Türkiye, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden hemen önce değiştirilen Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda yapılan değişikliğin ardından, polisin adı karışan olayları tartışmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl 20 Ağustos’ta Beyoğlu Emniyeti’nde ölen Nijeryalı Festus Okey, ardından 7 Ekim’de dergi satarken vurulan ve sonrasında felç kalan Ferhat Gerçek, 22 Kasım’da Avcılar’da polis tekmesiyle ölen Feyzullah Ete, 25 Kasım’da polisin dur ihtarına uymadığı iddiasıyla vurularak yaşamını kaybeden Baran Tursun. Ardından; Balıkesir’de Halil Bulut, Adana’da Fevzi Abik, Sivas’ta Turan Özdemir, İstanbul’da Aytekin Aravutoğlu, Antalya’da Çağdaş Gemik… Maalesef gün geçmiyor ki yeni bir polis şiddeti vakasıyla karşılaşılmasın. Bu olayların ortak noktası her vakadan sonra ilgili illerin emniyet müdürlüklerinin yaptıkları birbirinin aynı açıklamalar da cabası. Mesela Balıkesir İl Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya: "Ekiplerimiz, şüphelendikleri şahıs ihtarlara uymayınca aracını etkisiz hale getirmek için, önce havaya sonra lastiklerine ateş açmış. Bu esnada seken kurşun sürücünün göğsüne gelmiş" derken; Adana Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada da “Polisin havaya ateş açtığı, ancak mermilerin çocuklara isabet ettiğinin sanıldığı” ifadesi kullanılmış.
Antalya’da bisikletini sürerken 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle havaya ateş eden polisin kurşunu, Çağdaş Gemik'in ensesinden içeri giriyor. Arabası içinde yoluna devam ederken 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle havaya ateş eden polisin kurşunu, Baran Tursun'un da ensesinden içeri girmişti. Baran Tursun cinayetinde, "Ya o cipte bomba olsaydı" diyen idari amirler Çağdaş Gemik cinayetinde de "Ya bisiklette bomba olsaydı" demeye çekiniyorlar artık. Çünkü artık aileler çocuklarının haklarını arıyor, sonuna kadar mücadele ediyor. Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun, oğlu öldürüldükten sonra kendini adeta bu davaya adadı ve mücadelesini sürdürüyor. Antalya’da benzer bir şekilde öldürülen Çağdaş Gemik’in ailesine dayanışma ziyareti de yapan Mehmet Tursun, oğlunun ve polis kurşunuyla yaşamını yitiren çocukların mağdur ailelerinin sesini duyurmak için bir de web sitesi kurdu: www.barantursun.com. Sitede davanın ortaya çıkışından, gelişimine, basında yer alan haberlere, benzer davaların açıklamalarına kadar her şeyi bulmak mümkün. Mehmet Tursun, adeta bir savcı titizliğiyle Türkiye’de yaşanan polis şiddeti vakalarının hepsini siteye taşıyarak, hukuki mücadelesini sürdürmeye çabalıyor.
Baran Tursun olayı dikkat çekti
Baran Tursun, polis yetkililerinin iddiasına göre Karşıyaka ilçesi Bayraklı semtinde kontrol yaparken, “dur” ihtarına uymadı. Polis ekibiyle, Tursun’un aracı arasında yaşanan kovalamacanın ardından Tursun yönetimindeki 35 AL 9207 plakalı araç, Manas Bulvarı’ndaki Tekel depoları yakınındaki ağaçlara ve direğe çarparak durdu. Ardından Tursun, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaldırıldı ve yaşam destek ünitesinde beş gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. Olayın akabinde, Tursun’un olay esnasında aracında bulunan arkadaşlarından Emre Okçelik, “ Uyarı lambası ya da megafonla ikaz olmadı. Yolumuz kesilmemişti. Yolumuza devam ederken tek bir mermi atıldı” açıklamasını yaparken, diğer arkadaşı Atilla Doğan da, “ Barikat kurulsaydı dururduk. Bize ateş eden polisin ekip aracının tepe lambası bile yanmıyordu” diyordu.
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na göre ise: “ Polis, silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde, ‘dur’ çağrısında bulunur. Kişinin çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edebilir.”
Bonus sistemi cinayeti
Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun’la geçtiğimiz yıl bir söyleşi yapmıştık ancak bu söyleşiyi isteyen dergi hiçbir gerekçe göstermeden söyleşiyi yayınlamamıştı. Ben de o söyleşiden bazı bölümleri aktararak yazıya devam ediyorum. Mehmet Tursun, olaydan sonra neler yaptıklarını şöyle anlatmıştı: “ Oğlumu Ege Üniversitesi acil servisine götüren polisler, imzadan kaçmışlardır. Trafik kazası geçirmiş biri olarak bırakıyorlar ve imzadan kaçıyorlar. Bu daha sonra mermi çekirdeği fark edildiği için doktorun da telaşıyla bir tutanak düzenliyorlar. Tutanakta, kaza sonucu buraya getirilen kişide yapılan tetkikte kafasında mermi çekirdeği vardır deniliyor. Şimdi Emniyet burada 12’ye kadar olayı inkâr etti. Ben Emniyet’le görüştüğümde, böyle bir şey olmayacağını, polisin vatandaşa kurşun sıkamayacağını söylediler ve o gün de Emniyet Vukuat Defteri’ni bana gösterdiler. Oraya baktığınız zaman adres belirlenerek, kişisel bilgiler belirlenerek, arabanın masrafı vs. belirlenerek bir trafik kazası olduğu yönünde bir düzenleme yapıldığını gördük. Sonra 2’ye doğru televizyonlarda olayla ilgili altyazı geçmeye başlayınca, apar topar bir açıklama yapma ihtiyacı duydular. Basın çok güçlü olduğu için, basının elinden kurtulamayacaklarını anlayınca yeni bir senaryo hazırladılar. Bu senaryolardan bir tanesi işte yeni ekip 7 km. kovalamış, dur ihtarına uymamışlar gibi soyut delillere dayanan ifadelerle çocuklarımızı bir canavar, terörist gibi lanse etmeye başladılar. Sonra birkaç gün içinde elimize bazı kayıtlar geçtikten sonra 7–8 tane caddeyi, toplam olayın süresi 6 dakikadır, yani olayla ilgili kısmı da 2,5 dakika gibi bir süredir, Emniyet’in raporu ise 7–8 caddede kovalamaca olmuştur. Şimdi, 7–8 caddede 2,5 dakika kovalamaca nasıl oldu? Bu kadar süre içerisinde bu kadar mesafe kat edilmesi imkânsız. Emniyet bu konuda cevap veremiyor. Onun için, Savcı olay yerine gidememiştir, onun yerine basit bir hasar tespit tutanağı düzenlenmiştir, hala daha düzgün bir tutanak yoktur ve dosya savcının masasında beklemektedir.”
Baran Tursun davasının avukatlarından Alper Bağıran da Bianet için yaptığımız söyleşide cinayetin “bonus sistemi” nedeniyle işlenmiş olabileceğinden bahsediyordu: “Ailenin kendi yapmış olduğu araştırmalar çerçevesinde bu olayın münferit bir olay olmadığı, İzmir'de uzun zamandan beri uygulanan bir sistemin neticesi olduğu anlaşılmakta. Bursa'dan gelen Emniyet ekibinin İzmir'de yerleştirmek istediği "BONUS" isminde bir sistem söz konusu. Bonus sisteminde polis, yakalamış olduğu suçlu başına, aydınlatmış olduğu olay başına puan almakta. Bu puan sistemi de özellikle genç memurlar üzerinde çok büyük bir baskı yaratmakta. Emniyet amirleri tarafından polis memurları üzerinde çok büyük bir baskı söz konusu. Polisler ne şekilde çalışacaklarını bilememekte ve bu psikolojik baskı altında vatandaşa saldırmaktalar. Son bir sene içerisinde polise mukavemet suçlarında İzmir'de çok büyük bir artış söz konusu. Emniyet kayıtlarına göre her gece 6-7 hırsızlık vakası yaşanmakta. Her ne kadar sokaktaki gasp suçlarında, kapkaç suçlarında azalma söz konusu olsa dahi bunun da sebeplerinden bir tanesi sivil ekip sayısının artırılması, belli noktalara kamera konulmasıdır. Fakat hırsızlık ve özellikle polise mukavemet suçlarında her geçen gün bir artış söz konusu. İzmir'deki emniyet teşkilatında bildiği kadarıyla 1-1.5 senedir fakat süre açısından yanlış bir süre vermiş olmak istemem bir değişiklik var ve Bursa'dan gelen emniyet bir ekibi söz konusu. Bu sistem onlarla birlikte İzmir'e gelmiş bir sistem ve bu yetkililer Ankara'ya bu modeli örnek bir model olarak sunuyorlar. Bu sistemin zararları zamanla ortaya çıkacaktır. Kanaatimizce bu olay da, bundan sonra ortaya çıkacak olaylarda da bu sistemin etkisi büyüktür. Emniyet teşkilatı içerisinde de özellikle asayiş ekipleri içerisinde bu konuyla ilgili özellikle memurlar arasında çok büyük bir sıkıntı var. Ve puan alamayan memurlara izin cezası, başka yerlere tayin gibi çeşitli cezalar getirildiğini duymaktayız. Tabii bunun yanında sicil cezası, disiplin soruşturması açma gibi tahkikatların yapılarak cezalar verilmesi söz konusu.”
Polis şiddeti bitsin artık
Yukarıdaki açıklamalar Baran Tursun olayının ne kadar vahim boyutlarda olduğunu gösteriyor. Baran Tursun davasıyla ilgili haberlerde hâkimin davadan çekildiği, aileye 301’den dava açılacağı ama Adalet Bakanlığı’nın buna müsaade etmediği gibi detaylar yer alıyor. Polis şiddetinin basına yansıyan bölümlerinde mağdurların, hep polisin kendisini savunması sonucu öldürüldüklerini okuyoruz. Bir şekilde polisler mesleki dayanışma(!) örneği sergileyip olayları örtbas etmeye çalışsa da adaletin er ya da geç tecelli edeceğini umuyoruz. Artık sokaklarda güvenli bir şekilde yürümek, araba ya da bisiklet kullanmak mümkün olduğunda, 1 Mayıs’larda, basın açıklamalarında insanlar hunharca dövülmediğinde, cezaevlerinde türlü işkencelerle insanlar öldürülmediğinde belki bir şeyler değişebilir bu ülkede…