28 Şubat sabahı Reuters Haber Ajansı dokuz dakika ara ile iki önemli haber paylaştı: “İdlib’deki hava saldırılarında en az 34 Türk askeri öldürüldü” [1] ve “Türkiye, Suriyeli mültecilerin kara ve deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmasını artık durdurmamaya karar verdi.” [2] Ulaşabildiğimiz kaynaklar haberleri doğrularken, geceden beri sınırlanan haber akışına rağmen okuduklarımıza inanamıyorduk. Nitekim daha sonra NetBlocks Internet Gözlemevinden alınan ağ verileri, Türkiye’nin, saldırının ardından sosyal medyaya erişimi engellediğini, Twitter, Facebook ve Instagram gibi sosyal platformların kapatıldığını doğruladı. [3] Bilgi kirliliği içerisinde olan biteni kendi gözlerimizle teyit etmek istediğimiz için, akşam saatlerinde ilk önce belediyenin sınıra otobüsler kaldırdığını duyduğumuz Zeytinburnu’na gittik. Biraz da durumun hassasiyeti nedeniyle önce ara sokaklarda gezindikten sonra, Kaymakamlık, Belediye ve İlçe Emniyet Müdürlüğü ile çevrili Zeytinburnu Meydanı’nda toplanmış sırt çantalı genç erkekler, etraflarında da onları izleyen kişiler gördük. Genç erkekler sınıra gidecek belediye otobüsünü bekliyorlardı ve bize söylediklerine göre belediyeye ait otobüsler onları 150 TL karşılığında İpsala’ya, sınıra götürecekti. Burada bir parantez açmamız gerekirse, daha sonra öğrendiğimize göre belediyenin bedava otobüsleri dolunca, göçmenler para karşılığında gelen araçlara binmeye başlamışlar ve ücret bir noktada epey yükselmiş; konuştuğumuz gençler bu ikinci gruptaki araçlara biniyorlardı ve bütün bunlar herkesin gözü önünde oluyordu.
Bu yolculuğun nasıl sonlanacağını kestirebilmek için İpsala sınırına gitmeye karar verdik. Tekirdağ’a kadar yol boyunca hiçbir otobüs yoğunluğu ya da anormallik görmedik. Bu arada bir yolunu bulup girmeyi başardığımız Twitter’da göçmen geçişlerinin Pazarkule’de yoğunlaştığını okuyunca yönümüzü Edirne’ye çevirdik. Yolda durduğumuz benzincide çalışan bir kadın gün boyunca trafiğin yoğun olduğunu söylemesine rağmen (ancak kendisi de hiç göçmen otobüsü görmemişti ve olup biteni medyadan takip ediyordu), sınıra çok yaklaşana kadar herhangi bir kalabalık ya da olağanüstü bir durum görmedik. Sadece Edirne’nin merkezinde “şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları atarak ilerleyen bir grup gencin yanından geçtik. Bu arada yağmur başladı.Pazarkule sınır kapısına yaklaşık bir kilometre kala yol, polis ve jandarma tarafından araç trafiğine kapandı. Arabamızı, sağlı sollu park etmiş diğer araçların arasına bırakıp inip yürümeye karar verdik; ancak yabancı olmadığımızı fark eden jandarma ileri gitmemize izin vermedi. Kendisine küçük gruplar halinde yürüyen insanları sorduğumuzda ise “onlar yabancı, gidecekler ve geri dönmeyecekler” cevabını aldık. Bu arada yağmur da hızını arttırdı. Yaklaşık iki saat kadar arabamızı park edip, olan biteni anlamaya çalıştık. Edirne, Kırklareli, İstanbul, Ordu, Antalya, İzmir gibi farklı illerden gelen araçlar dikkat çekiyordu. Sınıra ulaşmak için çoğunluğu genç erkeklerden oluşan küçük gruplar, çocuklu aileler, gençlerin koluna girmiş yaşlı kadınlar ve yağmurdan korunmak için poşetlere sarılmış kucakta taşınan bebekler gördük. Sadece Suriyeli değil, Afgan ve Afrikalı insanlar da vardı. Kimileri çok daha hazırlıklı, hava koşullarına uygun kıyafetler giymişlerdi. Bu detaylar, Türkiye’den Avrupa ülkelerine geçmek isteyen kişileri tek-tipleştiren ve basmakalıp ifadelerle dile getirilen genel teamülün aksine, göçmenlerin farklılıklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Sınırı geçmek için gelen kişilere bir şeyler satmak için bekleyen fırsatçılar da gördük. Bunlar bize, haftanın altı günü, günde on saatten fazla merdiven altı atölyelerde güvencesiz bir şekilde çocuk göçmen çalıştıran işverenleri; gencecik kızları imam nikahı ile ikinci, üçüncü, hatta dördüncü eş olarak alan yaşlı erkekleri; köpek bağlasan durmayacak üç kuruşluk dairesini çok yüksek ve fahiş bedellerle kiralayan, sonra da Suriyeliler yüzünden ev kiralarının çok arttığından yakınan ev sahiplerini ve kendilerine sorsanız hemencecik kardeşlik anlatısına sarılıp, sevap işlediği için gururlanan nicelerini hatırlattı. Tanesini altmış liradan aldığını iddia eden yağmurlukları, seksen liraya satmaya çalışan konuşkan satıcıdan öğrendiğimize göre iki sınır arasındaki tampon bölgede bir günde yaklaşık iki ila üç bin kişi toplanmıştı. Bunların kimisi Meriç’in sularının daha sığ olduğu bilinen sınır köylerinden karşı tarafa geçmeye çalışırken, diğerleri etten bir duvar halinde Yunanistan’ın sınırı açmasını bekliyordu. Gelenlerin çoğu zaten garibandı; bu yüzden bazılarına yağmurlukları kendi aldığı fiyattan sattığını söyledi. Bütün bu olanların insani bir dram olduğunun altını çizse de kendisi de on yıldır Edirne’de yaşayan bu kişinin en büyük korkusu, bu insanların ne Yunanistan’a ne geldikleri yere gidemeyip, yabancıların ve öğrencilerin gözdesi, turistik, güzel bir yer olarak tarif ettiği Edirne’de kalmaları ve şehrin dokusunu bozmaları idi.
Gece yarısına doğru Edirne’nin merkezine dönerken Avrupa’ya gitmek isteyenler küçük gruplar halinde gelmeye devam ediyordu. Şehrin içinde de çoğunluğu çocuklu ailelerden oluşan ve sınıra doğru yürüyen insanlar gördük. Bu grupların, daha önce gördüğümüz slogan atan gençlerle karşılaşması durumunda neler olabileceğini düşündük. Nitekim ertesi gün, Türkiye’nin bambaşka bir noktası olan Elbistan’da, Mehmetçiğe destek gösterisi ardından Suriyelilere karşı linç girişimi olduğu haberi yapıldı, daha sonra haber yayından kaldırıldı [4] ve halk, provokatörlerin oyununa gelmemesi konusunda uyarıldı. [5] Bu tür karşılaşmaların Türkiye’nin farklı yerlerinde nasıl sonuçlar doğurabileceği konusunda henüz net bir resim çizmek mümkün olmasa da kısa vadeli politikaların halk nezdinde “tüm Suriyeliler gidecek” gibi büyük beklentiler yaratabileceğini unutmamak gerek.
Yaklaşık bir saat sonra Pazarkule’ye geri döndüğümüzde, Emniyet tarafından yolun sınıra yaklaşık 2,5 kilometre kala Karaağaç sapağından kapatıldığını gördük ve ilerlememize izin verilmedi. Sınırın kapatıldığını ve geçmek için Kapıkule’ye gitmemiz gerektiğini söyledi. Bu sırada göçmenleri de geri çeviriyorlar, insanlar yol kenarlarında, köprü altlarında, duraklarda ya da saçakların altında yağmurdan korunmaya çalışıyordu. Bu insanların bir kısmı Edirne yönüne dönmüşlerdi. Daha sonra aldığımız bilgiye göre o gece kadın ve çocukların Edirne Yabancılar Barınma Evi ve Geri Gönderme Merkezi’nde konaklatıldıklarını öğrendik. Tampon bölgeye erişemediğimiz için UNHCR ya da Kızılay gibi örgütlerin ne gibi bir insani yardım süreci izlediklerine tanıklık edemedik.
Pazarkule’den Kapıkule’ye döndüğümüzde her yer daha sakindi, sağda park etmiş uzun tır konvoyları dışında yolda çok az insanla karşılaştık. Ama Avrupa Otobanına çıktığımızda durum tamamen değişti, İstanbul yönünden Edirne’ye doğru ilerleyen öbek öbek insanları fark ettik. Polis, Edirne’ye gelen araçları durdururken yayaları durdurmuyordu. Emniyet şeridinde yürüyen bu insanları görmek gerçekten zordu. Bir tarafta soğuk, bir tarafta araba çarpma tehlikesi altında puset iten çocuklu aileler, yağmurdan korunmak için çöp torbası giymiş gençler, durup çantalarını düzelten çocuklar… Hepsi yol kenarında, artan yağmurun altında ve gecenin karanlığında görünmez olmuşlardı…
Sonraki iki günde insanlar görünmez olmaya devam ettiler. Önce birer sayıya dönüştüler. Bu sayının ne kadar olduğunda kimse hemfikir olamadı. Türkiye’nin Cumhurbaşkanına göre 18 bin, [6] İçişleri Bakanına göre 47.113 kişi [7] sınırı geçti; Birleşmiş Milletler Göç Örgütü sınırda bekleyen 13 bin kişi [8] olduğunu, Yunanistan otoriteleri ise 9.600 kişinin sınırı geçmeye çalıştığını belirttiler. [9] Bu tutarsızlık içerisinde sayıların bir önemi de kalmıyor.
Göçmenler, mülteciler, sığınmacılar -nasıl ifade ederseniz edin- insanlar görünmez olmaya devam ediyorlar. Çünkü Meriç’in iki tarafında, Ege’nin iki yakasında hükümetler kendi çıkarları için araç kılıyorlar onları. Çünkü Meriç’in iki tarafında, Ege’nin iki yakasında kendi mülteci geçmişini unutmuş çoğunluklar bugün sınırlara yığılmış bu kişilerin de insan olduklarını unutuyorlar.
Renée Hirschon’dan [10] beri mübadele çalışan çoğu kişinin mübadele ile kaybolan birlikte yaşama kültürüne vurgu yapıyor olması, bu noktaya bir günde gelmediğimizi, bütün bunların da sadece şimdinin derdi olmadığını, arkamızda daha temizlenecek çok yer olduğunu maalesef hatırlatmıyor çoğunluğa. Bu nedenle insanlar görünmez olmaya devam ediyorlar…
Referanslar
[1] Eric Knecht, "At least 34 Turkish soldiers killed in air strikes in Syria's Idlib: Syrian Observatory", Reuters, Link: https://www.reuters.com/article/us-syria-security-toll/at-least-34-turkish-soldiers-killed-in-air-strikes-in-syrias-idlib-syrian-observatory-idUSKCN20L32S
[2] Orhan Coskun, "Turkey will no longer stop Syrian migrant flow to Europe: Turkish official", Reuters, Link: https://www.reuters.com/article/us-syria-security-turkey-migrants/turkey-will-no-longer-stop-syrian-migrant-flow-to-europe-turkish-official-idUSKCN20L33V
[3] NetBlocks, "Social media blocked in Turkey as Idlib military crisis escalates", netblocks.com, Link: https://netblocks.org/reports/social-media-blocked-in-turkey-as-idlib-military-crisis-escalates-r8VWGXA5
[4] “Çarşı Karıştı! Elbistan'da Suriyelilere linç girişimi”, Link: https://www.elbistanolay.com/haber/3681438/son-dakika-carsi-karisti-elbistanda-suriyelilere-linc-girisimi
[5] “Elbistanlı vatandaşlara önemli duyuru: Provokatörlerin oyununa gelmeyin”, Link: https://www.elbistanolay.com/haber/3681575/elbistanli-vatandaslara-onemli-duyuru-provokatorlerin-oyununa-gelmeyin
[6] “Sınırı geçen göçmen sayısı kaç oldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı”, link: https://www.cnnturk.com/turkiye/siniri-gecen-gocmen-sayisi-kac-oldu-cumhurbaskani-erdogan-acikladi?page=1
[7] “Türkiye'den kaç göçmen ayrıldı? Bakan Soylu sayıyı açıkladı”, Link: https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/son-dakika-haberi-turkiyeden-kac-gocmen-ayrildi-bakan-soylu-sayiyi-acikladi/2
[8] “More than 13,000 Migrants Reported Along the Turkish-Greek Border” IOM, Link: https://www.iom.int/news/more-13000-migrants-reported-along-turkish-greek-border
[9] “Greek forces turn back attempts at border crossing”, ekathimerini.com, Link: http://www.ekathimerini.com/250092/article/ekathimerini/news/greek-forces-turn-back-attempts-at-border-crossing?fbclid=IwAR22F97DS0tJLtGiSR_pkw1R7sri-4KfNg7nHrIkQoa3a8SuKkw2thqRivs
[10] Hirschon, R. (1998). Heirs of the Greek catastrophe: the social life of Asia Minor refugees in Piraeus. Berghahn Books; Çeviri: Mübadele Çocukları. Tarih Vakfı Yurt Yayınları.