Perihan Mağden’in Haberci Çocuk Cinayetleri adlı romanı, bilmediğimiz bir zamanda ve bilmediğimiz bir mekânda geçer. Yine adını bilmediğimiz roman kahramanımız, ki ben romanın ruhuna uygun olarak tıpkı yazarın romandaki diğer karakterlere yaptığı gibi ona bir isim uydurdum, çekmecesinde sürekli viski bulundurduğu ve roman boyunca da o şişeden epeyce yuvarladığı için ismi: Johnnie Walker. Johnnie Walker bilmediğimiz bir yerden anaşehrine doğru seyahate çıkar. Johnnie Walker, uzun zamandır gitmediği ve gitse de pek uzun kalmadığı anaşehrinde, bir süredir yaşanan seri cinayetleri çözme zahmetine katlanmak zorundadır, çünkü bu cinayetler, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz bu anaşehrin mazbut sakinlerinin huzurunu epeyce kaçırmıştır. Bu seri cinayetlerin kurbanları, bizzat anaşehrin şehir meclisinin, şehrin haberleşme sistemi neferleri olarak ürettikleri Haberci Çocuklar’ın başına gelmektedir. Haberci Çocuklar kurulmuş, inşa edilmiş bir sistemdir, çünkü babaları ve anneleri belli olmayan bu çocuklar, laboratuar ortamında, birbirlerinin kopyası olarak bu mazbut şehir halkının iradesiyle üretilmektedirler. Birörnek giyinir, birörnek konuşur ve hepsi bir arada birörnek hayatlarına devam ederlerken aynı zamanda şehrin haberleşme sistemini oluştururlar.
Benim bu yazıda görmeye ve göstermeye çalıştığım, Mağden’in, roman karakterlerinin her birini, en başından itibaren nasıl bildiğimiz ve tanıdığımız anlamdaki kimliklerden arındırıp onları nerdeyse çıplak bıraktığı, ondan sonra da bu kahramanlara kendi verdiği isimlerle, onlara bizim şahit olduğumuzun dışındaki kendi kurmaca dünyasında yeni kimlikler kazandırdığı. Hemen baştan belirtmek gerekir ki, bu romanda karşılaşacağımız kimlikler; dinî, milli, cinsel ve siyasal olarak bizim tanıdığımız hiçbir kimlik özelliği taşımıyor ve kimliklerini sadece bu kurmaca dünyanın nesnelliklerinden alıyorlar.
Romanın girişinde Johnnie Walker, anaşehrine varmak için bir trene biner ve yolculuğa çıkar. Varmaya çalıştığı yer, anavatanı, ülkesi ya da memleketi değildir. Bu anlamda en başından, karşılaşacağımız mekânın bildiğimiz anlamdaki tüm tanımlamalarından uzaklaşırız. Johnnie’nin gitmeye çalıştığı noktayla tek bağı, annesinin orada yaşamasıdır.
Trene adımını attığında ve kompartımanına girdiğinde, alışık olduğumuz dünyadan eser kalmadığını bir kez daha görürüz. Johnnie Walker’ın yolculuk arkadaşları oldukça iyi giyimli, süslü denebilecek kadar giyimlerine kuşamlarına özen gösteren, üzerlerindeki mücevherlerin parıltıları insanın gözünü alan bir cüce ve maymundur. Sohbet etmeye başladıklarında cücenin bu pahalı mücevherleri jigololuk yaparak kazandığını, hatta bu meslekteki başarısından dolayı mütevazı bir ünü olduğunu, yanındaki Isabelle adlı maymunun da hayatta âşık olduğu ve sevdiği tek varlık olduğunu öğreniriz. Kadın ve erkeğe ait toplumsal cinsiyet kavramları baş aşağı olur. Bütün bir tren yolculuğu cüce ve maymunun saf aşkının güzellemesiyle geçer. Burada altını çizmemiz gereken bir nokta, bütün bunlar kompartıman sakinleri tarafından olağan ve sıradan olaylar gibi algılanır, konuşulur. Cüce ve maymunun aşkı şaşırtıcı olmadığı gibi, aynı zamanda bütün kitabın tek gerçek aşk örneğidir de.
Tren yolculuğu, Johnnie Walker için olaysız geçer, ama bizim için bu yolculukta kayda değer bir olay daha yaşanır, “Oxbridge” aksanıyla konuşan İngiliz korumaları eşliğinde Mesih Mançurya Prensi de aynı trende onlarla beraber yolculuk yapmaktadır. İlk bakışta trende gerçek bir Mesih’in olması, onun, Johnnie Walker’ın anaşehrine bir kurtarıcı olarak gittiğine dair bir metafor olarak anlaşılabilir. Ne var ki o da bildiğimiz Mesih’e elbette hiç benzemez; zira kirlenmemek için içinde yaşadığı maddi ve manevi anlamdaki steril dünya Mesih’te bir nevi aptallaşmaya yol açmıştır ve Mesih neredeyse hiç konuşamaz. Ama bu kitaptaki çözümlemeler ne yazık ki bu kadar bilindik yapılardan, anlamlandırmalardan oluşmamaktadır.
Anaşehrine vardığında Johnnie Walker, eve gitmeden önce bir meyhaneye uğrar ve orada, bundan sonra kitap boyunca devam edecek olan isim takma oyununa başlar. Meyhanenin garsonuna Sabartés diye bir Katalan ismi takar. Ama elbette ne burası bir Katalan ülkesidir ne de garson Katalan’dır. Ve biz bu meyhanede Johnnie Walker’in “Bazı Kadri Bilinmemiş Kelimelerin Gerçek Anlamları” adlı sözlüğün yazarı olduğunu öğreniriz. Kadri Bilinmemiş Kelimeler, günlük hayatımızda kullana kullana ne anlama geldiğini unuttuğumuz kelimelerdir. Bu kelimelerin gerçek anlamlarını bulmak, o kelimelere bir “kimlik” verme oyunudur aslında. Hem insan isimleri hem de günlük hayatımızda kullandığımız kelimeler, birer kimlik taşırlar ve bu kimlikler onların taşıyıcılarının da kimliği olur. Alevi bir ailenin oğluna Ali ismini vermesinin tesadüf olmaması gibi, solcu bir ailenin de çocuklarına Devrim ismini vermesi bir tesadüf değildir ve bu isimler, bu kişilerin kimliklerinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkar.
Burada Johnnie Walker’ın en başından beri yapmaya çalıştığı da Kadri Bilinmemiş Kelimeler’e, bu romandaki kurmaca dünyada birer kimlik vermektir. Cüce ve maymun gibi hakaretten sevgi ifade etmeye kadar pek çok farklı bağlamda kullanılmış kelime, bu romanda uhrevi ve fiziksel aşkın olabilecek en güzel örneklerinden birini temsil eder, üstelik kadın ve erkeğe ait cinsiyetçi kimlik klişelerine hiç bulaşmadan yaparlar bunu. Ya da sıradan bir garson Sabartés adıyla çağırılmaya başlandıktan sonra, özgürlüğü için mücadele eden bir Katalan’dır artık. Ortada bir ülke, bir memleket olmaması da bu bağlamda bir anlam kazanır. Vatanlı garson, vatansız bir Katalan’a dönüştükten sonra, bir vatan aramaya koyulur diğer vatansız vatandaşları gibi. Orası bizim bildiğimiz anlamların verilebileceği ya da bizim bildiğimiz çağrışımlarla tarif edilebilecek bir yer değildir. Orası sadece Johnnie’nin annesi orada yaşadığı için anaşehirdir ve artık bu kurmaca dünyada anne ile kurulan bağın bir şehirle kurulan bağa eşitlendiği yerdir.
Anaşehrine gelip ana evine yerleşen Johnnie Walker, vakit geçirmek için şehrin kitapçısına gider ve orada en sevdiği kitapları arar. Onun okumayı en sevdiği tür: Ciltler tutan At Terbiyecisi Biyografileri’dir. Ama şansa bakın ki şehirde bir başka At Terbiyecisi Biyografisi düşkünü daha vardır ve kalan son ciltleri de o satın almıştır. Bu yeni biyografiseverin kim olduğu sorusuna kitapçının verdiği cevap, üzerinde durmaya değerdir: “Valla cismi de ismi de hatırlanmayacak bir adam.” Burada kitapçının adamla ilgili vereceği herhangi bir bilgi ya da ismini söylemesi elbette okuyucu için kolay hatırlanabilir bir ipucu olmayacaktır, bu da kadri bilinmemiş ortalama tariflerden ya da ortalama isimlerden biri olacaktır yalnızca. Ama bu biyografisever, kurtbilimi konusunda ilim irfan sahibi olduğu için Johnnie Walker ona hemen okuyucunun da kolay kolay unutamayacağı yeni bir isim, yani yeni bir kimlik verir. Bay Kurtbilgini.
Aynı kitapçı dükkânında bir önemli olay daha olur; Kitaçı Jacop, Johnnie Walker’a şehirde işlenen seri cinayetlerden ve bu cinayetlerin maktullerinin yalnızca Haberci Çocuklar olduğundan bahseder. Jacob, Johnnie Walker’dan bu cinayetleri çözmesini ister, ona göre bu cinayetleri çözebilecek tek kişi Johnnie’dir. Peki neden yalnızca o çözebilir bu cinayetleri? Bu soruyu ben yanıtlamaya çalışayım: Cinayetleri Johnnie çözebilir çünkü o, “Bazı Kadri Bilinmemiş Kelimelerin Gerçek Anlamları” sözlüğünün yazarıdır. Artık unutulmuş, ne anlama geldiği bile hatırlanmayan, hepsi birbirine benzeyen ve kullanırken farkına varmadığımız kelimelerin gerçek anlamlarını bulup gösterir bize. Haberci Çocuklar da yalnızca fayda gözetilerek kurulmuş bir haberleşme sisteminin, hepsi birbirine neredeyse aynılık derecesinde benzeyen araçlarıdır yalnızca. Bu benzerlik ve birörneklik onların varlığını unutturur ve onları kimliksizleştirir. Johnnie Walker kadri bilinmeyen kelimelerin nasıl gerçek anlamlarını bulup onlara birer kimlik verebiliyorsa, aynı zamanda bu genetik mucizesi çocukların başlarına ne geldiğini ve çocukların kadri unutulmuş anlamlarını gösterip onlara da birer kimlik verebilir.
Burada, kitaptaki yan karakterlerden ve onlara verilen isimlerden de biraz bahsetmek yararlı olabilir. İki ilginç yan karakter vardır kitapta. Bunlardan bir tanesi Johnnie Walker’ın aile hizmetkârıdır. Kendi Hintli, ismi Çinli, Madagaskar kargası besleyen bu uşağın en önemli özelliklerinden biri, kendisi diye bir şeyin tamamen ortadan kalkmış olmasıdır. O, Johnnie’nin annesine o kadar âşık bir hadım uşaktır ki, artık tamamen o kadın gibi davranmaya başlar ve ve bu platonik aşk sonucunda geriye kendisinden hiçbir şey kalmaz. Onun da romandaki gerçek ismini bilmeyiz, sadece Çinliler iyi uşaklar oldukları için kendisine bir Çinli ismi verdiğini biliriz. O buradaki anlamlar ve kimlikler dünyasında artık iyi bir uşaktır! Diğer bir önemli isim takma oyunu da Johnnie Walker’ı dedesinden kalma ofisinde ziyaret eden, başında bir İrlanda yürüyüş şapkası, gözünde tel çerçeveli, yuvarlak bir gözlük, üstünde kısa, bej bir pardösü olan adam. Bu sıradan ve okuduğumuz anda aklımızdan çıkmaya yüz tutan tarifin üzerine Johnnie, isim takma sürecini okuyucu ile paylaşır. Adamın odaya girişi ve verdiği ilk izlenim Johnnie’yi ona Bay İrlandaşapkalı Adam veya Bay Abuksabuk arasında bırakır. Sonunda abuk sabukluğu konusundaki kararı okuyucuya bırakarak, o, bundan sonra adamı Bay İrlandaşapkalı olarak çağırmaya başlar. Hintli olup Çinli ismi taşıyan uşak da, kim olduğu hakkında hiçbir şey bilmediğimiz komşu da, artık yeni isimleriyle bu romandaki temsiller ve kimlikler dünyasındaki yerlerini alırlar.
Johnnie Walker, bütün bu yeni karşılaştığı dünyadan yorgun düşmüş, kafasında Haberci Çocuklar neden öldürülüyor sorusuyla evinin yolunu tutar. Bir cinayeti çözmenin ilk basamaklarından biri elbette maktulu tanımak ve onun kim olduğunu bilmektir. Bu sorulara karşılık olarak alınacak cevaplar, onları kimin öldürdüğüne dair bir ipucu ortaya çıkarabilir. Biz de Haberci Çocuklar’ı tarif etmeye çalışalım o halde:
Onlar, başından beri tekrarladığımız gibi, öncelikli olarak gece gündüz demeden şehrin haberleşmesini sağlamak için çalışırlar. Hepsi sarı kıvırcık saçlı, berrak mavi gözlü ve gamzelidir. Yine hepsi dizlerinde düğmelenen eflatun, sarı çizgili bir pantolon, ponponlu beyaz çoraplar, fiyonklu rugan ayakkabılar, üstüne de yine aynı eflatun kadifeden, manşetlerinde ve yakasında kolalı beyaz danteller olan kısa ceketler giyerler. Hiçbirinin yakalarına ve manşetlerine taktıkları kolalı beyaz dantelleri kirlenmez, hiçbir çamur hiçbir haberci çocuğun üzerine sıçramaz, onların temizliğini ve güzelliğini bozmaz, hepsi yumuşak ve güzel adımlarla yürüyüp zarafetleriyle insanı büyülerler. Yine bu Haberci Çocuklar hiç kimseye dokunmazlar, yaşamlarının sonuna kadar bakir kalırlar ve her türlü tensel temastan tiksinirler. Burada altını çizmemiz gereken bir nokta, Haberci Çocuklar için hayatlarının sonuna kadar bakir kalırlar denmiş olması, onların cinsiyetiyle ilgili elimizdeki tek ipucu…
Onlar genetik mühendisliğinin birer harikasıdır. Şehrin en muteber beyefendilerinden alınan spermler, genetik hesaplamalarla seçilmiş Haberci Çocuk annelerine enjekte edilir. Onların annelerinin hepsi sarışındır, güzeldir ve akıllıdır. Onlar özel kadınlardır. Bu kadınlar hamile kaldıktan sonra; ancak taşıdıkları en mükemmel ceninlerin yaşamasına izin verilir. Eğer bir kusur varsa ya kürtajla baştan doğuma mani olunur ya da doğan bu kusurlu çocuk anaşehrin dışındaki yetimhanelere verilir. Bu şehirde haberci çocuk annesi olmak büyük bir itibardır. Anneler çocukların yaşadığı evlerde onları ziyaret edebilirler, ama ne anneler hangi çocuğun kendisinin olduğunu bilir ne de çocuklar bu kadınlardan hangisinin kendi annesi olduğunu bilir. Baba ise baştan meçhuldür zaten. Yalnızca ya bir bilim adamıdır, ki Bay Kurtbilgini de şehrin Haberci Çocuk babalarından biridir, ya bir din adamıdır ya da felsefe gibi başka önemli bir meslekten itinayla seçilmiştir.
İşte bu harikulade kusursuz çocuklar birbiri ardına cinayete kurban gitmektedirler ve bu cinayetleri çözebilecek tek kişi de Johnnie Walker’dır. Henüz bu posta direkleri kadar birbirinden ayırt edilemeyen çocukların isimleri hakkında da bir bilgiye sahip olmadığı gibi onlara isim takabilmek için onların birbirlerinden ayırt edilebileceği herhangi bir özellik de tespit edebilmiş değildir.
Kusursuz biçimde birbirinin aynısı olan ve hiçbir ayırt edici özellikleri olmadığı gibi neredeyse hiçbir başka özellikleri de olmayan bu çocuklara bir kimlik verebilmek için ihtiyacımız olan kahraman, sonunda ortaya çıkar: Esmé
Esmé’yi yine akıllarda çok kalmayacak sıfatlarla betimler bize Johnnie Walker: Sarışındır. Hafif yanık bir teni, masmavi gözleri, gür sarı saçları sözüm ona toplanmış, ama oradan buradan kurtulan saçlar dağılıp, birbirine epeyce yakın gözlerinin yamacına kadar varır.
Esmé, bu betimlemeden anlaşıldığı kadarıyla aslında çok tanıdık biri. Dudağının üzerindeki beniyle de beraber, Esmé klasik bir Marilyn Monroe tarifi. Ama Esmé’nin buradaki ismi Marilyn değil, Haberci Çocuk annesi Esmé.
Esmé bir Haberci Çocuk annesidir ve Johnnie Walker’ı görmeye geldiğinde, kendisini kitapçı Jacob’un gönderdiğini, cinayetleri çözmek için uğraştığını bildiğini ve kendisinin de oğlu için endişelendiğini anlatır. Hemen bir sonraki sayfada Haberci Çocuk annesi olması dışında orada oturup anlattığı her şeyin yalan olduğunu anlarız. Oraya nasıl geldiğini de, Johnnie hakkında birtakım şeyleri nereden bildiğini de anlayamayız, ama zaten önemli değildir bunları anlamak. Çünkü birbirinin tıpatıp aynısı oldukları için isimleyemediğimiz, yani kimlikleyemediğimiz Haberci Çocuklar’dan biri için ayırt edici yeni bir kimlik bulmuş oluruz böylece ve Johnnie de artık bu çocuğu öyle çağıracaktır: Esmé’nin oğlu olan Haberci Çocuk.
Belki de bir endüstrinin ürünü oldukları için, Haberci Çocuk endüstrisinin klonlanarak üretilmiş ürünleri oldukları için, birbirlerinden asla ayırt edilemeyecek oldukları için ve onlara bir türlü bir isim bulamadığı için Johnnie Walker, Haberci Çocuk cinayetlerinin sırrını bir türlü çözemez. Onun sırrını çözebildiği tek gizem kendi dünyasında bir isim, bir kimlik vererek tanımlayabildiği Esmé ve onun oğlu olan Haberci Çocuğun sırrıdır. Sonunda hangi çocuğun Esmé’nin oğlu olduğunu bulur ve kavuşmalarını sağlar. Çocuğu ele veren, çorabındaki çamur lekesi olur. Böylece çocuk iki defa yeniden tanımlanmış olur, çorabında çamur lekesi olan ve bunu umursamayan Haberci Çocuk ve bu kadar insan olmaya yaklaştığı için ve aslında isimlendirebildiğimiz için sırrına vakıf olduğumuz Haberci Çocuk yani Esmé’nin oğlu Haberci Çocuk.
Johnnie Walker’ın sırrına vakıf olabildiği tek dünya, kendi verdiği isimlerin çağırdığı kimliklerin dünyası. O, önce bizim bildiğimiz tüm kimlikleri yıkıyor ve isimleri yok ediyor, ardından yeni isimlerle yeni kimlikler yaratıyor.
Bu roman, “Bazı Kadri Bilinmemiş Kelimelerin Gerçek Anlamları Sözlüğü”nün yazarının, gerçek dünyada kadri bilinmemiş bazı kahramanları, bu gerçek dünyadan soyutlayarak, onları çıplaklaştırarak ve onlar için yarattığı bu kurmaca dünyada onlara yeni isimlerle yeni kimlikler verdiği bir romandır.