Oxford Üniversitesi Sosyoloji Departmanı öğretim görevlisi Prof. Dr. Federico Varese’nin Princeton Üniversitesi Yayınevi tarafından bu yıl yayımlanan son kitabı tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. - Mafias on the Move: How Organized Crime Conquers New Territories - ‘Mafya’nın Hareketi: Organize Suç Örgütleri Yeni Bölgeleri Nasıl Fethediyor’ - başlığıyla yayınlanan kitap kendi ülkelerini terk ederek İtalya, Macaristan, Arjantin, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Tayvan gibi ülkelere göçen mafya örgütlerini irdeliyor. Bu göçün nedenlerini, göçün sonuçlarını ve neden göç edilen yeni bölgede başarıya veya başarısızlığa uğrandığını analitik yöntemle ve sade bir dil kullanarak okuyucuya aktarıyor.Kitabın ilk olarak ileri sürdüğü sav Mafya örgütlerinin kendi doğdukları bölgelerden başka bir yere göç ederken bir şirket gibi ince, rasyonel ve stratejik hesaplar yaparak o bölgeyi ele geçirme ihtimali bulunmadığıdır. Bilakis, dış şartların; polis baskınlarının, devlet organları tarafından sıkıştırılan mafya babalarının, ülke içinde ve ülkeler arasında çıkan kargaşa ortamlarının, mafya örgütlerini kendi istekleri dışında gayri ihtiyarı olarak başka ülkelere göçe zorladığıdır. Her ne kadar bu seçim kendi istekleri dışında gerçekleşse de rastgele bir bölgeye göç etmek yerine, sosyal ağ, tanıdık veya güvenilebilecek birinin olması mafyanın yeni coğrafyalara açılmasında kolaylık sağlayan faktörler olarak karşımıza çıkıyor kitapta. Ayrıca, Mafya, küçük ve geleneksel bölgelerde nüfusunu arttırmakta fakat büyük şehirlerde kök salması daha da zorlaşmaktadır. Bunun nedeni, bu bölgelerde politik gücünü küçük bölgelerdeki gibi sağlamlaştıramamasından ve büyük alanlarda kendi gurupları dışında zaten mevcut olan başka mafya guruplarının varlığına bağlanmaktadır.
Mafya guruplarının başarılı olmasındaki en büyük etkenler olarak sızılacak yeni bölgede mafyaya duyulan bir gereksinimin olması ve devletin bürokratik, kamusal ve kişi mülkiyetine ait hakları korumadaki yetersizliği gösteriliyor. Kitap aynı zamanda İtalya’nın yurttaşlık kültürü yüksek olan Bardenecchia şehrinde Mafya’nın başarıya ulaştığını ispatlayarak Robert Putnam’ın yurttaşlık kültürüyle refah ve demokratik yaşam arasında doğrudan bağlantı olduğu savını başarılı bir şekilde çürütüyor.
Mafyaya karsı bir ülkedeki savaş mafyanın o ülkedeki gücünü azaltsa dahi yok etmemekte, kendisine karşı yapılan bu saldırıyı yeni bölgeler seçip, bu bölgelere kök salarak telafi etmektedir. Dolayısıyla, mafyayla mücadele sorun ortadan kalkmamakta fakat yer değiştirmektedir. Bu durum da mafyayla savaşta ülkesel değil fakat küresel bir mücadelenin başlatılmasının önemini ortaya koymaktadır.
Kitap, devletin fonksiyonlarını yerine getiremediği bölgelerde, mafya örgütlerinin hem otoriter hem de pazar gereksinimlerini karşılamaya yönelik hedeflerinin başarıyla sonuçlandığını bildiriyor. Öte yandan, özellikle ihracata dayalı ekonomilerde mafya’nın sızması daha da zorlaşıyor. Verona’nın mobilya ihracatına dayalı ekonomisinde ya da Arjantin’in Rosaria şehrinin tarım ihracatına dayalı ekonomisinde küreselleşme birçok akademisyenin kabul ettiğinin aksine mafya üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır çünkü ihracata dayalı bu şehirlere sızması ve alıcıların başka ülkelerdeki müşterilerine ulaşması çok daha zordur. Kitabın en önemli katkılarından birisi de bu bağlamda olmaktadır. Küreselleşme sanıldığının aksine mafya örgütlerine her zaman kolaylık sağlamamakta bilakis başka ülkelere göç etme esnasında kök salma girişimlerinde başarısızlığa uğratmaktadır.
Kitap ilk olarak İtalyanın güney kesiminde yer alan Calabria bölgesindeki ‘Ndrengheta mafyasının Piedmont ve Veneto bölgelerine kök salma girişimlerine değinmektedir. Piedmont bölgesindeki Bardenecchia şehrinde başarıya ulaşan mafya gurubu, Veneto bölgesinde yer alan Verona şehrinde başarısızlığa uğramıştır. Rus Mafyasının Budapeşte’de kök salmayı başarırken, Roma yer altı dünyasına sızmayı başaramamıştır. Sicilya mafyasının New York’a 20. yüzyıl başlarında göçüyle başarılı bir kök salma görevi üstlense de, aynı mafya örgütü Arjantin’in Rosaria kentinde başarısız olmuştur. Son olarak da Hong Kong ve Japon yakuzaların büyüyen ve kabuk değiştiren Çin’in Shenzheni kentindeki aktivitelerinde belli bir süre tutunmaya çalışsa da başarılı bir kök salma durumunu yakalayamamıştır.Her ne kadar kitap amacının mafya ile mücadele olmadığını vurgulasa da, mafyayla mücadele adına yapılması gereken sağlam bir kamu reformu ve devletin görevlerini yerine tam olarak getirmesini zaruri faktörler olarak sıralamaktadır. Aynı zamanda liberalizmin pazar ekonomisine devletin müdahaleden kaçınması değil fakat kartelleşmeyi, tüm üreticilerin kişisel mülkiyet hakkını güvence altına almasının da önemini vurgulamaktadır. Kitap küreselleşme ve mafya ile kurduğu inilti ile bilinen birçok teoriyi çürütmekle kalmamakta aynı zamanda mafya gibi karanlık örgütlerle mücadele de etkisi on yıllarca sürecek yeni tezleri başarıyla ortaya koymaktadır. Her ne kadar Türkiye kitabın irdeleme konusu olmasa dahi, Türk mafya örgütlerinin ülke içinde ve ülke dışındaki göç faaliyetlerinin bu kitabın ortaya sürdüğü savlar çerçevesinde irdelenmesi de zaruri bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kitabın ortaya sürdüğü mafya hareketlerinin göç teorisinde Türk mafya örgütlerinin değerlendirilmesi açısından bir ışık olmuştur. Bu bağlamda ilk olarak belirtilmesi gereken, dünyada birçok organize suç örgütünde görülen benzerlikler olduğu gibi her ülkenin kendi mafya örgütünün diğer ülkelerin mafya örgütlerinden ayıran unsurlar da vardır. Bu unsurlar, ülkenin demografik yapısı, ideolojik yönetim şekli, demokratik gelişmişlik düzeyi ve devletin fonksiyonlarını yerine getirebilme kapasitesiyle yakından iniltilidir. Bu açıdan, Türk mafya dünyasının diğer mafya örgütleriyle aynı düzlemi paylaşmasına neden olan özellikleri illegal yapılanma ağı, bu ağın genelde kendi içinde kapalı bir bağ kurması fakat ihtiyaç halinde sisteme potansiyel ‘iş bitirebilecek’ başka aktörlerin de eklenmesi olarak sayabiliriz. Özellikle, bu aktörler Türkiye’de stratejik olarak devlet organlarının önemli pozisyonlarını işgal etmektedir. Bu pozisyonlar bilhassa hukuk, bürokrasi ve politika üçgeninde cereyan etmektedir. Türk mafya dünyasını başka ülkelerin mafya örgütlerinden ayıran temel farklılıklar ise örgütlerin katı kurallar yerine ‘esnek’ bir yapıya sahip olabilmeleri ve yurt dışındaki mafya örgütleriyle anlaşmaya daha açık ve meyilli olmalarıdır. Bu neden özellikle, Türkiye’nin Asya ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya yönelen uyuşturucu ve ticari insan kaçakçılığını yürüten dünyadaki mafya örgütlerinin Türk mafya guruplarıyla irtibata geçerek başarıya ulaşmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’nin coğrafi özellikleri sadece kültürlerin kesiştiği noktayla sınırlı kalmayıp, ticari insan ve uyuşturucu kaçakçılığında da mafya örgütlerinin iştahını kabartan hedef noktasıdır.
Türk mafya guruplarını dünyanın diğer mafya örgütlerinden ayıran özelliklerinden birisi ise Türkiye’deki medya tarafından ‘mafya’ veya ‘kabadayı’ figürünün yansıtılma şeklidir. Bu bağlamda, mafya babalarının özellikle günümüz popüler kültüründe tüketime odaklı ve kâr amaçlı güdüm besleyen medya gurupları tarafından yayınlanan ‘öldürme’ eylemlerini ve illegal yapılanmaları birçok yerde meşru gösteren dizilerin varlığını vurgulamak önem arz etmektedir. Özellikle, televizyonun Türkiye günlük hayatındaki etkisi göz önünde bulundurulduğunda medya kanallarının ‘imaj çarpıtma’ eylemleri reyting seviyesini artırırken, ülkedeki genç, işsiz ve gerekli öğretim seviyesinde bulunmayan genç dimağlar için de bir ‘umut ve hayal kapısı’ olmaktadır. Çin’de dahi bu tür yayınlar daha sıkı kontrol altına alınmaktadır. Çin’in demokratik gelişmişliği göz önüne alındığında, Türkiye hangi konuların düşünce özgürlüğü kapsamında olması ve hangilerinin olmaması konusunda bu bağlamda kötü bir performans sergilemektedir.
Türk Mafya guruplarının gerek politik çevre ile gerekse devletin gizli/resmi/yarı-resmi organlarıyla olan bağlantısı 1990’lı yılların ortalarından itibaren mevzu konusu olmuştur. Mafya örgütleri Federico Varese’nin kitabında belirttiği üzere politikacılarla yararsal bir bağ kurmaktadır. Bu bağa Türkiye’de de rastlamak mümkündür. Kitap ekonomik olarak kabuk değiştiren, liberal ekonomi ile tanışan ülkelerde mafya örgütlerinin nasıl büyük bir hızla büyüdüğünü de gözler önüne sermektedir. Yine Türkiye’ye bakacak olursak, 1980’li yılların sonu ile 1990’lı yılların başında hızla artan özelleştirme ve küreselleşme rüzgârı sadece organize suç örgütlerinin sayısını arttırmakla kalmamış aynı zaman da işlenen suç sayısını ve doğal olarak suça katılan kişi sayısını da arttırmıştır. Sadece Türkiye’de değil, Türkiye dışında da birçok ülkede görülen liberal ekonominin getirdiği bu gedik aynı zamanda sistem olarak liberalizmi ve devletlerin liberal ekonomileri teşvik ederken kendi vatandaşının bireysel özgürlüklerini, can ve mal güvenliğini sağlamaktaki zafiyetini de ortaya koymaktadır. Bu paradoks bize liberalizmin aslında iki ucu özgürlük adına süslenmiş keskin bir kılıç olduğunu göstermektedir. Liberalizmin bu paradoksunu bir yandan bireysel özgürlükleri yaldızlı bir biçimde sunarken, öte yandan liberal ekonominin, devlet müdahalesi olmaksızın, açık pazarlarlara olan ihtiyacında daha net görebiliriz. Bu paradoksun kilit noktası ise organize suç örgütlerinde görüldüğü üzere devlet mekanizmasının işlevsel faaliyetlerini yerine getiremediği durumlarda hem bireysel özgürlüklere hem de kamusal ekonomik düzenin ciddi tehditler altında sömürülmesidir.
Son olarak politikacıların mafya ile olan bağlantısı, halk ile devlet arasındaki güven duygusuna kalıcı hasarlar indirmektedir. Bu bağlantıların; yolsuzluk dosyaları, ihaleye fesat karıştırılması gibi türevlerine yakın tarihimizde şahit olmuş bulunmaktayız. Daha da önemlisi, günlük yaşamı dahi tehdit eder boyuta gelen mafya-belediye işbirliği içerisinde büyük getirim kapısı olan otopark mafyası kurum olarak devletin acizlik içerisinde olduğunu göstermektedir. Aynı zaman da politika-mafya-iş dünyası üçgeni Türkiye anayasasının değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. maddesi olan ‘…sosyal hukuk devleti’ tanımını ihlal etmektedir. Türkiye’deki mafya guruplarının varlığı demokrasiyi topal, devlet ve vatandaş arasındaki bağı zayıf ve hukuk kültürünün varlığını imkânsız kılmaktadır. Türkiye’de mafya ile olan savaş ise Prof. Dr. Federico Varese’nin kitabın sonunda belirttiği denklemle yakından iniltilidir. Liberal ekonomide devletin serbest piyasa ekonomisine müdahale etmeme anlayışı yerine, sosyal devlet anlayışını zayıflatan durumlarda hukuk kuralları içerisinde müdahalede bulunabilmesi, yolsuzlukla savaşta kararlı önlemlerin alınabilmesi ve son olarak kendi vatandaşlarına karşı olan yükümlülüklerini devletin tam fonksiyonlu işleyen hukuki ve idari bir yapıyla yerine getirebilmesidir.
‘Mafias on the Move: How Organized Crime Conquers New Territories’Federico Varese, 2011, Princeton University Press. http://press.princeton.edu/titles/9344.html