Toplumun ve piyasaların refleksi her zaman normalleşmeden yanadır. Ancak normal kavramı belirgin bir tanımı olmasa da, belirsizliğin neredeyse tam tersi olarak kullanılır. Normalleşildiği zaman neye kavuşulacağı sıklıkla bilinmese de, iktidarlar ya bunu vaat eder ya da korumaya söz verirler. Çünkü topluma hükmetmenin en kolay yollarından biri budur[1].
Toplumda normalleşme arzusu sabitken, neyin normal olduğu süreç içerisinde değişir. Buna karşın, yaşayan en önemli Hitler araştırmacılarından biri olarak kabul edilen, Hitler’i Açıklamak: Kötülüğünün Kökenini Arama[2] adlı kitabın yazarı olan Ron Rosenbaum, uzun süre Trump hakkında yazmayı reddetmişken, kısa bir süre önce “Normalleşmeye Karşı: Münchener Post’tan Alınacak Ders” adında bir makale yazdı[3].
Trump ve Hitler’in yükselme süreci özellikle medyanın onlara takındığı tavır açısından büyük benzerlik taşısa da, Rosenbaum ilkin karşılaştırma yapmakta tereddüt etmiştir. Bunun sebebi her ne kadar Trump da Hitler gibi iktidara medyanın onu desteklememesine rağmen gelmiş olsa da, “incitici bönlüğü ve çocukça maskaralıklarından”[4] başka bir şeye, hele ki bir soykırıma meyledebilecek biri gibi görünmez. Hem ne kadar “ırkçı” olsa da “normal politika” ile soykırımın karşılaştırılması bile abestir.
Ancak seçimlerden sonra Trump’ın “hastalıklı ve ırkçı kana susamışlığında samimi” olduğu anlaşılınca, Trump’ın aynı Hitler gibi muhaliflerine, özellikle medyaya karşı kullandığı, “retorikle güdüm” gibisinden adlandırılabilecek o esrarlı teknik hakkında yazmanın zamanı gelmiştir. Aslında “Hitler’in medya ile olan ilişkisinin hikâyesi, Hitler iktidara yükselirken garip bir olayla başlar, basınla arasındaki çekişme onun siyasi kariyerinin sonunu getirecekmiş gibi görünür. Ama ne yazık ki göründüğü gibi olmaz. Aksine, onu sonradan iktidara getirecek mücadele için bir düzen kurar.”
Bu “garip olay” Münih’in önde gelen muhalif gazetesi Münchener Post ile ilgilidir. Hitler 1923’te Beer Hall Putch olarak anılan başarısız darbe girişimi yüzünden siyasetten uzaklaştırılır. Rosenbaum dahil bazı araştırmacılara göre bunun bir sebebi, darbe esnasında özel seçilmiş askerî birliğini, yani SS’leri, harekattan ayırıp onun aleyhine yazılar yazan Münchener Post’a saldırtmasıdır. Bu kin ona Almanya’yı ele geçirme planlarını on yıl kadar erteletir. Hitler bu darbe girişimi yüzünden tutuklanır, hapishaneye girer, çıkar. O arada Kavgam’ı yazar[5]. Rosenbaum kitabında bu evreyi “bekleme” olarak niteler. Partisi hâlâ aktif siyasette olsa da, Hitler yenilmiş gözükmektedir.
Münchener Post’un Hitler hakkında yazmaya başlaması, yirmilerin başında onun partinin başına geçtiği zamana dayanır. Onun “garip” kişiliğini, yaptıklarını ve aldığı şaibeli destekleri araştırıp okuyucuları ile paylaşmaktadır. Anlaşılan gazete Hitler’in temsil ettiği kötülüğü ve ne kadar “günahkâr” olabileceğini herkesten önce görmüştür. Çıkan makaleler aslında birer uyarıdır.
Hitler Münchener Post’un aleyhine yazdığı o yazıları asla unutmaz ve gazeteye “zehirli mutfak” adını takar. Bu hem Rosenbaum’un kitabının bir bölümünün ismi, hem de çoğu kişinin Hitler’le başladığını sandığı, aslında Avrupa’da yüzyıllardır süregelen Yahudi düşmanlığına bir atıftır. Rosenbaum kitabında Auschwitz gibi toplama kamplarında Hitler’in “zehirlileri zehir gazıyla zehirlediği” ifadesine yer verir[6]. Hitler’in retoriğinin tarih sayfalarındaki nefreti ortaya çıkarma ve körükleme üzerine kurulu olduğu herkesçe malum. Münchener Post araştırmalarına devam etse de, 1931’de bulup yayımladığı Nazi Partisi’nin Münih Yahudileri için “nihai çözüm”den[7] söz eden belgeleri gibi haberleri hep göz ardı edilir. Bu tür çıkışlar toplumlarda hep normalleşme sürecinin düşmanı olarak görülür.
Hitler 1932’de “normalleştiğini” gösterip seçimlere girdiğinde kimse onu ciddiye almıyordur. Seçimlerde elde ettiği başarıyla “demokrasinin kendi kendini demokratik yollarla mahvetmesi” başlar. Hele kısa bir süre sonra çıkan Reichstag yangını ile, Hitler’in eline bulunmaz bir fırsat geçer. Yangının komünizm yanlısını olduğu söylenen bir grup tarafından çıkarıldığı iddia edilse de, içlerinden sadece biri suçlu bulunup idam edilir. Ancak komünizm yaftası olayın üstünde kalır.
Hitler Reichstag Yangını’nı kendi menfaati doğrultusunda çok iyi kullanır. Zamanın Almanya’sındaki komünizm korkusu halihazırda iyi bir zemindir. Mart 1933’teki seçimde Nazi Partisi çoğunluğu elde edince, Hitler tüm gücü elinde toplar. Komünist Partisi’nin faaliyetlerini durdurtur, 4.000’in üzerinde üyesini tutuklattırır. Neredeyse tüm basın ve muhalefeti susturur. Münchener Post’sa tabii ki kapatılır. Hitler on yıl sonra Münchener Post’u yenmiştir. Aynı Trump gibi vaktiyle ciddiye alınmayan, hatta Şarlo tipi palyaçoya benzetilen Hitler, Almanya’nın diktatörü olmuştur. Peki hikâye burada mı bitmiştir?
Hitler: Zorbalığın Çalışması[8] adlı kitabın yazarı Alan Bullock’a göre Hitler üzerine araştırma yapanlar onun Yahudi düşmanlığı ile yanılsama içerisindedirler. Çünkü Hitler’in aslında inandığı hiçbir şey yoktur. Hitler Yahudi düşmanlığını sadece daha fazla güce kavuşmak için kullanan bir şarlatandır. Trump’sa, Arendt’in[9] deyimiyle, kötülüğü sıradan hale getirip normalleştiren Hitler’in yolundadır. Rosenbaum makalesinde şu şekilde devam eder:
“Trump’ın Hitler’in söylevlerini yatağının başucunda tuttuğunu duyduk, ama bunu bir şekilde normalleştirdik. Onu ciddiye almıyor, edepsiz, palyaçovari hareketlerinin ve gaflarının bir şekilde onu yarıştan düşüreceğini düşünüyorduk. Aslında bu gaflar dikkatimizi dağıtmak için özellikle yapılmışlardı. Bu onun başarısının anahtarı olan gizli stratejisiydi; Trump’a karşı durmanıza olanak yoktu, çünkü onun nerede durduğunu bilemezsiniz. Onu kötülüklerinden dolayı suçlu bulamazsınız, çünkü zaten onu bulamazsınız. Neticede bu taktikler işe yaradı. Trump ciddiye alınmadığı için Amerikalı bir adaydan beklenecek normal standartlarının arasından sıvıştı. Şarlatan kazandı.
Birdenbire, Trump’ın anlaşılmaz (ve şimdi düşünmeye başladık ki şaibeli) zaferinden sonra, ülkemizde alternatif sağ ne demek, bir tehlike mi, yoksa hoş görmemiz gereken bir şaka mı, anlamaya çalıştık. Trump’ın ırkçı nefretin lağım borusunu açması o kadar da fark eder mi? Normalleşme, hâlâ moda kelime.
Ve Weimar Almanya’sını savunan Münchener Post’u anımsadım. Organize nefret söz konusu olduğunda, demokratik kurumlar ne kadar kırılganlar! Hitler elde etmeye çalıştığı pozisyona ve yürürlüğe koyacak güce erişinceye kadar her zaman düzenbazdı. Trump da Ku Klux Klan’ın lideri David Duke’un yardımlarını kabul etmeyerek ama ret de etmeyerek hep düzenbaz oldu. David Duke! Ku Klux Klan! Hem de bu yüzyılda! Trump bize onun kim olduğunu bilmediğini söyledi. Onu kale alamazdı, çünkü kim olduğunu bilmiyordu. Trump’ın aptal ve edepsiz olduğunu düşünerek, ne kadar açıkgöz ve tedbirli olduğunu, medya ile Paganini gibi oynadığını anlamayarak hepimiz yanıldık. Seçimler bizlere sadece zayıf demokrasinin zayıflığını, temel özgürlüklerin demagoji ve seçmenlerin bastırılması ile kısıtlanabileceğini gösterdi.”
Rosenbaum “normalleşmeye” direnen Münchener Post’un son sayılarına göz attığında, Münih’te artan terörü ve cinayetleri eleştiren manşetlerin yanı sıra, B. Traven’ın Beyaz Gül adındaki bir romanının tefrika halinde yayımlandığını da bulur. Roman açgözlü petrol şirketlerinin Meksika’da arazi alımları ile ilgili “muhtemelen 1930’ların Almanya’sından daha çok günümüze uygun bir protesto metni”dir. Tarihin tekrar etmesinden ziyade, insanlığın yaşadığı trajedilerin bağlamları çok az değişiyor olsa gerek[10].
Peki, makaleye ismini veren Münchener Post’tan alacağımız ders nedir?
“Münchener Post gazetesi kaybetti, evet. Büroları çok geçmeden kapatıldı. Bazı gazetecilerin sonu Dachau oldu, bazılarıysa ‘ortadan kayboldular’. Ancak gerçeği buldukları için zafer onların olmuştu. Normalleşmeye karşı bir zafer. Hiçbir zaman büyük ve küçük yalanlara karşı savaşmaktan geri durmadılar, kahramanca ve ilham verici bir meydan okumanın kaydını bıraktılar. Onlar çoğu kişi hayal bile edemezken, endlösungun aslında ne demek olduğunu buldular. Gerçek her zaman bilmeye değerdir. Gazetecilerimizi destekleyelim.”
“Normalleşme” yollarında Rosenbaum’dan alınacak dersler var mıdır? Sanırım vardır.
[1] Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabevi.
[2] Ron Rosenbaum, Explaining Hitler: The Search for the Origins of His Evil (Hitler’i Açıklamak: Kötülüğünün Kökenini Arama), Boston: Da Capo Press, 1998.
[3] Ron Rosenbaum, “Against Normalization: The lesson from Munich Post”, Lost Angeles Review of Books, 5/2/2017 https://lareviewofbooks.org/article/normalization-lesson-munich-post/
[4] Tırnak içindeki metinlerin hepsi birebir makaleden alıntıdır.
[5] Kavgam’ın asıl ismi, Yalanlara, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Mücadele’dir.
[6] A.g.y., s. 38.
[7] nihai çözüm, endlösung (Alm.), Nazilerin Avrupa Yahudilerinin soyunu tüketme programı.
[8] Allan Bullock, Hitler: A Study in Tyranny, New York: Harper&Row Publishers, 1952.
[9] Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichmann Kudüs’te, çev. Özge Çelik, İstanbul: Metis Yayınları, 2014.
[10] Google arama motorlarında son bir yılda en çok arananlar listesinde, II. Dünya Savaşı, faşizm ve Reichstag gibi anahtar kelimelerin bulunması tesadüf müdür? https://arstechnica.com/information-technology/2017/02/theres-a-big-spike-in-google-searches-related-to-world-war-ii/