Türkiye’nin en önemli süt ürünleri işletmelerinden biri olan YÖRSAN, 11 Aralık’ta bazı gazetelere yarım sayfa ilan verdi. Yeni çıkan bir ürünü tanıtmak veya yaklaşan bayram vesilesiyle ürünlerini hatırlatmak amacı taşımıyordu bu ilan. Şirketin yönetim kurulu, “Türk Kamuoyuna Açıklama” başlığıyla, sendika düşmanı paternalist işveren zihniyetini, fütursuz bir küstahlıkla sergiliyordu. İlandaki ifadeler, işverenle sarmaş dolaş, huzur içinde yaşayan şirket personelinin bir tür terörist sızma girişimine maruz kaldığını ima ediyordu.
Sendikal örgütlenme düşmanlığı konusunda YÖRSAN yönetiminden geri kalmayan büyük basın, şirketin Susurluk işletmesinde olanlardan haber yapmaya tenezzül etmediği veya şirketin reklam harcamalarından dışlanmaktan korktuğu için, bildiğim kadarıyla Birgün okurları dışında, ilanda kast edilenin gerçekte ne olduğunu bilen okuyucu pek yoktu. Ama YÖRSAN yönetiminin girişimciliği sayesinde, gazeteye verdikleri ilan, bu işletmede garip şeyler olduğunu herkese duyurdu. Son derece başarılı bir tanıtım operasyonuydu bu. Bu işletmenin sahiplerinin ve yöneticilerinin yönetim anlayışını, zihniyet dünyasını tüm çıplaklığıyla bize tanıttı.
Susurluk’taki işletmesini, “Türkiye, Balkanlar ve Orta Doğu’nun en büyük süt ve süt ürünleri entegre tesisi” olarak sunan, çağ atlayan Türkiye’nin medarı iftaharlarından biri ve “Gelenekten Geleceğe” sloganını benimsemiş mümtaz muhafazakar liberal girişimci ruhun cismanileşmiş hali olan YÖRSAN A.Ş’nin açıklamasından uzun bir alıntı yapalım önce: “YÖRSAN Yönetimi ve çalışanları olarak huzur içinde çalışmalarımız devam ederken işyerimize; bir takım kişiler tarafından organize edilen ve çalışanlarımızı; yönetim, iş yeri ve iş arkadaşlarıyla karşı karşıya gelmelerine neden olacak ve iş barışına zarar verecek bir takım faaliyetler yürütüldüğü; gerçek dışı ve doğru olmayan beyanlarla bazı çalışanlarımızın bu menfi faaliyetlere katılmaları için zorlandıkları ve bununla alakalı olarak maalesef iş yerinde üretimi aksatmaya çalıştıkları, bazı direnişçi personelin; makinalara, ürünlere ve çalışmak isteyen personele zarar verdikleri tespit edilmiştir”. Anlamsız noktalı virgüller, imla yanlışları, “gerçek dışı ve doğru olmayan” türünden dil incileri, özgündür.
Gelelim olgulara. İşveren verdiği ilanda, “burada 850 kişinin çalıştığını” beyan ediyor. 2007 Ekim ayındaki işveren bordrosunda ise 383 kişinin resmen çalıştığı görülüyor. Herkesin sendikasız, bir kısmının ise sigortasız olduğu bu cennet işletmede, “iş barışını bozucu bir takım faaliyetlerin” ne olduğuna bakalım şimdi.
YÖRSAN’ın Susurluk işletmesinde, bundan beş ay önce Türk-İş’e bağlı Tek-Gıda İş sendikası örgütlenme çalışması başlattı. İşletmenin resmi istihdam bordrosunda yer alan çalışanların çoğunluğunu sendikaya üye olmaya ikna ettikten sonra, yetki almak için 22 Kasım’da bakanlığa müracaat etti. Bakanlık, 4 Aralık’ta çalışanların listesini YÖRSAN’dan istedi. Verdikleri ilanda, “Ulu Önder Atatürk’ün işaret ettiği yolda; Türk Milletini seven, O’na sadakatle bağlanan ve O’nun yükselmesini ve yücelmesini sağlayacak bir anlayışla” çalıştıklarını belirten YÖRSAN yönetimi, 5 Aralık’ta 16 işçiyi işten çıkardı. 7 Aralık’ta 70 işçiyi daha attı. Ama sendikanın yetki için müracaat ettiği tarihte 235 olan sendikalı sayısı, işverenin bu vahşi davranışına tepki olarak 350’ye çıkınca, 8 ve 9 Aralık günlerinde işten çıkarılan işçi sayısı 375’e ulaştı. Bu ağır baskıya rağmen, işletmede stajyer adı altında, öğrenci kimliğiyle sigortasız çalıştırılanların da sendikaya üye olmasıyla, şimdi sendikalı sayısı 485’e ulaşmış durumda.
YÖRSAN yönetimi, üretimi devam ettirmek için, çevre köylerden kamyonlarla topladığı vasıfsız işçileri fabrikaya getirmeye başladı. Yüksek teknoloji kulanılan işletmede, hijyenik koşullarda üretim yapma kapasitesi olmayan bu toplama işçilerle iyi kötü peynir ve yoğurt üretimine devam edilirken, sendikanın talebi üzerine işyerine gelen sigorta müfettişleri 12 Aralık’ta 59 sigortasız çalışan tespit ettiler.
YÖRSAN yönetiminin ilanına dönelim: “Yönetim olarak bizler bugüne kadar çalışanlarımızın hak ve hukukunu korumayı; onları enflasyona karşı ezdirmemeyi; hak ettikleri ücret ve sosyal yardımları zamanında eksiksiz olarak ödemeyi görev bildik.” Kısacası, sendikaya gittiniz, nankörlük ettiniz, “size ekmek verenlere” ihanet ettiniz diyor bu paternalist ve bir o kadar milletini seven Türk işvereni.
İşten çıkarılanların ortalama kıdemi on yıl. Aralarında 20 yıldan fazla kıdemi olanlar da var. İşveren işten çıkarma tebligatında, otomasyona geçildiğini ve işçi fazlası ortaya çıktığı için iş akitlerine son verildiğini söylüyor. Ama bu nedenle işten çıkarmanın da yasalarda kuralları var. İşverenin otomasyona geçiş veya üretim düşüşü nedeniyle toplu işten çıkarma arzusunu bir ay önce bildirmesi gerekiyor. Zaten ilanda ne otomasyondan bahsediliyor ne işçi fazlalığından. “Şirkete zarar verecek kişileri bir gün bile bünyemizde tutmayacağımız bilinmelidir” diyor meşum açıklama. Ardından tehdit geliyor: “Çalışanlarımızın kötü niyetli kişilerin menfi propagandalarına kapılarak olumsuz herhangi bir davranışta bulunmamalarını, herhangi bir sıkıntı veya problemle karşılaştıklarında hiç çekinmeden bizlere başvurmalarını, olumsuz herhangi bir durumdan en büyük zararın kendilerinin göreceğini hiçbir zaman unutmamalarını” hatırlatıyor, “Yüzde Yüz Türk Sermayeli” olmakla övünen yönetim.
YÖRSAN yönetiminin davranışı, Türk işveren sınıfının en gerici kesiminin tavrını özetliyor. DİMES meyve suyu işletmesinde de, sendikaya üye olan 14 kişi hemen işten atıldı. Tek-Gıda İş burada da mücadeleye devam ediyor. İşveren, işten çıkarılanların geçici işçi olduklarını, normal iş akitlerinin sona erdiğini ve hemen bundan sonra işçilerin sendikaya üye olduklarını iddia ediyor. Ama işten çıkarılanların 2’si 10 yıldan fazla, 3’ü 5 yıldan fazla, 6’sı 1 yıldan fazla, 1’i de 11 aydır o işletmede çalışmışlar. Bu nasıl geçici işçilik? Bu nasıl bir desteksiz atma cüreti?
Sendika, “Gelenekten Geleceğe” gitmeyi kendine şiar edinmiş YÖRSAN’da, önümüzdeki günlerde büyük ihtimalle yetki belgesini alacak. Bu muhafazakar liberal işveren de, “iş barışını bozan, kötü niyetli kişilerin” içinde yer aldığı Tek-Gıda İş’in temsilcileriyle uzlaşma masasına oturacak. Ya da paternalist kibirine ve genlerine işlemiş sendika düşmanlığına teslim olup, bedeli ağır bir bilek güreşine girişecek. Emekçileri, “ekmek yedirilen” ve bunun karşılığında ekmek yediği kapıya nankörlük etmemesi, ekmek yedirene sadık olması ve hatta tüm varlığını ona armağan etmesi gereken bir tür reaya olarak gören bu paternalist zihniyetle, onun anlayacağı dilden konuşmak gerekiyor. Yurttaş mücadeleleri sadece siyasal alanda verilmez. Vahşi kapitalizmin kaplanlarına, paternalist kapitalizmin ağalarına karşı verilecek mücadelede sosyal amaçlı tüketici girişimlerine de büyük ihtiyaç vardır.
Ağalık geleneğini sürdüren işveren, “sendikaya kapıldıkları için” işten adam attıkça daha fazla sendikaya üye olarak, yıllardır damarları kurutulmaya çalışılan sosyal sınıf bilincinin bütünüyle yok olmadığını bize gösterdikleri için YÖRSAN emekçilerine, teşekkür borçluyuz. Tek-Gıda İş sorumlularına da, sürdürdükleri örgütlenme mücadeleleri vesilesiyle, bu işverenlerin ve kraldan fazla kralcı çağdaş yönetici zümremizin, faşizan yönetim anlayışlarını tüm çıplaklığıyla kendilerinin ifade etmesine vesile oldukları için ayrıca teşekkür borçluyuz.
Özgürlükçü düşünün, geleneği dönüştürmeden geleceğe yönelmek isteyenlerle, sadece siyasal ve kültürel alanda değil, emek piyasası cephesinde de görülecek büyük bir hesabı var.
Radikal İki, 16.12.2007