Bu hafta ajanslara Katar'da düzenlenecek olan 2022 Dünya Kupası ile ilgili bir haber düştü. Kupa kapsamında inşa edilecek olan Al-Wakrah stadyumunun animasyon videosunun piyasaya düşmesiyle belki de Dünya Kupası ile ilgili en çok paylaşılan, tartışılan ve yayılan haber de ortaya çıktı: “Yeni stadyum vajinaya mı benziyor?”. Şu an Katar'da düzenlenecek Dünya Kupası'yla ilgili en önemli sorun bu. Adaylık sürecindeki yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, o sıcakta futbolcuların nasıl oynayacağı (ve buna bağlı soğutma sistemli stadyumlar inşa etme planları), göçmen işçilerin öldüresiye sömürülmesi ve oraya bunu haber yapmaya giden gazetecilerin tutuklanmasının hiçbir önemi yok gibi gözüküyor. Haber siteleri ve onların “hit dilencisi” sosyal medya hesapları tekrar tekrar bu haberi paylaşıyor. Benim niyetim vajinayı andıran staddan ziyade bu büyük ölçekli organizasyonların göz ardı edilen işçi cinayetlerine odaklanmak. Sporseverler olarak ayıla bayıla izlediğimiz kupaların ve olimpiyatların bedeli nedir, hiç düşünüyor muyuz?
Büyük ölçekli spor organizasyonlarında işçilerin yaşadıkları süreçler yeni ortaya çıkan bir sorun değil. 2008 yılında Pekin'de düzenlenen Yaz Olimpiyatları'nda da özellikle göçmen işçilerin çalışma koşulları akıllara durgunluk verecek seviyedeydi. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) verilerine göre 2006 yılının sonunda 764 milyonluk işçi nüfusunun 150 milyonunu taşra bölgelerinden gelen göçmen işçiler oluşturuyordu. Ayrıca 40 milyondan fazla işçi inşaat kolunda çalışıyordu ve bu koldaki toplam işgücünün %90'ını oluşturuyordu [1]. O açılışlarda hayranlıkla izlenen stadyumların, olimpiyat köylerinin vücut bulmasını sağlayan bu işçiler işverenleriyle imzaladıkları kontratlardaki hukuksuzluklardan başlayarak, ücret alımlarından, yetersiz beslenme ve barınma koşullarına, sağlıksız ve sigortasız çalışma ortamlarına bir sürü sorunla boğuşuyor. En temel hakları bile göz göre göre çiğneniyor ve kimse bu duruma sesini çıkarmıyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) görevi gereği bu işçilerin temel haklarının ve güvenliklerinin koruma altına alındığını kontrol etmek zorunda ancak bu süreçte son derece etkisiz kalıyor. 2008 yılının başında “Kuş Yuvası” takma adıyla ünlenen Pekin Ulusal Stadı'nın inşaatında en az 10 işçinin hayatını kaybettiği iddiasını yalanlayan Çin, sonrasında 6 işçinin hayatını kaybettiğini kabul etmişti [2]. Ortadaki hukuksuzluğu ve sömürüyü görünce gerçek sayıların çok daha fazla olmadığını düşünmemek için bir sebep yok. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün konuştuğu ve ücretini alamayan işçilerden biri durumu en çarpıcı şekilde özetliyor: “Bu para benim bir yıllık kan param, bunu nasıl olur da bana vermezler?”.
2022 yılındaki Dünya Kupası'na hazırlanan Katar'da da işçilerin durumu çok farklı gözükmüyor. Hatta durum çok daha vahim gözüküyor demek yanlış olmaz. Katar'da büyük kısmı Hindistan, Nepal, Bangladeş, Sri Lanka ve Filipinler'den gelen 1.2 milyon işçi işgücünün %94'ünü oluşturuyor [3]. Yabancı işçilerin işe alım süreçleri ise kafala (kefil) sistemi isimli bir sistem ile yürütülüyor. Her yabancı işçinin vize ve yasal durumu için ülke içi bir kefili (sponsoru) oluyor ve bu işçiler iş değiştirme ya da ülkeden çıkış durumlarında bu kefillerin iznine tabi oluyor. İş kontratları dahi bulunmayan işçilerin mümkün olabilecek her şekilde sömürülmesine açık bir modern kölelik sistemi olarak özetlemek yerinde olacaktır kefil sistemini. Bu işçilerin açlık sınırındaki ücretlerle, en basit güvenlik önlemleri bile alınmadan çalıştıklarını belirtmeme gerek yok sanırım.
Nepal elçiliği sadece 2010 senesinde 191 Nepalli işçinin hayatını kaybettiğini öne sürüyor. Hindistan elçiliği de 2012 yılına kadar 98 Hintli işçinin öldüğünü (45 tanesi genç yaşta kalp krizi) Katar Çalışma Bakanlığı 2010-2012 yılları arasında sadece altı işçinin hayatını kaybettiğini öne sürüyor [4].
Geçtiğimiz ay The Guardian'da çıkan haber ile Katar'daki işçi ölümleri (cinayetleri demek daha uygun aslında) konusunun sanıldığından çok daha ciddi bir sorun olduğu ortaya çıktı.[5] Nepal elçiliğinin sayılarına göre sadece 4 Haziran ve 8 Ağustos tarihlerin arasında yarısından fazlası kalp krizine bağlı olarak tam 44 işçi hayatını kaybetti. Pasaportlarına kefilleri tarafından el konulan bu işçilere çöl sıcağında bedava su bile sağlanmazken işi bırakmaları da yine kefilleri olan şirketler tarafından engelleniyor. Eğer acil bir şekilde bu durum önlenmezse Katar'daki stadyum inşaatlarının 4000 işçinin canına mal olabileceği konuşuluyor.
Durum böyle olmasına rağmen bu vahşet iddialarının FIFA ve medya tarafından ne kadar ciddiye alındığını söylemek zor. Kupayı düzenleme hakkının Katar'a verilmesi konusundaki rüşvet iddiaları bile hâlâ ikna edici bir şekilde yalanlanamamışken ve benzer koşulda etkin bir muhalefet sergileyemeyen IOC örneği önümüzde iken bu konuda FIFA'nın Katar'a ne kadar yaptırım uygulayabileceği şüpheli. Medya ise zaman zaman bireysel beceriye bağlı ataklar sergilemesine rağmen yetkili kurumlar üzerinde tam anlamıyla bir baskı oluşturamıyor. Geçen ay çıkan haberler sonrası Katar'daki iş koşullarını görüntülemek isteyen iki Alman gazetecinin tutuklanması ve bunun vajina şeklinde stadyumun çıkardığı tantananın yanına bile yaklaşamaması buna en güzel örnek olsa gerek. Dibine kadar endüstriyelleşmiş ve metalaşmış sporun doruk noktaları olan Olimpiyatlar ve Dünya Kupası konusunda kar odaklarıyla organik bağları olan büyük medya kuruluşlarının ne kadar güçlü reaksiyon verecebilecekleri büyük bir soru işareti olarak kalacak gibi.
Yine de bazı umut verici gelişmeler var. İstanbul'un Olimpiyat adaylık serüveninden dolayı ülkemizde de çeşitli mecralarda Olimpiyatlar üzerinden münazara ve fikir alışverişi yapma şansı bulduk. Bu süreçte Olimpiyat karşıtı muhalefetin sadece anti-hükümet diyebileceğimiz bir pozisyon almaktan ziyade, özellikle kentsel ve çevresel dönüşümler konusunda içi dolu bir söylem yaratmayı ve bu konuda bir genel kültür oluşturmanın adımlarını atmayı başardığını düşünüyorum. Sosyal medya örgütlenmeleri sivil tepki ve bilgilendirme adına klasik medyadan çok daha başarılı ve bu bana süreç içerisinde en azından çatlak seslerin daha yüksek çıkması açısından ümit veriyor.
Farkındalık artıyor ancak hâlâ gidilecek çok yol var. Endüstriyel sporun izleyici, dolayısıyla tüketici rolünü verdiği sporseverler bu denklemdeki en önemli parametre. Özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen ve kamu yararı odaklı söylemi merkeze alan muhalefet tüketiciye (sporsevere) ulaştıkça ve buna bağlı olarak yukarıda bahsettiğim çatlak sesler tüketici kanadından yükseldikçe bu kısır döngünün kırılması kolaylaşacak ve umarım sadece bir işçinin ölümü bile vajina şeklindeki stadyumdan çok daha büyük bir olay olacak. Olması gerektiği gibi.
[1] Human Rights Watch, "One Year of My Blood": Exploitation of Migrant Construction Workers in Beijing, Volume 20, No. 3(C), 2008.
[2] Mei Fong, “China cites worker deaths”, Asian Wall Street Journal (Beijing), http://online.wsj.com/news/articles/SB120154456160122771, 2008.
[3] Human Rights Watch, Building a Better World Cup : Protecting Migrant Workers in Qatar Ahead of FIFA 2022 , 2012.
[4] “Qatar warned over World Cup labor laws”, CNN International, http://edition.cnn.com/2012/06/12/sport/football/qatar-world-cup-human-rights-watch, 2012.
[5] “Revealed: Qatar's World Cup 'slaves'”, The Guardian, http://www.theguardian.com/world/2013/sep/25/revealed-qatars-world-cup-slaves, 2013.