Son haftalarda Düzce, Tekirdağ, Ordu, Aksaray, Urla, Fethiye il ve ilçelerinde HDP (Halkın Demokratik Partisi)’ye karşı girişilen örgütlü linç girişimlerine tanıklık ediyoruz. Linç, akıl ve izan sahibi herkesi ürkütecek, bir an durup düşünmesini teşvik etmesi gereken bir kavram, kuşkusuz. Hatta Tanıl Bora’nın linç olgusu ve pratiklerini detaylı olarak tartıştığı kitabının bir yerinde nihayete erdirdiği gibi: “genel, evrensel bir ahlaki ve politik sonuç çıkartacak olursak, linçin tek karşılığı var: Barbarlık”[1]
Kavram, olanca “ürkütücülüğü” ve “tekinsizliğiyle” kabullenildiğinde, ortada bir problem yok denilebilir. Zira bu durumda kolay kolay onay görmez. Yazının temel derdi de burada başlıyor: Medyanın, kamu adına iktidarı denetlediği şeklinde özetlenebilecek steril ve ideal tanımının arzu edilebilirliğini bir kenara bırakırsak, onun kavranması çok daha güç, gözden uzak ideolojik işlevlerinin farkında olmak ve teşhir etmek çok daha hayırlıdır. Bilindiği üzere medya, çeşitli kimlik ve değerleri ekranda veya gazete sayfalarında temsil ettiği gibi, aynı zamanda onu kurar, kurgular ve hakikat olarak sunar. Kavramları ve şeyleri kurmaktaki kapasitesi/yeteneği –kurarken görünmez kıldığıyla da- açıkça öne çıkardıklarından çok daha deşifreye muhtaç ve kritiktir. Peki, acaba belirli bir “linç” olayını ve onun unsurlarını (uygulayan, maruz kalan, polisin tutumu vs.), bizim gazeteler nasıl kurguluyor, sunuyor? Son günlerdeki linç etütleri bağlamında yazılı medyada kısa bir tur atmakta, fayda var.
“ÖFKELİ KALABALIK”, “GERGİNLİK” VE “GÜNEYDOĞU’DAN GELEN VATANDAŞLAR”[2]
Hürriyet’in internet sitesindeki 23 Şubat tarihli videonun[3] başlığı “Urla’da HDP Gerginliği”. Gerginlik denildiğinde, gözler en az iki özne arıyor doğal olarak. Videoya bakıp bunu anlama şansınız pek yok. Ancak biraz ilerleyince, “gerginliğin” diğer öznesini –nesnesini mi desek?-, camı çerçevesi aşağı indirilen binanın altındaki yazıdan anlayabiliyorsunuz: Barış ve Demokrasi Partisi Urla İlçe Başkanlığı. Binada asılı olan bayrağın, birileri tarafından sökülüp, aşağı indirilip yakılmasından sonra, herhalde “gerginlik” de son buluyor. Video ile yetinmeyip, haberleri didiklemeye başlayalım. Habere göre, Urla’da seçim bürosunun açılışını yapmak isteyen 100 kişilik gruba, çevrede toplanmaya başlayanlar “tepki” göstermiş. Ayrıntılar verildikten sonra şöyle deniliyor: “Gruptan bazı kişiler yakında bulunan BDP ilçe binasına giderek burada da tepkilerini sürdürdü. Gruptaki bazı kişiler hem HDP hem de BDP ilçe binalarına plastik sandalyeler fırlattı”[4]. Sandalyeler ve taş fırlatılarak gösterilen reaksiyona tepki denilip denilemeyeceği gibi yerinde sorular sormaya kalkmayalım, şimdilik. Fakat olaylarda yaralananlar da olmuş. Yaralananlar şöyle sınıflandırılıyor: HDP’liler, tepki gösteren grup ve polisler. “Polisin uyarılarına rağmen grubun dağılmaması üzerine MHP Urla Belediye Başkan Adayı Hüseyin Akgül, öfkeli kalabalığa seçim minibüsünden “bu milletin sigortası atarsa bunu tamir edecek bir mühendis şu an yeryüzünde yok. Meydanda İstiklal Marşı okuyabilirsiniz, bunlar olabilir, tepkinizi dile getirebilirsiniz, ancak şiddete başvurmayın. Sizlerden bir ağabeyiniz olarak rica ediyorum, lütfen artık dağılın” diye seslenmiş. “Urla’da HDP Bürosu Gerilimi” başlıklı haberde “Bir seçim minibüsü de yine kalabalık grup tarafından tahrip edildi”[5] deniliyor. Yine Hürriyet, Fethiye’deki linç girişimini “HDP Fethiye ilçe başkanlığı açılışında gerginlik başlığıyla okurlarına sunuyor[6]. Spotta, sabah meydana gelen ayrıntılar verildikten sonra, “gündüz yaşanan olaylar gece de devam etti” diye devam ediyor. Ayrıntılarda “parti tabelasını düşürmeye çalışanlara sokakta bekleyen kalabalık sloganlarla destek verdi”, “grupla görüşen Kaymakam Çalık, kalabalığı yatıştırmaya çalıştı”, “Ancak Çalık’ın konuşması, kalabalığı sakinleştirmeye yetmedi”, “Saatcı’nın sözleri üzerine gruptakiler, "Tabela inmeden buradan gitmeyiz" diye karşılık verdi. Grubun talebi üzerine Kaymakam Çalık, Başkan Saatcı ve Emniyet Müdürü Akbal yaklaşık yarım saat durum değerlendirmesi yaptı”, “ Gruptakiler, yaklaşık 2 saat süren eylemlerine Başkan Saatcı’nın çağrısı üzerine son verdi”, “Fethiyeliler'in Beşkazalılık (Fethiye) duruşunu gösterdiğini dile getiren Başkan Saatcı”, “Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde HDP İlçe Binası’nın açılmasını gündüz saatlerinde protesto eden grup, gece yeniden toplanarak Güneydoğu illerinden gelen vatandaşlara ait işyerlerine saldırdı”, “Güvenlik önlemi alan çevik kuvvet ekipleri, protestocuların işyerine yaklaşmasına izin vermedi” ve “Gerginlik 16 saat sürdü” cümleleri bize bir şeyler anlatıyor olmalı. Bu haberlere fotoğrafların da eşlik ettiğini söylemeye gerek yok. O halde, nasıl oluyor da, cam çerçeve indirenler “kalabalık, öfkeli vatandaşlar, grup, eylemci”, yaptıkları iş de nasıl “eylem, protesto, olay” oluyor diye sorulabilir. Fotoğraflar pek öyle demiyor zira. Ya da 16 saat süren gerginlikte, niçin hep polis ve “eylemcilerin” görüntüleri var. Gerginliğin muhatabı ortalıkta gözükmüyor bir türlü, oysa “protesto” edilen aktörü görmek de okuyucunun merak edebileceği bir şey olsa gerek. Sakın aklınıza, bu “olay, protesto” denilen teşebbüslerin “linç” olduğu filan gelmesin, öyle olsaydı, mutlaka “flaş, son dakika vb.” başlıklarla belirtilirdi. Bir parantez açarak belirtme ihtiyacı duyuyorum: Haberdeki üslup, kurgu, sunum çok az istisna dışında[7], hemen hemen bütün merkez medya tarafından aşağı yukarı benzer bir biçimde paylaşılıyor[8]. Örneğin Sabah, Urla’daki linç girişimini “HDP seçim bürosu açılışında gerginlik”, Fethiye’dekini ise “Fethiye’de ‘HDP Krizi” şeklinde veriyor. Kısacası, yalnızca Hürriyet’e has bir durum yok ortada, keşke öyle olsaydı… Haber metinlerinin ayrıntılarında dikkat çeken bir diğer tutum, saldırganlara son derece yüzeysel değinilmesi diyebiliriz. Yine örnek vermek gerekirse, Hürriyet’in, Urla’daki saldırıda 9 kişinin gözaltına alındığı bilgisini verdiği haberde[9] şöyle deniliyor: “Herhangi bir parti ile bağlantılarının olmadığı belirtilen bu kişilerin poliste değişik suçlardan kayıtlarının bulunduğu öğrenildi”. Parti bağlantıları yok, siyasi görüşleri hakkında da katiyen bir ima yok, çok “değişik” suçlardan kayıtları var. Dört dörtlük bir “sıradan vatandaşlar” sunumu… Tıpkı yukarıda bir alıntıda geçen, işyerlerine saldırılan “güneydoğu illerinden gelen” vatandaşlar gibi. Yoksa zinhar, bahsi geçen yerlerde saldırıya uğrayan vatandaşlar kimliklerinden, aidiyetlerinden; parti ve yöneticileri de temsil ettiği değerlerden dolayı böyle bir muameleye maruz kalmıyorlar. Ortada da zaten, linç vakıası yoktu, gerginlik/olay vardı, bilgilendirildiğimiz üzere. Her an, her saat karşılaşılabilecek, otobüs duraklarındaki kuyruklarda vuku bulabilecek olağan sıra kavgası gibi düşünebiliriz.
SONUÇ
Yukarıda ifade edilen medyanın bu tutumunun, niçin bir problem haline getirilmesi gerektiğine dair bir şeyler söylemek gerekirse; medya, özellikle de “merkez” diye tanımlanan medya, belirli bir gerçekliği tahrif ederek ya da mistifiye ederek kurabilme kapasitesine sahiptir, demiştik. Yazının bağlamında, medyanın bu işlevinin sorunsallaştırılmasındaki temel kaygı ise, aslında basbayağı siyasi saiklerle girişilen linç girişimlerinin “rutin” ve “soluk” bir mahiyette sunulması, bu rutinin normalleştirilmesi, çok çok da adli bir vakıa olarak kodlanmasının ibret verici boyutunu sürekli vurgulama gerekliliğidir. “’Milletin’ haklı tepkisi olarak yorumlanan tepkilerin, karşı konulamaz bir “doğal” refleks olarak görülmesi, bunlara mutlak bir meşruiyet tanınması…”[10] normalleştirilebilir, göz yumulabilir bir davranış kategorisi olarak dayatılıyor. Hatta ileri gitmek pahasına, Tanıl Bora’nın yerinde tespitiyle “linç eylemlerinin kolayca gerçekleşmesi, cezasız kalması hatta gerek kamuoyunda gerekse idari ve siyasi makamlarca meşrulaştırılması, Türkiye’de kanıksanacak derecede yerleşikleşmiştir. Bu neredeyse düzenli pratik nedeniyle, bir “linç rejimi”nden söz edebileceğimiz”[11] söylenebilir. Bu saldırıların, medyada rutin bir haber niteliği taşıması, linç rejimine her halükarda can suyu sağlar, sağlıyor da. Üstelik bütün bunların, merkez medyada aleniyet kazanabilmesi, linç girişimlerinin “doğal” olarak kabullenilebilmesi çok daha ürkütücü olsa gerek. 18 Ekim 2010 tarihinde, Kasımpaşa maçına giden Trabzonspor taraftarlarının, o sırada İstanbul Galatasaray Meydanı’nda eylem yapan ÖDP’lilere saldırmasını, Trabzon’da yayımlanan Günebakış gazetesinde eleştiren bir yazara tepki gösteren bir okurun yazdığı elektronik mektubun bir yerinde deniliyor ki: “ÖDP’lilere tepki gösterenlere sonuna kadar destek veriyorum. Kimsenin zoruna gitmesin. Ulusal basın ağzıyla da yazı yazma yok”[12]. Kaygıya da mahal yok sevgili okur, sizin doğrudan söylediğinizi, “ulusal basın ağzı” çok daha sinsice kulaklara fısıldıyor. Linç; “olay, gerginlik”, linçe girişen kitle “öfkeli kalabalık, bir grup vatandaş”, saldırının kendisi “eylem, protesto gösterisi”, linçe uğrayanların yetkililerce olay mahallinden uzaklaştırılması “sakinleştirme, gerginliğin son bulması”, aba altından sopa göstererek kitleye seslenmek “yatıştırmak, sağduyu(!)” olarak sunuluyor.
Bu tutumun görece daha önemsiz bir boyutu daha var. Kulüp yöneticilerinin, hakemlerin maç içerisinde verdiği sözüm ona “sinsi” kararları açığa vurmak maksadıyla kullandığı “bizi kıtır kıtır doğruyorlar” cümlesine paralel bir serzenişim var. Bu da bir çiledir, keşke onları, bahsi geçen okurun mektubu gibi yazmaktan alıkoyan her ne ise ortadan kalksa da, biz de bir “olayı” öğrenebilmek için, günde en az 3-5 gazete ve televizyon kanalından karşılaştırmalı olarak okuma/izleme günleri yapma eziyetinden kurtulsak. İş, linçi hava durumu gibi sunmaya geldiğinde, ağız birliği ediyorsunuz nasıl olsa. Ne diyordu okur, mektubunda, “ulusal basın ağzı”.
[1] Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi, Birikim Yayınları, 2014 (3.baskı), s.64.
[2] Alıntı yapılan haberlerdeki kelimeleri vurgulamak amacıyla, italik olarak değiştirdim.
[3] http://webtv.hurriyet.com.tr/2/61146/0/1/urla-da-hdp-gerginligi.aspx, 23 Şubat 2014.
[4] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25875277.asp, 23 Şubat 2014.
[5] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25877975.asp, 25 Şubat 2014.
[6] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25972360.asp, 10 Mart 2014.
[7] Taraf, Birgün, Evrensel, Özgür Gündem vb.
[8] Tekrara düşmemek için, tek tek ele almadım ama incelemek isteyenler için: SABAH; http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/02/24/hdp-secim-burosu-acilisinda-gerginlik, 24 Şubat 2014. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/10/fethiyede-hdp-burosuna-saldiri, 10 Mart 2014. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/10/fethiyede-hdp-krizi, 10 Mart 2014. STAR; http://haber.stargazete.com/guncel/urlada-hdp-gerginligi/haber-847407, 23 Şubat 2014. http://haber.stargazete.com/guncel/fethiyede-hdp-gerginligi-yeniden-alevlendi/haber-854435, 11 Mart 2014. MİLLİYET; http://gundem.milliyet.com.tr/urla-da-tehlikeli-gerginlik/gundem/detay/1841370/default.htm, 23 Şubat 2014. http://gundem.milliyet.com.tr/hdp-il-binasi-acilisinda-gerginlik/gundem/detay/1848936/default.htm, 9 Mart 2014. http://gundem.milliyet.com.tr/fethiye-de-gergin-gece/gundem/detay/1849210/default.htm, 10 Mart 2014. HABERTÜRK; http://www.haberturk.com/gundem/haber/924143-urlada-tehlikeli-gerginlik, 23 Şubat 2014. http://www.haberturk.com/gundem/haber/924495-urlada-secim-burosu-acilisinda-gerginlik, 24 Şubat 2014. http://www.haberturk.com/gundem/haber/928144-fethiyede-tehlikeli-gerginlik, 9 Mart 2014.
[9] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25884422.asp, 24 Şubat 2014.
[10] Tanıl Bora, a.g.e., s. 31.
[11] Tanıl Bora, a.g.e., s. 67.
[12] Akt. Tanıl Bora, a.g.e., s. 66.