“Mükemmel Günler” ya da Tuvalet Temizlemek Üzerine

Bizler en temelinde hayvanız. Bütün hayvanlar gibi doğuyoruz, içiyoruz, yiyoruz, -hadi kibarca söyleyeyim- içtiklerimizi ve yediklerimizi bedenimizden dışarı atıyoruz, temizleniyoruz, ürüyoruz ve ölüyoruz. Nasıl bir hayvan olduğumuza gelince, tarih boyunca tanımlamaya çalışmışız kendimizi: “Politik bir hayvan”, “alet yapan hayvan”… Sanırım, gene en temelinde, kültürel bir hayvanız: İçme, yeme, üreme, bedenimizi boşaltma, temizlenme ve hatta ölme işini diğer hayvanlar gibi yalnızca güdülerimizle değil, maddi ve manevi hayatımızı üretme biçimimiz olan kültürümüz aracılığıyla yerine getiriyoruz. Kültürümüz, ya da kültürlerimiz topluluktan topluluğa ve zaman içinde, ama durmadan değişiyor. Ursula K. Le Guin’in bir öyküsünde dediği gibi, her zaman yaptığımızı sandıklarımız, yapma biçimlerimiz ya da yollarımız “bir iki nesil, ya da bir iki asır, en fazla bir iki bin yıllıktır”.[1]

***

Wim Wenders’in yönettiği Mükemmel Günler filmi gösterime girdiği andan itibaren tartışmalara yol açtı. Film hakkında yazanlar, filmin Tokyo’daki umumi tuvaletleri büyük bir itina ile temizleyen, geçmiş özlemi içinde, neredeyse asosyal ve takıntılı baş kahramanının psiko-sosyal özelliklerinden sınıfsal geçmişine kadar farklı yönlerini mercek altına yatırdı, karşıt görüşler dile getirdi, hatta filme ve karşı görüşleri dile getirenlere yönelik hoyrat yorumlar yapanlar çıktı.[2]

Burada film ya da bu yorumlar yerine filmin kahramanının yaptığı iş üzerine odaklanmak istiyorum: tuvalet temizlemek. Birkaç asırdır, ya da kapitalizmin doğuşundan itibaren diyelim, içtiklerimizi ve yediklerimizi boşaltma işini, hatta gitgide temizlenme işini mahrem bir eylem olarak gören bir kültürümüz var. Bu eylemleri gizli ve tek başımıza gerçekleştiriyoruz. Halbuki Roma İmparatorluğu’nda tuvaletlerin ve hamamların mahremiyet içermediğini biliyoruz, hatta hamamlar izleyen dönemlerde de (örneğin Bizans, Osmanlı vs.) mahremiyet içermeyen temizlenme mekânlarıydı. Filmde, Japonya’da hamamların namahrem olma özeliklerini hâlâ koruduklarını görüyoruz. Buna karşılık tuvaletler mahrem mekânlara dönüşmüş durumda. Öyle ki, gene filmden gördüğümüz üzere içinde kimse yokken duvarları saydam olan, biri içeri girince opaklaşan umumi tuvaletler ilk kez kullananlarda kuşkuya, hatta endişeye yol açabiliyor.

Bugün kapalı ya da açık kamusal mekânlarda mahrem tuvaletlerimiz var ve bunlar düzenli olarak temizlenmek durumunda, yoksa bir süre sonra kullanılamaz hale geliyorlar -yaşı yetenler, bir zamanlar benzin istasyonlarındaki tuvaletlerin durumunu ve konunun nasıl bir milli meseleye dönüştüğünü hatırlarlar.[3] Göründüğü kadarıyla, en azından bir süre daha kamusal mekânlar var olmaya, boşaltma işi de mahrem kalmaya devam edecek; dolayısıyla tuvaletlerin temizlenmesi, bunu da birilerinin yapması gerekecek. Bugün yaşadığımız kapitalist kültürde toplumsal bir işbölümü var ve bu işi toplumun en altındakiler, yani paryalar yapıyor: Varsa göçmenler, yoksa azınlık mensupları ya da bir nedenle dışlanmışlar. Çünkü bu grupların etnik aidiyetleri ile sınıfsal konumları genellikle örtüşüyor. Öyle ya, her zaman Wenders’in filmindeki Hirayama karakteri gibi bu işi istekle, hatta tutkuyla yapacak kişiler bulmak kolay değil, ancak mecbur olanlara yıkabileceğimiz bir iş bu.

***

İşbölümü ve uzmanlaşmanın bir süre daha süreceği varsayımıyla tuvalet temizleme işini paryalara yıkmak yerine nasıl nispeten daha demokratik bir hale getirebiliriz? Bu açıdan ilk akla gelen çözüm bütün kamusal mekânlarda her kullananın kendi temizlemesi ya da sırayla temizleme işini üstlenmek. Örneğin cezaevlerinde sol görüşlü mahkûmlar bu işi böyle yapıyorlardı[4], askerî birliklerde ise nöbet sistemi geçerlidir -dikkat ederseniz kapalı/kısıtlı mekânlar söz konusu. Ancak bütün mekanlar böyle kısıtlı olmadığı gibi, hastane, okul, adliye ya da spor alanları gibi bazılarında çok sayıda kullanıcı var ve bu kullanıcılar sürekli değişiyorlar. Dolayısıyla konu kullanıcılara bırakılamayacak kadar önemli. Sırayla yapmaya gelince: Türkiye’deki adliyelerle ilgili yorum yapmaktan imtina ederim, ancak hastaneler söz konusu olduğunda kendisine büyük bir yatırım yapılmış ve çalışarak emeğinin niteliğini yükseltmiş bir kalp ya da beyin cerrahının ameliyata girmek yerine tuvalet temizlemesi şimdilik bana toplumsal israf olarak görünüyor.

Michael Albert, maalesef nerede yazdığını/söylediğini bulamadığım bir yerde, hastane müstahdemi ile beyin cerrahı arasındaki işbölümü/eşitsizlik sorununu -en azından uzunca sürecek bir geçiş dönemi boyunca- çözmek için şöyle bir yöntem öneriyordu: Beyin cerrahına kaç liraya paspas yapıp tuvalet temizleyeceği sorulur ve onun kabul edeceği ücret müstahdeme verilir; müstahdeme ise beyin cerrahı olsa kaç liraya çalışmak isteyeceği sorulur ve beyin cerrahına o ücret verilir, böylece gelir ile saygınlık dengelenmeye çalışılır.[5]

Tabii yapay zekâ, robotik gibi alanların gelişmesine bağlı olarak tuvalet temizlemenin sorun olmaktan çıkması ya da genetik alanındaki gelişmelere bağlı olarak sık aralıklarla boşaltım ihtiyacımızın ortadan kalkması gibi gelişmeler konuyu kökten çözebilir. Ayrıca kültürümüzün bir kez daha değişerek kamusal alanlarda yoğunlaşmanın ortadan kalkması ya da boşaltım işinin mahrem olmaktan çıkması da belki sorunu çözebilir. Ne de olsa gübre üretiyoruz ve bitkilerin bu gübreye ihtiyacı var.

Son bir umutla Ursula K. Le Guin’e dönersek:

Bedenin ve ırkların yolları ve alışkanlıklarıyla karşılaştırıldığında kültürel yollar ve alışkanlıklar göz açıp kapamak gibi kalır. Bizim boyutumuzdaki insanların yiyecek ve içecek bulmak, uyumak, şarkı söylemek, konuşmak, üremek, çocuk yetiştirmek ve bir noktaya kadar bir araya toplanmak dışında, gerçekten her zaman yaptıkları çok az şey vardır. Aslında bu kadar az davranışsal zorunluluğumuz olması bizim insani özümüz olarak görülebilir. Yeni şeyler keşfetmek ve gidecek yeni yollar bulmak konusunda ne kadar esneğiz. Doğru yolu, gerçek yolu, yenilik, fırsat ve seçim ormanında uzun zaman önce kaybettiğimiz Yol’umuzu bulmak için ne ustaca, ne yaratıcı, nasıl çalışkanız.[6]


[1] “Ansarların Mevsimleri”, çev. Çiğdem Erkal İpek, Uçuştan Uçuşa (İstanbul: Metis Yayınları, 2004) içinde, s. 50.

[2] Erdoğan Özmen’in bu konudaki değerlendirmesi: “Bir de hemen her meselede aynı biçimde sergilenen bir sol tavır ve söylemle Mükemmel Günler filmi vesilesiyle de karşılaşmış olduk: Belli bir uzlaşmazlık, tavizsizlik kisvesi altında gizlenen bir kibir hali bu. Bir saflık ideali, bir tür sterilite arzusu ile birlikte olduğu ölçüde ürküntü veren bir solcu kibri. Merak etmeyen, ilişki, bağ, diyalog ve tartışma isteği taşımayan, bir an önce ‘doğru pozisyonu’ işaret ve deklare etmek, hizaya sokmak için yanıp tutuşan, kendiyle dolup taşmış, kendine batmış solcu kibri. Kendini en temel kapitalist zorunlulukların dışında konumlandırmaya çalışan, tüketim kültürü, bireycilik, kapitalist öznellik tarafından kuşatılmamış farklı bir yaşam tarzının imkanlarına yaklaşmaya çalışan bir filmin üstünü bile gözü kapalı çiziveren o bildik kabalık, hoyratlık ve haşinliği besleyen zehirli toprak.” “‘Mükemmel Günler’- Obsesif Kompulsif Nevroz-2”, Birikim Haftalık, https://birikimdergisi.com/haftalik/11769/mukemmel-gunler-obsesif-kompulsif-nevroz-2 (06.06.2024)

[3] Benzin istasyonlarındaki tuvaletlerin milli mesele haline gelmesinde, aynı zamanda 12 Eylül generallerinin bir yolsuzluğu da söz konusuydu. Bkz. Murat Bjeduğ, “Her Tuvalete Kalebodur… Şahinkaya’ya Kalebodur Hissesi”, Bianet, https://bianet.org/yazi/her-tuvalete-kalebodur-sahinkaya-ya-kalebodur-hissesi-125049 (06.06.2024).

[4] Tuvalet temizleme işi 12 Eylül döneminde bir ceza olarak başvurulan bir yöntemdi aynı zamanda: “12 Eylül sonrası, Mamak Askeri Cezaevi'nde gençlere sözde ‘ıslah edici’ insanlık dışı muameleler yapılıyordu. Tuvaletleri temizleme görevi onlara verilmişti. ‘Tuvalet temizleme’ dediysem, sakın yanlış anlaşılmasın. Bu ‘görev’ öyle alışılmış usullerle yapılmıyordu. Paspas yoktu. Fırça ya da başka bir temizlik aleti kullanılmıyordu. Sırası gelenlere deterjan ya da çamaşır suyu da verilmiyordu. Bu iş yapılırken, eldiven kullanmak hayal bile edilemezdi. Kural açık ve netti: Sırası gelen, o tuvaletleri çıplak elle temizliyordu. Eller dirseklere kadar kuburlara sokuluyor, tıkalı olanlar açılıyordu. İğrense de, midesi boşalsa da herkes ‘görev’ denilen bu iğrençliği sürdürmek zorundaydı. Aksi halde... Üzerlerine dört bir yandan coplar iniyordu – ‘Durma, temizle lan!’”, Emin Pazarcı, “Kenan Evren’e İbretlik Ceza”, Takvim, https://www.takvim.com.tr/yazarlar/emin_pazarci/2012/02/07/kenan-evrene-ibretlik-ceza (07.02.2012).

[5] Araştırırken Ekşi Sözlük’te yıllar önce yazılmış şöyle bir “entry”e denk geldim: “toplu yaşanan, toplu çalışılan mekanlarda her gün birilerinin yaptığı iş. sanırım en berbat işlerden biri, gene de birileri tarafından yapılmak zorunda. son yıllarda aklımı en çok kurcalayan iş aynı zamanda. hemen celallenmeyin, işin kendisi değil, bu işi kimin yapacağının belirlenme biçimi aklımı kurcalıyor. içinde yaşadığımız koşullarda, genellikle, başka bir iş bulamayan kişiler tarafından yapılıyor. bunlar diğerlerinden ya daha az eğitimli, ya daha az ‘akıllı’ oldukları için bu işi yapmak zorunda kalıyorlar, hem de ömür boyu. gerçekten öyle mi, işyerimde bulunduğum kattaki yirmiye yakın odada oturan otuzu aşkın kişiden daha mı az ‘eğitimli’, daha mı az ‘akıllı’ her gün tuvaletleri temizleyen adam? bilmiyorum. örneğin benden daha aptal mı? emin değilim. daha az eğitimli olduğu bir gerçek, ama içinde bulunduğu koşullar yüzünden öyle değil mi? bir de alternatiflere bakıyorum. örneğin marx, içinde yaşadığımız toplumda ‘herkesin yeteneği kadar verdiğini, yeteneği oranında aldığını’ söylüyor. ütopyasında ise ‘herkesin yeteneği kadar vereceğini, herkesin ihtiyacı kadar alacağını...’ marx'ın ütopyası gerçekleştiği zaman tuvalet temizleyen adam tuvaletleri temizlemeye devam edecek ve benim kadar, ne benim kadarı ne kadar istiyorsa o kadar alacak, demek ki. peki tuvaleti benim, yan odada oturanlardan birinin değil de onun temizlemesi gerektiğine nasıl karar verilecek? bu bir yetenek meselesi ve sen ancak tuvalet temizleyebilecek kadar yeteneklisin mi denecek ona? kim diyecek? daha açık sorayım aklımdaki soruyu: kimlerin neye yetenekli olduğuna nasıl karar verebiliriz? bazı insanların yetenekleri yalnızca tuvalet temizleye mi yeter gerçekten?” https://eksisozluk.com/tuvalet-temizlemek--1171710 (06.06.2024)

[6] Uçuştan Uçuşa, s. 50.