İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek

İşkence antik çağlardan beri, cezalandırmak, bilgi edinmek, itiraf ettirmek, delil elde etmek amaçlı kullanılan bir yöntem olmuştur. İnsanlık, işkenceyi tümden yenemese de işkenceye karşı verilen mücadelelerde önemli bir mesafe kaydetti.

“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek.”

Sol-Kürt muhalif anma takviminin yoğunluğu ve bu takvime uymanın dışarıda olmadığı kadar içeride (hapishanede) politik tutsak kimliğinin gereği sayılması, bu sloganı en sık atılan sloganlardan biri haline getirmiştir. Cezaevi ziyaretlerinde duvarları delip bir daha gitmemek üzere kulağınıza ulaşır.

Bu slogan aynı zamanda bir ithamdır. Cezaevi yönetimi, gardiyanı, askeri, polisi, yani devletin gücünü kullanan, şiddet araçlarını elince bulunduran herkese karşı yapılan bir ithamdır. “İşkence yapıyorsunuz, insanlık suçu işliyorsunuz”un ifşasıdır. “Katil devlet” demek gibi sert tepkilere yol açar ve tek başına bu slogan cezaevi düzenini bozduğu gerekçesi ile defalarca hücre cezalarına varan  disiplin cezası alınmasına sebebiyet vermiştir.[1]

İşkence suçtur, işkence görmeme haktır.

İşkence görmeme hakkı, istisnası olmayan mutlak bir haktır. Mevzuatta öldürme eylemi için çokça hukuka uygunluk nedenleri, istisnalar vardır.[2] Ancak işkence eyleminin “ama, lakin, bu halde”si yoktur.

Polisin zor kullanma yetkisi kapsamında da işkence ve kötü muamele yasağı geçerlidir. Ancak polisin müdahale yetkisini kullanırken sıklıkla işkence ve kötü muameleye başvurduğu da bir gerçektir.

İşkenceyi Bitirdik, Kötü Muamele Deyiniz Bari!

CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) sisteminde gönüllü müdafilik[3] yapan genç meslektaşımız, görüşme yaptığı sanığın uğradığı işkenceyi kayda geçmeye çalışır.

Türkiye’de işkencenin adli tıp raporlarına geçtiği vakalar o kadar azdır ki, avukatlara çok iş düşer. Hâlâ gözaltında olan, işkencecilerin gözetimi altında olan kişinin işkence gördüğünü söylemesi, gözaltı evraklarına kayıt düşmesi hiç de kolay değildir. İşkence ve kötü muamele iddiası varsa bu iddiayı tutanağa geçmek, hele iddiayı destekleyen fizikî bulgular (darp izleri) var ise bunları tek tek tutanağa kaydettirmek avukatın, hatta tanık olan herkesin sorumluluğudur.

Lakin ne hadsizliktir! CMK avukatının görevi ifadeye girmek, zorunlu prosedürü yerine getirmektir. Tecrübesizliğine verilir. Biraz korkutma biraz nasihatle sorun çözülecektir. Genç avukat sınırını bilecek ve öğrenecektir. Okuduğu mevzuat metinleri, baro eğitimleri sorumlulukları… Genç avukat ısrar eder.

“İşkence yok artık, işkence değil kötü muamele de bari avukat bey.” Kötü muamele denen işkence izleri tutanağa geçmez sonuçta. Çarpılan duvarın sertliği karşısında, çaresizliğin sessizliği ile olay mahalli terk edilir.

İşkencenin belgelenmesinde, ispat edilmesinde hayati önemi olan İstanbul Protokolü[4] neredeyse hiç yokmuş muamelesi görmektedir.

İşkence suçunun yargılaması (yapılacak ise), çoğunlukla, eziyete (kötü muamele) ilişkin maddeden yapılır. Eziyet suçunu düzenleyen TCK 96. maddesinde suçun cezası iki ila beş yıl arasıdır. Tabii mağdursanız ve çok şanslı değilseniz, işkence iddianız size karşı memura mukavemet suçlaması olarak geri döner.

Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinde işkence, “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenir. İşkencenin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Bu suçun ihmalî davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz, zamanaşımı işlemez. Ayrıca CMK madde 148’e göre işkence ile elde edilen bilgiler delil olarak değerlendirilmez. 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında izin alınmadan kamu görevlisi hakkında soruşturma başlayamazken, işkence suçunun soruşturulması izne tabi değildir. Eziyet suçunda ise mağdura yönelik bu güvenceler çoğu yoktur.

İşkenceye Sıfır Tolerans

80’ler ve 90’ların ifade ve itiraf alma amacı öncelikli, uzmanlaşmış işkence birimleri tarafından yapılan işkencelerinden sonra, 2000 yılı milenyum çağında vesayeti bitirmek üzere gelen yeni iktidar ile işkence bitecekti. Hele ki AB uyum yasaları paketlerinin[5] günaşırı çıktığı bir dönemde, hakkında en çok işkence şikâyeti yapılan ülkelerden olmamalıydık. “İşkenceye sıfır tolerans anlayışıyla geleceğe yürü”nüyordu. Yeni Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu yapıldı. İşkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin yargı süreçleri acele işlerden sayıldı. Bu suç nedeni ile oluşan zararın sorumlu personelden alınmasına dair düzenleme yapıldı. İşkence suçunun siyasi, felsefi, ırki ve dinî saikla işlenmesi toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi halinde insanlığa karşı suç sayılacağı, zincirleme işlenemeyeceği, işkence riskinin geri verme engeli olacağı (bu madde 2016 yılında kaldırıldı), işkence suçunda evrensel yargı yetkisi (hangi ülkede işlenirse işlensin yargılama konusu olabileceği), gözaltında avukat güvencesi, gözaltı sürelerinin kısaltılması ve benzeri düzenlemeler uyum süreci yasalarında yer aldı.

Sıfır tolerans gereği işkenceciler yargılanacaktı.[6] Son yirmi yılda ne çok tekrar eden bir tümce “sıfır tolerans”. Birileri bunu ısrarla tekrarladıkça, ülkede işkencenin varlığını, yaygınlığını, sürekliliğini unuttuk sanki. AB ilerleme raporlarında da “endişe içerisinde” sıkça bahsi geçer.

AKP dönemi aynı zamanda devletin (veya iktidar biçimlerinin) neoliberal iktisat politikalarının belirlenimi altında kısmen yeniden düzenlendiği dönem. DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı)[7] gibi özel laboratuvarlardaki işkence uygulamaları ne âlemdedir bilinmez. Türkiye’nin işkence pratiği, deneyimi her “yeni” iktidarın otomatik devir listesindedir. Bu devletin %80’i bilmediklerimizden oluşur. Bu tip işkence merkezlerinin bildiğimiz kadarıyla aktif olmaması (veya form değiştirmesi) işkenceyi ortadan kaldırdık söylemi için yeterli sayılmış, “ama eskisi gibi işkence yok” denmesini kolaylaştırmıştır. 12 Eylül’ün, işkence başlığında yarattığı yüksek çıtanın (falaka, elektrik verme, tecavüz, dışkı yedirme vb.) bu söylemde etkisi vardır elbet.

Kürt illerinde sadece çözüm süreci (girişimi) döneminde, kısmen kesintiye uğrayan, asıl olarak sindirme, terbiye, ceza amaçlı kesintisiz devam eden işkence vakaları da bu algı politikasının önüne set olamamıştır.[8] Bu algı işkencenin adıyla ifade edilmemesine, adıyla yargılama konusu yapılmamasına sebep olmuştur.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2019 yılı Türkiye’de Hak İhlalleri Raporu İHD Dokümantasyon Birimi’nin verilerine göre, 2019 yılında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muamelelere uğradığını iddia eden kişi sayısı 1.477’dir. Adalet Bakanlığı verilerine göre de işkence ve eziyet vakalarının bir önceki yıla göre artış gösterdiği saptanmıştır. Bakanlık verilerine göre 2.196 kişi hakkında açılan soruşturmalarda 1.035 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre 2020 yılının ilk on bir ayında, TİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 573 kişi başvurmuş, başvuranların 295‘i aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini belirtmişlerdir.

Avrupa Birliği 2020 Türkiye raporunda ise Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, kötü muamele suçundan 1.618 kişi aleyhine dava açılmış; 2019’da bu kişilerden sadece 320'si hüküm giymiştir.

Cezasızlık pratiği, İHD, TİHV gibi kurumların kriminalize edilmesi, işkence ve eziyet iddiasında devlet düşmanı olarak fişlenme korkusu gibi nedenlerin bu kurumlara yapılan başvuruların sayısını azalttığı da düşünülmektedir. Bu yazı yazılırken Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Hakkında Kanun Teklifi içinde, İçişleri Bakanlığı ve valilere sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini durdurma, kayyım atama, malvarlığını dondurma yetkisinin verildiği yasa tasarısına dair haberler basında yer aldı. İtlaf ve imha politikasına dernekler ve STK’lar da eklenmiş oldu.

Dönem, toplumsal olaylara müdahale sırasında yakalama, gözaltı işlemleri, ev aramalarında[9], cezaevlerinde işkencenin yaygın ve görünür olduğu bir dönemdir artık. Toplumsal olaylarda uygulanılmasından kaçınılmayan, rasgele olmayan şiddet aynı zamanda toplumu yönetme yöntemi olarak kullanılır. En yaygın işkence yöntemi olarak fiziksel iz bırakmayan ama can yakıcı etkisi tartışmasız cinsel istismar uygulanır.

Ama adına işkence denmez tabii. Hepsi kolluğun zor kullanma yetkisi kapsamındadır. “Zor kullanma yetkisi” kapsamında öldürülür, işkence edilir. Hiçbiri işkence vakası hakkında etkin bir soruşturma yürütülmez. Gizli yapılan, inkâr edilen, delilleri yok edilen işkence artık sokakta, evde, tutukevindedir. Canlı izlenir, televizyon ekranındadır kimi zaman. Muktedirin yok dediğinin yok olduğu, var dediğinin var olduğu dönemler.

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası işkence görmüş sanık görüntülerinin televizyonlarda boy boy yer alması “düşmana” işkence edilebileceğine dair arkaik bilince hitap eder.

Gezi protestoları dönemindeki toplu gözaltılar, Dikmen’de yaşayan Alevi teyzenin, “asla kendisinden olmayan(!) bir kadının” gözaltı sırasında cinsel istismara uğradığını küçük harflerle anlatışı, türbanlı kadına bile yaptılar demesindeki şaşkınlığı…

İşkencenin toplu yapıldığı, herkesin aynı muameleye maruz kaldığı, mağdur olduğu yerde “işkence gördüm” fikrinin zihinlerden hızla uzaklaştırılması, işkence şikâyetinin ifadelere dahi geçmemesi başka bir sorundur.

Çıplak Arama İşkence Yöntemidir

Cezaevleri çıplak arama iddiaları (aslında gerçekliği) üzerine yaşanan tartışmalarda, hükümet temsilcilerinin zinhar “çıplak arama diye bir şey yok” açıklamaları, mağdurların yaşadıklarını sosyal medya üzerinden anlatmaya başlamaları ile mevzuata uygun “hassasiyetle uygulanan istisnai bir yöntem”e evrildi.[10] Oysaki çıplak arama mevzuatta 5275 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelikte[11] yer alan ve cezaevine girişte çoğu zaman keyfî biçimde, işkence amaçlı uygulanan bir yöntemdir. Kimi zaman mağdurun itirazına, direncine göre uygulanmasından vazgeçilen bir yöntemdir. AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’nin çıplak aramanın mütedeyyin kadınlara uygulanmasına asla izin verilmeyeceği açıklaması, çıplak aramanın işkence görmeme hakkı kapsamında değil de çoklukla kadın bedenin “kutsallığı” üzerinden tartışılması başka sorunlara da işaret eder. Çıplak arama ciddi ve makul şüphe halinde, suç eşyası bulundurma ihtimaline karşı uygulanabilen bir yöntem. Amaç cezaevi güvenliğini sağlamak ise teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde diğer arama yöntemleri (x-ray, el dedektörleri vs.) yerine bu yöntemde ısrar düşman infaz hukuku uygulamasıdır.

Hele de vücut bütünlüğüne doğrudan müdahale demek olan bu yöntemin yargısal ön denetim (hâkimlik kararı) olmadan uygulanması keyfilik içermektedir. Temel hak ve özgürlüklerden olan vücut bütünlüğünü koruma, eziyet ve işkence görmeme haklarına getirilen yasal bir sınırlama maddesi olarak çıplak arama, işkence suçunun istisnası olamayacağı kuralının da ihlalidir.

Anayasa Mahkemesi’nin konuya temel bir hakkın ihlali noktasından bakmayan, mağdurun ispat yüküne odaklanan kararını hukuka uygun bir karar olarak değerlendirmek mümkün değildir.[12]

Adalet Bakanlığı’nın açıklamasında iki yıl içerisinde sadece on vakada çıplak arama sırasında uyuşturucu madde ve sim kart bulunduğuna dair açıklaması uygulamanın hiçbir meşruluğunun olmadığının kanıtıdır. Bakanlık son açıklamalarında “detaylı arama” kavramını kullanarak aramanın “çıplak”lık kısmını görünmez yapabildiğine inanıyor olabilir.

İçişleri Bakanlığı’nın, 31 Ekim 2017 tarihli, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün "Gözaltında Türkiye’de Polis İşkencesi ve İnsan Kaçırma” başlıklı raporuna[13] ilişkin basın açıklamasında terörist faaliyetleri önlemek için her türlü tedbire başvurulacağına dair savunması, işkence iddiaları karşısında devletin, iktidarların kadim politikasının özetir. “Düşmana işkence yapılması meşrudur.”


[1] Anayasa Mahkemesinin 26/12/2013 Tarihli ve E: 2013/67, K: 2013/164 Sayılı Kararı.

[2] 5237 sayılı kanun 24, 25, 27. maddeleri 2559 sayılı Polis ve Vazife Selâhiyet kanunu Zor ve silah kullanma Madde 16 – (Değişik:2.6.2007 –5681/4 s.K.) Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silah kullanmaya yetkilidir.3713 sayılı Terörle Mücadele kanunu Ek Madde 2 – Ek Madde 2 – (Ek : 29.8.1996 – 4178/3 s.K.) (Ek Md. 2 Anayasa Mahkemesi’nin 19.1.2001 günlü R.G.’de yayımlanan 6/1/1999 gün ve 68/1 sayılı kararı ile R.G.’de yayımından itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere iptal edilmiştir. Yeniden düzenleme:29.6.2006 –5532/16) Terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonlarda "teslim ol" emrine itaat edilmemesi veya silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kolluk görevlileri, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkilidirler.

[3] CMK 150. maddesi gereği alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalar ile çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olanlara istemleri aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Müdafiler baroların CMK sistemine kayıtlı avukatlardan atanır.

[4] İşkence ve kötü muameleye karşı etkin mücadele amacıyla oluşturulan ve 1999 yılı sonunda Birleşmiş Milletler’e sunulan İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için EI Kılavuzu için bkz. https://www.ttb.org.tr/eweb/istanbul_prot/ist_protokolu.html

[5] “Türkiye’de Siyasi Reform Uyum Paketleri ve Güncel Gelişmeler”, Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Haziran 2007, https://www.ab.gov.tr/files/pub/tsr.pdf.

[6] Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın yönetimindeki DAL (derin araştırma laboratuvarı) sorumlusu İbrahim Dedeoğlu Birtan Altınbaş’ı işkence ile öldürmekten yargılanacak ve ceza alacaktır. https://www.milliyet.com.tr/siyaset/adalet-beklemedi-5106567 ve https://www.ihd.org.tr/birtan-altunba-gt/

[7] https://tr.wikipedia.org/wiki/Derinlemesine_Ara%C5%9Ft%C4%B1rma_Laboratuvar%C4%B1 ve https://www.hurriyet.com.tr/gundem/dal-sorgu-bilgisi-yok-ama-belge-var-22455043

[8] “Güçlü olan egemen, düşman gördüğü kişi veya gruplara işkence uygulayarak daimi savaş halini diri tutar, böylece kendisine karşı olası tehditleri her daim bertaraf etmeyi amaçlar. İşkence egemen iktidarı tanımlayan rasyonel bir zorunluluğun ve planlanmış bir eylemin ifadesidir.” Ali Rıza Taşkale, “Saló: Politik Bir Aygıt Olarak İşkence”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 21, 2016.

[9] https://www.dw.com/tr/i%C5%9Fkence-ma%C4%9Fdurlar%C4%B1-anlat%C4%B1yor-uykudan-ba%C4%9F%C4%B1rarak-kalk%C4%B1yorum/a-55889972; https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/06/27/bestas-rojbin-cetine-kopekli-iskence-yapildi; https://www.birgun.net/haber/6-polisin-darp-ettigi-yurttas-yasamini-yitirdi-324323; http://www.diken.com.tr/vanda-olduren-linc-koylulere-iskence-eden-kollugun-tespiti-ile-ilgili-sorular/

[10] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/akpden-yeni-ciplak-arama-aciklamasi-belge-istediler-1799646 ve https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ciplak-arama-tartismasi-41693841 

[11] 2324 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik

Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım

MADDE 34-(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir: 1. a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlâl etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir. 1. b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır. 1. c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gö Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir. ç) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir.

[12] Elif Kaya kararı, Başvuru Numarası: 2014/266.

[13] İnsan Hakları İzleme Örgütünün açıklaması için bkz. https://www.hrw.org/tr/report/2017/10/12/310026