Zihin, birbirini yansıtan metaforların bitimsiz çemberinden başka bir şey olmayan nesneler âleminin metaforudur. (Pierre Bourdieu, Outline of a Theory of Practice)
1980’lerde kürk avcılığı ve kürk modası sektörleri, kürk elde etmede kullanılan zalimce yöntemlerden ötürü hayvan hakları ve hayvan refahı örgütlerinin giderek artan eleştirilerinin hedefi oldu. Bu tartışma, çeşitli medya ve halkla ilişkiler stratejileri aracılığıyla kamuya taşındı. Örneğin, Stephen Frears'ın Sammy and Rosie Get Laid adlı filminin (1987) bir sahnesinde, pahalı bir kürk mantonun arkasına sprey boyayla çizilmiş bir çarpı işareti görüyorduk. Lynx’in İngiltere’de 1984’te başlattığı kürk karşıtı kampanya ve alternatif pazarlama seçenekleri, reklamlar ve sokak panoları aracılığıyla yalnızca kürk sektörünün zalimliğini değil, kürk alarak bu zalimliğe ortak olan burjuva kadın tüketiciyi de resmediyordu. Mail ya da Globe gibi gazetelerde çıkan, kozmetik sektörüyle ilgili yazılar, ekolojik açıdan doğru şu başlıkla yayınlanıyordu: “Günümüz modasında, kurtların derisini yüzmek yerine kurtlarla dans etmeyi tercih ediyoruz”. Ya da Northwest Territories hükümetinin eski lideri Dennis Patterson, fok derisi yeleğini giymiş, fok derisinin Dene ve İnuit ekonomileri açısından hâlâ taşıdığı ticarî öneme dikkat çekiyordu. Yani kürkün anlamı ve değeri üzerinde yürütülen mücadele, dört bir yanda devam ediyordu.
Bu mücadele ve kürk ticaretinin tarihi, genellikle siyasî ve iktisadî çıkarlar çerçevesinde kavranıyor. Kuzey Amerika’da modern dönemlerin başında kürk ticareti Batı Avrupa’ya bir tür ticarî servet kazandırdı. Kuzey Amerika’nın yerli halkları, bu ticaretin ekonomi politiğinde yeni mübadele değeri biçimleriyle tanıştılar; bunlar da sonunda yerlilerin avcı/toplayıcı üretim tarzına baskın çıktı. Silah, tencere, araç gereç, temel besin maddeleri ve lüks mallara karşılık temel mübadele aracı kürk oldu. Britanya, Fransa ve Kuzey Amerika arasındaki sömürge ilişkilerinde kürkün değeri ve önemi göz önüne alındığında, bu nesnenin eleştirel bir bakışla değerlendirilmemiş olması şaşırtıcıdır. Bunun belki de tek istisnası, Harold A. Innis’in The Fur Trade in Canada adlı çığır açıcı eserinde sunduğu faydacı yorumdur. Innis, Kanada’nın sıklıkla öne sürüldüğü gibi coğrafyasına rağmen değil, coğrafyası sayesinde kurulduğunu iddia eder: Kürk ticaretinin iktisadî gerekleri sonucunda ortaya çıkan su ve ticaret yolları üzerine kurulu bir coğrafyadır burası. Innis’in eserinin önemi, Kanada’nın bir ulus-devlet haline gelmesinde kürkün oynadığı kilit rolü kavramış olmasıdır. Kanada milliyetçiliğinin, Fransa ve Britanya emperyalizminin söz dağarı içinde maddî bir gösteren olan kürk,1 bir meta, bir insan giysisi, hayvan derisi olarak algılandı – “işlenmiş kunduz” [made beaver] adı altında bir para birimi olarak sahip olduğu ayrıcalıklı statüden bahsetmeye gerek yok. Ama kürk, Innis’in ve kendisinden sonraki tarihçilerin düşündüğünden daha karmaşık bir simgesel iktidar göstergesi.
Kürk modasıyla ilgili kültürel bir incelemede, yalnızca kürk modalarının maddî üretimi (kürk sanayii, kürk avcılığı, kürk ticaretinin geçmişteki ve bugünkü küresel boyutları) değil, kürkün simgesel üretimi, farklı kültürel bağlamlarda, farklı tarihsel uğraklarda, çeşitli gösteren pratiklerinde kürkün değerinin ve anlamının üretimi de ele alınmalı.2 Avrupa veya Avrupa-Kanada bağlamında kürk, çeşitli simgesel ve maddî biçimleriyle, hem siyasî hem de libidinal ekonomiler içerisinde dolaşıma girer. Başka bir deyişle, kürk modasının simgesel üretimi, arzu meselesinden ayrı tutulamaz: bir cinsel fetiş olarak kürke atfedilen cinsel kodlamalar söz konusu. Kürk, hem arzu edilirliği hem de kârlılığı açısından peşinden koşulan çok katmanlı bir nesne. Bir meta fetişi olarak, modernleşen bir toplumun ihtiyaçlarını karşılıyor. Ancak, bir libidinal fetiş olarak, o ihtiyaçlar için duyulan arzuyu yaratan bir nesne.
20. yüzyılda Kuzey Amerika’da kürk modalarına atfedilen, toplumsal cinsiyete dayalı anlamları incelediğimizde şunu görüyoruz: Bu yüzyılda kürkün simgesel değerinde gerçekleşen “yeni”lik (metalaşma ancak “yeni” olanın yeniden nakşedilmesine bağlıdır çünkü) servet ve prestijin açıkça kadınsı bir anlamla yüklenmesidir. 20. yüzyılda kürk manto, esasen kadınların servet ve toplumsal prestij göstergelerini sergilemek için giydikleri, bir kadın modası unsuru olarak dolaşıma girdi. Kürk modalarına atfedilen anlamların ve değerlerin tarihsel ve kültürel özgüllüğü, bence her zaman, başka şeylerin yanı sıra toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf, cinsellik ve kolonyal marjinallik gibi farklılaşma tarzları bağlamında müzakere edilmiştir. Tüketicinin, lüksün, sınıfsal ayrıcalığın ve ırksal üstünlüğün timsali olarak Avrupalı burjuva kadınlar, “kadınlık”a yatırılan simgesel sermayeyi biriktirmek suretiyle statü edinme süreçlerine bizzat katılırlar.
“Kadınlık”ına kültürel sermayeyle yatırım yapan, kürk giymiş kadın imgesi, toplumsal cinsiyete dayalı bir sosyal farklılaşma tarzıyla simgesel değer kazanır: Bu, hiç kuşku yok ki, kadının iktisadî sermayeye erişimiyle ters orantılı bir değerdir. Kadın her ne kadar bir tüketim eyleyicisi olarak eylemde bulunup lüks mal alımı aracılığıyla toplumsal prestij kazansa da, “Kadın” olarak öznel değerini artırır ve zengin sınıf içinde bir mübadele nesnesi olarak dolaşıma girer. Tüketim pratikleri, burjuva kadınının oluşumunda kilit unsurlardır; bir burjuva kadın tüketici olarak, kürk manto almak ve giymek suretiyle, sınıfının ve toplumsal cinsiyetinin sosyal ve simgesel değerlerini yeniden üretir.
20. yüzyılda “kadınlık” kürkün simgesel değerine hâkim olsa da, toplumsal cinsiyet ve cinsellik meseleleri kürkün toplumsal anlamında daha önceleri de rol oynamıştır. Ortaçağ Avrupası’nda dinî kanunlar, soylular, ruhban sınıfı ve köylüler arasında kürk giyimini düzenleyerek sınıfsal aidiyet ve toplumsal mertebeyle ilgili simgesel bir sistem kurmayı amaçlamıştır. Bu yasanın İngiltere’deki bir versiyonu, fahişelerin giyimi hakkında düzenlemeler içeriyordu, onların kürk giymesi yasaktı. III. Edward dönemindeki dinî kanunlar, “fahişelerin çizgili ve renkli başlıklar haricinde başlık takamayacağını, kürk giyemeyeceğini, …” ifade ediyordu. Fahişenin kimliği, varlığını “ayırt edilir” kılma gereği, sosyal ve ekonomik bakımdan “saygın kadın”la karşıt bir görüntü arz etmesini gerektiriyordu. IV. Henry zamanındaki benzer bir yasa hakkında yorum yapan Frances Elizabeth Baldwin, bu kanunun esasen “fahişeleri saygın kadınlardan ayırt etmek için” çıkarıldığını söyler.
Kürkün toplumsal cinsiyete dayalı anlamının tarihini, bir cinsel fetiş olarak ortaya çıkmasında da takip edebiliriz. Kürk giymiş kadına atfedilen cinsel fetişizmin izlerine, Wenceslaus Hollar’ın 17. yüzyıla ait sıradışı Bohem-İngiliz gravürlerinde de rastlanır. Hollar, Dört Mevsim başlıklı gravür koleksiyonlarında, Kış adıyla unutulmaz bir vinyet yapmıştır, fonda Cornhill görünür (1643). Ön plandaysa, ağır bir manto giymiş bir kadının profili vardır, kolunda büyük bir siyah manşon, omuzlarında bir kürk etol bulunur. Yüzü maskeli bir başlıkla örtülüdür. Görünmeyen eliyle ağır mantosunu kaldırarak altındaki elbiseyi ve son moda ayakkabılarını göstermektedir. Resmin altında şu sözler yazılıdır: “Zalimlik değil soğuktur / Kış günü ona kürk ve vahşi hayvanların derisini giydiren”. Sanki kadının baştan çıkarıcı duruşu, maskeli yüzü ve kürk aksesuarları 17. yüzyılın cinsel ekonomisinde kadının bir mübadele nesnesi olarak çizilmesini yeterince vurgulamıyormuş gibi, yazı da bu noktayı iyice açığa çıkarıyor. Hollar’ın metninde, kürk faydacı işlevini korumuş gibi görünüyor; kürkün giyilmesinde amaç, zalim kadın rolünü oynamaktansa, üşütmekten korunmak. Ama metin, zalimlik estetiğini reddetmesiyle, resmin gerçekte tasvir ettiği şeyi açıkça olumsuzluyor: Kürk giymiş kadın despot şeklindeki mitsel figürü. Bu gravür ve Muffs and other Articles of Dress and Toilet (1647) ve Ornatus muliebris Anglicanus: or, The Several Habits of English Women from the Nobility of the Country Woman as They Are in There Times (1640) gibi natürmortlar, kürkün 17. yüzyıl cinsel söylemindeki önemli rolüne işaret eder.
Wenceslaus Hollar'ın kadın modasıyla ilgili, kürk mantoları resmeden gravürleri, kürke yönelik libidinal yatırımın atipik ve erken bir habercisi olarak ilgiye değer olsa da, kürke yönelik bu libidinal yatırım bir cinsel fetiş olarak söylem düzeyinde ancak 19. yüzyılda, Leopold von Sacher-Masoch'un Kürklü Venüs’ünün yayınlanmasıyla doruğa çıkar. Cinsel fetişin bu meşhur metinsel tipolojisinde, kürk, kasıtlı maskülen zayıflık ile kadınsı bir güç ve baskınlık figüründen mürekkep mazohistik bir oyunun merkezî unsuru haline gelir:
Korkunç zalimlik hikâyelerinin anlatıldığı sayfaları heyecanla çevirmeye devam ettim; bu tür olayları tasvir eden resimlere ve gravürlere bakarken büyük haz aldım ve fark ettim ki her sahnede işkenceci kürkler içinde resmedilmişti. Gelmiş geçmiş en kana susamış despotlar, dinden sapanları yakan eli kanlı engizisyoncular ve büyük tarih kitabının sayfalarında güzelliğin, şehvetin ve şiddetin timsali olarak yer etmiş kadınlar –Libussa, Lucretia Borgia, Macaristanlı Agnes, Kraliçe Margot, Isabeau, Sultan Roxelina ve geçtiğimiz yüzyılın Rus çariçeleri– hepsi kürk giysiler giyiyordu.
Masoch’un Kürklü Venüs’ündeki kürk figürü, 19. yüzyıla gelindiğinde kürkün bir sosyal-simgesel anlam fazlasıyla donanmış olduğuna işaret ediyor. Masoch’un aslî unsurlarını inşa ettiği Mazohistik libidinal ekonomi bağlamında kürk, erkek/kadın cinselliği arasındaki sınırı aşan eşik figürüdür. Kadın ile erkek arasındaki hiyerarşik ilişkinin dolayımlanma sürecinde kürk bu ikiliği insan/hayvan eksenine taşır. Kürk figürü, iktidarı insan (kadın/erkek) ilişkileri alanındaki yerinden ederek insan/hayvan ilişkileri alanına taşır. Bu denklemdeki hayvan, kadın figürüdür. Burada şöyle bir soru sorabiliriz: Kürk kadının Doğa’yla özdeşleştirilen statüsünü nasıl yeniden pekiştirir? Kürk giymiş kadın, iki kere doğallaştırılmış kadın haline mi gelir?
Kürk aynı zamanda siyasî farkın göstergesi olarak da kullanılmıştır. İngiltere’de 17. yüzyıldaki stil savaşlarında kunduz kürkünden yapılma başlık modaları püritenlerle kraliyet yanlıları arasındaki siyasî karşıtlığın işareti haline gelmiştir; II. Charles’ın, Kuzey Amerika kürk ticareti için Hudson's Bay Company’ye tekel hakkı verdiği dönemdir bu (1670). Daha yakın geçmişte, Richard Nixon meşhur “Checkers Konuşması”nda onurlu ve onursuzca siyasî pratikler arasındaki ayrımı ifade etmek üzere karısının giyim tarzını metafor olarak kullanır: “Pat’in mink mantosu yok. Ama gayet saygın bir kumaş Cumhuriyetçi paltosu var ve ben ona her zaman ne giyerse giysin güzel olacağını söylerim”. Nixon'ın mink manto göndermesi, siyaset adabı alanına cinsel adabın dahil edilmesine işaret etse de, kürkün kendi içinde ve kendi başına bir siyasî mücadele nesnesi haline gelmesi, ancak Birinci Dünya ülkelerinin, küreselleşen kürk ticaretinin ve hayvan hakları aktivizminin dahil olduğu, kürk avcılığı üzerinde yürütülen siyasî mücadeleler bağlamında gerçekleşmiştir.
Gitskan halkına mensup ve Kanada’da başarılı bir kürk tasarımcısı olan D'Arcy Moses, kürk mantonun simgesel boyutunu stratejik biçimde yeniden müzakere ederek bu mücadele alanını büyük ustalıkla kendi lehine çevirdi. Avrupa kürk modaları ile Gitskan motif ve tasarımlarını birleştiren Moses, aynı zamanda yerli kürk avcılarının ve tüccarlarının ürünlerini kullanarak onlara destek vermiş oluyordu. Hayvan hakları örgütlerinin, Güney Kore gibi yeni sanayileşen ülkelerde kürk avcılığına ve kürk üretimine son verme yönündeki baskısına karşılık, ana-akım moda sektörü başka bir taktik izledi. Eylül 1992’de, New York Times dergisinde “Kılık Değiştirmiş Kürkler” başlığıyla bir moda dosyası yayınlandı. 1980’lerin sahte kürk modası yüzünden zarara uğrayan kürk sektörü, değişik boya ve kesim biçimleriyle kürkün çehresini değiştirmişti. Bu değişim, kürkün kullanılmış olduğu gerçeğinin üzerini örtüyor, bir zamanlar o kürkün sahibi olan hayvan ile giyilen ürün arasındaki bağın kurulmasını engelliyordu. D’Arcy Moses’ın tasarımları da, kılık değiştirmiş kürkler de, çatışan simgesel ve maddî çıkarlar çerçevesinde verilen stratejik karşılıkları temsil ediyordu.
Postmodern dönemde kürke yönelik simüle edilmiş ekonomik ve libidinal yatırımın bir alegorisi olan “Kılık Değiştirmiş Kürkler”, altta yatan çıkarların fark edilmemesini sağlayan ideolojik işlemi gerçekleştirir: Bu işlem, tıpkı fahişenin kimliğinde olduğu gibi, bilinir kılınmaya çalışılan bir nesnenin meta fetişizmi ve cinsel fetişizmi açısından şarttır. Çıkarların fark edilmemesi, nesnenin özerk bir estetik nesne olarak algılanmasına yol açar ve maddî gerçekliği dışarıda bırakırken nesnel mübadele mekanizmalarını korur. Kürk giymiş kadın tüketici figüründe, bu nesnel mübadele mekanizmalarını dolayımlayan, kadınların bedenidir. Kürke yönelik ekonomik ve libidinal yatırıma atfedilen cinsel fetişizim ve meta fetişizmi, görünürde kürkün anlamını ve değerini kuşatma işlevi görse de, fiilen kadın figürünü siyasî, poetik ve erotik bir iktidarın seyirlik malzemesi olarak nakşeder.
Modayı takip eden burjuva kadın tüketici, kürk manto gibi bir moda unsurunun simgesel ve maddî anlamlarını üretmeye yönelik birbiriyle bağlantılı bir dizi faaliyet aracılığıyla inşa edilen bir varlıktır. Moda dergileri, yazarları ve fotoğrafçıları, kürk sektörünün yayınları, medya ve sinema, estetik ya da estetik öncesi bir çözümleme nesnesi olarak modanın meşruiyetinin sınırlarını belirleyen moda eleştirileri ve kuramlar - bunların hepsi, kendi maddî ve simgesel çıkarlarını “yanlış okuyabilecek” ve böylece kürk modası tüketiminde eyleyici olarak yer alabilecek tüketicileri üretir. Kürk manto, kadın erotik gücü ideolojisinin eşlik ettiği, servet ve prestije işaret eden simgesel bir nesne olarak var olur, çünkü bu şekilde algılanır – yani, kürk mantoyu burjuva kadın açısından arzu edilir kılan kodları çözmelerini sağlayan kültürel sermayeye sahip izleyiciler ve tüketiciler tarafından sosyal olarak bu şekilde kurulur ve algılanır.
Kürke anlam atfeden metinsel ve görsel pratikler, yani kılık kıyafet yasaları, siyasî kodlar, yazınsal ve görsel temsil biçimleri, kürkü geniş bir söylemsel libidinal ve ekonomik mübadele alanı içerisindeki bir iletişim nesnesi olarak yerleştirmeye yarayan bir dizi gösterge pratiği oluşturur. Kürk, moda ve kadınlık göstergeleri arasında işleyen iletişim süreci, altta yatan çıkarların fark edilmemesine dayanan bir dilin konuşulması açısından stratejiktir: Bu dil, kadın erotik gücü kodunun kadınla, burjuva kadının ekonomik ve siyasî gerçeklikleriyle özdeş olduğunun sanılmasına dayanır.
Kürkün siyasî ve libidinal ekonomisi günümüzde çok çarpıcı şekillerde biraraya geliyor. Hayvanların katledilmesinden zevk devşiren hâkim bir sosyal ve ekonomik sınıfın fetişistik arzularına karşı çıkmak, hayvan hakları hareketinin gündeminde baş sırayı teşkil ediyor. Hayvan hakları hareketine yönelik desteği ve eleştirileri şekillendiren insan/hayvan karşıtlığı, örtük olarak, yeni bir fetişizm biçimine katkıda bulunuyor: Kitle iletişim araçlarının gösteri fetişizmine ve hayvanlara karşı zalimlik ve sadistik şiddet içeren imgelerine.
Bugün kürke atfedilen değerler ve anlamlar, geçmiş değerlerin kalıntıları ile yeni çıkarların, kürkün bir kavram-metafor olarak kullanımını üst-belirleyecek şekilde biraraya gelmesinden kaynaklanıyor. 20. yüzyılın başında kürk ticareti büyük ölçüde azaldı ve kürk, Batı iktisadî bağlamında marjinal bir meta haline geldi, bu da kürkün lüks tüketim nesnesi olma statüsünü ikiye katladı: Kürkü için kullanılan bazı hayvanların soyu tükenmeye ya da sayıları azalmaya başladıkça, kürk manto da ender bulunan bir metaya dönüştü. Bu arada, başka dünyaların yerli halkları için kürk iktisadî değerini korumaya devam ediyor ve modern yerli kültürler açısından hayatî bir kaynak olması, kürkün simgesel değerini arttırıyor. “Günümüz modasında, kurtların derisini yüzmek yerine kurtlarla dans etmeyi tercih ediyoruz” sloganı, ekolojik doğruculukla üzeri örtülmüş eski sömürge ilişkilerinin ve burjuva kadın tüketicinin elinde zulüm gören hayvan imgesine dayalı seyirlik fetişizmin kalıntılarını akla getiriyor. Kürke yüklenen bu anlam fazlalığında, bana kalırsa emperyalizmin tarihinin post-kolonyal bir alegorisini okumak mümkün. Dahası, farklı bağlamlarda farklı değerler yüklenen kürkün tarihi, Avrupa’nın erken dönemlerdeki genişlemesinde toplumsal cinsiyetin ve sömürgeciliğin izlerini saptamamızı sağlayacak zengin bir gösterge hazinesi sunuyor.
(http://www.utpjournals.com/jour.ihtml?lp=product/utq/652/652_emberley.html adresindeki yazının kısaltılmış halidir.)