daha çok içeriden tecrübe edilir. Bu sırada icra edilen yavaşlık, boş oturmak değildir.[1] Ama her koşulda, beden yavaş olsa da kullanışlıdır; diğer nesnelerin kendisine rahatça sokulması için esneklik kazanmıştır. Taocu felsefede kötülük, "sabit kılınmış" olmakla eşdeğerdir. Oysa esnek beden ve zihin, tabiatı gereği bir samimiyet duyusu yaratır. Bu “canayakınlık”, diğer şeylerin rahatça sokulmasına izin verir. Kutsal İnsan da, hem bedenini hem de zihnini bir "hercümerç" içerisine taşıyarak, başka şeylerle birlikte şekilsiz bir plastiğin içerisinde kaybolmak ister. Gündelik yaşamdaki vasıfsız ve "alelade" görünüşü bundandır. Bir bebek gibi esnek ve yumuşak bedeni, aynı zamanda dirimle doludur. Bebek, bedenini ve zihnini "temyiz" etmiş olduğundan, temel uzvî ve aklî fiilleri dışında varlık göstermez. Her ifadesiyle kendisidir; doğrudan eylemin öznesi olarak, duyduğu ve ifade ettiği arasında mesafe yoktur. İşittiği sesleri, hareketleri tekrar etmesi bundandır. Zihni gereksiz bilgilerle dolu değildir; uzuvları tabii olmayan yüklemler ifa etmez.

Kutsal İnsan, bütün deliklerini ve kapılarını "tıkayarak" kendi tabiatını borçlu olduğu Tao'nun ifadesizliğini duymak ister. Bu sırada hiçbir duyarga kullanmaz ve adı, sıfatı olmayanın fiillerine tesadüf etmek için tabiatı soyutlar. Yine geleneksel Çin resimlerinde gibi, doğa tasvirleri Tao'nun izinde birer soyutlamadır; bu basit manzara resimleri gibi görünen, belli belirsiz çizgiler, izler çeken Tao'nun izlenimleridir. Bu çizgiler, renksiz izler, bir nesneye kenar, doku, renk olmadan önceki bükülmeleri, uzayıp kısalmaları tasvir eder. Bu arayışta, kaligrafi ya da resim, bir tür idman gibidir; Tao izini bıraktığında sezgisi kalsın diye yapılan alıştırmalardır. Bu sırada gerekli olan yavaşlık, belli belirsiz bir âna dönük dakik bir tepki içindir. Bu öğretinin sahibi, zihnini türlü deliklerden gelen uğultular altında kirletmeden,  bedenini duyumsuz ve ifadesiz kılarak, bir suret sahibi değil de kaba etlerden oluşmuş bedeniyle, nefsinden arınarak, Tao'nun kendisine rastgelmesini bekler. Bunun için yollara düşmesi de gerekmez; Batılının Uzak Doğu ruh disiplinlerden anladığı gibi, Tao'yu aramak için çok uzaklara ve geçmişe bakmak gerekmez; "yapılması gereken 'evde oturup' dışarı çıkmamaktır" (Çuang-Tzû'dan alıntılayan Izutsu, 2017: 50).

Ne kadar uzaklara gidersen bilgin de o kadar azalır

Bu yüzden ermiş kişi:

Gitmez, ama bilir

Gitmez ama adlandırır.

Eyleme geçmez, ama sonuçlandırır (Lao-Tzû, 2017 XLVII: 51).

Tao'ya öykünen veya ona özdeş olan Kutsal İnsan, "yapmadan yapar", "otururken unutur". Tao'nun latif fiillerine rastgelmek için, "vücudun kurumuş bir ağaç ve zihnin de ölü toprağı gibi olabilmesi" gereklidir (Izutsu, 2017: 88). Bütün delikler kapandığında, kendi nefsini silmiş olan Kutsal İnsan için, ben ve nesneler arasındaki ayrım çizgileri silinmiş olur. Çok az çizgi kalır geriye ve bunlar da Tao'nun fiil halinde kıvrılan hatlarıdır. Kutsala öykünen eski Çin resminde, bu yüzden çizgi iktisatlı kullanılır. Tao, her ifa ettiği fiilde bir önce çizdiği, yerleştirdiği izi siler. Kâğıt üzerindeki boşluklar, kuvve halindeki başka fiillerin olanaklı olduğu açıklıklardır. Boş yüzey, kaba etlerle çizilen suretsiz bedenler gibi "sınırsız esneklik ve mutlak hürriyet" demektir; boş zihinlerse Tao'nun nazarına açık olmak için zorunlu sadeliktir.

Tao'nun çizgilerine yer açmak isteyenin, kendi ferdiyetine ait çizgileri "çöpe atması" gereklidir. Böylece sadeleşen, boşalan, latif bir bedene kavuşarak delik ve oyuklarından kurtulan, artık çokluk dünyasını dert etmekten uzaklaşır. Kendisini teşhir eden bir varlık olmak bir yana, aynasında diğer varlıkları sahici bir şekilde yansıtmaya başlar. Benliği aradan çekilince, ayna yüzeyi girinti ve pürtüklerinden kurtulur. Tao ile özdeş Kutsal İnsan, kendi içine baktığında, "değişen olayların telaşı ve karmaşasından" uzak, ifadesiz varlığı(nı) temaşa eder. "Sakin bir şekilde" kendisine bakana yansısını iade eder. "Nefssiz" olması, kendisi ve etrafını saran kalabalığı, eşya çokluğunu yerli yerinde görmesini sağlar. Böyle bir ayna halini aldığında, üzerine yansıyan her ne ise alır ve geri verir. Kendisine bir şey saklamaz, biriktirmez; ne bir duyum, izlenim ne de hatıra; "otururken unutmak" denilen bir fiili gerçekleştirir. En derine varma isteğiyle, ayna yüzeyinin sathiliği bir arada cereyan eder; derin ve yüzeysel anlamdaş olur. Bu ayrımsızlık, ölümlülerin varabileceği "nihai sınırdır" (97). Ayna yüzeyindeki sırdan yansıyıp geri dönen, en derin sırdan farksızdır. Bu satıh, Kutsal İnsan’ın zihnidir; yüzeyinde delik olmadığından, oraya çarpan âlemin duyumu geri yansır. Böylece, duyum ve ifade fiilleri de eşanlamlı olur. Aynanın ötesinde berisinde sahici olan saklanmaz. Aynı yüzeyde buluşan, "bu ve şu", "varlık ve âdem" arasında bir fark kalmaz (100). Bu aynanın nefsten uzak duruşunu ortaya koyan ve teşhiri kesintiye uğratan kişi için, neşe ve keder kalmamıştır artık.


Alıntılar

Izutsu, Toshihiko (2017). Taoculuktaki Anahtar Kavramlar, çev. Ahmet Yüksel Özemre, İstanbul: Kaknüs

Lao-Tzû (2017). Tao Te Ching, çev. Sonya Özbey, İstanbul: İş Bankası.



[1] Genel olarak beden yavaş olsa da, zihin onun içinde hızlıdır. Belki de Taocu öğretide yavaşlık yoluyla etkinlik arayışına dair bir çelişkidir bu. Zaten Lao-Tzû öğretisini, bir çeşit savaş sanatı gibi de tarif eder. Yani yavaşlamak aynı zamanda öne çıkma çabasının bir görünümü sayılabilir. Bu çelişkiyi, Tao Te Ching'in çok sayıda yazarının olmasıyla ilişkili görmek de olanaklıdır.