Yeni İletişim Teknolojilerinin Yarattığı Bir Mücadele Alanı Olarak Gerilla Medyası
Komünist bloğun çöküşüyle birlikte, dünya Marksist hareketinin zaten içinde bulunduğu kriz daha da derinleşti. Tarihin sonu, sınıf savaşımının sonu ve toplumsal antagonizmaların tümüyle ortadan kalktığı yönünde geniş bir propaganda zemini ortaya çıktı. Bir üçüncü yol olarak sunulan, sosyalizmi dışlayan fakat adı anılmasa da yine kapitalizme içkin bir teorinin temelindeki öğreti, komünizmin çöküşü ve enformasyon toplumunun doğuşuyla ilintili, toplumsal-ekonomik dönüşümlerle ve küreselleşme süreciyle birlikte antagonizmaların ortadan kalktığıdır. Artık sınırları olmayan bir siyaset, toplumda herkesin lehine işleyecek çözümlerin bulunabileceği bir “kazan-kazan siyaseti” olanaklıymış gibi gösterilmeye başlandı (Laclau ve Mouffe,2012: 18). Bu yeni siyasal-toplumsal projeksiyon bir yandan kapitalizmin yeni ismi olan neo-liberalizmin meşru zeminini hazırlarken diğer yandan, Hobsbawm’ın deyimiyle 1990’ların ilk yarısında biten yirminci yüzyıl yirmi birinci yüzyıla evrilirken kapitalizmin yeni olanaklarla donatıldığını ve ancak bu yeni olanakların beraberinde, tabiatına uygun olarak, yeni direniş ve mücadele alanları da açtığına şahit olduk, oluyoruz.

21. yüzyılın ilk çeyreğinde kavramsallaştırılmaya çalışılan bu yeni süreç, farklı kuramcılar tarafından farklı teorik temeller üzerine inşa edilmeye çalışılıyor. Kapitalizmin form değiştirerek büründüğü bu yeni dönemin adı, Baudrillard tarafından “Tüketim Toplumu”(1997), Bell ve Tourain gibi isimler tarafından “Enformasyon-Bilgi Toplumu”(1994), vb. kavramlarla telakki edilerek, Marksizm’in güncelliğini yitirdiği yönünde ortaya konan yaklaşımlar en azından şimdilik çok da gerçekçi görünmüyor. Hatta yirmi birinci yüzyılda Marksizme tüm zamanlardan daha fazla ihtiyaç duyulacak gibi.

Bu yazıdaki temel sorunsalımız, neo-liberal çağda kapitalizmin gelişimiyle beraber medyanın kapsam alanının ve kapitalist yeniden üretim için medya mecralarının kullanımının giderek arttığı-çeşitlendiği bir süreçte, kapitalizmin doğurduğu yeni ve alternatif medya mecralarının yine kapitalizme karşı bir direnç alanı olarak kullanılmasına örnek teşkil eden video aktivizm ya da gerilla medyasının dünyada ve Türkiye’de öne çıkan birkaç örneği üzerinden çözümlenmesi olacak. Küreselleşme olgusunun, ekonomik, sosyal ve siyasal düzeylerde homojenleşmeyi beraberinde getirdiği düşünülürse, benzer bir homojenleşme sürecinin izlerini medya üzerinden de sürmek (gerek tekelleşme gerekse medya metinlerinin tek tipleşmesi ve dolayısıyla egemen kültür ve ideolojinin yeniden üretilmesi) yaşadığımız süreçte olanaklıdır.
1990’ların ortalarından sonra video kameralarının yaygınlaşması ve daha ucuz elde edilebilir hale gelmesiyle, hatta bir süre sonra video çekebilen cep telefonlarının piyasaya sürülmesiyle birlikte video aktivizmini besleyen koşullar giderek daha da olgunlaştı. ABD’de Paper Tiger, Meksika’da Chiapas Media Project, Bolivya’da CEFREC, Hindistan’da Drishti Media Collective, İngiltere’de Undercurrents, İtalya’da Cadida, Türkiye’de Karahaber gibi örnekler videoyu hak ihlallerine karşı bir silah olarak kullanmaya başladılar.[1]
Bu yolla ana akım medya diye tanımlanabilecek medya organlarında haber değeri olmayan ya da haber içeriği ile belirli siyasal ve ticari çevreleri, başka deyişle egemenleri rahatsız edecek haber ve içeriklerin dolaşıma sokulması sağlandı. Bu pratik aynı zamanda çok temel bir hak olan yurttaşın haber alma özgürlüğü karşısında bir engel olarak ortaya çıkan medya tekellerinin haber ve içerik üretimine de bir karşı koyuş anlamına gelmekteydi. Kapitalist bir toplumsal formasyonda insanların kendi yaşamlarını hangi dolayımlarla ve nasıl anlamlandırdıkları ve bu anlamlandırma doğrultusunda ne tür eylemlere giriştikleri, bir başka deyişle kültürel pratiklerin siyasal alandaki uzantıları ve bunların birbirleriyle olan ilişkisi asli bir sorundur. Ancak bunu yaparken kültürel pratiklerin metalaşmış kültürel üretim, dağıtım ve tüketim döngülerinde ve medya kurumlarında yapısal olarak nasıl örgütlendiği, bu çerçevede hangi imgelerin örgütlendiği ve dolaşıma sokulduğu, hangilerinin bilinçli olarak engellendiği konusu ihmal edildiğinde hakikate ulaşamaz.[2] Tam da bu noktada üretilen kültürel metaların ya da haber içeriklerinin hangilerinin, nasıl dolaşıma sokulup sokulmayacağı doğrudan medyayı denetimi altında tutan ekonomik ve siyasal çevrelerin güdümündedir. Konvansiyonel medya karşısında yine kapitalist teknolojik gelişimin bir ürünü olarak ortaya çıkan yeni medya olanaklarının egemen medyaya ve onun temsil ettiği ideolojik içeriğe nasıl karşı koyduklarına dair ilk örneğimiz 1994 yılında Meksika’nın Chiapas Bölgesi’nde ülkenin yerli halklarından biri olan Maya’ların merkezi Meksika hükümetine karşı geliştirdikleri otonom yönetim talepleri doğrultusunda verdikleri mücadelenin yeni medya olanakları aracılığıyla tüm dünyaya duyurulması üzerine olacak. 1 Ocak 1994 yılında EZLN (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) önderliğinde Meksika Hükümeti’ne karşı otonom bir yönetim talebiyle başlatılan mücadele iki bakımdan önem arz etmektedir. Birincisi 1994 gibi bir tarihte dünya solunun neo-liberalizme karşı bir yeni savaş stratejisi geliştireceğine dair tartışmaların sıklıkla yaşandığı fakat kalıcı ve pratiğe geçirilebilecek çözümlerin bir türlü üretilemediği bir ortamda EZLN dünya neo-liberalizmine meydan okuyor.
Gerçekten de internetin dünyanın ücra bir köşesindeki küçük bir grup isyancının etkisini yüzlerce kere büyüten küreselleştirici iletişim gücü olmasaydı, 1994 yılındaki Zapatista ayaklanması hiçbir zaman yakın zamanlardaki anti-kapitalist hareketlere ilham kaynağı olamazdı. Bu anlamda EZLN kapitalist teknolojik gelişimin bir ürünü olan yeni medyayı yine kapitalist homojenleştirme ve yok etmeye karşı kullanmayı başardı. EZLN’nin gerçekleştirmiş olduğu bu video-aktivizm ya da yeni medya olanaklarını gerilla yöntemiyle kullanma yolu, sol için hem yeni medya olanaklarının mücadeleye evriltebileceğini gösterdi hem de tüm dünyada yeni bir umut oluşturdu. Zapatistalar’ın başarısının gerisinde büyük ölçüde iletişim stratejileri vardır; hatta ilk enformasyonel gerilla hareketi olarak tanımlanabilirler… Bu stratejinin esasını, Zapatistaların hem mesajlarını Chipas’tan (muhtemelen ormandan iletilmiyor olsa da) dünyaya taşımakta, hem de Meksika hükümetinin baskıcı amaçlarını kelimenin tam anlamıyla kuşatan, dünya çapında bir dayanışma grubu ağı oluşturmakta telekomünikasyonu, videoları, bilgisayara dayalı iletişimi kullanması oluşturmaktadır.

İletişim teknolojilerindeki gelişimle birlikte yaygınlaşan yani medya olanaklarının bir mücadele alanına dönüştürülerek egemen ekonomik, kültürel ve ideolojik yeniden üretime karşı koyma yolunda yeni medyayı bir tür gerilla medyasına çevirme konusunda vereceğimiz diğer bir örnek ise Türkiye’deki Çapul TV deneyimi. Geçtiğimiz Haziran ayında Türkiye tarihinde ender rastlanan hatta kendi özgünlüğü içinde tek olan Gezi Ayaklanması, çok farklı toplumsal formasyonları içine alan ve farklı direniş pratikleri ile ayaklanma ve direniş anlamında yirmi birinci yüzyıl deneyimlerine bir yenisini ekleyen bir süreci yaşattı. Bu ayaklanma sürecinin en çarpıcı direniş alanlarından biri de yeni medya olanaklarının kullanılması, böylelikle iktidarın medya ve bilgi üzerindeki denetiminin hem ideolojik ve kültürel hem de ekonomik manada kırılarak video aktivizm ya da gerilla medya yöntemlerinin kullanılmasıydı. Gezi Ayaklanması boyunca ana akım medya mecralarının ayaklanmanın yaşandığı alanlardan yayın yapmayarak başta yurttaşın bilgi edinme hakkı üzerinde bir kısıtlamaya gittikleri, yaptıkları yayınlarda da iktidarın ideolojik ve kültürel monizmine su taşıdıkları görüldü. Ancak ayaklanma boyunca ve daha sonrasında bireysel ve örgütlü bir biçimde yeni medya olanakları kullanılarak, iktidarın konvansiyonel ve yeni medya dolayımıyla topluma vermeye çalıştığı ideolojik algı, büyük ölçüde kırıldı. Bu deneyimin adı yukarıda EZLN örneğinde bahsettiğimiz video aktivizm ya da gerilla medya yöntemleri kullanarak yeni medya olanaklarını bir direniş mevzisine çevirmekle mümkün oldu. Milyonlarca insanın sokaklarda devletin zor aygıtı ile karşılaştığı bir süreçte, iktidar ve sermaye çevrelerince sarılmış medyanın kamusal yayıncılıktan uzaklaştığı ve yurttaşların tek haber alma kaynağının video aktivistlerin bireysel ya da örgütlü bir biçimde yaptıkları yayınlar olduğuna hep birlikte tanıklık ettik. Video aktivizm ya da gerilla medyası olarak tanımlanabilecek bu alternatif medyaya en iyi örnek Çapul TV oldu. Çapul TV’yi gerilla medyası olarak nitelememizin üç önemli sebebi var. Birincisi, iktidar aygıtının her türlü ideolojik ve kültürel saldırısına karşı alternatif bir yayın yapıldı. Bu da medya tekellerinin manipülasyonunun ve iktidarı tekrar üretme üzerine kurulu olan ideolojik üretimlerine bir karşı koyuşa tekabül etmektedir. İkincisi ise sürekli ve nitelikli bir yayın için büyük sermaye gruplarının ya da siyasi iktidarın desteğini, daha doğrusu sahipliğini gerektiren kurulumlarla değil günlük hayatın bir parçası haline gelen internet bağlantısı ve cep telefonu ile yayın yapılması mümkün hale geldi. Bu, direnişçilerin siyasi iktidarın doğrudan ya da dolaylı denetiminden, profesyonel aracıların çarpıtıcı, pasifleştirici etkisinden kurtulmasını sağladı. Direnişçiler, hayatın pasif seyircisi değil aktif öznesi haline geldiler. Bir üçüncüsü ise medya, direkt olarak, sahiplik ilişkilerini içine alan ve ana akım medya araştırmalarında öne sürüldüğü gibi medya dolayımı ile üretilen imgelerin ekonomik süreçlerden bağımsız düşünülemeyeceği ortaya çıktı. Verili koşullarda muhalif bir medyanın ücretli emeğin gerektirdiği ekonomik motivasyonu sağlamasının pek mümkün olmadığı ortadadır. Bu süreçte peşi sıra kapanan ya da iktidarın eline geçen, egemen medya ile aynı “teknik” kulvardaki muhalif medya organları, yeterince deneyime sahip oldu. Birkaç örnekle sınırlandırdığımız gerilla medya deneyimleri gittikçe yaygınlık kazanmakta. Gerilla medyanın yaygınlaşması, öncelikle yeni teknolojik olanaklar bağlamında gelişen yeni medya alanının yirmi birinci yüzyılda yeni ve zorunlu bir mücadele alanı olarak kendini hissettirmesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca yeni medya üzerinden geliştirilecek bu mücadele alanı bir yandan sermaye ve medya ilişkilerinin yerinden edilmesi ve tüm toplumsal formasyonların iktidarın ekonomik ve siyasal anlamda tekçi medya organlarına hapsolmak zorunda olmadıklarını ve kendi içerik ve kültürlerini oluşturabileceklerini gösterirken diğer yandan da kendi içeriklerini üretebilmek için medya tekellerinin sahip oldukları ekonomik alt yapıya sahip olmadan da bunun gerçekleştirilmesinin olanaklı olduğunu gözler önüne sermektedir. Sonuç yerine, 21. yüzyılın başlarında bilişim kapitalizminin yaşandığı bir dönemde başta sol muhalefet olmak üzere yeni medya olanaklarının sosyal hayatta bir mücadele alanına nasıl dönüştürüleceklerine dair mevcut pratiklerden de yararlanarak yeni deneyimler yaratmalarının zorunluluğu ortadadır. Yani teknoloji alanının, özellikle yeni medyanın kullanımı, dışlanması ya da salt teknolojik determinizme varan bir düzeyde pratik mücadeleler olmadan teknolojinin kendi başına bir mücadele alanı olduğu yönündeki yaklaşımlardan kaçınmak ve mevcut olanakları yukarıda bahsetmeye çalıştığımız örneklerde olduğu gibi birer mevzi, birer mücadele alanına çevirmek yeni bir toplumsal tahayyül için zorunludur.

Kaynakça
 
Barış Çakmur “Kültürel Üretimin Ekonomi Politiği,Kültürün Metalaşmasında Genel Eğilimler” Kültür ve İletişim,1998,.yaz.
Baudrillard, J. (1997), Tüketim Toplumu, 4. Basım, Çev, Ferda Keskin, Hazal Delice çaylı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.
Castells, M.(2006). Kimliğin Gücü, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür. İstanbul:BilgiÜniversitesi Yayınları
Laclau.E.,Mouffe.C.(2012).Hegemonya ve Sosyalist Strateji,Radikal Demokratik bir Politikaya doğru.İstanbul,İletişim
Wayne. M.(2006).Marksizm ve medya araştırmaları, Anahtar Kavramlar Çağdaş Eğilimler.İstanbul,Yordam Kitap.
http://www.binghamton.edu/fbc/commentaries/archive-2014/376en.htm çev,Pınar Atalay.Erişim Tarihi:06.06.2014
http://www.sendika.org/2014/06/gezinin-emaneti-bir-gerilla-medya-capul-tv-ali-ergin-demirhan/ Erişim Tarihi:06.06.2014

[2] Barış Çakmur “Kültürel Üretimin Ekonomi Politiği,Kültürün Metalaşmasında Genel Eğilimler” Kültür ve İletişim,1998,.yaz,s,116