Gizli Tanık
Tanıl Bora

Devrimizin alâmet-i farikalarından bir vakıa, bu da. Bir skandal. Devrimizin birçok vakıası gibi, skandal olmayışı skandal olan bir skandal. “Gizli tanık.”[1] 

Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ‘kullanılmaya’ başladı, giderek yerleşikleşti. Ali D. Topuz, “uydurma delil” ve “muhbir vatandaş”la yan yana, bir üçlü olarak anmıştı (ALİ DURAN TOPUZ). Anti-hukuk kavramını geliştirmeden bir süre önce; kuşkusuz anti-hukuk rejiminin yapıtaşlarından biri.

***

Hakim Erol Tatar’ın[2] 2013’te Ankara Barosu Dergisi’nde 2013’te yayımlanmış makalesi, hukukta “gizli tanık” müessesesi hakkında gayet derli toplu bilgi veriyor. (EROL TATAR) Makale, “Kamuoyu gizli tanık düzenlemesinin varlığından, son yıllarda görülen güncel davaların yargılamalarıyla birlikte haberdar olmuştur” cümlesiyle başlıyor. Düzenlemenin yakın zamana kadar kanunların kuytularında bir yerlerde ‘gizleniyor’ olduğunu fark ettiren bir ifade. Aktive edilmiş, coşturulmuş bir düzenleme... Uluslararası düzeyde, sınır ötesi örgütlü suçlara, yolsuzluklara karşı ve çocuk haklarının korunması için uygulaması yaygınlaştı sanıyorum, Türkiye’de ise açık ki siyasî davalarda…

Hakim Tatar makalesinde şu sözlerle giriyor konuya:“Biraz da gizem içeren ‘gizli tanık’ kime denir?” “Gizem içeren” ifadesinin de altını çizelim – evet, birçok vakada “gizli tanık” gizem içeriyor, zira ‘kim’ ve ‘ne’ olduğu bilinemiyor. Makale, yasaya göre gizli tanığı şöyle tanımlıyor: “Gizli tanık, suç konusu olay hakkında görgü ve bilgisine başvurulan, ancak güvenliği nedeniyle kimliği saklı tutulan kimsedir. Her olayda gizli tanık dinlenilemez. Gizli tanık deliline yalnızca bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda başvurulabilir.” “Gizli tanık” ile “korunan tanık” arasında da bir ayrım var: “Gizli tanık, yalnızca bir suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlenen suçlarda kullanılan delil türüdür. Korunan tanık ise, gizli olsun olmasın, beyanı nedeniyle ağır ve ciddi tehlike altında bulunup, bu nedenle hakkında koruma tedbiri uygulanan kimsedir.” Makalede, “tehlike”nin, tanığın “kişisel, soyut, tahmini, kuruntu sayılabilecek algılamalarından çok, somut verilere bakılarak” saptanması ve mahkemeye sunulması gerektiğini vurguluyor. 

Vurgulanacak bir başka nokta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının, gizli tanığın ifadesiyle ilgili yargılamada yüz yüzelik ilkesinin gözetilmesi gerektiğiyle ilgili. (“‘Tanıkla yüz yüze olma’ ilkesi, adil yargılamanın vazgeçilmezidir.”) Hakim Tatar’ın aktarımıyla: “Gizli tanık dinlenirken hâkime, jüriye ve savunma avukatına, tanıkların hareketlerini gözlemleyebilme, dürüstlük ve güvenirliklerine ilişkin fikir sahibi olabilme olanağı verilmelidir.” Uluslararası literatürde, “gizli tanığın taraflardan biriyle ilgili bir çıkarının bulunmaması, kötü niyetli olmaması, ahlâkî sağlamlığı, dürüstlüğü, itibarı” gibi unsurların gözetilmesi gerektiği belirtilmiş.[3] Uluslararası literatürde, gizli tanık uygulamasının bir fait accompli, yani emrivaki halini almaması gerektiğine dair uyarıyla tamamlayalım bunu.[4]   

Hakim Tatar, gizli tanık düzenlemesiyle ilgili bu kısıtlar, özel koşullar nedeniyle “gizli tanık beyanının güvenirliği zayıftır” sonucuna varıyor. Zaten yasada, gizli tanık beyanının tek başına hükme esas alınamayacağının belirtildiğini hatırlatıyor. Onun vardığı sonuç: Bu “zayıf güvenilirlik” nedeniyle ve temel yargılama ilkesi olan yüz yüzelik ilkesini ihlâl etmemek bakımından, “gizli tanık deliline gerekmedikçe ve ağır bir tehlike bulunmadıkça başvurulmamalı; kanun koyucunun iradesine aykırı olarak uygulama genişletilmemelidir.” Oysa, geniş geniş kullanılıyor.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de, 7 Mayıs 2015 tarihinde Baran Karadağ’ın bireysel başvurusuyla ilgili kararında oybirliğiyle, “başvurucunun bazı suçlara yönelik mahkumiyetlerinin belirleyici ölçüde bir gizli tanığın ifadesine dayandırıldığı, tanığın kimliğinin neden gizlendiği hususunda bir gerekçeye yer verilmediği ve gizli tanığın menfaatleri ile başvurucunun haklarının dengelenmediği gerekçeleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine” karar vermiş.[5] 

Gazeteduvar’da iki yılı aşkın zaman önce Filiz Gazi’nin “varlığından şüphe duyulan” gizli tanıklarla ilgili haberinden, gizli tanığın ifadeleri reddettiği bir vakaya ‘bile’ rastlandığını öğreniyoruz. (FİLİZ GAZİ)

Yine de, “genişletilerek”, geniş geniş kullanılıyor.

***

Batı dillerinde “gizli tanık”ın karşılığı “anonim tanık”tır. Anonim’in anlamları, Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde şöyle sıralanmış: “Adı sanı bilinmeyen; çok ortaklı; yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen.” Anonim sıfatının bu anlam çağrışımları, “çok ortaklı” dahil, “gizli tanık” realitesine iyi uymuyor mu?

***

Bu Kafkaesk (anti-)hukuk kâbusuna, tanıklık etrafındaki felsefî tartışmalara değinerek bir parantez açalım. Tanıklık, inanç ile akıl arasında, bilgi ile güven/itimat arasında, epistemoloji ile etik arasında duran bir kaynak. Bilgi felsefesinde, tarihte, gündelik hayatta ve hukukta, hem vazgeçilmez hem şüpheli bir bilgi kaynağı. Tanıklığın onu şüpheli kılan zaaflarına rağmen nasıl ‘sahici’ bilgi statüsü kazanabileceğine dair epistemolojik tartışma ile, travmatik deneyimlerin mağdurlarının tanıklığının etik ve siyasî anlamına dair tartışmayı birbiriyle ilişkilendirmeye çalışanlar, burada bir yol açıyorlar. Onlara göre tanıklık edenler ve tanıklığı dinleyenler, karşılıklılık içinde, kurucu bir rol üstlenebilirler: Tanıklık edenler, ortaya koydukları kişiliklerinin sahiciliği ile, tanıklığının hakikatine teminat oluşturacak; tanıklığa kulak verenler de, eleştirel bir ilişki içinde etik ve politik bir güveni deneyimleyeceklerdir.[6]

Paul Celan’ın Holokost/Şoah’la ilgili zımba gibi dizesini: “Hiç kimse tanığa tanıklık edemez” paradoksunu hatırlayacak olursak; sanki, tanıklığı dinleyeni tanıklığa çağıran, ondan kulak verdiği tanıklıkla ilgili eleştirel bir tanıklık bekleyen bir fikir değil mi bu? Bir ucundan, yüksek mahkemelerin yüz yüzelik ilkesine vurgularını ve “gizli/anonim tanığın” itibarı ile, ahlâkî sağlamlığı ile, dürüstlüğü ile ilgili ikazlarını da hatırlatıyor.

***

Tanık, eski Türkçe tanuk’tan evrilmiş; tanu- “konuşmak, söz söylemek” fiilinden geliyor. Divânu Lugâti’t-Türk’te aktarılan Karahanlıca bir deyiş var: “Tayak bile taymas tanuk sözün bütmes.” Bazı kaynaklar, “Değnekle kayılmaz, şahidin sözüne inanılmaz,” diye düz çeviriyor deyişi.[7] Bazıları, -ikinci kısmı-, “şahidin sözü de şahitlik yapmadıkça bilinmez” veya “şahidin sözü, şahadetini ifadeden evvel bilinmez” diye açıklıyor. “Gizli tanık” vakıasını düşününce, çevirinin düzünde bir halk bilgeliği seziyor insan. “Tanuk sözün bütmes.”


[1] ‘Daha ne diyeyim,’ makamından: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/27/bir-muhbir-vatandasin-gercek-ustu-hikayesi/

[2] 2007-2010 yılları arasında usulsüz dinleme taleplerine muhatap olan yetkili mahkemede bu talepleri geri çeviren tek hakim olduğunu öğreniyoruz: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/sadece-1-h-kim-dinletmemis-27934772

[3] Simone Lonati: “Anonymous Witness Evidence before the European Court of Human Rights: Is It Still Possible to Speak of “Fair Trial”?”, European Criminal Law Review, 1/2018, s. 116-142. Bu ve yazıda yararlandığım başka bazı kaynaklar için Işıl Kurnaz’a teşekkür borçluyum.

[4] Alan Georg Ward: “The evidence of anonymous witnesses in criminal courts: Now and into the future,” The Denning Law Journal, cilt 21, 2009, s. 67-92.

[5] Ayrıntısıyla: “Gizli tanığın beyanları soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından alınmıştır. Gizli tanık mahkeme tarafından, celse arasında ve başvurucuya haber verilmeksizin dinlenmiştir. Tanığın kimliğinin neden gizlendiği hususunda Cumhuriyet Başsavcılığınca ve mahkemece gerekçe gösterilmemiştir. Başvurucu ve müdafii, kovuşturma evresinde gizli tanığın beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunamadıklarından, ses bağlantısı yoluyla da olsa onu sorgulayamamışlar, sorulan sorulara verdiği cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememişlerdir. Savunma tarafı böylelikle, sorgulama yoluyla gizli tanığın güvenilirliğini test edememiştir.”

[6] Sybille Schmidt: Ethik und Episteme der Zeugenschaft, Konstanz University Press, 2015.

[7] https://edebiyatvesanatakademisi.com/sozluk-edebiyat-dil-atasozu-deyim/d-v-n-u-l-g-t-it-turk-de-atasozleri-t-ile-baslayanlar/1758

[8] Kâşgarlı Mahmud: Divânu Lugâti’t-Türk (yay. haz. Ahmet B. Ercilasun – Ziyat Akkoyunlu), Türk Dil Kurumu, Ankara 2018, s. 416. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/757117