Omerta-Beka-Racon

Omerta Yasası”nı yeni “Youtuber”ımız ve “organize masaüstü liderimiz” Sedat Peker hatırlattı! Şimdilerde herkes, onun masasının üzerine yerleştirdiği Mario Puzo’nun Omerta: Suskunluk Yasası kitabını konuşuyor. Sadece Omerta: Suskunluk Yasası’nı mı -ki, “organize masaüstü lideri” demem de boşa değil- her bir videosuna özenle yerleştirilen Hz. Ali’nin Zülfikar maketlerinden tespihlere, kitaplardan Teşkilat-ı Mahsusa yüzüklerine, düz beyaz gömleğinden, gerisindeki neredeyse sürekli açık televizyonda dönen Türkeş görüntülerine kadar Peker’in masasının üzerine/kadrajına koyduğu her şey tabiri caizse olay olmakta. Puzo’nun ölümünden sonra yayımlanan kitabı sadece onlardan biri. Peker ve ekibi bize, konuşma metninden videosunun kadrajına yerleştirdiklerine, giyiminden kuşamına (masasının üzerindekilere ve gerisindekilere) otuz iki kısım tekmili birden özenle çalışılmış bir “devlet soup operası”, bir “pehlivan tefrikası”, bir “devlet orijinal dizisi” sunuyor. Birinci sezonun altıncı bölümü henüz yayınlandı.

Omerta-Racon

Bu yazının derdi, ince ayar Sedat Peker analizleri ya da AKP hükümeti eleştirileri yapmak değil, omertadan devletin bekasına giden yol üzerine yüksek sesle düşünmektir. İtalyan mafyasının omertasını Türkçeye çevirmeye çalışmak da diyebilirim yazının amacına. Omerta yasası İtalyan suç örgütlerinin kendi dünyalarının mafyatik kurallarını, devletin kurallarının dışında ve üzerinde tanımladıkları bir yapıyı ima eder. Omerta basitçe bir susma, konuşmama, gizleme kuralı değildir. Suç dünyasının, kendi iç raconunu uygulayabilmek için devlet otoritelerine karşı takındığı bir “üç maymun tavrı” ve buna bağlı bir “onur kuralı”dır. Anadolu’nun kan davalarında da buna benzer bir raconun işlediğini, kan davalarında da mensuplarından biri öldürülen ailenin bu cinayetin hesabını devletin yasalarıyla değil, kan davasının kendi iç raconuyla kesmeye koyulduğunu unutmayalım. Ve yine unutmayalım ki omerta susmak, üç maymunu oynamak kadar gerektiğinde konuşacak, ifşa edecek, ortaya saçacak bilgilere sahip olma imkânıdır da.

Omerta her şeyden önce bir “racon”dur; ilginç ki her iki kelime de dilimize İtalyancadan geçmiş. Nişanyan’ın[1] da belirttiği gibi, racon, “ragione”; Latince “raito” ile akraba, tabii dolayısıyla İngilizce ve Fransızcadaki “ration(al)” ile de. “Ration/ragione” akıl, mantık, usul, düzen anlamında. “Rational” ile “ration” arasındaki bağ üzerinde konuşmaya bile gerek yok sanırım. Ragione/racon’un aynı zamanda makul, oranlı, orantılı, pay ve istihkak gibi anlamlara geldiğini de not edelim bir yere. Nitekim pay, istihkak anlamları racon kelimesine daha da derin bir anlam katar: Racon, bir usuldür, düzendir; bu usule, bu düzene göre payına düşen, hak ettiğin, hakkına düşen, istihkakın olan şeydir.  Bir başka ifade ile omerta bir racondur; susmanın ama susmanın karşılığında konuşacaklarını biriktirmenin bir raconu.

Racon-Kabadayı

Nitekim Aktunç[2], racon kelimesinin argoda da usul, âdet, yol erkân anlamlarına geldiğini belirtir. “Kabadayı” âleminde “racon kesmek”,  kural koymak, erkânı kurmak, “rükn”ü, yani “temeli”, “esası” belirlemektir.

Omerta bu anlamıyla, argo anlamıyla da bir ragione/racondur; sokağın efendilerinin, kabadayılarının erkânı, yolu, usulüdür. Omerta yasasına uyan, devlete karşı susar. Susmak sokağın efendilerine kendi raconunu, erkânını uygulayabilmeleri için bir alan açar. Unutmamak gerekiyor ki omerta yasası sessiz kalmak değil, âlemin kendi kurallarının işlemesi için susmak, biriktirmek için susmaktır; suçun üzerindeki ortaklaşa suskunluktur. Susmak, sokağın efendilerinin, “kabadayılığın”, “organize suç liderliğinin”, “reisliğin”, “baba(yiğit)lığın mütemmim cüzüdür. Susmak, kendini serdengeçti olarak tanımlayan, Teşkilat-ı Mahsusa yüzüğüyle kendisine tarihsel bir bağlam/boyut kazandıran organize suç örgütü liderinin, susarak etrafa meydan okuyuşunun bir gereğidir de. Öyle ya, Sedat Peker de her videosunda boşuna kendisinin ne kahraman ne babayiğit, ne de serdengeçti olduğunu vurgulayıp durmuyor, değil mi?  Sahi, onun videoların ana fikrini de omertayı diğer (suç) ortakların (Mehmet Ağar vd.) bozduğu, düzen/racon bozulup omerta yasası çiğnenileli beri de sükût erkânının yerine intikam erkânının (konuşmak üzere biriktirdiklerini/sustuklarını fâş etme erkânının) devreye girdiği düşüncesi oluşturmuyor mu?

Derin Devlet-Racon-Devlet Bekası-“Komünizmle/Bölücülükle Mücadele”

Omertayı Türkçeye çevirirken karşımıza sadece “racon” ve “kabadayı” kavramları çıkmıyor; çünkü Türkçe karşılığında omerta sadece bir “organize suç örgütü raconu” değil; aynı zamanda bir “politik suç örgütü raconu” olarak da tezahür etmektedir. İşin İtalyancası ve Türkçesi arasındaki en temel farklık da burada ortaya çıkıyor diye düşünüyorum. (İtalyan) mafyanın politik/bürokratik bağları vardır ama bu onu bir politik örgüt olarak tanımlamaya imkân vermez; oysa günümüz ülkücü çetesi (Türk işi organize suç örgütü) ise her şeyden önce bir politik/bürokratik (ve elbette paramiliter) örgüttür. Suç işleme amacıyla örgütlenmiş bir paramiliter yapı olması onu kolayca bir “criminal”e indirgememize imkân vermez: Ülkücü çete tanımı icabı örgütlü bir suç örgütü olsa da ondan çok daha fazlası; son analizde devletin bekasının icrasında anahtar bir politik/bürokratik/militer örgütlenmedir.

Sedat Peker’in “suç”ları ya da videolarında “suç” işlediklerini ihbar ettiklerinin “suç”ları yüzeydeki devletin, görünen devletin kurallarında (pozitif hukuk) tanımlı bir “suç”tur; derin devletin raconunda ise o “suç”lar, münker’in fesadının izalesi, bekanın tesisi (“Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker”, komünizmle/bölücülükle/fitne ve fesatla mücadele) için elzem bir “hizmet” olarak kodlanırlar. “…nehy-i anil münker” bir “suçlu”yu, bir “kahraman”a dönüştürür. Onlar “komünizmle mücadele etmek”, “ülkeyi böldürmemek” için suç işlerler; suçları kahramanlıklarının “kılıç hakkı” gibidir ya da şöyle ifade edeyim izin verirseniz: Kalp masajı yaparken hastanın kaburga kemiklerini kıran sağlık görevlisi gibidirler; hastanın kaburga kemiklerinin kırılması bir suç değil, hastanın tekrar nefes almasını, bekasını sağlayan bir “bedel”dir.  Şöyle de özetlenebilir: Peker ve videolarında suç işlediklerini ihbar ettikleri “devletin” nezdinde suçlu/kriminal, “Devlet’in” nezdinde ise birer serdengeçti, kahraman kabadayılardır.

Bir örnekle devam edeyim: Sedat Peker altıncı videosunda Hürriyet gazetesinin basılması için AKP’li bir milletvekilinin “Bizim gençlik kolları bu işleri bilmez,” diyerek kendisinden ricacı olduğunu ve saldırıyı gerçekleştirmeye yardımcı olduğunu açıkladı. Doğan Medya grubunun satışı sürecinin bu saldırı ile başladığını da söyledi; söyledi demek yetmez; “gülerek söyledi”. Tüm bunları söylerken Peker’in yüzüne yapışan “gülümseme”nin derin anlamı Tansu Çiller’in 26 Kasım 1996’daki DYP grup toplantısında ifade ettiği “Vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir,” sözünde tanımlı, ona mündemiç bir gülümsemeydi. Tansu Çiller’in bu sözleri sarf ettiği dönemde de serdengeçti/kabadayı/şerefli makamında (yine) İçişleri Bakanı Mehmet Ağar oturmaktaydı ve legal devletin kuralları gereği görevinden istifa etmek, hapis yatmak zorunda kalsa bile o “görevini yaptığı” düşüncesindeydi. Nitekim Yenipazar Cezaevi’ne gireceği günlerde basına (Cumhuriyet, 25 Nisan2012) açıklama yapan Ağar, “Görevi[n]i yapıp çıkaca[ğını]”, “kimseye kırgın” olmadığını söyleyerek şöyle devam ediyordu: “Huzur içindeyim, milleti üzecek bir davranışım olmadı. Allah devlete ve millete zeval vermesin.” Tam olarak “devlet” nezdinde suçluyken “Devlet” nezdinde kahraman olmak derken ifade etmeye çalıştığım da budur.  Sedat Peker’in Hürriyet gazetesi baskınını kendisinin organize ettiğini söylerken “gülümsemesi” Mehmet Ağar’ın cezaevine giderken hissettiği “huzur”un farklı bir şekilde ifadesinden başka bir şey değildir: Her ikisi de devletin bekası için kendilerine verilen “görevi” yerine getirmenin “iç huzuru” içindedirler.

Peker, Ağar, Soylu, Çakıcı… ve diğerleri: Bugün “Devlet için” yaptıklarını “devlete” ihbar ederek birbirlerinden intikam almaya çalışanlar dün, “Devlet’e” hizmet için “devletin” kurallarını çiğneyen, suç işleyenlerdi. Devletin bekası kavramı tam da bu noktada işlevsel bir politik meşrulaştırıcı olarak devreye girmektedir; öyle ki beka, artık, Türkiye’nin “devlet” ile “Devlet” arasındaki farkı belirleyen “suç”u “hizmet”e, balkabağını arabaya, fareyi hizmetçilere çeviren bir sihirli politik değneği, bir meşrulaştırıcı kavramı olarak işlev görmektedir. Bu sihirli politik değnek, öylesine sihirlidir (!) ki, kim elinde tutarsa onu hem devletin bekası amacıyla muhalif akademisyenlerin kanlarını oluk oluk akıtmak için hizmet eden bir kahramana, hem de aynı kahramanı(!) bir suç örgütü lideri olarak tanımlamaya imkân verebilmektedir: TRT Haber’de 21 Mayıs 2021’de yayınlanan haberin başlığı şu şekildeydi “Soylu, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in ithamlarının Türkiye'ye yönelik uluslararası bir operasyon olduğunu söyledi.”


[1] Sevan Nişanyan, Türkçe Etimolojik Sözlük, 2. baskı, Liberus Yayınları, 2018.

[2] Hulki Aktunç, Türkçe’nin Büyük Argo Sözlüğü (Tanıklarıyla), YKY, 1998.