Türkiye'de alternatif siyasetin üzerine karabasan gibi çullanan seçim barajı her ne kadar anayasal geçerliliğini koruyorsa da; seçim sonuçları, siyasi değişimin imkansız olduğu inancını üretip mutlaklaştıran bu siyasal gasp aracının fiilen yıkıldığını ilan ediyor. Yüzde on barajı, şimdiye dek çoğunlukçu demokrasiyi zorunlu kılarak ana akım siyasete mesafeli duranları önce etkisizleştirip sonra seçim sonuçlarıyla bu etkisizliği onaylıyor ve böylelikle çoğulcu demokrasi talep edenleri en başta kendine inanmayan birer karamsar muhalife dönüştürüyordu. HDP, şimdiye dek çatlaklarından sızdığı barajı aşmakla sadece AKP'nin iktidar saltanatına son vermekle kalmadı, daha da önemlisi, uzunca bir süredir sofuluk (orthodoxy) bataklığına saplanmış siyaset alanında ilk çatlağı oluşturan sembolik devrimi de harekete geçirdi.
Sembolik devrim, kısaca, algı, beğeni, düşünce ve eylem şemalarının alaşağı edilmesini ifade eder[1]. İnsanları, sokakları, şehirleri ve kurumlarıyla dış dünya dimdik ayakta dururken, onu bambaşka bir gözle görmeyi sağlayan yeni toplumsal sınıflandırma şemalarının ürünüdür. Sembolik devrim, toplumsal dünyanın adeta kadere dönüşmüş verili gerçekliği hakkındaki gıyabi değiştirilemez hükmünü kaldırıp, sembolik düzlemde kurulmuş yeni bir dünyanın imkan dahilinde ve ulaşılabilir olduğu inancını üretip bedenselleştirir. O, her şeyden önce, içimizdeki dünün insanıyla girişilmiş ızdıraplı bir mücadeledir. Bu nedenle de, toplumsal dünyanın fiziksel düzenini (örneğin bürokrasiyi ve ekonomik yapıları) kısa sürede alaşağı edebilen bütün devrimlerin kalıcılaşmasının gizli ön koşulu ve bütün devrimler içinde en esaslı olanıdır.
HDP'nin barajı aşmasıyla, önümüzdeki süreçte sembolik devrime kapı aralayan temel husus, siyasetin üzerindeki yaygın kanaatler (common-sense) baskısından kurtulma imkanıdır. Aslına bakılırsa seçim barajı, darbenin kutsadığı siyaset alanına sınır çizip girişleri kontrol etmekle kalmaz, aynı zamanda siyaseti devlet aklıyla uyumlu yaygın kanaatlerin temsiline hapsederek heterodoks siyasetin önünü tıkar. Siyaset alanındaki baraj kuralını zihnine kazımış vekil, bütün bir toplumsal dünyayı barajın filtresinden geçirerek görür. Siyasi olarak iyi, güzel ve doğru olanın meşru tanımı, geniş kitlelerce paylaşılma koşuluna bağlanır. Böylelikle, toplumsal dünyanın meşru siyasal temsili etrafında verilen mücadeleler, üretimine devletin de katkısının bulunduğu ve devletin yeniden üretiminde etkili olan, yaygın kanaatler sınavına tabi olmak zorunda kalır. Bu koşullar altında siyaset, resmi olarak devlet insanı olduğu telkin edilmiş vatandaşın yaygın kanaatlerinden önce tarihsel bir öz icat etmeye, sonra da bu öz etrafında üretilen kolektif temsiller üzerinde tekel kurma mücadelesine indirgenir. Türkiye'de ister sağda yer alsın ister solda, ana akım tüm siyasi partilerin milliyetçi bir damarla ilişkilenmesi biraz da siyaset üzerindeki bu yaygın kanaatler baskısından kaynaklanır.
Fakat barajın aşılması, siyasetin yaygın kanaatler baskısından kurtulmasını kendiliğinden sağlamaz. Çünkü aşılması gereken sadece siyaset alanının barajı değil, aynı zamanda, muhalif seçmenin karamsarlığının üretim mekanizması, içselleştirilmiş barajdır. Eğer önümüzdeki dönemde bir sembolik devrim yaşanacaksa bu ancak toplumsal uzamdaki Türk-Kürt, Sünni-Alevi, laik-muhafazakar ayrımları etrafında kümelenmiş ve toplumun doğası olarak dayatılmış siyasi temsiller karşısında heterodoks gruplar üretmekle ve partilerin siyaset alanındaki resmi konumlarıyla seçmenlerin bireysel konumları ve partilerinin konumu hakkındaki düşünceleri örtüştüğünde mümkün olacak. Buradaki hayati tehlike, sembolik girişimcilerin yaygın kanaatlerden uzak durayım derken yaygın kanaatleri reddeden noktaya gelmesi ve böylelikle özcülükten kaçarken hiç tasarlamasa da yeni bir öz icat etmesidir. Türkiye'de laik ya da muhafazakar siyasi konumların kısıtlı bir gruba hapsolmasında diğer grupları reddetmenin payı büyüktür. Yaygın kanaatler sadece her koşulda kendiliğinden doğru fikirlerden oluşan bakış açısını değil, bu bakış açısını toplumsal hayat içerisinde göz edinmiş insanı da ifade eder ve ondan ayrı düşünülemez. Bu nedenle heterodoks siyasi konumun yaygın kanaatlerden gerçek anlamda kopuşu, reddiyeyi reddeden bir bakış açısını göz edindirecek toplumsal koşulların, en başta bir arada yaşamanın savunulması ve sınırlarının genişletilmesiyle mümkündür.
HDP'nin 7 Haziran seçimlerinde barajı aşmasıyla sadece tek parti iktidarı sonlandırılmış olmadı, aynı zamanda birkaç gündür soluduğumuz iyimser havayı demokratik bir habitusa dönüştürebilecek edim halinde bir sembolik devrim de tetiklendi. Önümüzdeki süreçte koalisyon hükümeti kurma sürecinin dönüşmesi muhtemel kriz ortamından ve hatta kurulacak bir hükümette barajın yerli yerinde kalmasından bağımsız olarak, bundan sonraki tüm seçimlerde hepimiz barajın aşılabileceğini biliyoruz. Fakat yine de bu bilginin gelecekte etki üretebilmesi için sembolik devrimin gerçekleşmesinin uzun erimli, sönümlenmesinin ise an meselesi olduğunu unutmamak gerekir.
[1] Sembolik devrim, Pierre Bourdieu’nün özellikle sanat ve kültürel üretim alanlarında yaptığı çalışmalarda incelediği konulardan biridir. Ayrıntılı bir tartışma için bkz.: Bourdieu, Pierre (1996) The Rules of Art: Genesis and Structure of the Literary Field. Standford: Standford University Press.