Mağrip yani Batı Arabistan olarak adlandırılan Kuzey Afrika’da yaşayan Arap halkları; Maşrık yani Doğu Arabistan -Cezire, Haliç ve Levanten- Arapları olarak adlandırılan milletdaşlarından belirli oranda farklı kültürel ve toplumsal dinamiklere sahiptir. Bir Mağrip ülkesi olan Tunus, Avrupa’ya coğrafi olarak sadece 140 km uzaklıktadır, Fransa ve İtalya ile güçlü münasebetleri sahiptir. Tunus, aynı zamanda sömürge dönemi sonrası önce Burgiba, ardından Bin Ali’nin uyguladığı politikalarla tüm Arap aleminin en seküler devletlerinden biri haline gelmiştir.
Yasemin Baharı Nasıl Geldi?
Kendilerini Kartaca’nın varisleri olarak gören Tunusluların toprakları, Araplar tarafından fethinin ardından 1556-1574 yılları arasındaki akınlarla Osmanlı devletinin bir eyaleti haline gelmişti. 1881 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen Tunus, 1956 yılında Habib Burgiba liderliğinde bağımsızlığını kazandı. Nasırcı politikalarıyla öne çıkan Burgiba’nın katı laik ve Batı yanlısı politikaları, 1987’de yılından yerine geçen halefi Zeynelabidin Bin Ali tarafından devam ettirildi. Bin Ali, kamusal hayattaki dinsel görüngülerin siyasi iktidar elince daha da azaltılmasına sebep olacak üstten modernleştirmeci politikaları işlerliğe soktu. Çokeşliliği ve Ramazan ayı tatilini yasaklayan Burgiba yasaları, Bin Ali’nin sokakta bile başörtüsünü yasaklayan[1] uygulamalarıyla zirveye ulaştı. 28 Şubat sürecinde Türkiye’de kamusal alanda türbanı yasaklamaya çalışan zihniyetin Anadolu tarzı başörtüsü olduğu gerekçesiyle lütufta bulunup izin verdiği başörtüsünün tavşan kulağı şeklinde bağlanması, belki de ilhamını Tunus’ta izin verilen Berberi çemberinden alıyordu. 2006 yılında sokaklarında başörtülü kadına rastlanmayan Tunus’ta, 2009 yılında “sokaklarda, üniversitelerde hatta ortaokul ve liseler”de pek çok başörtülü hanım[2] görmek mümkündü. Bu dönemde, kamusal alanda başörtüsü takılmasını yasaklayan 102 numaralı kanunun Tunus Yüksek Mahkemesince anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi ülkedeki siyasi baskı rejiminin önemli kırılma noktalarından birini teşkil etmektedir.
Tunus’un zenginliklerinin küresel neoliberal sistemin uluslararası şirketleriyle işbirliği yapan Trabelsi –Bin Ali’nin karısı da bu aileye mensuptu ve ailenin namı ülkede mafya ailesi diye yayılmıştı- gibi ailelerce sömürülmesi, hayat pahalılığı ve rüşvetsiz iş yapılamaz hale gelmesi, ifade özgürlüğü başta olmak üzere her türlü siyasi özgürlüğün baskı altında olmasının halkta yarattığı öfke bir kıvılcım beklemekteydi. Halkın rejimi protesto edebildiği ender yerlerden biri camilerdi, ve bu protesto taktiksel ve yoğun bir sessizlik halinde gerçekleştiriliyordu. O günleri anlatan üniversite öğrencisi Halid şunları ifade ediyor: "Eskiden cuma namazlarında imamlar, Bin Ali ve ailesinin sağlığı için de dua ederdi. Ancak kimse bu duaya 'amin' demezdi. İşte Bin Ali'nin halk tarafından sevilmediğini anlamanın tek yolu bu sessizlikti."[3] Beklenen kıvılcım, zabıtanın meyve sebze tezgahına el koyduğu seyyar satıcı Muhammed el-Buazizi’nin protesto amacıyla Sidi Buzeyd valiliği önünde kendini yakmasıyla çakılmış oldu. Muhammed’in bu eyleminin önemli bir diğer nedeni de, kendisini toplum önünde tokatlayarak Fransızca olarak defolmasını (dégage) söyleyen kadın polis memuru Fadiye Hamdi hakkında verdiği şikayet dilekçesinin valilik yetkililerince reddedilmesiydi.[4] Defol kelimesi (Arapçası; İrhal) Muhammed’in intiharının ardından başlayacak olan Yasemin devriminin ve diğer tüm Arap Baharı isyanlarının sloganı oldu. 17 Aralık 2010 tarihinde bedenini ateşe veren Muhammed el-Buazizi, 18 gün sonra vefat etti. el-Buazizi’nin eyleminin üzerinden bir ay bile geçmeden, 14 Ocak 2011 tarihinde devlet başkanı Zeynelabidin bin Ali ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Arap dünyasının görüp göreceği en jakobenist liderlerden biri olan ve kamusal alanda başörtüsünü yasaklayan Bin Ali, kadınların bırakın başörtüsüz olarak sokağa çıkmasını, araba sürmesinin bile şeriat kuralları nedeniyle yasaklandığı Suudi Arabistan’a sığındı.
Kurucu Meclis Çalışmaları
Bin Ali’nin kaçışının ardından, geçici bir hükümet iş başına geldi. Meclis eski Başkanı Fuad el-Mibza’ geçici devlet başkanı, Muhammed Gannuşi başbakan oldu. Gannuşi söz verdiği üzere özgür ve şeffaf bir seçim için daha önce yasaklanmış olan pek çok partinin yeniden kurulmasını sağlayan düzenlemeleri yaptı. 2011 yılının Ekim ayında yapılan seçimlere 115 parti katılım sağladı. Bu seçimlerde Nahda partisi, en yakın rakibinden üç kat fazla oy alarak 217 sandalyenin 89’unu kazanmıştı. Ülkenin bu ilk serbest seçiminin temel gayesi, Tunus’a yeni bir anayasa hazırlamak için Milli Kurucu Meclis’i oluşturabilmekti. Meclis’in El-Nahda partisinden seçilen 89 üyesinden 43’ü Avrupalıları şaşırtacak şekilde kadındı. Bu durum, üniversite öğrencilerinin %60’ının kadın olduğu bir ülke için aslında çok da anormal bir sonuç değildi.
Seçimin ardından Nahda Partisi, Cumhuriyet için Kongre Partisi ve el-Tekettul Partisi bir koalisyon kurdular. Bu üç parti devletin üç önemli makamını aralarında paylaştılar[6]. Buna göre, Cumhuriyet için Kongre Partisinden Munsif Merzuki geçici devlet başkanı olurken, el-Tekettul partisinden Mustafa bin Cafer, Meclis Sözcüsü oluyordu. Yeni başbakan ise el-Nahda Partisinden Hammadi el-Cibali idi. Troyka hükümeti, özgürlüklerin önündeki engelleri kaldıracağına dair söz vermekteydi. Fakat siyaset ve ifade özgürlüğü alanında atılan adımların, ekonomi alanında da atılabildiğini söylemek zordur. Ekonomik durumun iyileşememesi yeni intiharları da tetikliyordu. Arap medyasında sıklıkla rastlanılan kendini yakan kişilere ilişkin bu tür haberlerin başlıklarında “yeni Buazizi” ifadesine sıklıkla rastlanmaktadır.[7] Ekonomik açıdan hissedilir bir iyileşmenin olmamasına ek olarak, siyasi suikastlar ülkeyi daha da istikrarsızlaştırdı.
Karanlık Eller İşbaşında
6 Şubat 2013’de ülkedeki sol muhalefetin önemli isimlerinden Demokrat Yurtseverler Partisi lideri Şükrü Belıyd’in evinin önünde suikaste kurban gitmesinin ardından, ülkenin başbakanı Hammadi el-Cibali kendi başkanlığındaki hükümeti feshederek, teknokratlardan müteşekkil bir hükümet kurulmasını teklif etti. Bu teklif bizzat partisi el-Nahda tarafından reddedilince el-Cibali başbakanlık görevinden ayrılmak zorunda kaldı. el-Cibali’nin yerine, Ali el-Urayyid 22 Şubat 2013 tarihinde Başbakan olarak atandı. 25 Temmuz 2013 tarihinde Şükrü Belıyd’in vurulduğu silahla bir başka sol lider, Halk Hareketi adlı partinin lideri Muhammed İbrahimi öldürüldü. İbrahimi, aynı zamanda Belıyd’in partisinden milletvekiliydi. Büyük bir tepkiye neden olan bu olay sonrasında sendikaların çağrısıyla ülke genelinde büyük bir greve gidildi. Tunus havayolu Tunisair tüm seferlerini durdurdu. Yaşanan olaylar sırasında polis halka sert müdahalelerde bulundu. İbrahimi’nin cenaze töreni, el-Nahda hükümetini istifaya çağıran bir protestoya dönüştü. İçişleri Bakanı, olaylardan Selefileri sorumlu tuttu. Altı ay içerisinde iki solcu laik liderin öldürülmesi, anayasa çalışmalarının hala tamamlanmamış olmaması, Mısırdaki Mursi hükümetinin 3 Temmuz 2013 tarihinde darbeyle düşürülmesi, ekonomik sorunlara çare bulunamaması ve artan siyasi şiddet olayları el-Nahda hükümetini uzlaşı arayışlarına zorladı. Hükümet, laik muhalefet partileri ile güç paylaşımına gideceği bir anlaşma üzerinde çalıştığını duyurdu. Ayrıca, Yasemin devriminin motor güçlerinden ülkenin en büyük sendikalar birliği olan UGTT (Tunus Genel İşçi Sendikası), Tunus Sanayi Ticaret ve El Sanatları Birliği, Tunuslu Avukatlar Ulusal Birliği ve Tunus İnsan Haklarını Koruma Birliği ile beraber oluşturduğu dörtlü grupla 17 Eylül 2013 tarihinden itibaren ulusal diyalog arayışına başladı. Başbakan el-Urayyid, dörtlü gruba istifa edeceği ve yerine Sanayi Bakanı Mehdi Cumaa’nın getirileceği konusunda taahhüt verdi. Bu taahhüdünü 9 Ocak 2014 tarihinde açıklayarak istifasını da vermiş oldu. Böylece bağımsız Cumaa’nın başbakanlık yolu açılmış oldu. Anlaşmanın ilginç bir maddesi de, seçimlerden sonra Cumaa hükümetindeki bakanların tekrar siyasete dönemeyeceğine dairdi.
Sivil Anayasanın Kabülü
Mehdi Cumaa, teknokrat bir hükümet kurdu. UGTT Genel Sekreteri Hüseyin el-Abbasi, dörtlü grubun çözüm planının 21 parti tarafından kabul edildiğini söylemişti. Cumaa'nın, 9 partinin oyunu alarak başbakanlığa seçildiğini belirten Abbasi, oylamada, 7 partinin çekimser kaldığını, 2 partinin oyunun ise liberallerin adayı Celul Ayyad'a gittiğini ifade etti. Abbasi, muhalif Tunus'un Nidası Partisi'nin de aralarında olduğu 3 partinin ise görüşmelere katılmadığını aktardı.[8] Cumaa’nın 28 bakandan oluşan kabinesinde Bin Ali dönemindeki bazı uygulamalardan sorumlu tutulan Adalet Bakanı Hafız bin Sala gibi isimler de bulunuyordu.
Mehdi Cumaa’nın ilk önemli icraatı, 27 Ocak 2014 tarihinde yeni anayasayı ilan etmek oldu. Kadın-erkek eşitliğini güvence altına alan ve uluslararası alanda da tarihi bir adım olarak görülen bu anayasa, fikir ve ifade özgürlüğünü de garanti altına almıştı. Bu gelişme, halk nezdinde Cumaa hükümetinin bir umut olarak görülmesini sağladı. Hem Nahda partisi hem de Nida partisi sempatizanları yeni hükümete güven duyuyorlardı. Nitekim 2013 Kasımı’nda halkın sadece %15’i ülkenin doğru istikamette olduğunu düşünürken, bu oran 2014 Şubat’ında %70’e[9] çıkmıştı. Mehdi Cumaa hükümeti zamanında, ekoloji-ekonomi tartışmaları kamuoyunda geniş yer buldu. Uluslararası şirketler, Tunus’un kaya gazını çıkarmak istiyorlardı. Ülkenin içine düştüğü siyasal kargaşayı da fırsat bilmekle itham edilen petrol devi Shell firmasının, bu girişiminin doğaya vereceği zararlar –büyük alanların çölleşebileceği, yer altı sularının ve havanın kirlenebileceği- özellikle sol muhalefet tarafından gündeme getirilirken, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazdan çıkış için sağlayacağı yarar hükümet yanlıları tarafından öne sürülüyordu.[10] Süreç içerisinde, UGTT’nin kaya gazı keşif çalışmalarını desteklemesini şaşırtıcı bulanlar olmuştu.[11] UGGT’nin sol sendikal kimliği, neoliberal politikalara eklemlenme çabaları söz konusunda olduğunda fazla etkili olamamıştı. Cumaa hükümetinin ilk zamanlarında ülkede estirdiği olumlu siyasi hava, beş ay gibi kısa bir sürede[12] tersine döndü ve ülkede huzursuzluğun belirtisi gösteriler yeniden baş göstermeye başladı. Özellikle turizm sektöründeki gelir kaybı büyük boyutlara ulaştı. Tunus, 26 Ekim 2014 tarihinde milletvekili seçimlerine böyle bir atmosferde giriyordu. Bu seçimleri Tunus’un devrimden sonraki üç aşamalı demokratik geçişinin ikinci aşaması olarak görmek mümkündür. İlk aşama, sivil anayasanın hazırlanması, son aşama ise cumhurbaşkanının halka tarafından özgür seçimlerle seçilmesidir.
Devirteslim Testi ve Tunus
Huntington, sağlam bir demokrasiye dair iki-devirteslim testini[13] ortaya atmıştı. Buna göre eğer iktidar bir defalığına değil de, iki defa üst üste seçimler özgür bir ortamda yapılıyor ve iktidar barışçı bir şekilde kazanana teslim edilebiliyorsa orada oturmuş bir demokrasinin varlığından bahsedebiliriz. Tunus, bu bağlamda Ekim 2011’den gerçekleştirilen ilk özgür seçimlerden sonra Ekim 2014’te gerçekleştirilen milletvekili seçimleri ile iki-devirteslim testini geçmiş gibi görünmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir ay önce yapılan bu seçim, devrim sonrası Tunus’ta bazı taşları yerinden oynattı. 120 partiden 1327 aday, meclisteki 217 sandalyeden birine oturmak için uğraş verdi. Seçmenler yurtiçinde 27, yurtdışında ise 6 seçim bölgesinde oy kullandı. Bu seçimlerde seçilen milletvekillerinin hükümetlere güvenoyu verme ve güvenoylarını hükümetten çekme yetkileri de var. Seçim öncesi Tunus sokaklarında özellikle ekonomik darboğazdan çıkma, geçmişe dönmeme, güvenliğin tam anlamıyla sağlanması, yolsuzlukların engellenmesi, özgürlüklerin daha da genişletilmesi, turizm gelirlerinin daha da artırılması, Libya başta olmak üzere çevre ülkelerdeki sorunların Tunus'a sıçramaması için önlem alınması en çok istenen konular arasında geliyordu. Suudi Arabistan ve BAE Mısır’da Mursi’yi deviren Sisi’ye verdikleri desteğin bir benzerini, fulul olarak adlandırılan eski rejim “artıkları”ndan meydana gelen Tunus’un Nidası partisine veriyorlar.[14] Bu durumun temel nedeni, Sünni devletlerin ılımlı bir İslami demokrasiyle yönetilmesinin Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin oturduğu antidemokratik temeli sarsması. Keza, Tunus’un hem serbest seçimlerin yapılabildiği en özgür Arap ülkesi olması hem de IŞİD’e katılımın en çok bu ülkeden olması, demokratik özgürlüklerin IŞİD’e destek için zemin oluşturup oluşturmadığı tartışmasını tetikliyor.[15] Bu bağlamda, Batılıların da Tunus’ta daha seküler bir hükümet görmeyi istediklerini tahmin etmek zor olamayacaktır. Bir önceki seçimden galip çıkan el-Nahda partisinin ifade özgürlüğü konusunda gösterdiği başarıya rağmen, iki yıl boyunca boğuştuğu ekonomik ve siyasi krizlere karşı gösterememesi ve hükümeti bağımsız bir başbakanın yönettiği teknokratlardan oluşan bir kabineye teslim etmesi, halk nezdinde ılımlı İslam siyasal hareketinin yönetme kabiliyetinin sorgulanmasına sebep oldu.
Seçimler önceden de beklenildiği gibi el-Nahda partisi ile Nida Tunis (Tunus’un Nidası) partisi arasında çekişmeye sahne oldu. Ülkenin sahil kesimi ve kuzey bölgeleri seküler eğilimli Nida partisini desteklerken, iç kesimler ve daha kırsal bölgeler ılımlı İslamcı el-Nahda partisini desteklediler. Sonuçta, 217 sandalyenin 86’sı Nida, 69’u el-Nahda, 16’sı Özgür Milliyetçi Birlik, 15’i Halk Cephesi, 8’i Tunus’un Ufukları, 4’ü Cumhuriyet için Kongre partisinin, 11’i ise diğer partilerin oldu. Nida partisinin % 37,56 oy oranıyla Tunus seçimlerinden zaferle çıkması laiklerin zaferi olarak nitelendirildi. Seçimler dünya genelinde ilginç tartışmaların da fitilini yaktı. Mesela, Türkiye’de el-Nahda partisinin 2011’deki seçim başarısını Arap Baharının Ortadoğu Türk modeli daha doğrusu Ak Parti modelininin mevzi kazanması olarak değerlendiren bazı yayın çevreleri[16], 2014 seçimlerinde Nida Partisinin kazanmasını Türkiye’den laik çevrelerin coşkuyla karşılamasını “züğürt tesellisi”[17] olarak değerlendirmiştir. Türkiye’deki mevcut siyasal iktidarı destekleyen çevreler, “el-Nahda’nın oy oranını kaybetmediği, Nida’nın oy oranını artırdığı”[18] söylemini sıklıkla dile getirmektedirler. Bölgenin bir diğer seküler ülkesi Lübnan’ın önde gelen köşe yazarlarından Rami G. Huri, Tunus milletvekili seçimlerini “Arap dünyasının modern tarihindeki en önemli yerli ve milli politik gelişme” olduğunu[19] ifade etmektedir. Huri, Arap Baharı’nı ülkerinden başlatan Tunusluların, diğer Araplara özlemini çektikleri demokratik geçiş sürecinde de önderlik ettiklerini ifade etmektedir.
Tunus 2014 Milletvekili Seçimlerinin Tetiklediği Bazı Tartışmalar
Ferid Zekeriya, Tunus’ta demokrasinin kökleşmesine rağmen Mısır’da neden demokrasinin inkıtaya uğradığına ilişkin verilen genel cevabın; Mısır ve Tunus İslamcılarının farklı hareket tarzı olduğunu ifade ediyor. Tunus İslamcıları, Mısırlı kardeşlerinin aksine iktidarı paylaşamaya daha istekliydi. el-Nahda şeriatı kurumsallaştırmaya çalışmadı, Tunus’un kadın haklarına dair gelişmiş yasalarına saygılı olacağını ilan etti hatta iktidarını halk protestolarıyla yüzleştiği vakit kendi isteğiyle teknokratik bir milli birlik hükümetine devretti. Zekeriya’ya göre bu söylem, sadece Tunus’un daha iyi İslamcılara sahip olduğu için şanslı olduğu noktasına varmaktadır. Oysa Counting Islam kitabının yazarı Tarık Mesud farklı düşünüyor. Ona göre Tunus’un başarısı yahut Mısır’ın başarısızlığı İslamcılarının niteliklerinden ziyade bu ülkelerin siyasi çevrelerindeki derin farklarla alakalıdır. Mısır’da İslamcılar orta halli vatandaşlara ulaşmak için zengin bir cami ve İslami dernek ve vakıf ağına sahipti, seküler partilerin ise böyle bir imkanı bulunmamaktaydı. Bu yüzden seküler gruplar, seçimi kaybettikten sonra seçim sandıklarının sonuçlarını tersine çevirmek için askere başvurdular. Mısır’dan daha gelişmiş, daha kentlileşmiş, daha okur-yazar ve daha küreselleşmiş olan Tunus ise, İslamcı partilerle muhalifleri arasında görece eşitlik sağlayan güçlü sendikalar, sivil kurumlar ve meslek örgütleri gibi daha çeşitli bir sivil topluma ağına sahiptir. Mısır’daki İslamcılardan çok daha az bir oy oranıyla seçimleri kazanan el-Nahda iki seküler partiyle koalisyon kurmak zorundaydı. Güçlerini, Mısır İhvan-ı Müslimin’inden daha iyi oldukları için değil böyle yapmak zorunda oldukları paylaşmak zorundaydılar.[20] Zekeriya’nın sivil topluma dair Mesud’un görüşlerini Batılıların da hoşlanacağı ve mağduru suçlu görebilecekleri şekilde çizdiği bu perspektifin ötesinde, Mısır ve Tunus’un ekonomik ilişki ağlarına da bakması beklenirdi doğrusu. UGGT’nin her siyasi olayda etkinliği sadece bir sendikalar birliği olması değil, ayrıca istediğinde Tunisair’in bile seferlerini durdurabilecek ölçüde ülke ekonomisini domine edebilmesidir. Yine, Mısır ordusunun OYAK benzeri bir yapılanması olan NSPO (Cihaz Meşruaat el-Hidme el-Vataniyye/ National Service Product Organization) ile ülke ekonomisinin bazı tahminlere göre % 40’ını yönetmesi, siyasi etkinliğinin önemli bir sebebidir. Aynı dili konuşan, benzer kültüre sahip iki ülkeyi karşılaştırırken bile sadece tek bir değişken üzerine bina edilen çözümlemeler, konu hakkında başka bilgilerin ışığında daha kapsamlı bir düşünce etkinliği karşısında tuzla buz olabiliyor. Tabi bir de, ulusal ölçekli büyük olayların değerlendirilmesinde uluslararası faktörlerden hiç bahsetmemesi Mesud ve onun görüşlerini zikreden Zekeriya’nın yorumlarında önemli eksikliklerden birini teşkil ediyor.
Türkiye’nin Arap Baharı sürecinde ve sonrasında Müslüman ve demokrat kimliğiyle Arap ülkelerine örnek olup olamayacağı[21]çok tartışıldı. Milletvekili seçimlerinden sonra, bazı yorumcular Türkiye’nin örnekliğinden ziyade Tunus’un örnekliğinin daha yere basan bi tercih olduğunu iddia etmektedir: Eğer Arap Baharı sonrası Müslüman demokrasiye bir örnek olacaksa bu Tunus olmalı Türkiye değil. Türkiye’nin, Tunus’un uzlaşma ve hoşgörü tabanlı politikalarından öğreneceği çok şey var. Gezi gösterileri sonrası pek çok uluslararası kuruluşun raporuna göre Türk demokrasi istikrarlı bir düşüş yaşıyor. Türkiye daha otoriter bir ülke haline gelirken, Tunus bölge tarihindeki en etkileyici demokratik dönüşümü başarıyor. el-Nahda, iki seküler partiyle koalisyon yapabiliyor. Tunuslular, zayıf demokrasi geleneğine sahip, kontrol ve denge mekanizmalarının tarihsel olarak eksik olduğu bir ülkede Başkanlık sisteminin tehlikelerini anlayabiliyorlar. Mecliste farklı seslere mümkün olan en büyük temsili sağlamak için, seçim barajları %0. Tunus ve Türkiye arasındaki en önemli fark, anayasa yazımına yaklaşımlarında yatmakta. Tunuslular, şaşırtıcı bir şekilde parlamentonun %94’ünün onayıyla yeni ve oldukça demokratik bir anayasaya sahip oldular. Türkiye parlamentosu ise, büyük oranda AKP’nin başkanlık sistemine dayalı hükümet modeli ısrarı yüzünden ülkenin ilk sivil anayasasını ortaya koyabilecek konsensus konusunda başarısız oldu. Sonuç olarak ülke, askerin dikte ettiği 1982 anayasasına mecbur kalmaya devam ediyor. Yüksel Sezgin, yazısının devamında Türkiye’nin daha otokratik bir ülke yolunda hızlanmasına mukabil, Tunus’un daha demokratik bir ülke yolunda ilerlediğini ve bu durumun temelde iki ülke halkının ideolojik kimlikleri ve iki ülkeyi yöneten liderlerin liderlik ve politika stilleri ile arasındaki farka bağlamaktadır.
el-Sebsi Cumhurbaşkanı Olursa?
Nida partisinin daha doğru koalisyonun milletvekili seçimlerinden zaferle çıkması, partinin toparlayıcısı ve kurucusu el-Baci Kaid el-Sebsi’yi 23 Kasım 2014’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde favori haline getiriyor. el-Sebsi, bağımsızlık sonrası Tunus’un her siyasi döneminde yer almış bir isim: Danışmanlık (1956) da yaptığı Burgiba döneminde içişleri, savunma ve dışişleri bakanlıkları (1965-1969, 1969-1970, 1981-1986), Zeynelabidin bin Ali zamanında Temsilciler Meclisi başkanlığı (1990- 1991) ve Yasemin Devrimi sonrası kurulan geçici hükümette ise başbakanlık (27 Şubat 2011- 24 Aralık 2011) yaptı. Siyasi açıdan Nida Tunis Partisi için avantajlı gibi görünen bu durum aynı zamanda partinin en büyük handikapı. Çünkü el-Sebsi’nin cumhurbaşkanı seçilerek kendini modernist olarak tanımlayan bu partiden ayrılması durumunda, el-Nahda’ya karşı duydukları tepki ve seküler dünya görüşlerinin ötesinde çok fazla ortak noktası olmayan pek çok ayrı siyasi oluşum – Düsturcular denilen Burgiba taraftarları, bin Ali taraftarı olan Demokratik Anayasal Birlik Partisi yanlıları, Tunus Genel İş Sendikası – UGTT’nin pek çok üyesi, liberaller vs.- arasında çıkması muhtemel çıkar çatışmaları ve siyasi çekişmeler Tunus’un Çağrısı’nın kulak tıkayamayacağı bir problem olarak karşısında durmaktadır.
Kaynakça:
Albayrak, Hakan. (12.05.2009). “Tunus ve Başörtüsü”, Yeni Şafak.
Çiçek, Nevzat. (26.10.2014). “Tunus Seçimlerinde Nasıl Bir Sonuç Çıkar”, http://www.timeturk.com/tr/2014/10/26/tunus-secimlerinde-nasil-bir-sonuc-cikar.html#.VGEkGfmsUiw.
Dağlı, Taha. (27.10.2014). “Nahda Partisi Seçimi Neden Kaybetti”, http://www.haber7.com/afrika/haber/1214868-nahda-partisi-secimi-neden-kaybetti.
Demir, Emre. (07.03.2011). “Yasemin Devriminden Sonra Tunus 2”, Zaman Gazetesi.
Genç, Hikmet. (31.10.2014). “CHP Tunus’ta Seçimlere Girse Kazanır”, Yeni Şafak Gazetesi.
Huntington, Samuel. (1991). The Third Wave: Democratization in the Late 20th Century, University of Oklahama Press.
Iyad, Ebazeyd, (17.12.2011). “الطغاة ليحرق احترق”, https://www.zamanalwsl.net/news/23179.html.
Leveau, Rémy. (1989). “La Tunisie du Président Ben Ali: Equilibre interne et environnement arabe”, Maghreb-Machrek, No: 124.
Khouri, Rami G. (29.10.2014). “Lessons from the Tunisian Elections”, The Daily Star.
Kirkpatrick, David, D. (21.10.2014).” New Freedoms in Tunisia Drive Support for ISIS”, New York Times.
Romdhani, Oussama. (11.02.2014). “ The Jomaa Factor in Tunisia’s Transition”, http://english.alarabiya.net/en/views/news/africa/2014/02/11/The-Jomaa-factor-in-Tunisia-s-transition.html.
Şahin, İsmail. (07.10.2006). “Tunus’ta Sokakta da Başörtüsü Yasağı”, http://www.haber10.com/haber/45500/#.VGCMaPmsUiw.
“Tunisia Coalition Agrees Top Goverment Posts”, (21.11.2011), http://www.bbc.co.uk/news/world-africa-15830583.
“Tunisia-Shale Gas: Jomaa’s government will do as it pleases!”, http://www.africanmanager.com/site_eng/detail_article.php?art_id=22487, Erişim: 10.11.2014.
“Tunus’ta Başbakanlığa Mehdi Cuma Seçildi”, (15.12.2013), http://www.aa.com.tr/tr/dunya/262980--tunusta-basbakanliga-mehdi-cuma-secildi.
“Tunus’ta Kaya Gazı Kavgası”, http://www.dw.de/tunusta-kaya-gaz%C4%B1-kavgas%C4%B1/a-16702735, Erişim: 10.11.2014.
Tüysüzoğlu, Göktürk. (06.11.2011). “Tunus Seçimleri Türk Modelinin İlk Yansıması mı?”, Yeni Şafak Gazetesi.
“!بوعزيزي" جديد في تونس"” (11.11.2013) http://www.elkhabar.com/ar/autres/dernieres_nouvelles/366668.html.
حرقا الانتحار يحاول: جديد «بوعزيزي» مساكن في (19.07.2014).http://www.attounissia.com.tn/details_article.php?t=41&a=129422.
[1] Şahin, İ. (07.10.2006). “Tunus’ta Sokakta da Başörtüsü Yasağı”, http://www.haber10.com/haber/45500/#.VGCMaPmsUiw.
[2] Albayrak, H. (12.05.2009). “Tunus ve Başörtüsü”, Yeni Şafak.
[3] Demir, E. (07.03.2011). “Yasemin Devriminden Sonra Tunus 2”, Zaman Gazetesi.
[4] Iyad, E. (17.12.2011). “الطغاة ليحرق احترق”, https://www.zamanalwsl.net/news/23179.html.
[5] Nahda partisinin 1989 yılı seçimlerine girmesi yasaklanmış olmasına rağmen, bazı üyeleri bağımsız olarak bu seçimlere katılmıştı. O dönemde parti üyelerinin ülke genelinde %10 ila %17 oranında oy aldığı bilinmektedir. Bkz. Leveau, R. (1989). “La Tunisie du Président Ben Ali: Equilibre interne et environnement arabe”, Maghreb-Machrek, No: 124, s. 10.
[6] “Tunisia Coalition Agrees Top Goverment Posts”, (21.11.2011), http://www.bbc.co.uk/news/world-africa-15830583.
[7]bkz. " !تونس في جديد بوعزيزي" , (11.11.2013) http://www.elkhabar.com/ar/autres/dernieres_nouvelles/366668.html. ve bkz. “«بوعزيزي»:مساكن في حرقالانتحار يحاول جديد” (19.07.2014).
http://www.attounissia.com.tn/details_article.php?t=41&a=129422.
[8] “Tunus’ta Başbakanlığa Mehdi Cuma Seçildi”, (15.12.2013), http://www.aa.com.tr/tr/dunya/262980--tunusta-basbakanliga-mehdi-cuma-secildi.
[9] Romdhani, O. (11.02.2014). “ The Jomaa Factor in Tunisia’s Transition”, http://english.alarabiya.net/en/views/news/africa/2014/02/11/The-Jomaa-factor-in-Tunisia-s-transition.html.
[10] “Tunus’ta Kaya Gazı Kavgası”, http://www.dw.de/tunusta-kaya-gaz%C4%B1-kavgas%C4%B1/a-16702735, Erişim: 10.11.2014.
[11]“Tunisia-Shale Gas: Jomaa’s government will do as it pleases!”, http://www.africanmanager.com/site_eng/detail_article.php?art_id=22487, Erişim: 10.11.2014.
[12]Achouri, M. (12.06.2014). “Gouvernement Jomâa : La période de grâce est bien finie!”,
[13] Huntington, S. (1991). The Third Wave: Democratization in the Late 20th Century, University of Oklahama Press, s. 266- 267.
[14] Çiçek, N. (26.10.2014). “Tunus Seçimlerinde Nasıl Bir Sonuç Çıkar”, http://www.timeturk.com/tr/2014/10/26/tunus-secimlerinde-nasil-bir-sonuc-cikar.html#.VGEkGfmsUiw.
[15] Kirkpatrick, D. D. (21.10.2014).” New Freedoms in Tunisia Drive Support for ISIS”, New York Times.
[16] Tüysüzoğlu, G. (06.11.2011). “Tunus Seçimleri Türk Modelinin İlk Yansıması mı?”, Yeni Şafak Gazetesi.
[17] Genç, H. (31.10.2014). “CHP Tunus’ta Seçimlere Girse Kazanır”, Yeni Şafak Gazetesi.
[18] Dağlı, T. (27.10.2014). “Nahda Partisi Seçimi Neden Kaybetti”, http://www.haber7.com/afrika/haber/1214868-nahda-partisi-secimi-neden-kaybetti.
[19] Khouri, R. G. (29.10.2014). “Lessons from the Tunisian Elections”, The Daily Star.
[20] Zakaria, F. (30.10.2014). “Why Democracy Took Root in Tunisia an not Egypt”, The Washington Post.
[21] Sezgin, Y. (08.11.2014) “Why is Tunisian Democracy Succeeding while the Turkish Model is Failing”, The Washington Post.
[*] Kıymetli katkılarından dolayı, dostum ve meslektaşım Emre Çalışkan’a teşekkürlerimle…