Futbolla uzaktan yakından ilgilenen herkes için “şok” sayılacak gelişmeleri özetleyerek başlamama gerek yok herhalde. Tablo basit FB, Sivas, Eskişehir yöneticileri organize suç örgütü kurdukları, yönettikleri, şike yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı. Operasyonun kapsamına Trabzon, BJK, bazı futbolcular ve eski Federasyon yöneticileri de girdi. Mevcut tablo itibariyle FB:’yi BJK izliyor.
Operasyon büyük. Ve Devlet, yani Emniyet ve Ergenekon soruşturmasını başlatan savcılık eliyle yürütüldüğü için de iş hayli ciddi. Zaten en büyük tartışma konusu buradan çıkıyor. Operasyona AKP yanlısı medyanın verdiği destek, aynı Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi birçok polis kaynaklı iddianın hemen gazetelere sızması, bu çok ciddi iddiaların odağındaki bazı isimlerin ifade sonrası hiçbir şey olmamışcasına serbest kalması –ancak itibar kaybına uğraması- hızla soruşturmanın siyasi olabileceği tartışmasını gündeme getirdi. Operasyonun asıl hedefindeki FB camiasının gayriresmi sözcüleri bunun bir AKP operasyonu olduğunu, Hükümet’in Aziz Yıldırım’ı devirip yerine kendine yakın bir isim getirmeyi hedeflediğini savunmakta. Manzaraya şöyle bir bakınca ve Gülen cematine/AKP’ye yakın yazarların, AKP’ye yakın tv’lerin konuya balıklama dalışını görünce insanda bir “acaba mı?” sorusu uyanıyor elbet. Ancak meselenin bu kadar basit olmadığını düşünüyorum.
Futbolu birazcık olsa yakından izleyen herkesin bildiği, konuştuğu, şikayetçi olduğu bir yapının çözülmesinden bahsediyoruz aslında. Hassas bir konu olduğu için bazı FB’li dostlarımız alınıyorlar ancak şunu kendi içlerinde de itiraf ediyor olmalılar. Siyasette AKP nasıl artık egemen güç ise futbolun da egemen gücü Aziz Yıldırım’dır. İstemediği insanlar medyada sıkıntı yaşar, istemediği hakemler kolay kolay maç alamaz, maç yayını,, sponsorluk vs gibi akçalı işlerde Aziz Yıldırım’ın istemediği bir iş kolay kolay olmaz, istemediği bir isim federasyon başkanı olamaz, olsa bile hayatı zor geçer vs.. FB’liler bunu büyüklüklerinin doğal bir sonucu sayabilirler ancak bu hakimiyetin çoğu zaman “zorla” sağlandığını bilmiyor olamazlar. Zaten okuduğumuz kadarıyla bu operasyon şikeli maçları araştırmak için başlamadı. Organize suç örgütü lideri olmak suçlamasıyla cezaevinde olan Sedat Peker’in Giresunspor’da yöneticilik yapan yakınlarının takibe takılması ve ağın gitgide genişlemesiyle FB yöneticilerine ve Aziz Yıldırım’a kadar gelindi. Dolayısıyla doğrudur, bu aslında siyasi bir operasyon. Ancak sonucu, futbolda kimlerin ne şekilde hakimiyet sağladığının bir parça da olsa gözler önüne serilmesi oldu. Ve hiç şüphe yok soruşturulan kesit GS ya BJK’nin güçlü olduğu bir döneme denk gelseydi, bu sefer bu takımların “önemli isimleri” pekala spot altında olabilirdi.
Şimdi futbol dünyası bir tartışmanın içinde. FB küme düşürülmeli mi, yoksa düşürülmemeli mi? Soruşturmayı Emniyet yürüttüğü için Federasyon seyirci konumunda. Ama asıl olarak lig sürerken gözünün önünde olup bitenlere ses çıkarmayıp göstermelik soruşturmalarla işi başından savdığı için de seyirci konumunda. Eğer zamanında başlarını kuma gömmeselerdi şimdi bu soruşturması aslında federasyon yürütüyor olacaktı. Dolayısıyla yeni federasyon evet bombayı kucağında buldu ve karar veremiyor. Ve şunu da görüyoruz ki hala FB’nin lobi gücü var ve hala diğer kulüpler bu düzenin sürmesinden yanalar. Başta “omerta” kuralına uyup, son dakikada spektaküler bir ters çıkış yapan Galatasaray ile sembolik biçimde kupayı iade eden Beşiktaş hariç..
Dolayısıyla federasyon ne yapmalı nasıl bir karar vermeli tartışmasına –önemli olmakla beraber- takılmayıp bir adım geri çekilerek manzaraya bakmakta fayda var: esasen bu bir güç savaşı. Kazanmanın mecburiyet haline geldiği, kaybedenin itibarının sıfırlandığı, medyada ve sponsorlar dünyasında hemen alt lige düştüğü bir arena. Bu arenada epey zamandır işler “baskıyla” hallediliyor. (herkesin bildiği bir sır: Aziz Yıldırım yakın zamanda bazı FB yazarlarını evinden aldırmakla tehdit etmişti) Sedat Peker’in hayli yakın arkadaşları olan Mecnun Odyakmaz, Bülent Uygun gibi isimlerin FB camisaıyla içli dışlı olduğunu bilmeyen var mı? Beşiktaş, Trabzon, eski Galatasaray yönetimlerinin bu yollara aslında hevesli olduklarını ama bir türlü gerekli bağlantıları kuramadıkları ve biraz da beceremedikleri için “bir Aziz Yıldırım” olamadıklarını bilmeyen var mı?
Ne demiştik: bu bir güç savaşı. Ve bu güç savaşında (film olanı değil de, şimdilerde CNBC-e’de gösterilen Spartacus dizisindeki gibi) elindeki her türlü imkanı kullanmayanların arenada sırtının yere geldiğini bilmeyen var mı? Medyasıyla ve tüm taraftar gruplarıyla bu arenanın bile isteye seyircisi/katılımcısı olmadık mı? Sesimiz sadece bize haksızlık yapıldığında çıkmadı mı? Her haksızlığı dünyanın sonu imişi gibi algılayıp “gökkubbeyi başlarına yıkmakla” tehdit etmedik mi?
Futbolun egemenleri çok belli ki bu oyunu sürdürmek istiyor, “dokunmayın bize” diyor. Sponsorlar, yayıncı kuruluşlar, taraftarlar da öyle. Herkes bu arenada olmaktan mutlu. Ancak tüm kusurlarıyla (evet yine soruşturma aşamasında çok sayıda hak , kişilik ve mantık ihlali yapılıyor, bu tavır artık Hükümet’in alamet-i farikası oldu) yürütülen mevcut soruşturma, bu yapının artık daha fazla süremeyeceğini, duvara tosladığını gösteriyor.
Dolayısıyla bu oyunun seyircilerinin ve aktörlerinin artık bir karar vermesi gerekiyor. Evet, soruşturmadaki her sızan bilgiyi doğru kabul edip üzerine atlamak gereksiz. Ancak bu yapının “cerahat” üreten bir yapı olduğunda hemfikirsek (ki yüreğinde her daim kazanmayı/her daim güçlüden yana olmayı ayıp sayan bir cevher olan herkes bunu kabul edecektir) bu soruşturmayı bir hükümet darbesi gibi değil, bir imkan gibi görmeliyiz. Kusurlarını gözler önüne sermeli ama gidilecek yolda savcılıktan/federasyondan daha atak davranmalıyız. Çünkü manzara ortada. Ve denklem gayet basit: Federasyonu, herkesi baskı altına aldığınızda işe devlet karışır. Karıştırmayacaksınız. Bir daha karışmasın istemiyorsanız, eller kollar rahat duracak. Bunun başka yolu yok.
Agos, 15.7.2011