Pazar günkü büyük bir araya geliş size neyi esinliyor?
Hep beraber bir araya gelinen bir âna burun kıvırmamak lâzım. Paris bir âyine lâyıktır, Cumhuriyet de halktaki bir heyecanı kendi hesabına toparlamayı beceren resmî yetkililerimizin ufak bir hep-birliktecilik komedisine…
Fakat düşünmenin yerine heyecanı koymayalım. Sloganlara ve büyük laflara doyduk. Cumhuriyet sadece bir “hep-beraber-cânı-gönüldenlik” durumu değildir. Bir talepkârlıktır. Bir disiplindir. Ve bir cesarettir.
Cumhuriyet’in üç değeri – Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik – Charlie Hebdo katliamından beri bütün ağızlarda tekrarlandı durdu. Bu hatırlatma ve bu toplu zikir hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir anlığına, özgürlük eşitlikle kardeşliği unutturuyor diye çekinmiştim. Cumhuriyetçi aziz düsturun bütünlüğüne kavuşmasından memnunum; kaldı ki, karmaşık, hatta çelişiktir bu düstur.
Kardeşlik, evet. Bütün insanlar kardeştir ve bir tarafta inananlar diğer tarafta inanmayanlar, bir tarafta dinsizler diğer tarafta sevgili kullar yoktur. Bütün insanların eşit olduğunu söylemek, doğaüstü bir lütufla verilmiş doğuştan bir ayrıcalığın olmadığını hatırlatmaktır.
Özgürlük, elbette, ama yasalar çerçevesinde. İfade özgürlüğüne her zaman, İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nden beri bir çerçeve çizilmiştir. 29 Temmuz 1881 tarihli yasa, her yurttaşın istediğini yazıp basabilmesini öngörür; sadece yasa tarafından belirlenmiş durumlarda bu özgürlüğü istismar edenlerin sorumlu tutulmaları haricinde. Cumhuriyet, hukuk devletidir ve yasaya uymaktır.
Katliamın ve bu çok görkemli, etkileyici bir araya gelişin akabinde, bu sonra, neyin üzerine kurulabilir?
Asıl sorun, bir hep-birliktelik ânının gerçek bir pratiğe dönüşüp dönüşemeyeceğidir. Siyasallığın dönüşü, yani siyasal olanın ekonomik olan karşısında üstünlüğü umulabilir.
Batı’daki en büyük çağdaş olay, Sayı’nın, muhafızı Çehre’yle, rakamın hesapçı diktatörlüğüyle, fotojeniklik diktatörlüğünün refakatinde zuhur etmiş olmasıdır. Ekonomik çevre tekrar ast konumuna dönmelidir. Ereklilikleri bulmalıyız tekrar.
Sorumlularımızı, sadece o yüce bütçe açığının azaltılması hedefiyle ve en az onun kadar yüce olan büyük maksatla, taşımada raylı sistemden otobüs sistemine geçişle uğraşan Brüksel muhasebecileri olmaktan çıkmaları için zorlamak.
Fransa’yı tekrar bir şirket değil de bir kişi gibi bulmalarını umabiliriz. Tarih’i, yani hafızayı ve umudu tekrar bulmalarını umabiliriz. Davranışlarının abecesinin kamuoyu araştırmaları olmamasını… Siyasallığın tekrar saygınlığına kavuşmasını…
Fransa’da, siyaset 1789’dan beri seküler bir din oldu. Bu seküler dine son verirseniz, vahyedilmiş din bir siyaset haline gelecektir. Biz Hıristiyan mirasımız ve cumhuriyetçi laiklik geleneğimiz sayesinde bundan kurtulduk. Aidiyet boşluğu ve simgesel boşluk devam ederse oraya dönme riski var.
Son olarak da eğitimin sadece emek pazarına yönelik olmadığını, aynı zamanda bilginin aktarımına da hizmet edebildiği göz önünde bulundurulmalı.
Kurucu bir anlam tekrar nasıl bulunabilir?
Okulun yeni baştan elden geçirilmesi ve ilkelerine döndürülmesiyle olur bu. Tekrar bir öğrenim yeri haline gelmesiyle olur; bir eğleşme (animation) yeri olmasıyla değil. Bilinçleri günümüz toplumunun haline uyarlayarak değil, kendi kendine düşünmeyi öğreterek.
Hocasız yapabilmeyi öğrenmek için hoca gerekir. Düzgün maaş alan ve saygınlıklıklarına halel getirilmeyen hocalar. Değerler gelir hiyerarşisine göre belirlendiği zaman, bu amaca zor ulaşılır.
Herkes kendini kardeşliğe kaptırmış görünüyor…
Bu konu üzerine bir kitap yaptım. Kardeşlik ânı. Kardeşlik (fraternité) fratria’nın[1], biyolojinin tersidir. Onu oluşturan şey kan değil anlamdır. Gönül ve beyin yoluyla birleşmekten ibarettir.
Yıkımın, kırılganlığın, yaralanabilirliğin buyurduğu kardeşlik anları vardır sadece. Kardeşlik, simgesel bir babalığın kabul edilmesidir. İsa’nın içinde kardeş olunur, sizi aşan bir değerin içinde. Kutsallık olmadan kardeşlik olmaz. Bugün, kendi kendinin babası olan birey yanılsaması içinde yaşanıyor. İşe yaramıyor bu.
11 Ocak yürüyüşünde gururumuzu tekrar elimize aldık. Bayrakla, ulusal marşımızla, olaylara fransız kalmadan ve başka kültürler önünde boynumuzu bükmeden Fransız olunabileceğini göstererek… Fransa’nın mirası Wolinski’nin açık saçıklığı olduğu gibi Bernard Maris’in başkaldırısıdır da. Fransız dehasıdır bu.
Bu bütün dinlerden ve her türden cemaatçi sapmalara, birden üzerimize boşanan bu aşırı şiddet tufanına nasıl geldik?
Molekülün yerine atomları koyduk. Tekrar gönül birliğine kavuşmak için tekrar molekülü bulmak gerek. Yan yana konan atomlar, herkesin herkese karşı savaşı demek.
Bir de en büyük değerin mutluluk olduğu fikri. Oysa mutluluk bireydir. Çağımız bireyinin kendi kendine yeterlilik yanılsaması onu pek uzağa götürmemektedir.
Bugünden itibaren başlıca meydan okuma nedir?
Birleştiren simgeselin tekrar fethi. Şeytanî olan, bölendir. Finans kapitalizmi şeytanîdir. Bir gemi batarken herkesin başının çaresine bakması gibidir. Dolayısıyla, tekrar federatörü bulmak. Federatör demek kutsallık demektir; kutsallık demek de illaki softalık demek değildir.
İkinci Dünya Savaşı’nda ülkeyi kurtaran direnişçilerin bir babası vardı: De Gaulle. Onun da bir kutsalı vardı: Fransa. Bir kutsallık nedir? Satılmayan, pazarlığı yapılmayan ve eğenin talaşını toplayıp bir yığını bir bütün haline getirendir o. Kutsallık insanları aşandır, onları birleştirebilendir. Ama kendilerini aşana karar vermek insanlara düşer.
Fransızcadan Çeviren: Haldun Bayrı
Birikim'in Notu: Bu söyleşi 13 Ocak 2015'te La Croix'da yayımlanmıştır.
[1] Fratria (Latince): Ailenin bileşenlerinden biridir; kendini oluşturan üyeler arasında kurulmuş duygusal bağlardan ileri gelen bir mefhumdur (ç.n.).