“Bitcoin Dünyayı Özgürleştirmeyecek, İnsanlara Eşitlik Getirmeyecek!”
Turan Sert ile Kripto Paralar Üzerine Söyleşi

Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Harvard Business School’daki eğitimlerinin ardından uluslararası firmalarda finans ve teknoloji alanında çeşitli pozisyonlarda yer alan ve yönetim danışmanlığı yapan Turan Sert’in blockchain ile ilgili Sorularla Blockchain isimli bir kitabı da var.[1] Bu söyleşide Turan Sert ile Thodex vurgunu sonrasında yeniden gündeme gelen ve Türkiye’de epey talep gören bu “yeni” ekonominin olanakları, devletlerle ilişkisi, sunduğu yeni fırsatlar hakkında konuştuk.

***

 

Kripto para ya da Bitcoin derken bir para biriminden mi söz ediyoruz?

Evet.

Bir devlet tarafından üretilmeyen bir para? Peki, değeri nasıl ortaya çıkıyor? Yani bir devlet tarafından da üretilmiyor ama aynı zamanda bir para biriminden söz ediyoruz, bu paranın değeri nasıl ortaya çıkıyor? Bunun değerini belirleyen şey ne?

Evet, paranın değerini belirleyen yedi-sekiz tane ana kriter var. Bu ana kriterler alışveriş aracı olarak kullanılıp kullanılamaması, parçalara bölünüp bölünememesi, rahatça taşınıp taşınamaması, bir değer tutma kabiliyetine sahip olup olmaması gibi sıralanabiliyor. Bunun yanında herhangi bir tanesinin diğeriyle aynı olması, kısıtlı sayıda olması gibi belli özellikleri var paranın. Ama “Paraya değer veren şey nedir?” dediğimizde değer tutabiliyor olması ve alışverişlerde kullanılıyor olması en kritik konulardan bir tanesi. Öncelikle şunu söylüyor olmak lazım: Para bir inanç sistemidir.

Bitcoin’e inanıyor musun?

Benim inanmam önemli değil, insanlar inanıyor. Şöyle söyleyeyim: serbestçe alınan satılan bir piyasada, insanların hür iradeleriyle, bir zorlanmaya muhatap olmadan, baskıya kapılmadan dünyanın her yerinde alım-satım yaptıkları ve tamamen dijital dünyada geçerli olan bir para. Şimdi buradaki, bizim kuşakların -bizim kuşaklar derken daha yaşlı kuşakların, daha ileri yaştaki kuşakların- algılamakta zorlandığımız şey şu, biz şanslı ve şanssız bir kuşağız. Şanslı kuşağız, çünkü biz dijital çağın öncesinde doğduk ve dijital çağın öncesini yaşadık. Ben ona Analog Çağ veya Fizikî Çağ diyorum. Fizikî, yani cisimlere gerçekten dokunabiliyorsun. Şu bardağı, klavyeyi tutuyorsun, fizikî olarak var, elle tutulur. Biz bunları gördük ve yavaş yavaş dijitale geçtik, dijitalleşmeye geçtik.

Dijitalleşmeye geçtiğimizde dijitalleşmenin bize inanılmaz faydaları oldu, kolaylık, rahatlık, hızlıca bir şeylere erişebilme, yani fizikî engellerin olmaması. Bunlar hep dijitalleşmenin en kritik parçaları. Ama dijitalleşme bir süreç olduğu için başta bir şeyi çözemedik. O da şu: Herhangi bir şekilde -paranın en önemli özelliği dedim ya, değer tutması- dijital dünyada değer tutmayı beceremedik. Beceremedik derken şunu kastediyorum: Hatırlar mısın bir zamanlar Napster vardı, MP3’ler vardı. İşte müzik dosyaları kopyalanabiliyordu, bütün müzik dünyasını değiştirdi. Dijital dünyanın bir olayı var, o da kopyalayabilme. Yani bir JPEG fotoğrafı kırk tane arkadaşına gönderebilirsin, internette yayımlayabilirsin, sağ tıklayıp kopyalarsın. Fizikî bir şey olmadığı için çok hızlı bir şekilde kopyalanabiliyor. Çok hızlı kopyalanan bir şey değer tutamaz, değer sahibi olamaz, çok fazla olduğu için. Bu kritik bir konu. İşte bu nedenle ekonomik ilişkilerde, dijital dünyada kopyalanmanın önüne geçmek için hep bir aracı kullanmak zorunda kaldık. Dijital dünyada para saklamayı nasıl yaptık? Bankada paramız vardı, banka bize aracı oldu, bankanın internet sitesine girdik, oradan -mesela- ben sana para gönderdim. Yani, değer dediğimiz kavram, hâlâ fizikî dünyadakinin bu dünyaya transferi, buradaki taklidi oldu. Halbuki dijital dünya, fizikî engel olmadığı için hem çok daha büyük hem de çok daha büyük potansiyelleri sağlayabilecek bir yer. Ama biz hep fizikî dünyada kaldık. Parada da öyle kaldık. Parada da hep diyoruz ya, “Kim var arkasında, birisi var mı?”

“Paranın arkasında bir değer var mıdır?” sorusu önemli değil mi?

Mesela dünyada en çok değer tutan, değer saklayan şey yüzyıllar boyunca altın olmuştu, altının nadir olması değerli olmasını sağlamıştı. Nadir olması da şöyle, zamana direnebilmesi, bozulmaması, ikinci kritik konu da kısıtlı olması. Çünkü altın tarih boyunca her zaman, -mesela şu anda bile hâlâ öyle- mevcut ne kadar altın varsa senede yüzde 1,5 ile 2,3 arası yeni çıkartılabiliyor. Çıkartılması çok zor. Bu ne sağlıyor biliyor musun? Bu, stabilite sağlıyor. İnsanların geleceği görebilmesini sağlıyor ve o nedenle altın hep değerli. On dokuzuncu, yirminci yüzyılda biliyorsun, bankalardaki banknot dediğimiz kâğıt paralar aslında şuydu: bankalar insanlara dediler ki, “siz evinizde altın tutmayın, getirin bankaya koyun, biz bunun karşılığı bunun sahibi olduğunuzu gösteren hisseler vereceğiz” ve biliyorsun bankacılık sistemi bunu ilk başlattığında önce özel bankaların çıkardığı paralar vardı, sonra devletler bir süre sonra dediler ki, “bu ekonomik olarak benim egemenliğim altında olmalı, siz bir kenara çekilin bakalım” ve devletler altın tutarak başladılar bu işe. Ama yavaş yavaş bundan ayrıldılar. Nedeni de çok basit: Altının olduğunda o kadarlık altına tekabül eden para basabiliyorsun. Halbuki devletlerin masrafı çok, gelirleri az. Bu nedenle devletler bu altın bazlı sistemden Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çıkmaya başladı ve dediler ki, “tamamını tutmuyoruz, belli bir kısmını tutuyoruz”. Sonra, en son Vietnam Savaşı’ndan sonra Nixon dedi ki, “ben altınla bağlarımı kopartıyorum”. Ondan sonrası para, bizim kullandığımız para, arkasında bir değer olmadan basılan para. Hani soruyorsun ya, “Bu Bitcoin’in arkasında bir değer var mı?” diye.

Değerini ne belirliyor diye soruyorum.

Şimdi değerini neyin belirlediğine geleceğim ama değerini ülkeler, ülkelerin değerini onların silah gücü belirliyor. Amerikan dolarının değerini belirleyen şey aslında “petro-dolar” denilmesine neden olan şeydir. Amerika’nın dünyada, özellikle Ortadoğu’daki askerî güçleri sayesinde oradaki düzeni sağlaması ve dünya ticaretini Amerikan doları üzerinden döndürmesinden gelen bir değeri var aslında. 

Amerika’nın askerî gücü, doların oradaki değerini nasıl belirliyor? Doların uluslararası ekonomik ilişkilerde tek para birimi olarak kullanılmasını onun askerî gücü mü sağlıyor?

Evet, askerî güç onu sağlıyor. 1970’lerde kurulan bu ABD ağırlıklı dünya ticaretinin şu anda sürdürülemeyen bir sistem olduğu söyleniyor. Nedeni de şu; eskiden dünyanın gayri safi milli hasılasının yüzde 25’i Amerika’dayken, dünya ticaretinin yüzde 85’i Amerikan dolarıyla dönüyordu. Şimdi, Çin’in yükselmesiyle birlikte Amerika’nın gayri safi yurtiçi hasıladaki payı yüzde 15’lere düştü. Ama ticaret hâlâ yüzde 85 Amerikan doları ile devam ediyor. Dolayısıyla bu çok sürdürülemeyen bir döngü.

Şimdi tekrar geri sarıyorum, Bitcoin’in değeri nereden geliyor? Dediğim gibi, insanların ona bir değer atfetmesinden geliyor. Bitcoin’e insanlar neden değer atfediyorlar? En kritik konu o. İnsanlar Bitcoin’e -mevcut parasal sistemdeki paralarda fiyat-para denir buna ya da bir başka deyişle itibari para, devletlerin bastığı para- o paralarda sıkıntı gördükleri için ve Bitcoin’de bu sıkıntıları, sorunları aştıklarını düşündükleri için değer biçiyorlar. Nedir o sorunlar?

Az önce “Bitcoin’e inanıyor musun?” sorusuna “İnsanlar inanıyor,” diye cevap vermiştin. Parasal sistemdeki paralara güvenmeyen insanlar, burada güvene dayalı bir ekonomik sistem mi kurdu?

Doğru, çok haklısın. Doğru, güven var ama önemli olan bu güven nasıl sağlanıyor sorusuna cevap verebilmek.

Dolara ya da paraya duyulan güvenle kripto paralara duyulan güven arasında mekanik bir fark var. İkisinin oluşma biçimleri birbirinden farklı. Dolara duyulan güvenin arkasında bir tür hegemonik ilişki var. Devletin gerek zor, cebir araçlarıyla, gerekse rıza araçlarıyla bu güveni tesis etmesi ama kripto paralar düzlemine çıktığımızda buradaki hegemonik ilişkinin çözülmüş ya da aşılmış olması gibi bir durum mu söz konusu? Kitapta söylediğin bir mutabakat meselesini böyle mi anlayalım, bir tür mutabakat mı sağlıyor bu güveni?

Doğru. O da şuradan geliyor. Mutabakat konusuna girdiğin için söylüyorum. Her tür sistemin bir şekilde yürümesi lazım ve genelde bunu merkezî otoriteler yürütüyor. Karar alma mekanizması, örneğin Amerikan dolarında Amerikan hükümeti, merkezî otorite, FED, Amerika’daki merkez bankalarının oluşturduğu yapı. Organizasyonlarda, tepedeki bir karar mekanizmasıyla bu sağlanırken, Bitcoin merkezsiz bir yapı olduğu için -mutabakat dediğin orada giriyor- bir uzlaşmayla hareket etmek zorunda. Diğer türlüsü merkezileşmeye gider. Merkezileşmeye gitmemesi için birbirinden bağımsız öğelerin beraberce çalışması gerekiyor. Böylece kendi içlerinde bir yönetim modeli olarak mutabakatı seçmişler.

Bu bir zorunluluk mu?

Sistemin kurulumu o şekilde, evet. Yani mutabakat olmazsa işlemez sistem, sistem mutabakat yoluyla işliyor. Az önce şunu söylüyordum: Neden değer biçiyor insanlar Bitcoin’e? Bitcoin, aşağı yukarı kripto dünyasının yarısı kadar, kalanı diğer kripto paralar. Ben Bitcoin üzerinden bahsediyorum. Bitcoin bu işin ilk başlayanı ve Bitcoin üzerinden değer konusunu anlatmakta fayda var. Neden Bitcoin’e değer atfediyorlar insanlar, altında az önce bahsettiğim bir değer var. Nedir o? Bitcoin’in emisyonu, yani basımı ilk günden itibaren belli. Ne kadar basılacağı, nasıl basılacağı. Şu anda yüzde 80’i, 18 milyonu basılmış durumda, toplamı 21 milyon. Bundan sonra arz-talep dengesi bakımından arzın ne kadar olacağını biliyorsun. Bir nevi az önce bahsettiğim altın gibi ama burada çok daha net ve rakamsal olarak geleceği biliyorsun –işte en büyük mesele olan güven bu şekilde çözülüyor. Halbuki fiyat paralarda bu yok. Zaten bunun olmadığını 2008’deki Amerika’daki gayrimenkul ipotekler krizinde, mortgage sürecinde yaşanan ve geçtiğimiz sene de aynı şekilde, korkunç şekilde para basılmasından biliyoruz. Para basılması nedir? Bir şey fazla olursa değeri düşer. Para basılmasının paranın değerini düşürme ihtimali var. İnsanlar bundan korkuyorlar. Yani “ben paramı dolarda tutarsam ileride bu çok para basımından dolayı oluşacak enflasyondan dolayı, paranın değer kaybından dolayı ben varlıklarımı kaybederim” riski var. Bitcoin’in bir bu özelliği var, miktarı belli. Aslında gelişmiş dünyadaki insanların kullanma nedenlerinden birisi o. Bunun dışında, bu belli bir kitleye hitap etmiyor aslında, her kitle için farklı farklı anlamları var, değer ifade edebilecek. O da ilginç. Mesela bir tanesi herhangi fizikî sınırla kısıtlı olmamasından sansüre uğramaması, herhangi bir sansüre uğramaması.

Sansürden kastın ne?

Sen şu an İran’a para göndermek istersen gönderemezsin Türkiye’den. Belli ülkeler kısıtlı, swift sistemi çalışmadığı için. Ama Bitcoin’de böyle bir engel yok. Yani her yerden her kişi bunu kullanarak birbirine para gönderebilir. Bu da bir başka değer önerisi Bitcoin’in. Bunlar temel olarak -aslında daha pek çok şey var ama- bunlar temel olarak şey. Ha, “Güvenli mi, güveni ne oluşturuyor?” diye sormuştun. Dediğim gibi geleceğe yönelik bir şey var, bir de şunu söylemekte, uzlaşma mekanizmasını açıklamakta fayda var. Şimdi tamamen dijital bir dünyadan bahsediyoruz. Dijital dünyada da bankaların sistemlerine saldırı olur, bazı şirketlerin müşteri bilgilerine saldırılır. Bu dijital dünyada çok olan bir şey. Bahsettiğimiz Bitcoin de dijital dünyada. Dolayısıyla güvenli mi, yarın öbür gün bir şey olur kaybolur mu?

Bitcoin sisteminin güvenliği en başından itibaren bunu “madencilik” denen kavramla sağlıyor. Dijital dünyada sistemin sağlıklı ve kesintisiz yürümesi için madenciler tarafından sistemin etrafına sur örülüyor ve bu sürekli yapımı devam eden bir sur. Bunun amacı dış dünyadan gelen ataklara karşı koymak. Şu anda malum, çok fazla konuşulan “Bitcoin çok fazla enerji harcıyor” lafları aslında buradan geliyor: Buna Bitcoin’in bir sıkıntısı diye de bakabilirsin. Bir taraftan kendini dış ataklardan korumak için baremi yükseltmesi diye de bakabilirsin. Şimdi Bitcoin güvenli mi? Evet, hiçbir şey yüzde 100 değildir bu arada, konuştuğumuz her şeyde mutlaka bir parça risk olduğunu unutmamak lazım, her zaman var, her zaman olacak ama şu anda görülen ve teoride 2009 yılından bugüne kadar Bitcoin sistemi herhangi bir şekilde durmadı ve herhangi bir atağa uğramadı. Bunun en önemli nedenlerinden biri dediğim gibi madencilik sisteminin oturmuş olması.

Soğuk cüzdan denilen uygulama da bu güvenlik tertibatının bir parçası mı? Thodex sürecinde okuduklarımı doğru anladıysam soğuk cüzdan, dijital dünyada sahip olduğun malvarlığını cebinde taşımanı sağlıyor, basit bir flash bellek içerisinde varlığını tutabiliyorsun

Maalesef soğuk cüzdan meselesi bu son olaydan sonra çok fazla gündeme geldi. Buna “kişisel cüzdan” demeyi daha doğru buluyorum, kişisel elektronik cüzdan. Şimdi soğuk-sıcak cüzdan kavramı aslında kripto para alım-satım platformları için kullanılan bir deyim. Kişiler için de kullanılır ama Thodex olayına değinerek bahsedersek, genelde kripto alım-satım platformları adı üzerinde, alım-satım işlerine aracılık eden platformlar, bu amaçla ortaya çıkıyorlar.

Exchange ofisleri gibi mi, bir tür borsa gibi mi?

Evet, exchange ofisleri gibi. Bir döviz büfesinden alıp-satıp vermek gibi de düşünebilirsin. Döviz büfesine TL’ni fizikî olarak gidip veriyorsun, karşılığında fizikî olarak dolar alıyorsun. Peki, burada ne alacaksın, ne yapıyorsun bir kripto para borsasında? Olan şu: bir bankada paran var. Kripto para platformunun da bir bankada hesabı var. Onun hesabına para gönderiyorsun, o parayı gönderdiğin anda bitti, exchange’in insafına kalmış durumdasın. Peki, exchange ne yapıyor? Ekranda web sitesinde girdiğin anda diyor ki, “Polat senin 1.000 lira paran var, hayırlı olsun, bunu göndermişsin. Ne yapalım?” Sen o 1.000 lirayla diyelim bir kripto para aldın, X para. Şimdi o para eğer hâlâ exchange’de duruyorsa, o zaman sen alım-satım platformunu sadece alım-satım için kullanmıyorsun, emanet için de kullanıyorsun. Yani sen paranı onlara emanet ediyorsun. Yani gerçekten aldı mı, inşallah aldı, bilmiyoruz onu, çünkü onlar “aldım” diyorlar. Alıp almadığını bilmiyoruz.

Alıp almadıklarını bilemiyor muyuz?

Sen sadece onların software’isin gösterdiği arayüzü görüyorsun. Alıp almadığını bilmiyorsun. Yeni bir teknoloji ve hukuki bir denetimi yok şu anda. En büyük sıkıntılardan biri hukuki denetiminin olmaması. Normal bir banka, -banka biliyorsun müşterilerin parasını tutar ve o nedenle de çok ciddi hukuki yükümlülükleri vardır- denetlenir, her şeylerine bakılır, paralar tam mı, değil mi? BDDK vardır, Merkez Bankası vardır. Her tür denetimden, kontrolden geçerler. Niye, çünkü müşteri parası tutarlar, başkasının parasını tutmak büyük sorumluluktur. Kripto para borsaları maalesef böyle değil. Şimdi yavaş yavaş geliyor. Ben burada devleti suçlamıyorum. Çünkü bu dünyanın her yerinde yeni bir teknoloji olduğu için onlar da anlamaya çalışıyorlar. Bu çok karmaşık bir teknoloji, sen de biliyorsun, bilen sayısı fazla değil. Çok hızlı da hareket etmez devletler, sonuçta inceleyip anlamaya çalışırlar. Zaten, şahsi fikrim bu Thodex ve diğer borsalarda sıkıntı çıkmasının nedeni, aslında nisan başında Merkez Bankası’nın düzenleme, yönetmelik çıkarması.

Madem girdik, oradan devam edeyim. Şimdi yasa, denetleme olması şu demek: Senden istenen birinci şey, sen müşterilerin paralarını düzenli bir biçimde tutuyor musun? Çünkü düzenlemede tüketiciyi korumak, halkı korumak, devletlerin birincil önceliği olmalı. Vergi almak vesaire gibi farklı şeyler de var ve kripto para platformları vergi veriyor zaten ama kazançlardan da vergi gibi bir yola gidilebilir, onu bilmiyorum, fakat bu düzenlemeler henüz gelmedi. Ama ilk konu, “Sen müşterilerin parasını düzenli tutuyor musun?” Thodex’in sitesine konan ve sonra kaldırılan yazısında -ki sonraki açıklamalarında da var galiba- Thodex sahibi diyor ki: “2018 yılında bir hacklenme yaşadık, sistemlerimize bir saldırı oldu, müşteri paralarımız çalındı. Sonra bunları koyamadık.” Ben duymamıştım, olmuş olabilir. Bu doğruysa bir suiistimal var. Müşterinin parası çalınsa bile müşterine ekranda “paran yok” demiyorsun, “var” diyorsun. Peki gerçekten paran var mı? Yok. Ama bunu sürdürebiliyorsun. Niye? Çünkü bir denetim yok. 2018’de bir taraftan belli bir açıkları vardı, bunu borç gibi düşündüler, haber vermeden ödeyeceğiz gibi düşündüler. Sonra kripto paraların fiyatları 2018’den bu yana çok ciddi arttı, neredeyse on katına kadar çıktı. Onların açığı da benzer şekilde büyüdü. Şimdi devlet diyor ki denetimler geliyor. Belki gelecek olanı gördükleri için kaçtılar.

Bu düzenleme neyi içeriyor, ne tür düzenlemeler gelecek?

Thodex olayları bu süreci hızlandırdı ama benim tahminim birkaç farklı alanda düzenleme gelecekti. Bunu da her kurum kendi içinde kripto paralar nereye değiyorsa onu düzenleme yoluna gidecekti. İlk adımı Merkez Bankası attı. Merkez Bankası’nın yetkileri altında ne var? Bankalar var, elektronik ödeme kuruluşları var. Elektronik ödeme kuruluşları dediğim Papara gibi, Ininal gibi özel kuruluşlar. Merkez Bankası bu düzenlemeyle iki şey yaptı: Bir tanesi, para akışlarını düzenlemeye çalıştı. Şöyle dedi: “Bankalar, siz kripto para alım-satım platformlarına para gönderebilirsiniz, bir sorun yok. Halk yatırım amaçlı olarak kullanmaya devam edebilir bunları. Para buradan gidebilir ama elektronik ödeme kuruluşları, sizler bunu yapamazsınız.” Ininal, Papara gibi. Neden bunu dedi? Merkez Bankası başkanı da bunu söylüyor: “Yeterli altyapıları yok, gerekli para takibini yapamıyoruz,” dedi. Yani oradan para gidişini takip edebilecek altyapıları yok.

Bir nedeni de, benim gördüğüm, Merkez Bankası başkanı da bunu söylüyor, yurtdışına para çıkışı. Bu Ininal, Papara gibi kuruluşlarda yabancı, yurtdışı borsalara da para çıkışı oluyor ve bunu da kesmek istediler. Yani “ülkenin zaten dövize ihtiyacı var, siz bunları alıp yurtdışına gönderiyorsunuz” deyip oradan kestiler. Bir taraftan bunu yaptı, ki burada bence bir sıkıntı yok, devletin böyle davranmasını anlayabilirsin, yani para çıkışı konusunu daha hassas kontrol etmesini ama para çıkışını kapatamazsın, o zaman başka bir sisteme gideriz zaten. Türkiye henüz öyle bir sistemde değil, para çıkışları normal yapılabiliyor ama dediğim gibi en azından görmek anlamında böyle bir düzenleme yapabilirsin. Ama diğer kısımda söylediği “ödemeler için kripto para kullanılamaz” gibi bir yorum yapıldı. Ama onu da hem çok geniş hem çok dar yorumlayabilirsin. Merkez Bankası başkanı “bankalar kripto para ödemelerine aracılık edemez, elektronik para şirketleri aracılık edemez ile sınırlıyoruz” gibi bir şey söyledi. Orası biraz muğlak. Yani tam olarak anlaşılmadı. Biz de diğer kurumlardan gelecek olan yeni yönetmeliklerle biraz daha anlaşılacak diye düşünüyorduk ama geçen hafta sonu Merkez Bankası başkanı dedi ki, “Bütün kurumlar çalışıyor, SPK, BDDK, Merkez Bankası, MASAK hepsi bir arada çalışıyor,” ve yine onun söylemesi, “iki hafta içinde bitireceklerini tahmin ediyorum,” dedi yasal düzenleme için. Anladığım kadarıyla bir çatı düzenleme yapacaklar.

Dünyada bu tür düzenlemeleri bir bütün halinde yapmış ülkeler var mı?

Var, yani şöyle, kripto para tanımı yapmış olanlar var. Mesela Japonya’da bunun tanımı var. Estonya’da var. Bu düzenlemelerin yapıldığı ülkeler var ama hâlâ daha pek çok ülkede böyle net, kesin çizgiler konulmadı. Vergisel olarak belli düzenlemelerini yapanlar var ama kapsamlı bir kripto para dünyasını denetlemek anlamında yok. Şu anda da benim tahminim, kripto para borsalarını denetlemeye yönelik düzenlemeler getirecekler ama onun daha ötesinde başka neler yapacaklar, özellikle vergisel veya alım-satımla ilgili, onu göreceğiz. Onu şu anda bilmiyoruz.

Blockchain ya da kripto para olgusunu geri dönüşsüz bir süreç olarak mı görüyorsun, yeni bir evreye mi geçtik?

Evet, yeni bir evreye geçtik. Bu dün başlamadı. Başlangıcı 2009 ama blockchain sistemleri, merkezi olmayan sistemler, bunlara açık blokzincirler deniyor, herkese açık, merkezi olmayan blokzincirler uzun zamandır var ve bu yavaş yavaş artıyor. Öncelikle kullanım anlamında, yatırım anlamında artıyordu ama işlevsellik anlamında da artık bir değer oluşmaya başladı. Buradan artık Bitcoin’den sonra yavaş yavaş diğer paralara geçmiş oluyoruz. Şunu söylüyorum: Bitcoin bu işin ilk kullanım alanıdır. İlk ürünüdür diyeyim bu merkeziyetsiz teknolojinin ama çok spesifik bir üründür Bitcoin. Yapmak istediği tek şey var, o da para olmak. Dijital dünyada değer saklayan, sansür edilemeyen para olmak.

Ve herhangi bir yaptırıma ya da engellemeye tabi olmamak.

Evet. Paranın üzerinde yok. Yani denetim parayı tutanlar üzerinde ya da kurumlar, mesela kripto para borsaları üzerinde olabilir, ki bence olmalı, kripto para borsalarında bir düzenleme olmalı. Çünkü onlar merkezsiz yapılar değil, kripto borsaları merkezî yapılar. Hepsinin ofisleri var, plazalarda işlem yapıyorlar. Dolayısıyla belli bir fizikî varlıkları var, ülkelerdeler. O ülkenin yasalarına ve o ülkenin denetimine tabi olmalılar. Küçük yatırımcı ile kripto dünyası arasında köprü oldukları için orada zaten devletlerin düzenlemeleri var.

Bu haliyle kripto parayı cazip hale getiren şey ne, devlet ilgili tarafını konuşmak istiyorum. Devletler yasal çerçevelerine göre basarlar. Bu fiziksel şeklinden, görünüme kadar belirlenmiştir. Aynı zamanda her para biriminin küresel pazarda bir değeri var. Sen buna “öğreti” diyorsun, çünkü böyle bir dünyaya geldik, bunu öğrendik.

Mesela altını sorgulamıyorsun, neden, çünkü yüzyıllardır, binlerce yıldır var. Peki, altının var mı sahibi ya da altın merkezî mi?

Değil. Kitapta parayla ilgili bölümde anlattığın evrimsel şemaya baktığımda ironiyi anlayabiliyorum. Bitcoin’in ya da bu kripto para denilen bu para biçimi de ödeme aracına dönüşebilir, kredi kartları gibi ama…

Polat aslında orada unuttuğumuz bir şey var. Cüzdanlardan bahsederken hızla düzenlemelere geçtik, soğuk cüzdan konusu yarım kaldı. Sen para gönderiyorsun ve kripto para borsasından alım yaptın. Bu aslında eksik ve yetersiz bilgiden kaynaklanan bir durum. Normalde bu dünyayı anlayanlar şunu bilirler ki, aynı döviz büfesine dolar verip TL ya da TL verip dolar alıp cüzdanına koymak gibi kripto para borsasında da o parayı alıp cüzdanına koyabilirsin sanal dünyada, elektronik cüzdanına, kişisel cüzdanına koyabilirsin. Bu kendine ait cüzdan, flash bellekler ya da telefonuna yükleyebileceğin aplikasyonlar, bilgisayarına kuracağın bir software olabilir.

Hatta Chrome.

Evet, Chrome’un uzantıları var, örneğin MetaMask gibi, onu da alabilirsin. Sonuçta önemli olan şu: Cüzdan aslında para tutmuyor. Senin paran, satın aldığın para nerede biliyor musun? Blokzincirde. Blokzincir nerede? Dünyadaki binlerce makinede ve kayıt tutuyor blokzincir, aynı banka gibi ama bankada paran olduğunu bir tek banka merkezi bilip sana ekrandan gösterirken blokzincirde binlerce, on binlerce makine -bu on binlerce banka demek- hepsi o kaydı tutuyor ve hepsi onu işliyor ve aynı anda hepsi uzlaşı mekanizmasıyla işliyor. Ben sana bir para gönderirsem diyorlar ki, “Turan, Polat’a para gönderdi” ve benim cüzdanımdaki parayı düşüp senin tarafına yazıyorlar.

Sen kripto para borsasına para gönderdin, yani “X coin almak istiyorum,” dedin. Şimdi teoride olması gereken kripto para borsası gidecek, o X coin’i birisinden satın alacak senin adına ama senin adına dahi aldığında blokzincirde o X borsası yazılı olacak. Çünkü o X borsası hesabına alıyor. O para hâlâ onun. Sen borsaya şunu diyebiliyorsun borsa ekranlarından alım satım yaptığında: “Paramı çekmek istiyorum.” Nereye? Telefonundaki aplikasyonun sana verdiği bir adres var, o da blokzincire kayıtlı ve “bu adrese gönder” diyorsun. Hah, o zaman kripto para borsası -ister birinden o parayı almış olsun almamış olsun- sana gönderdiği noktada blokzincir üzerinde o para artık senin, bitti. Ondan sonrasında zaten senin borsayla bir işin kalmıyor. O finansal özgürlük, kişinin finansal bağımsızlığı orada ortaya çıkıyor. Cüzdanlar bunu sağlıyor. Bu arada Thodex’te çalınan ve şu anda hesaplanan 150 milyon dolar gibi bir para ve bu, insanların alıp Thodex’ten çekmediği paralar. Bu insanlar bilinçli, bilgili olsalardı, kendi cüzdanlarına çekselerdi, böyle bir durum yaşanmazdı. İnsanların bu kadar bilgili olmasını bekleyemezsin, devletin de o paraların orada olduğunu yasal olarak denetimle birlikte sağlaması gerekiyor. Bunu en azından borsaların kanıtlaması gerekiyordu.  Thodex’te normalde 150 milyon dolar para vardı, insanların çekmediği para Thodex’te duruyor olsaydı, şöyle çalışacaktı: İnsanlar normalde al-sat yapıyor, al-sat yapanların çoğu parayı içerde tutuyor, internete bağlı, sıcak cüzdan denilen ve hareket gören, nispeten riskli, dışarıdan atak görme ihtimali olan sıcak cüzdanda ufak bir miktarı tutarsın, kalanını internetle hiçbir bağlantısı olmayan bir cüzdana alıp dışarıda tutarsın. O da soğuk cüzdan.

Bunun geri dönüşsüz bir süreç olduğunu düşünüyorsun. Demek ki yakında devletlerin bu piyasaya düzenleyici olmaktan öte bir biçimde dahil olmak isteyeceğini öngörebiliriz. Çünkü devletler paraya da sahip olan siyasal örgütler ve devletlerin olmadığı ama para akışının devam ettiği yeni bir ekonomik düzene geldiysek devletlerin bunun neresinde duracağını düşünmemiz gerekir? Devletler bu süreci nasıl organize edecek?

Felsefi olarak, özellikle Bitcoin-maksimalist denilen kimi insanların dünyadaki parasal düzeninin tamamen Bitcoin üzerinden döneceği gibi fikirleri olsa da ben buna katılmıyorum. Devletin olmadığı yeni bir sistem geliyor demek değil bu. Bu bir alternatif. Tüm pazarın içinde bu da bir yatırım ürünü olacak. Bu parça yüzde 1 mi olacak, yüzde 10 mu olacak, binde 1 mi olacak, onu göreceğiz ama bu bir ihtiyacı karşılıyor, insanların gözünde. İnsanlar ne kadar bunu kullanmak (ya da inanmak) isterlerse, o derecede artma potansiyeli var. Eğer devletler, normal olarak, bunu ekonomik egemenlikleri için bir tehdit olarak görürse, baskılamak yoluna gidebilirler. O zaman karşılıklı bir itişme olacaktır ve bunun nereye gideceğini görürüz ama zaten dünya bir dönüşümden geçiyor. Dönüşüm için daha önce de bahsettiğim, Amerika’nın dünya ticareti üzerindeki hakimiyeti konusu var. Mesela Çin’in bu durumu değiştirmek için ciddi çabaları var. Burada da Merkez Bankası dijital paraları diye bir dünya var, kripto paralardan ayrı ve bu ikisi hep karıştırılıyor. Merkez bankaları da kendi dijital paralarını çıkarmaya çalışıyorlar. “Para normalde dijital değil mi?” diyebilirsin ama dijital para çıkartarak hem uluslararası alanda başka ülkelerle ilişkilerde, hem de kendi halkıyla Merkez bankalarının direkt temasa geçebilecekleri başka bir olgu, oluşum daha var dünyada.

Bunu anlatıyorum, çünkü Amerika tüm dünya sisteminin yüzde 80’i, yani dünyadaki para, bankalar arasında swift denilen bir sistemle dönüyor. Merkezi, zannediyorum Belçika’da ama özünde Amerika ve Avrupa’nın hakimiyetinde olan bir sistem bu. Şimdi Çin, normal olarak yeni bir güç olarak doğduğu noktada, bu swift sisteminden ziyade Merkez Bankası -bu arada dünyada Merkez Bankası dijital parasını en ileri seviyeye götürmüş olan şu anda Çin. Beş yıldır çalışıyorlar. Şu anda değişik şehirlerde bunu uygulamaya koyup testlere başladılar. Yatırım olarak Afrika’da çok ciddi yatırımları var, Latin Amerika’da çok ciddi yatırımları var, ihracatları var. Orada ekonomilerin ciddi bir parçası ama swift sistemini kullanmak yerine buna alternatif kendi ayrı bir sistem yaratma arzusundalar. Dolayısıyla dünya çok kutuplu bir yapıya doğru gidiyor eskiden olduğu gibi. Amerika var, Çin var. Avrupa Amerika’yla birlikte olsa da kendi başına bir güç olmak için hamleler yapacak. Dolayısıyla bunların içinde bireylerin bu ulusların sınırlamalarından, zorlamalarından kaçınmak için çıkabilecekleri bir kaçış yolu olarak ufak kripto paralar da olacak ama dediğim gibi olay sadece kripto para değil. Yani hep para değerinden bakıyoruz. Bitcoin para olmaya çalışıyor ama bunun dışında başka altyapılar da geliyor şu anda yetişiyor.

Bunlar sadece para değil, başka alanlarda, yine parasal olabilir ama varlık koruma değil, başka alanlarda blokzincirlerin, merkeziyetsiz teknolojilerin kullanılması için çalışıyorlar. Ve bunlar yavaş yavaş gelişiyor. Mesela merkeziyetsiz finans diye bir alan oluşuyor. Bu Bitcoin üzerine değil, ağırlıklı olarak Etherium denilen ikinci büyük zincir üzerine. Bunlar mevcut bankacılık sistemini aynı parada olduğu gibi önce replike edip, merkeziyetsiz hale getirip yeniden geliştiriyorlar. Bunlar geçtiğimiz yıl, mayıs ayı itibarıyla ciddi yükselişe geçmiş durumdalar. Henüz çok küçük ama ciddi bir potansiyel oluşmuş durumda. Yani kripto paraların genelinde konuşulan şey, hareketli fiyatı, yükseliyor, düşüyor gibi şeyler var ya, bunlar şundan kaynaklanıyor: -Bitcoin’i bir kenarda bırakıyorum, diğer paralardan bahsediyorum-, bu diğer paraların volatilitesi çok daha yüksektir, çünkü onlar daha spekülatiftir. Oluşan sistemin gelecekte yaratacağı düşünülen değerlerini şimdiden algılayıp alım-satım yapılıyor kripto paralar için. Gelecekte büyüyeceği düşünülerek. Bu nedenle spekülatif. Çünkü altı daha henüz dolu değil. Başladı ama altı henüz dolu değil. O nedenle volatilitesi çok yüksek. İnsanların buna bir ilgisi var ve bu merkeziyetsiz sistemler, kontrol edilmesi zor sistemler. Dolayısıyla büyümeye devam edecekler diye düşünüyorum. Değer yaratacaklar, değer yarattıkları ölçüde, o değerler daha büyük belirgin olduğu müddetçe, oturduğu sistemler olgunlaşmaya başladığı müddetçe o volatilite de azalacak, ileri doğru giderken.

Özellikle sanat piyasasında çok kullanıldığı söyleniyor, nedeni nedir?

Çünkü merkezsiz finans bir kullanım alanı. Para olarak Bitcoin ve benzeri paralar var. Merkeziyetsiz para, finans alanında rakip olmaya çalışıyor klasik finansa. Şimdi sanat alanı da benzer şekilde merkeziyetsiz çözümlere doğru dönmeye başladı. Çünkü fizikî engellerden kurtuluyorsun. Yani klasik anlamda, bir tabloyu yaptığın zaman, bu tabloyu satması bir dert. Galeriye koyacaksın, birileri görecek. Geniş pazara ulaşmak da bir dert. İstanbul’da bir eser varsa, İstanbul’dakilere hitap edebiliyorsun. Halbuki dijital dünyada tüm dünyaya ulaşabiliyorsun. “E tamam eserleri alalım, otomatik koyalım. Fizikî dursun burada, fotoğraflarını koyalım, insanlar alsın buradan.” O zaman da transportasyon da bir dert, eseri nasıl taşıyacaksın? Aldın buradan, Amerika’ya nasıl götüreceksin? Sonra mesela, en büyük şeylerden biri nedir sanatta? Sahtekârlık değil mi? Orijinal mi bu? Kim yapmış? Yapan doğru mu? İşte eksperler inceler, hatta “müzede satıldı ama sahte çıktı” riski vardır. Bunların hepsi artık blokzincir sayesinde engelleniyor. Hepsinin blokzincire kaydı yapılabiliyor.

Eserlerin sahipleri mi kaydediliyor?

Eserlerin sahipliği, bu çok önemli, eserlerin kendisi değil, sahipliği. Ben bir sanatçıyım, bir eser yaptım. Eserimi blokzincire yazdığımda “bu bende kayıtlıdır, sahipliği bendedir” dediğimde, sen bana istediğin miktarı, anlaştığımız miktarı gönderdiğinde, o sahipliği sana geçiyor. Sen Amerika’da olabilirsin, ben Türkiye’de olabilirim. Sen bana parayı gönderdiğin anda işlem bitiyor, eser senin oluyor. Bununla da bitmiyor. Bunu dünyanın herhangi bir yerine satabilirim. Mesela sen bunun sahipliğini alıp bölebilirsin, sahiplik sonuçta bu hakkı veriyor. Örneğin bir sanatçı bir eserini 1 milyon dolara satıyor, bunu herkes alamaz ama sen alabilirsin mesela ve aldın ama başka biri o eserin yüzde 1’ine 20 bin dolar vermeye razı olabilir ve eserin yüzde 1’ini satabilirsin ona.

Kitapta bununla ilgili bir örnek vermiştin.

Evet, parçalamak gibi ama o kitap eski, birçok yeni özellik çıktı. Bunlar hep akıllı kontrat denilen, blokzincire işlenen kayıtlar. Mesela telif hakları. Ben sana sattım eseri, içine bir madde koydum: “Bundan sonra bu eseri satan kişilerin kârının yüzde 10’unu ben alacağım,” dedim, içine bunu yazdım ve bu blokzincirinde kayıtlı. Sonra hayatıma devam ettim. Sen eseri başka birine sattın. Ben 1.000 dolara satmıştım. Sen eseri 10 bin dolara başka birine sattın. 9 bin dolar kâr ettin. Yüzde 10’unu sistem otomatik olarak bana yolluyor. Hiç benim takip etmeme gerek yok. Yani sanatçı için ciddi ekonomik bir potansiyel doğuyor. Bunun için telif hakları, takip… Sistem onu zaten blokzincire geçtiği anda, akıllı kontratta da yazdığı için, benim cüzdanım da belli, benim cüzdanıma o para yatıyor. Şimdi buradan kaynaklanan sanat eserlerinin dönüştürülmesi, daha ekonomik potansiyellerinin artması gibi ciddi bir katma değer getiriyor sanat eserlerine. Daha geniş kitleye ulaşması gibi. Bu mesela çok güzel bir use-case [kullanım örneği]. Bu farklı farklı alanlara da gidiyor. Bunu non-fungible token (NFT) [eşsiz/değiştirilemez/tekil token] denilen ve özünde sahiplik belgesi gibi düşün. Tek dijital dünyada tekli. Az önce bahsettim ya çoklanabilir, kopyalanabilir eserler veya MP3’ler. İşte bu dijital dünyada kısıtlılığı blokzincir sağlıyor. Ve o kısıtlılığı sağladığı için tekil şeyler çıkabiliyor.

Yani bir eserin tek bir sahibi vardır, sahipliğini tek bir tanedir. Eserin kendisini kopyalayabilirsin. Sahiplik mefhumu bizim kafamızda hâlâ fizikî dünyadan kalma. Diyoruz ki “Ben eseri sağ klikle yüklerim zaten, niye dijital bir sanat eserini alayım.” Değil mi? Önemli olan yaratıcısının orijinal olduğunu söylediği bir şeyin sahipliğini sağlamak. Eseri fiziksel olarak tutmak değil. Şöyle düşün, Mona Lisa’nın çok yüksek çözünürlüklü bir kopyasını alıp, iyi kalitede bir printerda basıp odana asabilirsin ama değeri olur mu? Olmaz. Niye? Çünkü orijinali değil. Mesela bir kitap. Maliyeti nedir? Kâğıt parası, işlem parası vesaire, 15-20 lira diyelim ama o kitap eğer ilk baskıysa, yazarı tarafından imzalandıysa ya da onu özel yapan bir niteliğe sahipse o zaman değeri artar. Peki, William Shakespeare tarafından imzalandıysa ya da notlandıysa? O zaman paha biçilemez.

İşte blokzincirde bunu otomatikman görüyorsun. Yani orijinal sanatçı tarafından satılmış olduğunu görüyorsun. Bu klasik dünyada kolaylıkla yapamayacağın bir şeyi, çok hızla, maliyetsiz şekilde yapmanı sağlıyor. Sadece para ekseninde bakmamak lazım. Para, finansal sistemin artık buraya dönmesiyle ilgili. O merkezî yapıların, bankaların vesairenin tehdit altında olması, bitecek demiyorum, tehdit altında olması bir alternatif gelmesi onlara… Ya da galeriler de bitmeyecek ama çok ciddi olarak yeni sanat eserlerinin dijital olarak çıktığını ve NFT olarak dolaşıma girdiğini göreceğiz. Noterlik hizmetleri de yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Dolayısıyla bu biter mi, hayır bitmez, daha da artacak. Çünkü iş gene ekonomiye dayanıyor. Ekonomik olarak maliyeti az. Gelir kapısı anlamında yeni ekonomik potansiyeller açıyor.

Burada özgürleştirici bir potansiyel var, denilemez sanırım. Eşitlikçi bir düzene imkân tanıyan, kapı aralayan, sahiden demokratik ve insani bir dünyanın oluşmasına olanak sağlar, denilemez. Bu sadece piyasada yeni bir alışveriş birimi ve finans aracı.

Sadece para cinsinden bakıyorsan öyle diyebilirsin. Bitcoin’in dünyayı özgürleştirecek, insanlara eşitlik getirecek gibi bir potansiyeli olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine, özellikle 2020’deki Covid’den sonra buraya kurumsal yatırımcılar girmeye başladı. Değerinin bu kadar artmasının, 5 binden 50 bine gelmesinin sebebi, kurumsal yatırımcıların girmesi, kurumsal yatırımcıların ve fonların. Bunlar kimin parasını tutuyorlar? Zenginlerin parasını tutuyorlar.

Dolayısıyla eşitlikçi olduğunu söyleyemeyiz ama bu alanların, yani NFT, sanat eserleri, finans gibi alanların yanında bir alan daha var gelişmekte olan. O da kendi kendini yöneten organizasyonlar; merkezsiz sistemler. Bunun organizasyon haline gelmesi, yeni çıkan bir alan. Bir nevi kooperatif gibi düşün ama dijital dünyada. Dijital dünyada kişilerin yapılar kurup, o yapıların oy hakkını coin haline getirip, onu satıp, insanların o coin aracılığıyla oy verdikleri ve o sistemin yönetiminin stratejik olarak nereye gideceğine karar verdikleri yapılar oluşmaya başladı. Şimdi bunlar nispeten kişilerin söz hakkı alabilecekleri yapılar gibi görünüyor. Elbette insanların olduğu her yerde güç, toplanma, güç konsantrasyonu olacaktır ama bu tip yapılar da gelişmeye başladı. Bunlar merkeziyetsiz, “ne yapıyor bunlar” diyeceksin.

Ne yapıyorlar ve blockchain ile ne ilişkisi var?

Blockchain teknolojilerinin merkeziyetsiz yapılar olması, senin büyük bir bütünün küçük bir parçasına sahip olmanı sağlıyor. Mesela, neler yapıyorlar bu organizasyonlar? Birkaç örnek vereceğim. Bir tanesi, bir sanat eserini almak için insanların bir araya gelmesi. Etrafa diyorlar ki, yani bunu kuran birkaç kişi, biz bir sanat eseri almak istiyoruz. Bunu bir fon gibi düşün. Ve bu sanat eserini almak için de 1 milyon dolara ihtiyacımız var. Ve bunu token haline getirdik. 1.000 tane token var, 1.000 dolardan satıyoruz. Veya 10 bin tane var, 100 dolardan satıyoruz. İnsanlar bunu alıyor. Sonra bu organizasyonda diyor ki alanlar “Oylama yapıyoruz, ne alalım? Bakın, seçenekler şunlar, sanat eseri anlamında.” Oylama yapılıyor. Bu seçiliyor. Gidip onu satın alıyorlar. Ve bunu dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir insandan… Ha, ağırlık olarak sonuçta oy hakkın sahip olduğun token kadar, kaç tane token’ın varsa o kadarlık oy kullanabiliyorsun ya da mesela daha ötesine, aynı şirket hissesi gibi düşünebilirsin. Organizasyonlar, kuruluşlar, işte merkeziyetsiz dünyada bir iş yapıyorlar. Bir borsa kurulmuş. Sahibi kim? Merkeziyetsiz bir yapı. Ne sağlıyor bu? Daha geniş bir yatırım almasını sağlıyor. İki, hukuki sorumluluktan da kaçıyor. Düşünürsen, zaten dijital dünyada, sahibini bilmiyorsun. Sahibi de merkeziyetsiz bir yapı, kime hesap soracaksın?

Aynı zamanda güvenlik, ne de olsa blockchain sistemiyle kuruldu.

Hâlâ oturuyor sistem, çünkü bunlar biraz zaman alacak konular. En oturmuş olanı, dediğim para olanı Bitcoin. Altyapı olarak Etherium en oturmuş olanı.

Bitcoin ya da kripto para bir kurtarıcı değil, insanlar için özgürleştirici bir potansiyel barındırmıyor. Otoriter rejimlere hizmet eden bir araca da dönüşmemesi için özel bir neden yok ama ama blockchain sistemi, yani Bitcoin’in de ortaya çıkmasını sağlayan, Etherium’um da ortaya çıkmasını sağlayan bu şifreleme teknolojisi, yeni özgürlük pratiklerinin deneyimlenmesine olanak sağlıyor denilebilir mi?

Ben öyle demezdim. Yani, otoriter rejimlerin Bitcoin’i ne şekilde kullanarak özgürlükleri kısıtlayabileceğini söylüyorsun? Çünkü, Bitcoin’in kendisinin dediği “devletlerle ilişkimiz yok” ve sonuçta Bitcoin felsefesi -ki zaten kurucusu, bir sözcüsü de ortada yok, ofisi yok, hiçbir şeyi yok- kişileri özgürleştirdiğini öne sürüyor… Paraların devletlerle ilişkisi kesilmiş, bunu da özgürlük olarak görüyor insanlar. Sen bunu özgürlük olarak görmüyor olabilirsin. Yani devletlerin sansüründen kaçan, para politikasını devletlerin belirlemediği, bir sistemi insanlar daha özgürlükçü buluyor, öyle olduğunu düşünüyorlar. Yani bunun parayla ilişkisinin kesilmesini…

Özellikle kuranlar öyle düşünüyor ama tabii şu noktada eşitlikçi diyemem. Özgürlükçülüğü ve eşitlikçiliği farklı değerlendirdiğim zaman, eşitlikçi diyemem. İlk başta dediğim gibi Amerika’daki biri bunun eşitliğinden ziyade para politikalarından kendini korumak için kullanırken, Afganistan’daki ya da İran’daki bunu ailesine para göndermek için kullanıyor olabilir, normal swift sistemini kullanamadığı için. Amerika’da yaşayan İranlılar bunu kendi ailelerine para yollamak için kullanıyor olabilir. Yani bunun bir -value proposition derler- değer önermesi olduğunu düşünüyorum. Değişik insanlara, değişik şekilde.

Peki, Türkiye’de neden bu kadar popüler? Avrupa’da bu kadar popüler değil, veriler çok açık, görebiliyoruz. Amerika’da, Türkiye’de, İran’da çok popüler. İlginç bir dağılımı var. Gelişmiş ülkelerde, ileri kapitalist ülkelerde, Amerika’yı bir kenarda tutacak olursak -ki Amerika’daki gelir eşitsizliğinin ekonomik alanda kurucu ilkelerden biri olduğunu biliyoruz- Türkiye’de bu kadar popüler olması ilginç değil mi?

Asya’da da çok popüler. Değişik yerlerde, değişik nedenlerle popüler olduğunu düşünüyorum. Asya’daki popülerliğin ben o bölgenin teknolojiyle olan ilişkisinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Teknoloji olarak gelişmiş, dijital dünyaya çok daha adapte olmuş bir kesim olduğu için ciddi bir talep olduğunu düşünüyorum. Ama genel olarak gelişmekte olan ülkelerde bir ilgi olduğu kesin. Bunun farklı nedenleri var ama gelişmekte olan ülkelerdeki krizler, Arjantin olsun, başka ülkeler olsun, gelişmekte olan ülkelerdeki krizler ve paranın değer kaybediyor olması insanları alternatif yatırım araçlarına yönlendiriyor. Yani Türkiye’yi de bunun dışında tutamayız. Baktığımızda mevduatların yarısından fazlasının yabancı para cinsinden olduğunu görüyoruz. Bu insanların farklı yatırım araçlarına gittiğini gösteriyor. Ve alternatif yatırım araçları içinde bir tarafta mesela gayrimenkuller, bir tarafta altın gibi değerli madenler var, bir tarafta kripto paralar var. Farklı şekillerde değerlendiriliyor. O nedenle Türkiye’de çok popüler de, başka yerlerde değil diyemeyiz. Avrupa’da fazla değil, kabul ediyorum. O biraz da şundan kaynaklanıyor; Türkiye, biraz daha risk seven bir ülke, daha girişimci bir ülkeyiz. Toplum olarak, risk alabilen insanlarız. Bir de sabırsız bir ülkeyiz.

Sence bu risk almak konusundaki cesaretimizle, özgüvenimizle mi ilgili, yoksa köşe dönmecilik, “1 koyup 10 alma” gibi motivasyonlar mı ön planda?

Yüksek getiri yüksek riskte vardır. Yüksek getiriyi alabilmek için yüksek riske katlanabiliyoruz. Biraz gözü kara bir toplum olarak öyle bir özelliğimiz var.

Çiftlik Bank ya da benzer Ponzi sistemlerinin Türkiye’de halen işe yaramasının nedeni risk alabilme kapasitemizin genişliği mi?

Birkaç şey var, biri hızlı para kazanmak. Dediğim gibi risk alabilmek, o getiriyi gördüğün anda o riski de alabilmek. Mesela risk algın yüksekse aslında bu tip şeylerden kaçıyor olman lazım. Ama biz o risk konusunda sabırsızız. Daha kısa vadeli bakıyoruz olaya. Şimdi bütün bunlar kripto para ile çok güzel örtüşüyor. Kripto paralar spekülatif araçlar. Dolayısıyla bu aslında spekülatif araçlara ilgiliyi arttırabiliyor. Spekülatif olduğu için getirisi yüksek ama riski de yüksek, tamam. Getiriyi görüyoruz ya, gözümüz kara, giriyoruz. 2017 yılında da kripto paralar çok ciddi arttı. Sonra çoğunluğu yüzde 90 düştü. Bitcoin 20 bine çıkmıştı, 5 bine kadar düştü. Çoğu yüzde 90-95 düştü. Yüzde 90-95 düşenler şimdi tekrar çıktılar. Ama biz sildik kafamızdan. Üç yılı sildik. Uzun vadeli de bakmıyoruz, dediğim gibi kısa vadeli perspektiften baktığımız için. “Yahu bu 20 sene sonra ne olur?” diye bakmıyoruz, spekülatif olarak şu anki kazanımlar bizim için çok daha önemli. Biraz “günü kurtarayım” şeyinden gidiyor. Ekonomik zorluklardan dolayı birbirine bağlı ve çok konuşkan bir millet olduğumuz için “o öyle yapmış, bu öyle yapmış, amcamın oğlu almış” gibisinden şeyler de çok hızlı döndüğü için, maalesef okuryazarlık anlamında da sıkıntımız olduğu için. Hani finansal okuryazarlık, burada finansal okuryazarlık da yetmiyor, teknolojik okuryazarlık da gerekiyor. Onlar da olmadığı için maalesef ondan dolayı popüler oluyor. Ama dediğim gibi gelişmiş ülkelerde de genelde görülen bir şeydir bu. Sadece bizde değil.

Sence bu sistemin, bütün bu oluşumun Aşil topuğu, onun çökmesine neden olacak yeri, zayıflığı nedir?

Her zaman risk var. Mesela on iki yıldır teknolojik olarak tıkır tıkır çalışıyor olsa da, Bitcoin örneğinden gidelim, ileride ne olacağını bilemezsin. Hani bu teknolojik risk her zaman var. Çünkü bunlar dijital dünyada çalışan sistemler. Şu âna kadar bir şeyin olmaması, ileride de bir şeyin olmayacağı anlamına gelmez. Kimse o garantiyi veremez. Ha, Bitcoin yine bunların içinde görece en güvenlisi. Mesela Etherium’dur, diğer zincirlerdir, onlar teknolojik olarak çok daha hızlı ilerlerler, Bitcoin teknolojik olarak hızlı ilerlemez. Çünkü onlar için güven çok önemlidir. Hızlı teknolojik ilerleme demek, riskin artması demek. Çünkü yenilikler her zaman risk içerirler. Farklı özellikler. Mesela o yüzden Bitcoin hiç öyle yeniliklere girmiyor. Onlar güvenliğe çok önem vermiş durumdalar. Ama diğerleri teknolojik olarak yeni yapılar ve çözümler inşa ediyorlar. Orada mesela çok daha fazla risk var. Yani teknolojik olarak bir risk mümkün. İkinci şeyi çok zannetmiyorum, devletlerin topluca bir aksiyon alabileceklerini… Ama alsalar da zaten Bitcoin’i yok etmez. Geniş kitlelerce adaptasyonunu engelleyebilir. Değer olarak daha dar bir kitlede kalmasına neden olabilir. Buna Aşil tendonu denir mi? Denebilir… Devletler de farkındalar küresel ısınmanın ama birlikte aksiyon alabiliyorlar mı? Alamıyorlar. Mesela Hindistan “Bitcoin’i yasaklayacağım” diyor. Pakistan da “o zaman ben mining işine gireceğim” diyor. Ülkeler arası dengeler önemli. Bitcoin’in öyle bir taraf özelliği yok. Bitcoin nötr çünkü.

Nakamoto’nun ortada olmaması, yok olması, sistemin bir tür garantisi gibi çalışıyor denebilir mi? Yani bu inziva hali, gaybete çekilmesi onun da manipüle edilemeyeceği anlamına geliyor. Bir şirket patronu olsaydı çok bambaşka türden ilişkiler söz konusu olabilirdi. Bu çok gizemli gelmiyor mu sana?

Evet, ben sana gizemi arttıracak birkaç şey daha söyleyeyim. Birincisi erkek mi, kadın mı bilmiyoruz. İkincisi bir kişi mi, bir grup mu bilmiyoruz. Hiçbir zaman kendini göstermedi. Üçüncüsü buna o kadar inanıyor ki, çünkü ilk başta çıktığı zaman kimse inanmadığı için ilk yaratım sürecindeki Bitcoinlerin çoğunluğu Satoshi’de kaldı ve şu anda Satoshi’nin elinde milyon tane Bitcoin var. Bu arada onuncu yıldönümü -en son dijital dünyada görülmesinin-, sanırım dündü.  Yani 27 Nisan 2010’da görülmüş en son. 1 milyon Bitcoin’i duruyor, hesaplarda, blokzincirde belli ve on yıldır hareket etmiyor. 1 milyon Bitcoin şu anda 50 milyar dolar demek. Ve ortada yok!


[1] Kitabın ücretsiz pdf versiyonu için bkz. https://bit.ly/3tCrkGq