Bolivya’da, 23 Kasım’da önce Senato’da, ardından Milletvekilleri Meclisi’nde oybirliğiyle kabul edilen yasa, 20 Ekim’de yapılan seçimi iptal edip, yeniden yapılacak seçimde daha önce iki kez üst üste başkan olan birinin yeniden aday olmasını yasaklıyor. Böylece 2006’da başkanın sınırsız kez seçilebilmesini öngören anayasa değişikliğinin halkoylamasında reddedilmesini “uluslararası antlaşmalar ışığında temel insan hakkı ihlali” (!) olarak yorumlayan Bolivya Anayasa Mahkemesi’nin kararı da yok hükmünde sayılmış oluyor.
Meclisin iki kanadında da oy birliğiyle alınan bu kararda dikkat çekici olan, bir aydır Meksika’da siyasal mülteci konumunda olan Evo Morales’in yeniden aday olması imkânını, iki mecliste de çoğunluğa sahip olan kendi partisi MAS’ın (Movimiento al Socialismo) senatör ve milletvekillerinin oybirliğiyle engellemiş olmaları. Bu oylamadan üç gün önce, MAS’ın seçilmiş tüm yöneticilerinin (başkan, başkan yardımcısı, senato başkanı ve yardımcısı, milletvekili meclisi başkanı) istifa etmeleriyle oluşan iktidar boşluğunda geçici başkan koltuğuna kendi kendini atayan senato ikinci başkan yardımcısı Jeanine Anez ve oluşturduğu hükümetle MAS’ın temsilcileri arasında müzakereler başlamıştı. MAS milletvekili ve meclis başkan yardımcısı Henry Cabrero, “seçimlere katılacağız ve genç adaylar çıkaracağız, özellikle de başkan ve başkan yardımcısı seçimlerinde adaylarımız genç olacaklar” diyordu. MAS müzakere masasına, Evo Morales’in yenilenecek seçimlerde aday olmamasını kabul ederek oturmuştu.
Cabrero bununla kalmıyor, bütün üyeleri azledilen ve haklarında soruşturma devam eden Yüksek Seçim Kurulu üyeliklerine de aday göstermeyeceklerini ilan ediyordu. Bolivya’da YSK üyelerini Meclis seçiyor ve MAS çoğunlukta olduğu için geçen seçimde üyelerin hepsinin partiye yakın kişilerden seçilmesi eleştiri konusu olmuştu. MAS üyesi senatör Omar Agrilera da, YSK’ya aday göstermeme kararını teyit ederken, bunun gerekçesinin “halkta güveni yeniden oluşturma gereği” olduğunu söylüyordu.
Partizan YSK üyeleri yerine gerçekten bağımsız hukukçulardan oluşan bir kurul oluşup oluşmayacağı birkaç gün içinde belli olacak. YSK üyeleri belli olduktan sonra, 23 Kasım’da oylanan ve 24 Kasım’da geçici başkanın onayladığı yasaya göre yenilenen başkanlık seçimleri ve aynı zamanda parlamento ve senato seçimlerinin tarihi belirlenecek.
MAS’ın oybirliğiyle desteklediği bu seçimin yenilenmesi kararının ardından, LaPaz’a giden yolları kesen ve başkentte ve belli başlı büyük kentlerde gıda ve yakıt kıtlığına yol açan Morales taraftarları barikatları kaldırmaya başladılar. Geçici başkan Jeanine Anez’in istifa etmesi talebiyle El Alto’dan başkent La Paz’a yürüyenler de eylemlerine devam edip etmemekte kararsızlar. Kararsız olmalarının nedeni, seçimlerin yenilenecek olması değil, hatta Morales’in aday olamayacak olması da değil. Seçimin yenilenmesi yasa tasarısına olumlu oy verilirken, MAS senatörlerinin oyladıkları “başkan Morales’in hiçbir cezai takibata uğrayamayacağını” ilan eden yasanın geçici başkan tarafından onaylanmaması ve yasanın yürürlüğe girmemesi... Ama bu sorunun da ortalık sakinleştikten ve seçim kampanyasından sonra çözülmesi ihtimal dâhilinde. Bolivya’da ortalık göreli olarak sakinleşirken, çoğu genç “32 kişi neden öldü?” sorusunu sormak gerekiyor.
Evo Morales başkanlığında on dört yıla yakın bir süredir gerçekten son derece önemli toplumsal hamleler gerçekleştirmiş olan MAS yönetiminin yaptığı hataların, ırkçı, faşizan ve intikamcı radikal çevrelere toparlanma, toplumsal muhalefetin önderliğine soyunma ve ayaklanmayı darbemsi bir müdahaleye dönüştürme fırsatı verdiği bir gerçek. Morales’in başkan yardımcısı olan ve onunla birlikte Meksika’ya sığınan Alvaro Garcia Linera kendisiyle Meksika’da yapılan bir söyleşide, “yapılan yanlışlar bu darbeyi kolaylaştırdı” diyerek bu gerçeğe parmak basıyor. “Morales’in kendi yerine birini hazırlamaması yaşanan krize sebep oldu” dedikten sonra, “ama bu yerli düşmanı ırkçı bir darbeydi” diye ilave ediyor. Linera, neden Morales’in üçüncü kez (aslında dördüncü defa) aday olduğunu şöyle izah ediyor: “Bizden daha akıllı yeni liderler var. Taktik olarak bizden daha kabiliyetli liderler var. Ama bunların toplumsal hareketlerde derine salmış kökleri yok. Yeni bir kuşak yetiştirmeyi başaramadık.”
MAS, 2014’te “Evo Morales’ten başka başkan adayımız olamaz” kararı almıştı. Bu kararı uygulamak için 2016’da halkoylamasına sunulan başkanın seçilme sınırını kaldıran anayasa değişikliği önerisinin, “şahsi bir ihtirasla iktidarda kalma saplantısı olmadığını” iddia eden Linera, durumu şöyle izah ediyor: “Evo’nun yerinin doldurulamazlığının dışavurumuydu bu. Referandumu kaybetmemize rağmen, onun aday olabilmesi için bir yol bulduk. Herkes Evo olmadan her şeyin çökeceğine inanıyordu.” Bulunan yol, Morales tarafından atanmışlardan oluşan Anayasa Mahkemesi’ne akıl almaz bir yorumla, referandumun sonucunu çöpe attırmaktı. 2016’da hayır oylarının %51,6 çıkmasının şokunu üzerinden atamayan MAS yönetimi, 2019’da Morales’in adaylığında ısrar edince, seçmen desteğinin bir kısmını kaybediyordu. Memnuniyetsizliği bir tür muhafazakâr karşı-devrim ayaklanmasına dönüştürmeye hazırlananlara beklemedikleri bir fırsatı MAS yönetimi kendi eliyle vermişti. Buna seçimi birinci turda kazanma telaşı içinde seçim ve sayım sırasında sandığa yapılan bazı müdahaleler ilave oldu.
Morales, kendisinin geleneksel destekçileri olan maden işçileri sendikasının (FSTMB) ve kendisine çok yakın bir sendikacının yönettiği Bolivya İşçi Konfederasyonu’nun (COB), ortaya çıkan kaos ve çatışmalara son vermesi için ona istifa çağrısı yapmalarının ardından, seçimin yenileneceğini ilan etmişti. FSTMB’nin çağrısı dokunaklıydı ve emekçilerin bu inat karşısında düştükleri açmazı çok iyi özetliyordu:
“Başkan Evo, Bolivya için çok şey yaptın. Eğitimi, sağlığı iyileştirdin, çoğu Bolivyalı yoksula onurlarını kazandırdın. Başkan, halkının öfkesini körükleme, daha fazla ölümün sorumlusu kılma kendini. Halk takınman gereken tavrı takdir etmeyi bilecektir. Yoldaş Başkan, istifa kaçınılmazdır. Hükümet halkın ellerine teslim edilmelidir.”
Bu ve benzeri çağrıları izleyen saatlerde, polisin bir kısmının da ayaklanmacıların yanında yer almasının ardından Genelkurmay Başkanı, Morales’i istifaya çağırdı. Diğer taraftan şunu da önemle vurgulamak gerekir: Morales de, ayaklanmalar karşısında, 2003’teki başkan Sanchez de Lozado’nun yaptığı gibi orduyu göstericilere karşı harekete geçmeye çağırmadı. MAS militanlarının sokağa çıkmalarını ve “karşı-devrimci güçleri” bastırmalarını bekledi. Bu mobilizasyon çoğu yerde beklenenden çok daha cılız kaldığı gibi, güçlü olduğu yerlerde ise karşılıklı ev yakmalara, ölümlere, özellikle yerli kökenli MAS militanlarına veya seçilmişlere yönelik ırkçı saldırılara ve buna karşı gelişen öfke patlamalarına sebep oldu. 32 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
Bütün bu olanlara, yapılan hatalara rağmen, Bolivya’da durumun ne Venezuela’ya ne de Brezilya’ya benzemediği açık. MAS yönetimi, otoriter ve giderek güçler ayrılığını fiilen ortadan kaldıran tahakkümcü eğilimlerine rağmen, gene de Güney Amerika’daki sol iktidarlar arasında en demokratik olanıydı. On üç yıldır tek başına güçlü iktidar olmanın yarattığı zaaflara rağmen, yargıyı sistemli bir baskı aracı olarak kullanan, otokrasi sevdalısı bir yol izlememişti. Ağır bir kolonyal mirasa sahip, yerli nüfusun çoğunlukta olduğu ama sistemli bir ayrımcılığa maruz bırakıldığı, yoksulluğun ve gelir dağılımı eşitsizliğinin çok üst seviyede olduğu bir ülkede, yerlilere eşit yurttaşlık tanıyan çokuluslu bir Bolivya devleti kurulmakla kalmadı, sosyal adalet yönünde çok büyük hamleler gerçekleştirildi.
Morales’in kendinin ve/veya MAS yönetiminin, “Evo’nun yerini kimse dolduramaz” saplantısının bütün bu önemli sosyal, iktisadi ve siyasal kazanımları tehlikeye atması ve pusuda bekleyen bir reaksiyoner karşı dalganın yelkenlerini şişirten bir öfke rüzgârına sebep olması, gerçekten üzücü ve düşündürücüdür. Buna karşılık, MAS yönetiminin, hatasını geç de olsa açıkça kabul edip, müzakere masasına oturması, parlamentodaki gücüne dayanarak çatışmayı ve kaosu körükleme macerasına kapılmaması Bolivya’da solun yeniden demokratik yollarla iktidara gelmesi ve yarıda bırakılan sosyal ve siyasal dönüşümü devam ettirmesi umudunu canlı tutuyor.