21. yüzyılın ilk çeyreğinde kavramsallaştırılmaya çalışılan bu yeni süreç, farklı kuramcılar tarafından farklı teorik temeller üzerine inşa edilmeye çalışılıyor. Kapitalizmin form değiştirerek büründüğü bu yeni dönemin adı, Baudrillard tarafından “Tüketim Toplumu”(1997), Bell ve Tourain gibi isimler tarafından “Enformasyon-Bilgi Toplumu”(1994), vb. kavramlarla telakki edilerek, Marksizm’in güncelliğini yitirdiği yönünde ortaya konan yaklaşımlar en azından şimdilik çok da gerçekçi görünmüyor. Hatta yirmi birinci yüzyılda Marksizme tüm zamanlardan daha fazla ihtiyaç duyulacak gibi.
Bu yazıdaki temel sorunsalımız, neo-liberal çağda kapitalizmin gelişimiyle beraber medyanın kapsam alanının ve kapitalist yeniden üretim için medya mecralarının kullanımının giderek arttığı-çeşitlendiği bir süreçte, kapitalizmin doğurduğu yeni ve alternatif medya mecralarının yine kapitalizme karşı bir direnç alanı olarak kullanılmasına örnek teşkil eden video aktivizm ya da gerilla medyasının dünyada ve Türkiye’de öne çıkan birkaç örneği üzerinden çözümlenmesi olacak. Küreselleşme olgusunun, ekonomik, sosyal ve siyasal düzeylerde homojenleşmeyi beraberinde getirdiği düşünülürse, benzer bir homojenleşme sürecinin izlerini medya üzerinden de sürmek (gerek tekelleşme gerekse medya metinlerinin tek tipleşmesi ve dolayısıyla egemen kültür ve ideolojinin yeniden üretilmesi) yaşadığımız süreçte olanaklıdır.
İletişim teknolojilerindeki gelişimle birlikte yaygınlaşan yani medya olanaklarının bir mücadele alanına dönüştürülerek egemen ekonomik, kültürel ve ideolojik yeniden üretime karşı koyma yolunda yeni medyayı bir tür gerilla medyasına çevirme konusunda vereceğimiz diğer bir örnek ise Türkiye’deki Çapul TV deneyimi. Geçtiğimiz Haziran ayında Türkiye tarihinde ender rastlanan hatta kendi özgünlüğü içinde tek olan Gezi Ayaklanması, çok farklı toplumsal formasyonları içine alan ve farklı direniş pratikleri ile ayaklanma ve direniş anlamında yirmi birinci yüzyıl deneyimlerine bir yenisini ekleyen bir süreci yaşattı. Bu ayaklanma sürecinin en çarpıcı direniş alanlarından biri de yeni medya olanaklarının kullanılması, böylelikle iktidarın medya ve bilgi üzerindeki denetiminin hem ideolojik ve kültürel hem de ekonomik manada kırılarak video aktivizm ya da gerilla medya yöntemlerinin kullanılmasıydı. Gezi Ayaklanması boyunca ana akım medya mecralarının ayaklanmanın yaşandığı alanlardan yayın yapmayarak başta yurttaşın bilgi edinme hakkı üzerinde bir kısıtlamaya gittikleri, yaptıkları yayınlarda da iktidarın ideolojik ve kültürel monizmine su taşıdıkları görüldü. Ancak ayaklanma boyunca ve daha sonrasında bireysel ve örgütlü bir biçimde yeni medya olanakları kullanılarak, iktidarın konvansiyonel ve yeni medya dolayımıyla topluma vermeye çalıştığı ideolojik algı, büyük ölçüde kırıldı. Bu deneyimin adı yukarıda EZLN örneğinde bahsettiğimiz video aktivizm ya da gerilla medya yöntemleri kullanarak yeni medya olanaklarını bir direniş mevzisine çevirmekle mümkün oldu. Milyonlarca insanın sokaklarda devletin zor aygıtı ile karşılaştığı bir süreçte, iktidar ve sermaye çevrelerince sarılmış medyanın kamusal yayıncılıktan uzaklaştığı ve yurttaşların tek haber alma kaynağının video aktivistlerin bireysel ya da örgütlü bir biçimde yaptıkları yayınlar olduğuna hep birlikte tanıklık ettik. Video aktivizm ya da gerilla medyası olarak tanımlanabilecek bu alternatif medyaya en iyi örnek Çapul TV oldu. Çapul TV’yi gerilla medyası olarak nitelememizin üç önemli sebebi var. Birincisi, iktidar aygıtının her türlü ideolojik ve kültürel saldırısına karşı alternatif bir yayın yapıldı. Bu da medya tekellerinin manipülasyonunun ve iktidarı tekrar üretme üzerine kurulu olan ideolojik üretimlerine bir karşı koyuşa tekabül etmektedir. İkincisi ise sürekli ve nitelikli bir yayın için büyük sermaye gruplarının ya da siyasi iktidarın desteğini, daha doğrusu sahipliğini gerektiren kurulumlarla değil günlük hayatın bir parçası haline gelen internet bağlantısı ve cep telefonu ile yayın yapılması mümkün hale geldi. Bu, direnişçilerin siyasi iktidarın doğrudan ya da dolaylı denetiminden, profesyonel aracıların çarpıtıcı, pasifleştirici etkisinden kurtulmasını sağladı. Direnişçiler, hayatın pasif seyircisi değil aktif öznesi haline geldiler. Bir üçüncüsü ise medya, direkt olarak, sahiplik ilişkilerini içine alan ve ana akım medya araştırmalarında öne sürüldüğü gibi medya dolayımı ile üretilen imgelerin ekonomik süreçlerden bağımsız düşünülemeyeceği ortaya çıktı. Verili koşullarda muhalif bir medyanın ücretli emeğin gerektirdiği ekonomik motivasyonu sağlamasının pek mümkün olmadığı ortadadır. Bu süreçte peşi sıra kapanan ya da iktidarın eline geçen, egemen medya ile aynı “teknik” kulvardaki muhalif medya organları, yeterince deneyime sahip oldu. Birkaç örnekle sınırlandırdığımız gerilla medya deneyimleri gittikçe yaygınlık kazanmakta. Gerilla medyanın yaygınlaşması, öncelikle yeni teknolojik olanaklar bağlamında gelişen yeni medya alanının yirmi birinci yüzyılda yeni ve zorunlu bir mücadele alanı olarak kendini hissettirmesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca yeni medya üzerinden geliştirilecek bu mücadele alanı bir yandan sermaye ve medya ilişkilerinin yerinden edilmesi ve tüm toplumsal formasyonların iktidarın ekonomik ve siyasal anlamda tekçi medya organlarına hapsolmak zorunda olmadıklarını ve kendi içerik ve kültürlerini oluşturabileceklerini gösterirken diğer yandan da kendi içeriklerini üretebilmek için medya tekellerinin sahip oldukları ekonomik alt yapıya sahip olmadan da bunun gerçekleştirilmesinin olanaklı olduğunu gözler önüne sermektedir. Sonuç yerine, 21. yüzyılın başlarında bilişim kapitalizminin yaşandığı bir dönemde başta sol muhalefet olmak üzere yeni medya olanaklarının sosyal hayatta bir mücadele alanına nasıl dönüştürüleceklerine dair mevcut pratiklerden de yararlanarak yeni deneyimler yaratmalarının zorunluluğu ortadadır. Yani teknoloji alanının, özellikle yeni medyanın kullanımı, dışlanması ya da salt teknolojik determinizme varan bir düzeyde pratik mücadeleler olmadan teknolojinin kendi başına bir mücadele alanı olduğu yönündeki yaklaşımlardan kaçınmak ve mevcut olanakları yukarıda bahsetmeye çalıştığımız örneklerde olduğu gibi birer mevzi, birer mücadele alanına çevirmek yeni bir toplumsal tahayyül için zorunludur.