Umutsuzluğun Panzehiri: Gezegeni Onarmak

Bugünü ekolojik krizler ölçeğinde yorumlamadan önce, çoğu zaman gözden kaçan bir istatistiğe bakmak gerekiyor: insan nüfus artışı. Temel ekolojide bilinir ki, sınırlı kaynaklara sahip bir alana, taşıma kapasitesinin ötesinde birey yerleştirirseniz, kaçınılmaz olarak kaynak kıtlığına bağlı olumsuzluklar yaşanır. Bu durum, 19. yüzyıl ortalarında Malthus’un analizleri sayesinde gündeme geldiğinde, Darwin’in de dikkatini çekmiş ve doğal seçilim kavramının gelişiminde kritik rol oynamıştı. Oysa MÖ 10.000’de dünya nüfusu yalnızca 4 milyondu. Yaklaşık sekiz bin yıl boyunca artış çok yavaştı; MÖ 1700’de 60 milyon, 0 yılında 190 milyon insana ulaşmıştı. 1800’de 1 milyar eşiği aşıldıktan sonra ise artış hızı dramatik biçimde yükseldi: 1928’de 2 milyar, 1960’ta 3 milyar, 1975’te 4 milyar, 1987’de 5 milyar, 1999’da 6 milyar, 2011’de 7 milyar ve 2022’de 7,9 milyar[1]. Üstelik bu artış, tarihte, bakteriler ve bazı omurgasızlar, belki mantarlar dışında, hiçbir türde görülmemiş bir hızda gerçekleşti. Hele ki memeliler gibi karmaşık organizasyonlu canlılar arasında, insan dışında bu durumun bu kadar dramatik ölçekte yaşandığını görmedik; muhtemelen de görmeyeceğiz. Peki sonuç ne oldu? Bugünkü karamsar tablo. Bu hızlı artış yalnızca bir sayı meselesi değil; gezegenin tüm ekolojik dengelerini altüst eden temel bir dinamik.

Julian Cribb’in Gezegeni Nasıl Düzeltiriz? – 21. Yüzyılda Sağ Kalmak İçin Tavsiyeler (21. Yüzyıl Kitaplığı, İş Bankası Kültür Yayınları) adlı eseri, bu gerçeği göz ardı etmeden iklim değişikliği, küresel zehirlenme, pandemiler ve nükleer tehdit gibi çoklu krizleri bütüncül bir bakışla ele alıyor. Yazar, “Umutsuzluğun panzehiri eylemdir” diyerek hem küresel hem de bireysel düzeyde atılabilecek somut adımları, zengin bilimsel literatürden süzülen önerilerle sunuyor. Krizlerin eşiğe dayandığı ve tahammül sınırlarını zorladığı bugünlerde okunması özellikle değerli. Küçük bir çekincemi ise yazının sonunda, eleştiriler bölümünde paylaşacağım; zira bu noktanın, bugünkü krizlerin önüne geçmede belirleyici olduğunu düşünüyorum.

İklim değişikliği, kitlesel yok oluş, zehirlenme, pandemiler ve nükleer savaş tehdidi… İnsanlık, 21. yüzyılın başında varoluşunu tehdit eden çoklu krizlerle yüz yüze. Özellikle genç kuşaklarda büyüyen bir çaresizlik duygusu yaygınlaşıyor. Avustralyalı gazeteci ve akademisyen Julian Cribb ise Gezegeni Nasıl Düzeltiriz? kitabında bu duygunun karşısına radikal bir reçete çıkarıyor: “Umutsuzluğun panzehiri eylemdir.”

Kitap, felaket senaryolarını sıralayan bir alarm metni olmakla kalmıyor; bilimsel literatüre dayanan, uygulanabilir önerilerle dolu bir eylem çağrısı. Cribb, tüm küresel krizlerin tek tek değil, birbiriyle ilintili olduğunu; beslenmeden enerjiye, ekonomiden yönetime kadar her şeyin aynı bozulmuş ekolojik temelde birbirine bağlı olduğunu gösteriyor.

Cribb’in yaklaşımını anlamak için, bu “The Earth has Bipolar Disorder” başlıklı makalesinde[2] kullandığı metafora kulak vermemiz yeterli: Gezegenin uç noktaları, tıpkı bipolar bir zihin gibi aşırı salınımlar yaşıyor. Kutuplarda rekor sıcaklık artışları, buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi… Ve asıl tehlike, inkârcı yönetici ve şirketlerin “ymuşak inkârı”: Sorunun ciddiyetini kabul ediyormuş gibi yapıp felaketi aynı hızla büyütmeye devam etmek.

Yine de Cribb’in çözümü sahici: Küresel ölçekte bağlayıcı bir “Dünya Sistemi Antlaşması” ve bir “İnsan Hayatta Kalma Eylem Planı”.

İklim Krizi ve Kritik Eşikler: İstikrarın Çöküşü

Uygarlığımız on binlerce yıl boyunca süren iklim istikrarı üzerinde yükseldi. Ancak 1850’lerden beri, insan faaliyetlerinin yarattığı sera gazı yoğunluğu ve iklim üzerindeki tahribatı eşi benzeri görülmemiş düzeye ulaştı. Artan sıcaklıklar, buzulların erimesi, Amazon’un yağmursuzlaşması, okyanus akıntılarının tehdit altına girmesi… Cribb “kritik eşikler”in bir noktada birbirini tetikleyerek, geri dönüşü olmayacak bir “sera dünya”yı başlatabileceği konusunda uyarıyor.

Ve reçete, sistemsel değişimden geçiyor: 2030’a kadar fosil yakıtlardan tamamen vazgeçmek, enerji, gıda ve şehir sistemlerinde kökten dönüşümler, tüketimi azaltmak, yeniden ağaçlandırmak. Ama bunların ötesinde, Cribb için asıl kırılma noktası, her bireyin kendi gündelik hayatında büyük-küçük adımlar atmaya cesaret etmesinde yatıyor.

Nükleer Bilinçlenme: Tek Tetikte Yok Oluş

Cribb’in en çarpıcı başlıklarından biri insanlığın kendini yok etme kapasitesi. Nükleer silahların “kazayla” bile tetikleyebileceği zincirleme yok oluş riski hâlâ sıcaklığını koruyor. 1961’de patlatılan Çar Bombası’ndan Hindistan ile Pakistan arasında yaşanabilecek olası bir savaşa kadar, “küçük” bir kıvılcım milyarlarca insanın hayatına ve gezegene mal olabilir.

Çözüm ise sadece devletlerin değil, yurttaşların da her düzeyde sorumluluk üstlenmesi: Nükleer silahlar ve enerjinin tamamen yasaklanması, barışı arayan diplomatik girişimler ve bireylerin nükleer düzeni meşrulaştıran politikalara karşı eylemi.

Pandemiler: İnsan Davranışının Görünmez Bumerangı

Tarih boyunca pandemiler hep vardı; ama kentleşme, küresel seyahat ve yoğun nüfus, bu eski tehdidi eşi görülmemiş bir hız ve yaygınlık düzeyine taşıdı. Cribb, M.S. 2. yüzyıldan bugüne uzanan büyük salgınlar tablosunu hatırlatarak, son yirmi yılda yaşadığımız SARS, H1N1, MERS, Ebola, Zika, COVID-19 ve maymun çiçeği gibi pandemilerin, yalnızca biyolojik tesadüfler değil, doğrudan insan davranışlarının ürünü olduğunu vurguluyor. Ormansızlaşma, yaban hayat ticareti, riskli tarım uygulamaları, iklim değişikliğinin tetiklediği göçler ve küresel hareketlilik, hayvanlardan insanlara geçen yeni patojenler için kusursuz fırsatlar yaratıyor.

Asıl tatsız gerçek ise, bu salgınların yayılımının insan nüfusunun aşırı artışıyla doğrudan ilişkili olması. Nüfus yoğunluğu, virüslerin kilometrekare başına düşen potansiyel konak sayısını artırırken, modern kentlerin sıkışık yaşam alanları ve küresel seyahat ağları, bulaşın ivmesini katlıyor. Cribb’e göre pandemileri önlemenin yolu, sorumluluğu patojenlere değil, onları üreten ekolojik ve toplumsal koşullara yöneltmekten geçiyor.

Çözüm önerileri, nüfus artışını gönüllü olarak yavaşlatmaktan seyahati azaltmaya, kentleri bulaşmayı önleyecek biçimde yeniden tasarlamaktan ormansızlaşmayı durdurmaya, tüketici bilincini artırmaktan tehlikeli bilimsel deneyleri yasaklamaya kadar geniş bir yelpazeye uzanıyor. Ortak nokta ise net: Pandemilerin hepsi insan davranışından doğuyor ve ancak bu davranış değiştiğinde etkili biçimde engellenebilir.

Gezegeni Soğutmak: Yangınların Gölgesinde Bir İklim Önceliği

Avrupa’nın dört bir yanında (Çanakkale’den İspanya’ya, Fransa’dan İskoçya’ya)  orman yangınları yalnızca doğal alanları değil, gezegenin doğal soğuma mekanizmalarını da tehdit ediyor. Karbon depolayan ormanları kaybetmek, iklimin kendi kendini serinletme kapasitesini yok ediyor ve ısınmayı tetikleyen bir kısır döngüyü besliyor.

Güncel Durum (Ağustos 2025):

İspanya: Aşırı sıcak hava dalgası nedeniyle çıkan yangınlarda binlerce hektar alan yandı, iki kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi tahliye edildi. İspanya Çevre Bakanı bu durumu “net bir iklim acil uyarısı” olarak niteledi. Çanakkale (Türkiye): Kuvvetli rüzgârların etkisiyle yangınlar genişledi; yüzlerce kişi tahliye edildi, havadan ve karadan müdahale sürüyor. Fransa: Aude bölgesindeki “Corbières” yangını, 2006’dan bu yana görülen en büyük orman yangını oldu. İskoçya: Dava ve Carrbridge civarındaki yangınlar yaklaşık 11.800 hektarlık alanı etkileyerek ülke tarihinin en büyük yangını olarak kayıtlara geçti.

Neden Bu Bir İklim Uyarısıdır?

İspanya ve diğer Akdeniz ülkelerindeki yangınlar, sadece olağan yaz felaketleri değil; iklim sisteminin değişen dinamiklerinin doğrudan sonucu. İklim değişikliği, ortalama sıcaklıkları yükselterek aşırı sıcak hava dalgalarının sıklığını ve şiddetini artırıyor, bitki örtüsünü kurutarak yangın riskini katlıyor ve yangın mevsimini uzatıyor.

Copernicus verilerine göre Akdeniz havzasında yaz sıcaklıkları son 40 yılda belirgin biçimde arttı; “yangın riski endeksi” İspanya, Portekiz, Fransa ve Yunanistan’da tarihi zirvelere ulaştı. Bu yıl İspanya’daki yangınlar, meteorolojik olarak “1/100 yıl” diye tanımlanabilecek aşırı sıcak ve kurak koşullar altında çıktı, iklim değişikliği bu tür uç olayların olasılığını birkaç katına çıkarıyor.

Orman yangınları karbon salımını artırmakla kalmıyor, karbon yutaklarını yok ederek ısınma döngüsünü hızlandırıyor. Böylece yangınlar hem iklim değişikliğinin bir sonucu hem de onu besleyen bir neden haline geliyor. Bu nedenle “clear warning of climate emergency” ifadesi yalnızca politik bir uyarı değil; bilimsel verilerle de doğrulanan bir gerçek. Nitekim 153 ülkeden 11.000’i aşkın bilim insanı, “Gezegen açık ve net bir şekilde iklim acil durumu ile karşı karşıyadır” diyerek, sera gazı emisyonlarının hızla artmaya devam ettiğini ve mevcut gidişatın ekosistemler ile insanlık için geri dönüşsüz bir “sera dünya” riskini barındırdığını çoktan ilan etmişti[3].

Gezegenin Sessiz Zehirlenmesi

Çoğu göz önünde olmayan bir başka kriz ise kimyasal kirlenme, yaşamın bütün ağını kesintisiz biçimde zayıflatıyor. Her yıl 220 milyar ton kimyasal atık, plastik, pestisit ve toksin gezegenin bütün döngülerine karışıyor. Kanser, hormonal ve nörolojik bozukluklar, ekosistemlerde tahribat; çoğu kimyasal güvenlik testinden bile geçmeden hayatımıza giriyor.

Çözümler: Zehirli maddelerin küresel otoriteyle yönetilmesi, temiz ürünlerin teşviki, zehirlenmeme hakkının evrensel insan hakkı sayılması. Ama bunlar da, karar vericilerin altına imza attığı göstermelik taahhütlerden çok, bireysel bilinçlenme ve tüketici eğitimiyle bir “temiz yaşam dalgası”nın yaygınlaşmasına bağlı.

Küçük Adımın Küresel Gücü: Bulaşıcı Eylemin Pandemiye Dönüşmesi

Cribb’in vurguladığı gibi, gezegensel değişimin önünde gerçek engel ne teknoloji, ne bilgi, ne de yasa: En küçük ve samimi eylemlerin bile “bulaşıcı” bir etki yaratabilme kapasitesi. Bir kişi enerji tasarrufuna, tüketimi azaltmaya, atıksız yaşama, güvenli ve adil üreticiden alışverişe başladığında; bu davranışı gören ailesi, komşusu, sosyal medyadan takibe alan binlerce insan da sıradan ve gösterişsiz bir değişimi “pandemik” biçimde çoğaltabilir.

Yani, fosil yakıt lobiciliğini, boş vaat ve vitrin çözümlerini görmezden gelip kendi hayatınızda adım atmak: Araba yerine bisiklet, köfteden yeşil yaprağa, pet şişeden cam bardak ve kompost kutusuna geçmek… Yakın çevrenize örnek olmak. Kapağını açtığınız sohbeti, “ben de yapabilirim” diyen onlarca, yüzlerce öyküye dönüştürmek.

Unutmamak gerekir ki, insanlık tarihindeki tüm büyük dönüşümler, önce sıradan ve göze çarpmayan, “küçük” adımlarla başladı. Büyük gezegensel felaketleri önleyebilecek o “pandemik eylemlilik” ise tam da bu noktadan, her birimizin gündelik cesaretinden doğabilir. Benzer bir bireysel sorumluluk çağrısını, Gündüz Vassaf da “Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar” adlı eserinde dile getirir; herhangi bir ideoloji ya da örgüte bağlı olmaksızın, edilgenlikten çıkıp “ne yapabilirim?” sorusunu yeniden ve yaratıcı biçimde sormanın, yeni bir yaşam ahlâkının kapısını aralayabileceğini vurgular[4].

Eleştirel Bir Not

Gezegeni Nasıl Düzeltiriz? ilham verici bir eylem repertuvarı sunarken, merkezine çoğunlukla insan türünü koyuyor. Çözümleriyle insan uygarlığını kurtarma hedefi öne çıksa da, diğer türleri ve tüm biyosferi merkeze alan bir etik bakışa ihtiyaç açıkça hissediliyor. Gezegeni asıl “onarmak”, ancak insanı ayrıcalıklı tahtından indirip bütün yaşam biçimleriyle ortak bir gelecek hayali kurmakla olanaklı.

Sonuç

Julian Cribb’in kitabı, modern insanın karanlık gerçeklerle yüzleşmesini, ama asıl olarak eylemin bulaşıcı doğasını keşfetmesini istiyor. Beklemek, inkâr etmek ve vitrin önlemlerine razı olmak lüksümüz yok; asıl kırılma, bireysel cesaretin topluca harekete bulaşmasıyla yaşanacak.


[1] Roser, Max & Ritchie, Hannah (2023) - “How has world population growth changed over time?”: https://ourworldindata.org/population-growth-over-time' 

[2] Cribb, Julian. 2023. “The Earth Has Bipolar Disorder: And So Do We.” https://www.juliancribb.net/post/the-earth-has-bipolar-disorder-and-so-do-we.

[3] Ripple, William J., Christopher Wolf, Thomas M. Newsome, Phoebe Barnard, & William R. Moomaw. 2020. “World Scientists’ Warning of a Climate Emergency.” BioScience 70 (1): 8–12. https://doi.org/10.1093/biosci/biz088.

[4] Vassaf, Gündüz. 2016. Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar (İstanbul: İletişim Yayınları).